Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Yahya b. Habîb el-Hârisî -her ikisi de hadisi yakın lafızlarla rivayet ettiler-, onlara Abdülvehhab es-Sakafî, ona Eyyüb, ona İbn Sîrîn, ona İbn Ebî Bekre, ona da Ebû Bekre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı haliyle bir senede on iki ay olarak sürüp gelmiştir. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Diğeri de Cemaziyelahir ve Şaban ayının arasında gelen ve Mudar kabilesinin ayı olan Receb'tir."
Sonra Rasûlullah (sav),
"- Şu içinde bulunduğumuz ay hangi aydır?" diye sordu. Biz de.
"- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber bir müddet sustu, biz ona sanki başka bir isim verecek sandık. Sonra,
"- Bu, Zilhicce ayı değil midir?" buyurdu. Biz de,
"- Evet" dedik. Sonra,
"- Şu içinde bulunduğumuz şehir hangisidir?" diye sordu. Biz de.
"- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber yine bir müddet sustu ve biz ona başka bir isim verecek sandık. Sonra,
"- Bu, şu bildiğiniz şehir değil mi?" dedi. Biz de,
"- Evet" dedik. Sonra,
"- Bu gün hangi gündür?" diye sordu. Biz yine.
"- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber yine sustu ve biz yine ona başka bir isim verecek sandık. Sonra,
"- Bu gün Kurban Bayramı günü değil mi?" buyurdu. Biz de,
"- Evet, Ey Allah'ın Resulü" dedik. Sonra şunları söyledi:
"Bu gününüz, bu şehriniz ve bu ayınız nasıl saygın ve dokunulmaz ise, canlarınız, mallarınız, -Muhammed b. Sîrîn, zannediyorum namuslarınız diye de söyledi, dedi- da öyle saygın ve dokunulmazdır. Sizler mutlaka Rabbinize kavuşacaksınız ve O sizi işlediğiniz amellerden sorguya çekecek. Sakın benden sonra birbirlerinizin boynunu vurarak küfre -yahut dalalete- geri dönmeyin. Dikkat edin! Burada bulunanlar, sözlerimi burada olmayanlara ulaştırsın! Olabilir ki, kendisine ulaştırılan kimseler burada duyanlardan daha anlayışlıdırlar."
Sonra da şöyle dedi: "Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?"
Râvîlerden İbn Habîb rivâyetinde, "Mudar kabilesinin Receb'i" ifadesini kullandı. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayetinde de "Benden sonra küfre dönmeyin" lafzı vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1839, M004383
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَيَحْيَى بْنُ حَبِيبٍ الْحَارِثِىُّ - وَتَقَارَبَا فِى اللَّفْظِ - قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ الثَّقَفِىُّ عَنْ أَيُّوبَ عَنِ ابْنِ سِيرِينَ عَنِ ابْنِ أَبِى بَكْرَةَ عَنْ أَبِى بَكْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ « إِنَّ الزَّمَانَ قَدِ اسْتَدَارَ كَهَيْئَتِهِ يَوْمَ خَلَقَ اللَّهُ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ السَّنَةُ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ثَلاَثَةٌ مُتَوَالِيَاتٌ ذُو الْقَعْدَةِ وَذُو الْحِجَّةِ وَالْمُحَرَّمُ وَرَجَبٌ شَهْرُ مُضَرَ الَّذِى بَيْنَ جُمَادَى وَشَعْبَانَ - ثُمَّ قَالَ - أَىُّ شَهْرٍ هَذَا » . قُلْنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ - قَالَ - فَسَكَتَ حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ سَيُسَمِّيهِ بِغَيْرِ اسْمِهِ . قَالَ « أَلَيْسَ ذَا الْحِجَّةِ » . قُلْنَا بَلَى . قَالَ « فَأَىُّ بَلَدٍ هَذَا » . قُلْنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ - قَالَ - فَسَكَتَ حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ سَيُسَمِّيهِ بِغَيْرِ اسْمِهِ . قَالَ « أَلَيْسَ الْبَلْدَةَ » . قُلْنَا بَلَى . قَالَ « فَأَىُّ يَوْمٍ هَذَا » . قُلْنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ - قَالَ - فَسَكَتَ حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ سَيُسَمِّيهِ بِغَيْرِ اسْمِهِ . قَالَ « أَلَيْسَ يَوْمَ النَّحْرِ » . قُلْنَا بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « فَإِنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ - قَالَ مُحَمَّدٌ وَأَحْسِبُهُ قَالَ - وَأَعْرَاضَكُمْ حَرَامٌ عَلَيْكُمْ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا فِى بَلَدِكُمْ هَذَا فِى شَهْرِكُمْ هَذَا وَسَتَلْقَوْنَ رَبَّكُمْ فَيَسْأَلُكُمْ عَنْ أَعْمَالِكُمْ فَلاَ تَرْجِعُنَّ بَعْدِى كُفَّارًا - أَوْ ضُلاَّلاً - يَضْرِبُ بَعْضُكُمْ رِقَابَ بَعْضٍ أَلاَ لِيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ الْغَائِبَ فَلَعَلَّ بَعْضَ مَنْ يُبَلَّغُهُ يَكُونُ أَوْعَى لَهُ مِنْ بَعْضِ مَنْ سَمِعَهُ » . ثُمَّ قَالَ « أَلاَ هَلْ بَلَّغْتُ » . قَالَ ابْنُ حَبِيبٍ فِى رِوَايَتِهِ « وَرَجَبُ مُضَرَ » . وَفِى رِوَايَةِ أَبِى بَكْرٍ « فَلاَ تَرْجِعُوا بَعْدِى » .
Tercemesi:
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Yahya b. Habîb el-Hârisî -her ikisi de hadisi yakın lafızlarla rivayet ettiler-, onlara Abdülvehhab es-Sakafî, ona Eyyüb, ona İbn Sîrîn, ona İbn Ebî Bekre, ona da Ebû Bekre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı haliyle bir senede on iki ay olarak sürüp gelmiştir. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Diğeri de Cemaziyelahir ve Şaban ayının arasında gelen ve Mudar kabilesinin ayı olan Receb'tir."
Sonra Rasûlullah (sav),
"- Şu içinde bulunduğumuz ay hangi aydır?" diye sordu. Biz de.
"- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber bir müddet sustu, biz ona sanki başka bir isim verecek sandık. Sonra,
"- Bu, Zilhicce ayı değil midir?" buyurdu. Biz de,
"- Evet" dedik. Sonra,
"- Şu içinde bulunduğumuz şehir hangisidir?" diye sordu. Biz de.
"- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber yine bir müddet sustu ve biz ona başka bir isim verecek sandık. Sonra,
"- Bu, şu bildiğiniz şehir değil mi?" dedi. Biz de,
"- Evet" dedik. Sonra,
"- Bu gün hangi gündür?" diye sordu. Biz yine.
"- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber yine sustu ve biz yine ona başka bir isim verecek sandık. Sonra,
"- Bu gün Kurban Bayramı günü değil mi?" buyurdu. Biz de,
"- Evet, Ey Allah'ın Resulü" dedik. Sonra şunları söyledi:
"Bu gününüz, bu şehriniz ve bu ayınız nasıl saygın ve dokunulmaz ise, canlarınız, mallarınız, -Muhammed b. Sîrîn, zannediyorum namuslarınız diye de söyledi, dedi- da öyle saygın ve dokunulmazdır. Sizler mutlaka Rabbinize kavuşacaksınız ve O sizi işlediğiniz amellerden sorguya çekecek. Sakın benden sonra birbirlerinizin boynunu vurarak küfre -yahut dalalete- geri dönmeyin. Dikkat edin! Burada bulunanlar, sözlerimi burada olmayanlara ulaştırsın! Olabilir ki, kendisine ulaştırılan kimseler burada duyanlardan daha anlayışlıdırlar."
Sonra da şöyle dedi: "Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?"
