114 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Âmir, ona Yezîd b. Yezîd b. Câbir, ona Hâlid b. Laclâc, ona da Abdurrahman b. Âiş, ona da Sahabede bazıları şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) bir sabah yanımıza çıktı. Yüzü parlak, gönlü huzurlu, sevinçliydi. Biz 'Ey Allah’ın Rasulü, bugün seni ne kadar neşeli ve yüzü nurlu görüyoruz' dedik, şöyle buyurdu: Beni (böyle olmaktan) ne alıkoyabilir ki! Bu gece Rabbim bana en güzel surette geldi ve 'Ey Muhammed!' buyurdu. Ben 'Buyur Rabbim, emrine amadeyim' dedim. 'Mele-i a'lâ (Yüce Melekler Topluluğu) hangi konuda çekişiyor?' buyurdu. 'Bilmiyorum, ey Rabbim' dedim. Bunu iki veya üç kez sordu. Sonra avuçlarını iki omzumun arasına koydu; serinliğini göğsümde hissettim. Bunun üzerine göklerde ve yerde ne varsa bana ayan oldu. Sonra Hz. Peygamber (sav) 'İşte böylece, kesin iman edenlerden olsun diye, İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdik.' [En'âm, 6/75] ayetini okudu. Ardından şöyle buyurdu: Rabbim bana 'Ey Muhammed,Mele-i a'lâ (Yüce Melekler Topluluğu) hangi konuda çekişiyor?' buyurdu. Ben 'Kefaretler konusunda' dedim. 'Kefaretler nedir?' buyurdu. Ben 'Cemaatle namaza yürüyerek gitmek, Namazlardan sonra mescitte oturmak, zorluklara rağmen abdesti tam almak. Kim bunları yaparsa hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür ve günahlarından annesinin kendisini doğurduğu gün gibi arınmış olur. Dereceler ise şunlardır: Güzel söz söylemek, selamı yaymak, yemek yedirmek, insanlar uykuda iken gece namazı kılmak' dedim. Rabbim bana 'Ey Muhammed! Namaz kıldığında şöyle dua et' buyurdu: Allah’ım! Senden iyi şeyleri yapmayı, kötü şeyleri terk etmeyi, miskinleri sevmeyi ve tevbemi kabul etmeni dilerim. Eğer kulların arasında bir fitne dilersen, beni fitneye düşürmeden yanına al."
Açıklama: Izdıraptan dolayı isnadı zayıftır. Bu daha önce İbn Abbas'ın 3484. numaralı rivayetinde açıklanmıştır.
Bize Ebu Âmir, ona Züheyr b. muhammed, ona Yezîd b. Yezîd b. Câbir, ona Hâlid b. Laclâc, ona da Abdurrahman b. Âiş, ona da Sahabede bazıları şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) bir sabah yanımıza çıktı. Yüzü parlak, gönlü huzurlu, sevinçliydi. Biz 'Ey Allah’ın Rasulü, bugün seni ne kadar neşeli ve yüzü nurlu görüyoruz' dedik, şöyle buyurdu: Beni (böyle olmaktan) ne alıkoyabilir ki! Bu gece Rabbim bana en güzel surette geldi ve 'Ey Muhammed!' buyurdu. Ben 'Buyur Rabbim, emrine amadeyim' dedim. 'Mele-i a'lâ (Yüce Melekler Topluluğu) hangi konuda çekişiyor?' buyurdu. 'Bilmiyorum, ey Rabbim' dedim. Bunu iki veya üç kez sordu. Sonra avuçlarını iki omzumun arasına koydu; serinliğini göğsümde hissettim. Bunun üzerine göklerde ve yerde ne varsa bana ayan oldu. Sonra Hz. Peygamber (sav) 'İşte böylece, kesin iman edenlerden olsun diye, İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdik.' [En'âm, 6/75] ayetini okudu. Ardından şöyle buyurdu: Rabbim bana 'Ey Muhammed,Mele-i a'lâ (Yüce Melekler Topluluğu) hangi konuda çekişiyor?' buyurdu. Ben 'Kefaretler konusunda' dedim. 'Kefaretler nedir?' buyurdu. Ben 'Cemaatle namaza yürüyerek gitmek, Namazlardan sonra mescitte oturmak, zorluklara rağmen abdesti tam almak. Kim bunları yaparsa hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür ve günahlarından annesinin kendisini doğurduğu gün gibi arınmış olur. Dereceler ise şunlardır: Güzel söz söylemek, selamı yaymak, yemek yedirmek, insanlar uykuda iken gece namazı kılmak' dedim. Rabbim bana 'Ey Muhammed! Namaz kıldığında şöyle dua et' buyurdu: Allah’ım! Senden iyi şeyleri yapmayı, kötü şeyleri terk etmeyi, miskinleri sevmeyi ve tevbemi kabul etmeni dilerim. Eğer kulların arasında bir fitne dilersen, beni fitneye düşürmeden yanına al."
Açıklama: Hadis ızdırabdan dolayı zayıftır.