Râvîlerden İbn Habîb rivâyetinde, "Mudar kabilesinin Receb'i" ifadesini kullandı. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayetinde de "Benden sonra küfre dönmeyin" lafzı vardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Kasâme ve'l-Muhâribîn 4383, /711
Senetler:
1. Ebu Bekre Nüfey' b. Mesruh es-Sekafî (Nüfey' b. Haris b. Kelde)
2. Ebu Bahr Abdurrahman b. Ebu Bekre es-Sekafî (Abdurrahman b. Nüfey b. Haris)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Sirin el-Ensarî (Muhammed b. Sirin)
4. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
5. Ebu Muhammed Abdülvehhab b. Abdülmecid es-Sakafî (Abdulvehhab b. Abdulmecid b. Salt)
6. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
Bilgi, ilmi yaymak
Eğitim, Hz. Peygamber'in Müslümanları Eğitmesi
Fitne, Fesat, İfsat, fitnecilik, bozgunculuk
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Haklar, haklara saygı
Mizan/hesaplaşma, Ahirette hesaba çekilmek
Zaman, haram aylar
Zaman, yıl kaç aydır
Öneri Formu
Hadis Id, No:
278886, M004383-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَيَحْيَى بْنُ حَبِيبٍ الْحَارِثِىُّ - وَتَقَارَبَا فِى اللَّفْظِ - قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ الثَّقَفِىُّ عَنْ أَيُّوبَ عَنِ ابْنِ سِيرِينَ عَنِ ابْنِ أَبِى بَكْرَةَ عَنْ أَبِى بَكْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ « إِنَّ الزَّمَانَ قَدِ اسْتَدَارَ كَهَيْئَتِهِ يَوْمَ خَلَقَ اللَّهُ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ السَّنَةُ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ثَلاَثَةٌ مُتَوَالِيَاتٌ ذُو الْقَعْدَةِ وَذُو الْحِجَّةِ وَالْمُحَرَّمُ وَرَجَبٌ شَهْرُ مُضَرَ الَّذِى بَيْنَ جُمَادَى وَشَعْبَانَ - ثُمَّ قَالَ - أَىُّ شَهْرٍ هَذَا » . قُلْنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ - قَالَ - فَسَكَتَ حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ سَيُسَمِّيهِ بِغَيْرِ اسْمِهِ . قَالَ « أَلَيْسَ ذَا الْحِجَّةِ » . قُلْنَا بَلَى . قَالَ « فَأَىُّ بَلَدٍ هَذَا » . قُلْنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ - قَالَ - فَسَكَتَ حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ سَيُسَمِّيهِ بِغَيْرِ اسْمِهِ . قَالَ « أَلَيْسَ الْبَلْدَةَ » . قُلْنَا بَلَى . قَالَ « فَأَىُّ يَوْمٍ هَذَا » . قُلْنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ - قَالَ - فَسَكَتَ حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ سَيُسَمِّيهِ بِغَيْرِ اسْمِهِ . قَالَ « أَلَيْسَ يَوْمَ النَّحْرِ » . قُلْنَا بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « فَإِنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ - قَالَ مُحَمَّدٌ وَأَحْسِبُهُ قَالَ - وَأَعْرَاضَكُمْ حَرَامٌ عَلَيْكُمْ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا فِى بَلَدِكُمْ هَذَا فِى شَهْرِكُمْ هَذَا وَسَتَلْقَوْنَ رَبَّكُمْ فَيَسْأَلُكُمْ عَنْ أَعْمَالِكُمْ فَلاَ تَرْجِعُنَّ بَعْدِى كُفَّارًا - أَوْ ضُلاَّلاً - يَضْرِبُ بَعْضُكُمْ رِقَابَ بَعْضٍ أَلاَ لِيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ الْغَائِبَ فَلَعَلَّ بَعْضَ مَنْ يُبَلَّغُهُ يَكُونُ أَوْعَى لَهُ مِنْ بَعْضِ مَنْ سَمِعَهُ » . ثُمَّ قَالَ « أَلاَ هَلْ بَلَّغْتُ » . قَالَ ابْنُ حَبِيبٍ فِى رِوَايَتِهِ « وَرَجَبُ مُضَرَ » . وَفِى رِوَايَةِ أَبِى بَكْرٍ « فَلاَ تَرْجِعُوا بَعْدِى » .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Yahya b. Habib el-Harisî -yakın lafızlarla-, o ikisine Abdülvehhab es-Sakafî, ona Eyyüb (es-Sahtiyani), ona (Muhammed) b. Sirin, ona İbn Ebu Bekre, ona da Ebu Bekre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir. Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı haliyle bir senede on iki ay olarak sürüp gelmiştir. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Diğeri de Cumâdî (Cemaziyelahir) ve Şaban ayının arasında gelen Mudar'ın (kabilesinin) ayı Receb'tir. Sonra dedi ki şu içinde bulunduğumuz ay hangisidir? Biz de Allah ve Resulü daha iyi bilir dedik. Biraz susunca ona başka bir isim verecek zannettik. Bu Zilhicce ayı değil midir? buyurdu. Biz de evet dedik. Sonra şu içinde bulunduğumuz hangi şehirdir? dedi. Biz de Allah ve Resulü daha iyi bilir dedik. Biraz susunca ona başka bir isim koyacak zannettik. Bu, şu bildiğiniz şehir değil mi? dedi. Biz de evet dedik. İçinde bulunduğumuz hangi gündür? dedi. Allah ve Resulü daha iyi bilir dedik. Biraz susunca biz ona da başka bir isim verecek zannettik. Bu gün Kurban Bayramı günü değil mi? dedi. Biz de Evet, Ey Allah'ın Resulü dedik. Bunu üzerine şöyle buyurdu. Bu gününüz, bu ayınız ve bu şehrinizin kutsallığı gibi kanlarınız, mallarınız da -Muhammed b. Sirin zannediyorum namuslarınızı da ekledi dedi- kutsaldır. Rabbinize kavuşacaksınız ve sizi işlediğiniz amellerden sorguya çekecek. Sakın benden sonra birbirlerinizin boynunu vuracağınız inkara sapkınlığa geri dönmeyin. Dikkat edin, Burada olanlar, olmayanlara söylediklerimi ulaştırsın. Belki kendisine ulaştırılan kimseler burada duyanlardan daha bilinçli olabilir. Sonra da şöyle dedi. Dikkat edin Size tebliğ ettim mi?
(Yahya) b. Habib rivayetinde "Mudar (kabilesinin) Receb'i" lafzı vardır.
Ebu Bekir'in (b. Ebu Şeybe) rivayetinde "benden sonra dönmeyin" lafzı vardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Kasâme ve'l-Muhâribîn 4383, /711
Senetler:
1. Ebu Bekre Nüfey' b. Mesruh es-Sekafî (Nüfey' b. Haris b. Kelde)
2. Ebu Bahr Abdurrahman b. Ebu Bekre es-Sekafî (Abdurrahman b. Nüfey b. Haris)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Sirin el-Ensarî (Muhammed b. Sirin)
4. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
5. Ebu Muhammed Abdülvehhab b. Abdülmecid es-Sakafî (Abdulvehhab b. Abdulmecid b. Salt)
6. Yahya b. Habib el-Harisi (Yahya b. Habib b. Arabi)
Konular:
Bilgi, ilmi yaymak
Eğitim, Hz. Peygamber'in Müslümanları Eğitmesi
Fitne, Fesat, İfsat, fitnecilik, bozgunculuk
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Haklar, haklara saygı
Mizan/hesaplaşma, Ahirette hesaba çekilmek
Zaman, haram aylar
Zaman, yıl kaç aydır
Bize Ahmed, ona Muallel b. Nüfeyl, ona Harun b. Hayyân er-Rakkî, ona Husayf, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbas, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir:
“Güvenlik ve afiyet insanların çoğunun farkına varmadığı iki büyük nimettir.”
[Bu hadisi Husayf’dan sadece Harun rivayet etmiştir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
285652, MKŞML000631
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ قَالَ: نا مُعَلَّلُ بْنُ نُفَيْلٍ قَالَ: نا هَارُونُ بْنُ حَيَّانَ الرَّقِّيُّ قَالَ: نا خُصَيْفٌ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
“الْأَمْنُ وَالْعَافِيَةُ نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ”
[لَمْ يَرْوِ هَذَا الْحَدِيثَ عَنْ خُصَيْفٍ إِلَّا هَارُونُ]
Tercemesi:
Bize Ahmed, ona Muallel b. Nüfeyl, ona Harun b. Hayyân er-Rakkî, ona Husayf, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbas, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir:
“Güvenlik ve afiyet insanların çoğunun farkına varmadığı iki büyük nimettir.”
[Bu hadisi Husayf’dan sadece Harun rivayet etmiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr (şamile), Hadisler 631, 1/198
Senetler:
()
Konular:
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Sağlık, sağlık nimettir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19073, T001421
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ قَالَ أَخْبَرَنِى يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدٍ حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى عُبَيْدَةَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عَمَّارِ بْنِ يَاسِرٍ عَنْ طَلْحَةَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَوْفٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ زَيْدٍ قَالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « مَنْ قُتِلَ دُونَ مَالِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ وَمَنْ قُتِلَ دُونَ دِينِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ وَمَنْ قُتِلَ دُونَ دَمِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ وَمَنْ قُتِلَ دُونَ أَهْلِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ » . قَالَ هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صحيح . وَهَكَذَا رَوَى غَيْرُ وَاحِدٍ عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدٍ نَحْوَ هَذَا . وَيَعْقُوبُ هُوَ ابْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ الزُّهْرِىُّ .
Tercemesi:
Tirmizî'nin, Abd b. Humeyd-Yakub b. İbrahim b. Sa'd-Yakub'un babası-babasının da babası-Ebû Ubeyde b. Muhammed-b. Ammâr b. Yâsir-Talha b. Abdullah b. Avf-Saîd b. Zeyd isnadıyla aktardığına göre, Allah'ın Resulü buyurdular ki: 'Malı uğrunda öldürülen kişi şehittir. Dini uğrunda öldürülen kişi şehittir. Canını savunurken öldürülen kişi şehittir. Ailesi uğrunda öldürülen kişi şehittir'
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Aynı hadisi pek çok kimse İbrahim b. Sa’d’den benzeri şekilde rivâyet etmişlerdir.
Yakub, İbrahim b. Sa’d b. Abdurrahman b. Avf ez Zührî’nin oğludur.
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
مَنْ قُتِلَ دُونَ دِينِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Diyât 21, 4/30
Senetler:
()
Konular:
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Kavramlar, hak
MEMLEKET SEVGİSİ
Şehit, Malını korumak için ölen şehittir
Şehit, Malını, ailesini ve canını korurken ölen şehittir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
45084, HM003445
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخبرنَا سُفْيَانُ عَنْ يَحْيَى بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِي الْجَعْدِ قَالَ
جَاءَ رَجُلٌ إِلَى ابْنِ عَبَّاسٍ فَذَكَرَ الْحَدِيثَ فَقَالَ وَلَقَدْ سَمِعْتُ نَبِيَّكُمْ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ يَجِيءُ الْمَقْتُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ آخِذًا رَأْسَهُ إِمَّا قَالَ بِشِمَالِهِ وَإِمَّا بِيَمِينِهِ تَشْخَبُ أَوْدَاجُهُ فِي قُبُلِ عَرْشِ الرَّحْمَنِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ يَا رَبِّ سَلْ هَذَا فِيمَ قَتَلَنِي
Tercemesi:
Açıklama:
hadis mütabileriyle birlikte sahihtir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib 3445, 1/909
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Salim b. Ebu Ca'd el-Eşceî (Salim b. Rafi')
3. Ebu Haris Yahya b. Abdullah et-Teymî (Yahya b. Abdulah b. Haris)
4. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
Konular:
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Haklar, İnsan hakları
Hesap/Mizan, Hak Sahibine Hakkının Verileceği, Ahirette
Mizan, Ahirette Hesaplaşma
Yargı, adam öldürmek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30864, İM003055
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَهَنَّادُ بْنُ السَّرِىِّ قَالاَ حَدَّثَنَا أَبُو الأَحْوَصِ عَنْ شَبِيبِ بْنِ غَرْقَدَةَ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ عَمْرِو بْنِ الأَحْوَصِ عَنْ أَبِيهِ قَالَ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ فِى حَجَّةِ الْوَدَاعِ « يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَلاَ أَىُّ يَوْمٍ أَحْرَمُ » . ثَلاَثَ مَرَّاتٍ قَالُوا يَوْمُ الْحَجِّ الأَكْبَرِ . قَالَ « فَإِنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ وَأَعْرَاضَكُمْ بَيْنَكُمْ حَرَامٌ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا فِى شَهْرِكُمْ هَذَا فِى بَلَدِكُمْ هَذَا أَلاَ لاَ يَجْنِى جَانٍ إِلاَّ عَلَى نَفْسِهِ وَلاَ يَجْنِى وَالِدٌ عَلَى وَلَدِهِ وَلاَ مَوْلُودٌ عَلَى وَالِدِهِ . أَلاَ إِنَّ الشَّيْطَانَ قَدْ أَيِسَ أَنْ يُعْبَدَ فِى بَلَدِكُمْ هَذَا أَبَدًا وَلَكِنْ سَيَكُونُ لَهُ طَاعَةٌ فِى بَعْضِ مَا تَحْتَقِرُونَ مِنْ أَعْمَالِكُمْ فَيَرْضَى بِهَا أَلاَ وَكُلُّ دَمٍ مِنْ دِمَاءِ الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ وَأَوَّلُ مَا أَضَعُ مِنْهَا دَمُ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ - كَانَ مُسْتَرْضِعًا فِى بَنِى لَيْثٍ فَقَتَلَتْهُ هُذَيْلٌ - أَلاَ وَإِنَّ كُلَّ رِبًا مِنْ رِبَا الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ لَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لاَ تَظْلِمُونَ وَلاَ تُظْلَمُونَ أَلاَ يَا أُمَّتَاهُ هَلْ بَلَّغْتُ » . ثَلاَثَ مَرَّاتٍ قَالُوا نَعَمْ . قَالَ « اللَّهُمَّ اشْهَدْ » . ثَلاَثَ مَرَّاتٍ .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Hannad b. es-Serî, o ikisine Ebu'l Ahvas, ona Şebib b. Ğarkade, ona da Süleyman b. Amr b. el-Ahvas (el-Cegmî) şöyle demiştir: Ben Veda haccında (Minâ'da) Peygamber'den (sav) şunu işittim:
"Ey insanlar! Dikkat ediniz! Hangi gün en mukaddes gündür?" Resûl-i Ekrem (sav) bu buyruğu üç kez tekrarladı. Sahâbîler: En mukaddes gün Hacc-ı Ekber (yâni Kurban Bayramının ilk) günüdür, dediler. Resûl-i Ekrem (sav):
"İşte bu beldeniz (Mekke) de, bu (Zilhicce) ayınızda bu (bayram) gününüz nasıl mukaddes bir gün ise şüphesiz kanlarınız (yâni canlarınız), mallarınız ve ırzlarınız kendi aranızda (her yerde ve her zaman) öyle mukaddestir. Dikkat ediniz! Hiçbir suçlu kendi nefsinden başka kimse aleyhine suç işlemez (Yâni onun suçundan dolayı başkası cezalandırılmaz). Evlâd babasının suçundan dolayı cezalandırılmaz. Baba da evlâdının suçundan dolayı mu ah aza edilmez. Bilmiş olunuz ki, şeytan bu beldeniz (Mekke) de (Allah’tan başkasına ibadet edilmekle) kendisine itaat edilmekten kesinlikle ebedî surette ümidini yitirmiştir. Lâkin küçümsediğiniz bazı işlerinizde ona uymak işi vuku bulacak, bu da onu memnun edecektir. (Ey insanlar)! Bilmiş olunuz ki, Cahiliyet devrinden kalma kan gütme dâvalarının hepsi iptal edilmiştir. Anılan kan dâvalarından ilga ettiğim ilk kan dâvası Abdulmuttalib'in oğlu el Hâris'in kan davasıdır. (El-Hâris, Beni Leys kabilesinde çocuğu için süt anasını arıyordu. Hüzeyl kabilesi onu öldürmüştü).