Bize Abdurrezzâk, Ma'mer, Ayyûb, ona Ebu Kilâbe, ona Ebu Eş'as es-San‘ânî, ona Ebu Esmâ er-Rahabî, ona da Şeddâd b. Evs'in rivayet Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Aziz ve Celil Allah, bana yeryüzünü dürüp gösterdi, doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar ulaşacaktır. Bana beyaz (yani Bizans hazineleri) ve kırmızı (yani Fars hazineleri) olmak üzere iki hazine verildi. Ben Rabbimden, ümmetimi topluca yok edecek genel bir kıtlıkla helâk etmemesini, onlara dışarıdan bir düşmanı musallat edip hepsini topluca mahvetmemesini ve onları kendi içlerinde gruplara ayırmamasını, birbirlerinin şiddetini birbirlerine tattırmamasını istedim. (Bunun üzerine Rabbim) 'Ey Muhammed! Ben bir hüküm verdiğimde, o geri çevrilmez. Sana ümmetin için şunu verdim: Onları genel bir kıtlıkla helâk etmeyeceğim; onlardan başka bir düşmanı üzerlerine musallat edip hepsini topluca yok etmeyeceğim. Ancak onların bazısı diğerlerini helâk edecek, bazısı diğerlerini öldürecek, bazısı da diğerlerini esir alacaktır' buyurdu."
Bize Yahyâ b. Saîd, ona Hişâm ed-Destuvâî, ona Katâde, ona Enes b. Mâlik, ona da Mâlik b. Sa'saa'nın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Ben Kâbe’nin yanında, uyku ile uyanıklık arasında bir halde iken, üç kişiden biri iki adam arasında bana doğru geldi. Bana içi hikmet ve imanla doldurulmuş altından bir leğen getirildi. Sonra boğaz çukurundan karın boşluğunun sonuna kadar (göğsüm) yarıldı. Kalbim Zemzem suyu ile yıkandı, ardından hikmet ve imanla dolduruldu. Daha sonra katırdan küçük, merkepten büyük bir binek (Burâk) getirildi. Ben de Cebrâil (as) ile birlikte yola çıktım." "Dünya semasına vardık. 'Kim bu?' diye soruldu. Cebrail 'Cebrail' dedi. 'Yanındaki kim?' denildi. 'Muhammed' dedi. 'Ona (peygamberlik görevi) gönderildi mi?' denildi. 'Evet' dedi. Bunun üzerine 'Hoş safa geldi' denildi. Burada Âdem'e (as) uğradım, selâm verdim. O da 'Hoş geldin, ey oğul ve peygamber' dedi. Sonra ikinci semaya çıktık. Yine aynı 'Kim bu?' diye soruldu. Cebrail 'Cebrail' dedi. 'Yanındaki kim?' denildi. Burada Yahya (as) ve İsa'ya (as) uğradım, selâm verdim. Onlar 'Hoş geldin, ey kardeş ve peygamber' dediler. Sonra üçüncü semaya çıktık, aynı şekilde karşılandık. Orada Yusuf'a (as) uğradım, selâm verdim, o da 'Hoş geldin, ey kardeş ve peygamber' dedi. Sonra dördüncü semaya çıktık, aynı şekilde karşılandık. Orada İdris' (as) uğradım, selâm verdim. O da 'Hoş geldin, ey kardeş ve peygamber' dedi. Sonra beşinci semaya çıktık, aynı şekilde karşılandık. Orada Harun'a (as) uğradım, selâm verdim. O da 'Hoş geldin, ey kardeş ve peygamber' dedi. Sonra altıncı semaya çıktık. Orada Mûsâ'ya (as) uğradım, selâm verdim. O da 'Hoş geldin, ey kardeş ve peygamber' dedi. Onu geçince ağladı. 'Niçin ağladın?' diye soruldu. Mûsâ 'Ey Rabbim! Benden sonra gönderdiğin bu gencin ümmetinden cennete girenler benim ümmetimden daha çok olacak' dedi. Sonra yedinci semaya çıktık. Orada İbrahim'e (as) uğradım, selâm verdim. O da 'Hoş geldin, ey oğul ve peygamber' dedi." "Daha sonra bana Beytü'l-Ma'mûr gösterildi. Cebrâil’e sordum, 'Bu, Beytü’l-Ma‘mûr’dur. Her gün orada yetmiş bin melek namaz kılar, oradan çıkınca bir daha dönmezler, kıyamete kadar onlara sıra gelmez' dedi. Sonra bana Sidretü’l-Müntehâ gösterildi. Bir de baktım ki onun meyveleri Hecer küplerine benziyor, yaprakları fil kulakları gibiydi. Dibinde ikisi gizli (batınî), ikisi açık (zâhirî) dört nehir vardı. Cebrail'e sordum 'Gizli olan ikisi cennettedir. Açık olan ikisi ise Fırat ve Nil’dir' dedi. Sonra bana elli vakit namaz farz kılındı. Mûsâ'ya (as) uğradım. 'Ne yaptın?' dedi. 'Bana elli vakit namaz farz kılındı' dedim. 'Ben insanları senden daha iyi bilirim. Ben İsrail oğulları ile bu konuda çok uğraştım. Senin ümmetin buna güç yetiremez. Rabbine dön, hafifletmesini iste' dedi. Ben de Rabbime döndüm, hafifletmesini istedim. Allah onu kırka indirdi. Tekrar Mûsâ’ya (as) uğradım, 'Ne yaptın?' dedi. 'Kırk vakit farz kılındı' dedim. Bana ilk dediğini dedi. Aziz ve Celil Allah'a döndüm, otuz vakte düşürdü. Tekrar Mûsâ’ya (as) döndüm, haber verdim. Yine bana ilk dediğini söyledi. Aziz ve Celil Allah'a döndüm, yirmi vakte düşürdü. Sonra on oldu. Sonra beş vakit oldu. Mûsâ’ya (as) döndüm, durumu söyledim. Yine aynı sözü söyledi. Ben de 'Artık Rabbime dönmekten utanıyorum' dedim. Bunun üzerine 'Ben farzımı yerine koydum, kullarıma hafiflettim. Bir iyiliğe on katı sevap vereceğim' diye nida edildi."