(Ey insanlar)! Bilmiş olun ki Cahiliyet devrinden kalma faizin her nevi iptal edilmiştir. Mallarınızın sermayesi sizin hakkınızdır. Zulüm etmeyiniz ve zulm olunmayınız, buyurdu. Resûl-i Ekrem (sav) bundan sonra üç kez:
"Dikkat ediniz! Ey Ümmetim, Ben (Allah'ın emrini) tebliğ ettim mi?," diye sordu. Sahâbîler: Evet, diye cevap verdiler. Resûl-i Ekrem (sav):
"Allahım şâhid ol, Allahım şâhid ol, Allahım şâhid ol," dedi.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Menâsik 76, /495
Senetler:
1. Amr b. Ahvas el-Cüşemî (Amr b. Ahvas b. Cafer b. Kilâb)
2. Süleyman b. Amr el-Cüşemî (Süleyman b. Amr b. Ahvas)
3. Şebib b. Ğarkade es-Sülemî (Şebib b. Ğarkade)
4. Ebu Ahvas Sellâm b. Süleym el-Hanefî (Sellâm b. Süleym)
5. Ebu Serî Hennâd b. Serî et-Temîmî (Hennad b. Serî b. Musab b. Ebu Bekir)
Konular:
cahiliye, âdetleri
Faiz, Riba
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Haklar, Hak ve Özgürlüklerin Sağlanması ve Korunması
Kan Davası, affedici olmak
Peygamberler, Görevi, İşlevi, Misyonu
Siyer, Veda haccı, Hz. Peygamber'in uyarıları
Yargı, Ceza Hukuku
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30896, İM003074
Hadis:
حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنَا حَاتِمُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ دَخَلْنَا عَلَى جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ فَلَمَّا انْتَهَيْنَا إِلَيْهِ سَأَلَ عَنِ الْقَوْمِ حَتَّى انْتَهَى إِلَىَّ فَقُلْتُ أَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَلِىِّ بْنِ الْحُسَيْنِ . فَأَهْوَى بِيَدِهِ إِلَى رَأْسِى فَحَلَّ زِرِّى الأَعْلَى ثُمَّ حَلَّ زِرِّى الأَسْفَلَ ثُمَّ وَضَعَ كَفَّهُ بَيْنَ ثَدْيَىَّ وَأَنَا يَوْمَئِذٍ غُلاَمٌ شَابٌّ فَقَالَ مَرْحَبًا بِكَ سَلْ عَمَّا شِئْتَ . فَسَأَلْتُهُ وَهُوَ أَعْمَى فَجَاءَ وَقْتُ الصَّلاَةِ فَقَامَ فِى نِسَاجَةٍ مُلْتَحِفًا بِهَا كُلَّمَا وَضَعَهَا عَلَى مَنْكِبَيْهِ رَجَعَ طَرَفَاهَا إِلَيْهِ مِنْ صِغَرِهَا وَرِدَاؤُهُ إِلَى جَانِبِهِ عَلَى الْمِشْجَبِ فَصَلَّى بِنَا فَقُلْتُ أَخْبِرْنَا عَنْ حَجَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَقَالَ بِيَدِهِ فَعَقَدَ تِسْعًا وَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَكَثَ تِسْعَ سِنِينَ لَمْ يَحُجَّ فَأَذَّنَ فِى النَّاسِ فِى الْعَاشِرَةِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَاجٌّ فَقَدِمَ الْمَدِينَةَ بَشَرٌ كَثِيرٌ كُلُّهُمْ يَلْتَمِسُ أَنْ يَأْتَمَّ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَيَعْمَلَ بِمِثْلِ عَمَلِهِ فَخَرَجَ وَخَرَجْنَا مَعَهُ فَأَتَيْنَا ذَا الْحُلَيْفَةِ فَوَلَدَتْ أَسْمَاءُ بِنْتُ عُمَيْسٍ مُحَمَّدَ بْنَ أَبِى بَكْرٍ فَأَرْسَلَتْ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَيْفَ أَصْنَعُ قَالَ « اغْتَسِلِى وَاسْتَثْفِرِى بِثَوْبٍ وَأَحْرِمِى » . فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى الْمَسْجِدِ ثُمَّ رَكِبَ الْقَصْوَاءَ . حَتَّى إِذَا اسْتَوَتْ بِهِ نَاقَتُهُ عَلَى الْبَيْدَاءِ - قَالَ جَابِرٌ نَظَرْتُ إِلَى مَدِّ بَصَرِى مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ بَيْنَ رَاكِبٍ وَمَاشٍ وَعَنْ يَمِينِهِ مِثْلُ ذَلِكَ وَعَنْ يَسَارِهِ مِثْلُ ذَلِكَ وَمِنْ خَلْفِهِ مِثْلُ ذَلِكَ وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَيْنَ أَظْهُرِنَا وَعَلَيْهِ يَنْزِلُ الْقُرْآنُ وَهُوَ يَعْرِفُ تَأْوِيلَهُ مَا عَمِلَ بِهِ مِنْ شَىْءٍ عَمِلْنَا بِهِ فَأَهَلَّ بِالتَّوْحِيدِ « لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ إِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ » . وَأَهَلَّ النَّاسُ بِهَذَا الَّذِى يُهِلُّونَ بِهِ فَلَمْ يَرُدَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَيْهِمْ شَيْئًا مِنْهُ وَلَزِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تَلْبِيَتَهُ . قَالَ جَابِرٌ لَسْنَا نَنْوِى إِلاَّ الْحَجَّ لَسْنَا نَعْرِفُ الْعُمْرَةَ حَتَّى إِذَا أَتَيْنَا الْبَيْتَ مَعَهُ اسْتَلَمَ الرُّكْنَ فَرَمَلَ ثَلاَثًا وَمَشَى أَرْبَعًا ثُمَّ قَامَ إِلَى مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ فَقَالَ « ( وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى ) » . فَجَعَلَ الْمَقَامَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْبَيْتِ فَكَانَ أَبِى يَقُولُ - وَلاَ أَعْلَمُهُ إِلاَّ ذَكَرَهُ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم - إِنَّهُ كَانَ يَقْرَأُ فِى الرَّكْعَتَيْنِ ( قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ ) وَ ( قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ ) . ثُمَّ رَجَعَ إِلَى الْبَيْتِ فَاسْتَلَمَ الرُّكْنَ ثُمَّ خَرَجَ مِنَ الْبَابِ إِلَى الصَّفَا حَتَّى إِذَا دَنَا مِنَ الصَّفَا قَرَأَ « ( إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ ) . نَبْدَأُ بِمَا بَدَأَ اللَّهُ بِهِ » . فَبَدَأَ بِالصَّفَا . فَرَقِىَ عَلَيْهِ حَتَّى رَأَى الْبَيْتَ فَكَبَّرَ اللَّهَ وَهَلَّلَهُ وَحَمِدَهُ وَقَالَ « لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ أَنْجَزَ وَعْدَهُ وَنَصَرَ عَبْدَهُ وَهَزَمَ الأَحْزَابَ وَحْدَهُ » . ثُمَّ دَعَا بَيْنَ ذَلِكَ وَقَالَ مِثْلَ هَذَا ثَلاَثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ نَزَلَ إِلَى الْمَرْوَةِ فَمَشَى حَتَّى إِذَا انْصَبَّتْ قَدَمَاهُ رَمَلَ فِى بَطْنِ الْوَادِى حَتَّى إِذَا صَعِدَتَا - يَعْنِى قَدَمَاهُ - مَشَى حَتَّى أَتَى الْمَرْوَةَ فَفَعَلَ عَلَى الْمَرْوَةِ كَمَا فَعَلَ عَلَى الصَّفَا فَلَمَّا كَانَ آخِرُ طَوَافِهِ عَلَى الْمَرْوَةِ . قَالَ « لَوْ أَنِّى اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أَمْرِى مَا اسْتَدْبَرْتُ لَمْ أَسُقِ الْهَدْىَ وَجَعَلْتُهَا عُمْرَةً فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ لَيْسَ مَعَهُ هَدْىٌ فَلْيَحْلِلْ وَلْيَجْعَلْهَا عُمْرَةً » . فَحَلَّ النَّاسُ كُلُّهُمْ وَقَصَّرُوا إِلاَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَمَنْ كَانَ مَعَهُ الْهَدْىُ فَقَامَ سُرَاقَةُ بْنُ مَالِكِ بْنِ جُعْشُمٍ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلِعَامِنَا هَذَا أَمْ لأَبَدِ الأَبَدِ قَالَ فَشَبَّكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَصَابِعَهُ فِى الأُخْرَى وَقَالَ « دَخَلَتِ الْعُمْرَةُ فِى الْحَجِّ هَكَذَا - مَرَّتَيْنِ - لاَ بَلْ لأَبَدِ الأَبَدِ » . قَالَ وَقَدِمَ عَلِىٌّ بِبُدْنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . فَوَجَدَ فَاطِمَةَ مِمَّنْ حَلَّ وَلَبِسَتْ ثِيابًا صَبِيغًا وَاكْتَحَلَتْ فَأَنْكَرَ ذَلِكَ عَلَيْهَا عَلِىٌّ فَقَالَتْ أَمَرَنِى أَبِى بِهَذَا . فَكَانَ عَلِىٌّ يَقُولُ بِالْعِرَاقِ فَذَهَبْتُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُحَرِّشًا عَلَى فَاطِمَةَ فِى الَّذِى صَنَعَتْهُ مُسْتَفْتِيًا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى الَّذِى ذَكَرَتْ عَنْهُ وَأَنْكَرْتُ ذَلِكَ عَلَيْهَا . فَقَالَ « صَدَقَتْ صَدَقَتْ مَاذَا قُلْتَ حِينَ فَرَضْتَ الْحَجَّ » . قَالَ قُلْتُ اللَّهُمَّ إِنِّى أُهِلُّ بِمَا أَهَلَّ بِهِ رَسُولُكَ صلى الله عليه وسلم . قَالَ « فَإِنَّ مَعِىَ الْهَدْىَ فَلاَ تَحِلَّ » . قَالَ فَكَانَ جَمَاعَةُ الْهَدْىِ الَّذِى جَاءَ بِهِ عَلِىٌّ مِنَ الْيَمَنِ وَالَّذِى أَتَى بِهِ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مِنَ الْمَدِينَةِ مِائَةً ثُمَّ حَلَّ النَّاسُ كُلُّهُمْ وَقَصَّرُوا إِلاَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَمَنْ كَانَ مَعَهُ هَدْىٌ فَلَمَّا كَانَ يَوْمُ التَّرْوِيَةِ وَتَوَجَّهُوا إِلَى مِنًى أَهَلُّوا بِالْحَجِّ . فَرَكِبَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَصَلَّى بِمِنًى الظُّهْرَ وَالْعَصْرَ وَالْمَغْرِبَ وَالْعِشَاءَ وَالصُّبْحَ ثُمَّ مَكَثَ قَلِيلاً حَتَّى طَلَعَتِ الشَّمْسُ وَأَمَرَ بِقُبَّةٍ مِنْ شَعَرٍ فَضُرِبَتْ لَهُ بِنَمِرَةَ فَسَارَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ تَشُكُّ قُرَيْشٌ إِلاَّ أَنَّهُ وَاقِفٌ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ أَوِ الْمُزْدَلِفَةِ كَمَا كَانَتْ قُرَيْشٌ تَصْنَعُ فِى الْجَاهِلِيَّةِ فَأَجَازَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى أَتَى عَرَفَةَ فَوَجَدَ الْقُبَّةَ قَدْ ضُرِبَتْ لَهُ بِنَمِرَةَ فَنَزَلَ بِهَا حَتَّى إِذَا زَاغَتِ الشَّمْسُ أَمَرَ بِالْقَصْوَاءِ فَرُحِلَتْ لَهُ فَرَكِبَ حَتَّى أَتَى بَطْنَ الْوَادِى فَخَطَبَ النَّاسَ فَقَالَ « إِنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ عَلَيْكُمْ حَرَامٌ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا فِى شَهْرِكُمْ هَذَا فِى بَلَدِكُمْ هَذَا أَلاَ وَإِنَّ كُلَّ شَىْءٍ مِنْ أَمْرِ الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ تَحْتَ قَدَمَىَّ هَاتَيْنِ وَدِمَاءُ الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعَةٌ وَأَوَّلُ دَمٍ أَضَعُهُ دَمُ رَبِيعَةَ بْنِ الْحَارِثِ - كَانَ مُسْتَرْضِعًا فِى بَنِى سَعْدٍ فَقَتَلَتْهُ هُذَيْلٌ - وَرِبَا الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ وَأَوَّلُ رِبًا أَضَعُهُ رِبَانَا رِبَا الْعَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَإِنَّهُ مَوْضُوعٌ كُلُّهُ فَاتَّقُوا اللَّهَ فِى النِّسَاءِ فَإِنَّكُمْ أَخَذْتُمُوهُنَّ بِأَمَانَةِ اللَّهِ وَاسْتَحْلَلْتُمْ فُرُوجَهُنَّ بِكَلِمَةِ اللَّهِ وَإِنَّ لَكُمْ عَلَيْهِنَّ أَنْ لاَ يُوطِئْنَ فُرُشَكُمْ أَحَدًا تَكْرَهُونَهُ فَإِنْ فَعَلْنَ ذَلِكَ فَاضْرِبُوهُنَّ ضَرْبًا غَيْرَ مُبَرِّحٍ وَلَهُنَّ عَلَيْكُمْ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَقَدْ تَرَكْتُ فِيكُمْ مَا لَمْ تَضِلُّوا إِنِ اعْتَصَمْتُمْ بِهِ كِتَابُ اللَّهِ وَأَنْتُمْ مَسْئُولُونَ عَنِّى فَمَا أَنْتُمْ قَائِلُونَ » . قَالُوا نَشْهَدُ أَنَّكَ قَدْ بَلَّغْتَ وَأَدَّيْتَ وَنَصَحْتَ . فَقَالَ بِإِصْبَعِهِ السَّبَّابَةِ إِلَى السَّمَاءِ وَيَنْكُبُهَا إِلَى النَّاسِ « اللَّهُمَّ اشْهَدِ اللَّهُمَّ اشْهَدْ » . ثَلاَثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ أَذَّنَ بِلاَلٌ ثُمَّ أَقَامَ فَصَلَّى الظُّهْرَ ثُمَّ أَقَامَ فَصَلَّى الْعَصْرَ وَلَمْ يُصَلِّ بَيْنَهُمَا شَيْئًا ثُمَّ رَكِبَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى أَتَى الْمَوْقِفَ فَجَعَلَ بَطْنَ نَاقَتِهِ إِلَى الصَّخَرَاتِ وَجَعَلَ حَبْلَ الْمُشَاةِ بَيْنَ يَدَيْهِ وَاسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ فَلَمْ يَزَلْ وَاقِفًا حَتَّى غَرَبَتِ الشَّمْسُ وَذَهَبَتِ الصُّفْرَةُ قَلِيلاً حَتَّى غَابَ الْقُرْصُ وَأَرْدَفَ أُسَامَةَ بْنَ زَيْدٍ خَلْفَهُ فَدَفَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَدْ شَنَقَ الْقَصْوَاءَ بِالزِّمَامِ حَتَّى إِنَّ رَأْسَهَا لَيُصِيبُ مَوْرِكَ رَحْلِهِ وَيَقُولُ بِيَدِهِ الْيُمْنَى « أَيُّهَا النَّاسُ السَّكِينَةَ السَّكِينَةَ » . كُلَّمَا أَتَى حَبْلاً مِنَ الْحِبَالِ أَرْخَى لَهَا قَلِيلاً حَتَّى تَصْعَدَ ثُمَّ أَتَى الْمُزْدَلِفَةَ فَصَلَّى بِهَا الْمَغْرِبَ وَالْعِشَاءَ بِأَذَانٍ وَاحِدٍ وَإِقَامَتَيْنِ وَلَمْ يُصَلِّ بَيْنَهُمَا شَيْئًا ثُمَّ اضْطَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى طَلَعَ الْفَجْرُ فَصَلَّى الْفَجْرَ حِينَ تَبَيَّنَ لَهُ الصُّبْحُ بِأَذَانٍ وَإِقَامَةٍ ثُمَّ رَكِبَ الْقَصْوَاءَ حَتَّى أَتَى الْمَشْعَرَ الْحَرَامَ فَرَقِىَ عَلَيْهِ فَحَمِدَ اللَّهَ وَكَبَّرَهُ وَهَلَّلَهُ فَلَمْ يَزَلْ وَاقِفًا حَتَّى أَسْفَرَ جِدًّا ثُمَّ دَفَعَ قَبْلَ أَنْ تَطْلُعَ الشَّمْسُ وَأَرْدَفَ الْفَضْلَ بْنَ الْعَبَّاسِ وَكَانَ رَجُلاً حَسَنَ الشَّعَرِ أَبْيَضَ وَسِيمًا فَلَمَّا دَفَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَرَّ الظُّعُنُ يَجْرِينَ فَطَفِقَ يَنْظُرُ إِلَيْهِنَّ فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَدَهُ مِنَ الشِّقِّ الآخَرِ فَصَرَفَ الْفَضْلُ وَجْهَهُ مِنَ الشِّقِّ الآخَرِ يَنْظُرُ حَتَّى أَتَى مُحَسِّرًا حَرَّكَ قَلِيلاً ثُمَّ سَلَكَ الطَّرِيقَ الْوُسْطَى الَّتِى تُخْرِجُكَ إِلَى الْجَمْرَةِ الْكُبْرَى حَتَّى أَتَى الْجَمْرَةَ الَّتِى عِنْدَ الشَّجَرَةِ فَرَمَى بِسَبْعِ حَصَيَاتٍ يُكَبِّرُ مَعَ كُلِّ حَصَاةٍ مِنْهَا مِثْلِ حَصَى الْخَذْفِ وَرَمَى مِنْ بَطْنِ الْوَادِى ثُمَّ انْصَرَفَ إِلَى الْمَنْحَرِ فَنَحَرَ ثَلاَثًا وَسِتِّينَ بَدَنَةً بِيَدِهِ وَأَعْطَى عَلِيًّا فَنَحَرَ مَا غَبَرَ وَأَشْرَكَهُ فِى هَدْيِهِ ثُمَّ أَمَرَ مِنْ كُلِّ بَدَنَةٍ بِبَضْعَةٍ فَجُعِلَتْ فِى قِدْرٍ فَطُبِخَتْ فَأَكَلاَ مِنْ لَحْمِهَا وَشَرِبَا مِنْ مَرَقِهَا ثُمَّ أَفَاضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى الْبَيْتِ فَصَلَّى بِمَكَّةَ الظُّهْرَ فَأَتَى بَنِى عَبْدِ الْمُطَّلِبِ وَهُمْ يَسْقُونَ عَلَى زَمْزَمَ فَقَالَ « انْزِعُوا بَنِى عَبْدِ الْمُطَّلِبِ لَوْلاَ أَنْ يَغْلِبَكُمُ النَّاسُ عَلَى سِقَايَتِكُمْ لَنَزَعْتُ مَعَكُمْ » . فَنَاوَلُوهُ دَلْوًا فَشَرِبَ مِنْهُ .
Tercemesi:
Bize Hişam b. Ammar (es-Sülemî), ona Hâtim b. İsmail (el-Hârisî), ona Cafer b. Muhammed (Cafer es-Sadık), ona da babası (Muahmmed el-Bâkır) rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
Cabir b. Abdullah’ın huzuruna vardık. Yanına gelince orada bulunan topluluğa kim olduklarını sordu. Nihayet sıra bana geldi. Ben Muhammed b. Ali b. Hüseyin’in (Muhammed el-Bâkır’ın) oğluğum, dedim. Elini uzatarak başıma doğru doğru eğildi ve gömleğimin en üst düğmesini çözdü. Sonra da onun altındaki düğmemi çözdü. Ardından elini iki mememim arasına (göğsümün üzerine) koydu. O zamanlar ben, genç bir çocuktum. “Merhaba sana. İstediğin şeyi sorabilirsin.” dedi. Ben de kendisine sordum. O sıralar Cabir b. Abdullah âmâ idi. Derken namaz vakti geldi. Bir örtüğe bürünmüş şekilde ayağa kalktı. Örtüyü omuzuna her koyuşunda örtü küçük olduğu için iki ucu aşağı düşüyordu. Bu esnada ridası da askıdaydı. Bize namaz kıldırdı. Bize Rasulullah’ın (sav) haccını anlatabilir misiniz? diye sormuştum. Eliyle işaret etti. Parmaklarıyla dokuzu gösterdi ve şöyle dedi:
“Rasulullah (sav) dokuz yıl hac etmeden kaldı. Onuncu yılda insanlar arasında; ‘Rasulullah (sav), hacca gidecektir.’ diye ilan ettirdi. Bunun üzerine Medine’ye birçok insan geldi. Hepsi de Rasulullah’a (sav) uyma ve onun yaptığı gibi yapma arayışındaydılar. Böyleyken Rasulullah (sav) hac için yola çıktı. Bizler de kendisiyle birlikte yola çıktık. Zülhuleyfe’ye geldik. Derken Esma bt. Umeys, Muhammed b. Ebu Bekir’i doğurdu. ‘Ne yapmam gerekiyor?’ diye Rasulullah’a (sav) haber gönderdi. Rasulullah (sav); ‘Banyo yap, ped olarak bir bez bağla ve iharama gir.’ buyurdu. Sonra Rasulullah (sav), Zülhuleyfe’deki mescitte namaz kıldırdı. Ardından da devesi Kasvâ’ya bindi. Nihayet devesi kendisini (sav) Beydâ denilen yere getirince gözümün alabildiğince baktım ki Rasulullah’ın önünde kimi yaya kimi binit bir insan kalabalığı. Sağında da bu şekilde, solunda da bu şekilde, arkasında da bu şekilde insan kalabalığı vardı ve Rasulullah (sav) bizim aramızda yer alıyordu. Bu süreçte kendisine Kur’an ayetleri iniyordu. Rasulullah (sav) bu ayetlerin tevilini (nasıl tatbik edeceğini) biliyor; o ne yapıyorsa biz de onu yapıyorduk. İşte böylece Rasulullah (sav) Allah’ı birleyerek yani ‘Lebbeyk, Allahümme lebbeyk. Lâ şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke, ve’l-mülk. Lâ şerike lek.’ [Buyur Allah’ım, buyur! Şüphesiz hamd, nimet ve hükümranlık sana aittir. Senin hiçbir ortağın yoktur.] diyerek telbiye getirdi. İnsanlar da telbiyede kullandıkları ilave övgü dolu bu (bildiğiniz) ifadelerle telbiye getirdiler. Fakat Rasulullah (sav) bu konuda onlara bir şey demedi ve kendi telbiyesine devam etti. [Bu süreçte] bizler sadece hacca niyetlenmiştik. Hac ile birlikte veya bu süreçte umre yapılabileceğini, bilmiyorduk. Nihayet kendisiyle (sav) birlikte Beytullah’a gelince Hacerülesved köşesini selamladı ve üç şavtını remel tarzında [yani çalımlı bir şekilde kısa ve seri adımlarla], dört şavtını da normal bir şekilde yürüyerek Kâbe’yi tavaf etti. Sonra Makam-ı İbrahime’e doğru kalktı ve 'Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın).' (Bakara 2/125) ayetini okudu. Makam-ı İbrahim’i kendisi ile Beytullah’ın arasına aldı (ve iki rekat namaz kıldı). [Bu arada belirtmeliyim ki] babam (Abdullah el-Ensarî) bu iki rekat namazda Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn ve Kul hüvellâhu ehad surelerini okurdu. Sonra Beytullah’a doğru tekrar döndü, Hacerülesved köşesini selamladı ve Safa Tepesi’ne doğru olan kapıdan çıktı. Safa Tepesi’ne yaklaşınca; ‘Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın belirlediği sembollerdendir.’ (Bakara, 2/158) ayetini okudu ve ‘Allah’ın başladığı şeyle başlıyoruz.’ Buyurdu. Ardından da Safa Tepesi ile sa’y etmeye başladı. Safa Tepesi’nin üzerine doğru çıktı. Beytullah’ı görünce kelme-i tevhidi zikredip Allah’a hamd etti. Şöyle dedi: ‘Lâ ilâhe illellâhu vahdeh. Lâ şerike leh. Enceze va’deh ve nasara abdeh. Ve hezeme’l-ahzâba külleh.’ [Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Sadece o vardır. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Vadini yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş ve küfürde birleşen düşman grupları hezimete uğratmıştır.] Sonra aralarında dua ederek bu sözleri üçer kez tekrar etti. Ardından Merve Tepesi’ne doğru indi ve yürüdü. İki tepe arasında aşağı doğru inince vadinin orta bölgesinde koşar adımlarla ilerledi. Sa’y yolunda yokuş çıkmaya başlayınca da normal bir şekilde yürüdü. Merve Tepesi’ne varınca Merve’de, Safa Tepesi’nde yaptığı şeylerin aynısını yaptı. Sa’yinin son turu Merve’de son bulunca şöyle dedi: ‘Sonradan gördüğüm bu durumu önceden görmüş olsaydım, (Medine'den) hedy kurbanlıklarını getirmez ve yaptığım bu tavaf ve sa’yi bir umre sayardım. Aranızdan her kimin beraberinde hedy kurbanlığı yoksa ihramdan çıksın ve yaptığı tavaf ile sa’yini bir umre saysın.’ Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) ve beraberinde hedy kurbanlıkları olanlar hariç insanların hepsi ihramdan çıktılar ve saçlarını kısalttılar. Bu sırada Sürâka b. Malik b. Cü’şum kaktı ve ‘Ya Rasulallah! Bu uygulama, bu senemize mi mahsus yoksa ilanihaye mi geçerli olacak?’ diye sordu. Rasulullah (sav) parmaklarını birbirine geçirdi ve iki kez; ‘Umre, hacca şu şekilde dahil olmuştur. Hayır. Bilakis, ilanihaye geçerlidir.’ buyurdu. Sonra Ali (b. Ebu Talib), Hz. Peygamber’e (sav) ait hedy develerini getirdi. Fâtıma’yı ihramdan çıkmış, boyalı elbiseler giymiş ve sürme çekmiş bir vaziyette buldu. Onun bu halini hoş karşılamadı. Bunun üzerine Fâtıma; ‘Babam bana, böyle yapmamı emretti.’ dedi. Ali (b. Ebu Talib), Irak’ta halifeyken şöyle anlatıyordu: ‘Yaptıkları konusunda Fâtıma’ya karşı tepki göstermesini sağlamak, söyledikleri sözler ve gösterdiğim tepki konusunda kendisinden (sav) fetva sormak için Rasulullah’ın (sav) yanına gittim. Fakat O (sav); ‘Doğru söylemiş, doğru söylemiş. Hac için ihrama girdiğinde sen ne söylemiştin?’ diye sordu. ‘Allah’ım! Rasulün her ne için ihrama girmişse ben de o niyetle ihrama giriyorum, dedim.’ diye cevap verdim. Bunun üzerine; ‘Benimle birlikte hedy kurbanlıkları var. O halde sen de ihramdan çıkma.’ Buyurdular.’ Ali’nin (b. Ebu Talib) Yemen’den getirdiği hedy kurbanlıkları ve Hz. Peygamber’in (sav) Medine’den getirdiklerinin toplamı yüz taneydi. Sonra Hz. Peygamber (sav) ve beraberinde hedy kurbanlığı olanlar hariç olmak üzere herkes ihramdan çıktı. Nihayet terviye günü (Zilhicce’nin sekizinci günü) olunca ve Mina’ya doğru yönelince hac için telbiye getirip ihrama girdiler. Rasulullah (sav) devesine binip yola çıktı. Mina’da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldı. Sonra kısa bir müddet bekledi. Nihayet güneş doğdu. Bir kıl çadırı kurulmasını emretti; Nemire’de kendisi için bir çadır kuruldu. Ardından Rasulullah (sav) (vakfeye durmak için) yürüdü. Kureyş, kendilerinin cahiliye döneminde yaptıkları gibi onun da (sav) mutlaka Meş’ar-i Haram denilen yerde veya Müzdelife’de vakfeye duracağından şüphe etmiyordu. Oysa Rasulullah (sav) buraları geçti ve Arafat’a vardı. Nemire’de kendisi için çadırın kurulmuş olduğunu gördü, çadıra indi. Güneş batıya doğru meyledince devesi Kasvâ’nın hazırlanmasını emretti; kendisi (sav) için devenin üzerine hevdec bağlandı, Rasulullah da (sav) devesine bindi. Vadinin orta bölgesine (Urane’ye) kadar geldi ve orada insanlara bir hutbe irat etti ve şöyle buyurdu:
‘Şüphesiz kanlarınız ve mallarınız; bu ayınızda, bu beldenizde bu gününüz nasıl haramsa öğlece birbirinize haramdır. Dikkat edin! Cahiliyeden kalma bütün yanlış uygulamalar, kaldırılmış ve şu iki ayağımın altına alınmıştır. Cahiliye döneminden kalma bütün kan davaları kaldırılmıştır. İlk kaldırılan kan davası da Rabîa b. Hâris’in kan davasıdır. -Ki bu kişi, Benî Sa’d Kabilesi içerisinde sütannesine verilmiş ve Hüzeyl Kabilesi tarafından öldürülmüştü.- Cahilye döneminden kalma faizler kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz ise akrabamız Abbas b. Abdülmuttalib’in alacağı olan faizdir. Faizin tamamı kaldırılmıştır. Kadınlar konusunda Allah’tan sakının! Hiç kuşkusuz sizler, onları, Allah’ın birer emaneti olarak aldınız ve Allah’ın sözü ile kendinize helal kıldınız. İstemediğiniz hiç kimseyi hareminize almamak gibi şüphesiz sizlerin onlar üzerinde bir takım haklarınız vardır. Eğer onlar bunlara aykırı davranırlar da sizler de yaralamayacak şekilde kendilerine hafifçe vurmuş olursanız bunda bir beis olmaz. Onların rızıkları, giyimleri örfe uygun bir şekilde sizlerin sorumluluğundadır. Aranızda, kendisine sıkıca tutunduğunuz sürece haktan ayrılmayacağınız bir şey bırakıyorum: Allah’ın kitabı! Kıyamet Günü, sizlere benim hakkımda sorulacaktır. Cevabınız ne olacak?’ Rasulullah’ın bu sorusuna insanlar; ‘Şüphesiz Allah’ın emrettiklerini tebliğ ettin, onları yerine getirdin ve bu konuda samimiydin.’ diyerek karşılık verdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) işaret parmağını semaya kaldırdı ve insanlara doğru indirerek üç kez; ‘Allah’ım! Şahit ol! Allah’ım! Şahit ol!’ dedi. Sonra Bilal ezan okudu, kamet getirdi ve Rasulullah (sav) öğle namazını kıldırdı. Sonra Bilal tekrar kamet getirdi ve Rasulullah (sav) ikindi namazını kıldırdı. Her iki namaz arasında her hangi bir nafile namaz kılmadı. Sonra Rasulullah (sav) devesine bindi. Vakfe yerine gelince devesinin karnını Cebeli Rahme’nin üzerindeki düz kayalara doğru tuttu, yayaların kullanacağı yolu da önüne aldı ve kıbleye doğru döndü. Bu şekilde vakfeye devam etti. Nihayet güneş batmaya yüz tuttu ve ufuktaki sarılık biraz kayboldu. Güneşin yuvarlağı tamamen kaybolunca da Üzame b. Zeyd’i arkasına bindirdi [ve Müzdelife’ye doğru yola koyuldu]. Bu esnada [yokuş aşağı deveyi kontrol edebilmek için] yularıyla devesi Kasva’nın başını iyice eğmişti. Öyle ki Kasva’nın başı, hevdecin ayak üzengisine değiyordu. Rasulullah da (sav) eliyle işaret ederek; ‘Ey İnsanlar! Sükunet, sükunet!’ diyordu. Bu sırada ne zaman bir kum tepeciğine gelse bu tepeciğe çıkabilmesi için devesinin yularını biraz gevşetiyordu. Ardından Müzdelife’ye geldi. Orada Akşam ve yatsıyı tek bir ezanla fakat iki kametle kıldırdı. Bu iki namaz arasında herhangi bir nafile namaz kılmadı. Sonra Rasulullah (sav) fecir doğuncaya kadar uyudu. Fecir doğunca kalktı ve sabah vaktinin girdiğini anlayınca bir ezan ve bir kametle sabah namazını kıldırdı. Sonra Kasvâ’ya bindi. Meş’ar-i Haram’a gelip de onun üzerine çıkınca Allah’a hamd etti, tekbir getirdi ve kelime-i tevhidi zikretti. Bu şekilde ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfede durmaya devam etti. Sonra Güneş henüz doğmadan önce Fadl b. Abbas’ı arkasına bindirip yola koyuldu. Fadl b. Abbas saçları güzel, beyaz tenli ve yakışıklı bir adamdı. Rasulullah (sav) yola koyulunca seri bir şekilde yürüyen kadınlara rastladı. Fadl b. Abbas, onlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) elini, öte taraftan onun yüzüne tuttu. Fadl b. Abbas da yüzünü diğer tarafa doğru çevirip bakmaya çalıştı. Nihayet Muhassir denilen yere gelince devesini biraz hızlandırarak seni Büyük Cemre’ye götürecek olan orta yola girdi. Ağacın yanında yer alan Büyük Cemre’ye geldi ve her taşta tekbir getirerek küçük sapan taşı gibi yedi küçük taş attı. Taşları, vadinin orta kısmından atıyordu. Büyük Cemre’ye taşları attıktan sonra kurban kesim yerine geldi. Kendi eliyle kurban olarak altmış üç tane deve kesti. Sonra bıçağı Ali’ye (b. Ebu Talib) verdi. Ali, geriye kalan kurbanlıkları kesti. Rasulullah (sav), kendisine ait hedy kurbanlıklarına Ali’yi de ortak etmişti. Sonra Rasulullah (sav), her bir devenin bir parçasıyla ilgili olarak emir buyurdu. Bunun üzerine etler bir kazana koyuldu ve pişirildi. Rasulullah (sav) ve Ali, o etlerden yediler ve et suyundan içtiler. Sonra Rasulullah (sav) Beytullah’a gitti. Mekke’de öğle namazını kıldı. Ardından Zemzem Kuyusu’nun başında su dağıtmakta olan Abdülmuttalib oğullarının yanına geldi ve ‘Kuyudan su çıkarmaya devam edin, Ey Abdülmuttalib oğulları! Eğer insanların [bunu hac menasikinden zannederek] izdihama yol açıp da sizi sıkıntıya düşürmeleri söz konusu olmasaydı sizinle birlikte kuyudan ben de su çıkarırdım.’ dedi. Bunun üzerine onlar, Rasulullah’a (sav) bir kova uzattılar. O da o kovadan su içti.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Menâsik 84, /498
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Muhammed el-Bakır (Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali)
3. Ebu Abdullah Cafer es-Sâdık (Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib)
4. Ebu İsmail Hatim b. İsmail el-Harisî (Hatim b. İsmail b. Muhammed)
5. Hişam b. Ammar es-Sülemî (Hişam b. Ammar es-Sülemî)
Konular:
Aile, ailede şiddet
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Hac, Arafat'ta Vakfe
Hac, hayızlı/lohusa kadının
Hac, Hz. Peygamber'in haccı
Hac, ihramdan kurbanla çıkmak
Hac, ihramlının telbiye ve tehlili
Hac, Müzdelifede vakfe ve telbiye
Hac, namazların cem'i
Hac, remel
Hac, Safa ve Merve
Hac, Şeytan taşlama
Hac, traş olma
Hac, Umreye tebdili, feshi
İstilam, hacer-i esvedi öpmek veya el sürmek
Kadın, kadınlara iyi davranmak
Niyet, Hac ve umreye niyet
Sahabe, sünneti sorarak öğrenmeleri
Şiddet, Eziyet, kadını dövme
Siyer, Veda haccı, Hz. Peygamber'in uyarıları
Umre, Hac aylarında umre
Umre, Tavaf, tavafa başlama noktası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30867, İM003057
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ تَوْبَةَ حَدَّثَنَا زَافِرُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ أَبِى سِنَانٍ عَنْ عَمْرِو بْنِ مُرَّةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ عَلَى نَاقَتِهِ الْمُخَضْرَمَةِ بِعَرَفَاتٍ فَقَالَ « أَتَدْرُونَ أَىُّ يَوْمٍ هَذَا وَأَىُّ شَهْرٍ هَذَا وَأَىُّ بَلَدٍ هَذَا » . قَالُوا هَذَا بَلَدٌ حَرَامٌ وَشَهْرٌ حَرَامٌ وَيَوْمٌ حَرَامٌ . قَالَ « أَلاَ وَإِنَّ أَمْوَالَكُمْ وَدِمَاءَكُمْ عَلَيْكُمْ حَرَامٌ كَحُرْمَةِ شَهْرِكُمْ هَذَا فِى بَلَدِكُمْ هَذَا فِى يَوْمِكُمْ هَذَا أَلاَ وَإِنِّى فَرَطُكُمْ عَلَى الْحَوْضِ وَأُكَاثِرُ بِكُمُ الأُمَمَ فَلاَ تُسَوِّدُوا وَجْهِى أَلاَ وَإِنِّى مُسْتَنْقِذٌ أُنَاسًا وَمُسْتَنْقَذٌ مِنِّى أُنَاسٌ فَأَقُولُ يَا رَبِّ أُصَيْحَابِى . فَيَقُولُ إِنَّكَ لاَ تَدْرِى مَا أَحْدَثُوا بَعْدَكَ » .
Tercemesi:
Bize İSmail b. Tevbe, ona Zâfir b. Süleyman, ona Ebu Sinan, ona Amr b. Mürre, ona da Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre: Rasulullah (sav) Arafat'ta muhadrama (yâni kulakları kesik gibi küçücük olan) devesi üstünde olduğu halde şöyle buyurdu, demiştir:
"(Ey sahabelerim!) Bugün hangi gündür, bu ay hangi aydır ve bu belde hangi şehirdir biliyor musunuz?" diye sordu. Sahabeler: Bu belde mukaddes bir şehirdir, bu ay mukaddes bir aydır ve bugün mukaddes bir gündür, diye cevab verdiler. (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav):
"Bilmiş olunuz ki bu şehriniz (Mekke) de, bu (Arefe) gününüzde, bu (Zilhicce) ayınız nasıl mukaddes ise, mallarınız ve canlarınız da şüphesiz size haram ve mukaddestir. (Ümmetim!) İyi biliniz ki: Ben Kevser havuzu başında öncünüzün (yâni orada muhtaç olduğunuz şeylerin önceden hazırlayıcısıyım) ve diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla Övünürüm. Artık (çok günahlar işlemekle) siz benim yüzümü karartmayınız (yâni beni Allah'a karşı mahcub etmeyiniz)."
Bilmiş olunuz ki: Ve ben (kıyamet günü) bazı insanları kurtaracağım. Bazı insanlar da benden kurtarılacak (yâni zebaniler onları götürecekleridir. Bent Yâ Rabbi! Arkadaşcıklarım (ne olacaklar?) diyeceğim. Allah şöyle buyuracak:
"Senden sonra onların neler ihdas ettiklerini bilmiyorsun."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Menâsik 76, /496
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Mürre el-Hemedanî Mürretü't-Tayyib (Mürre b. Şerahîl)
3. Amr b. Mürre el-Muradî (Amr b. Mürre b. Abdullah b. Tarık)
4. Ebu Sinan Said b. Sinan el-Şeybanî (Said b. Sinan)
5. Zâfir b. Süleyman el-İyâdi (Zâfir b. Süleyman)
6. Ebu Sehl İsmail b. Tevbe es-Sekafî (İsmail b. Tevbe b. Süleyman b. Zeyd)
Konular:
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Havz, Havz'da toplanma
Hz. Peygamber, ümmet sevgisi
Siyer, Veda haccı, Hz. Peygamber'in uyarıları
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32097, İM003436
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَهِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ زِيَادِ بْنِ عِلاَقَةَ عَنْ أُسَامَةَ بْنِ شَرِيكٍ قَالَ شَهِدْتُ الأَعْرَابَ يَسْأَلُونَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم أَعَلَيْنَا حَرَجٌ فِى كَذَا أَعَلَيْنَا حَرَجٌ فِى كَذَا فَقَالَ لَهُمْ « عِبَادَ اللَّهِ وَضَعَ اللَّهُ الْحَرَجَ إِلاَّ مَنِ اقْتَرَضَ مِنْ عِرْضِ أَخِيهِ شَيْئًا فَذَاكَ الَّذِى حَرِجَ » . فَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ عَلَيْنَا جُنَاحٌ أَنْ لاَ نَتَدَاوَى قَالَ « تَدَاوَوْا عِبَادَ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سُبْحَانَهُ لَمْ يَضَعْ دَاءً إِلاَّ وَضَعَ مَعَهُ شِفَاءً إِلاَّ الْهَرَمَ » . قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا خَيْرُ مَا أُعْطِىَ الْعَبْدُ قَالَ « خُلُقٌ حَسَنٌ » .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Hişam b. Ammâr, onlara Süfyan b. Uyeyne, ona Ziyâd b. İlâka, ona da Üsâme b. Şerik’in şöyle dediğini rivayet etti: Bedevilerin Nebi’ye (sav) bu hususta bizim için bir darlık (vebal) var mı? Bu hususta bizim için bir darlık (bir vebal) var mı? diye sorduklarına tanık oldum. Allah Rasulü onlara dedi ki: “Ey Allah’ın kulları, Allah kardeşinin ırzına (namusuna, şeref ve haysiyetine) bir şekilde zarar veren kimse hariç, darlığı (vebali) kaldırmıştır. İşte, o kimsenin o yaptığı iş bir vebaldir.” Bu sefer: Ey Allah’ın Rasulü, tedavi olmayacak olursak bize günah olur mu? dediler. O: “Allah’ın kulları, tedavi olun, şüphesiz her türlü eksiklikten münezzeh Allah ne kadar hastalık koymuşsa mutlaka onunla birlikte bir de şifa koymuştur, ihtiyarlamak müstesnâ.” Bedeviler: Peki, ey Allah’ın Rasulü, kula verilen en hayırlı şey nedir? dediler. O: “Güzel bir ahlâktır” buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Tıb 1, /557
Senetler:
1. Üsame b. Şerik ez-Zübyanî es-Sa'lebî (Üsame b. Şerik)
2. Ebu Malik Ziyad b. İlâka Sa'lebi (Ziyad b. İlâka b. Malik)
3. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
4. Hişam b. Ammar es-Sülemî (Hişam b. Ammar es-Sülemî)
4. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
Ahlak, güzel ahlak
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
NESLİN KORUNMASI
Tedavi, hastalıkları tedavi etmek
Tedavi, tedavi olmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
43058, HM003317
Hadis:
حَدَّثَنَا يَزِيدُ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ
سِرْنَا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ وَنَحْنُ آمِنُونَ لَا نَخَافُ شَيْئًا فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib 3317, 1/885
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Bekir Muhammed b. Sirin el-Ensarî (Muhammed b. Sirin)
3. Ebu Avn Abdullah b. Avn el-Müzenî (Abdullah b. Avn b. Ertabân)
4. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
Konular:
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği