58 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Ali b. Müshir ve (Ebu Huşeym Abdullah)İbn Nümeyr, onlara Musa el-Cühenî, (T) Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona babası, ona Musa el-Cühenî, ona da Mus‘ab b. Sa‘d, ona da babası şöyle rivayet etmiştir: Bir bedevi Resulullah’a (sav) gelerek: 'Bana söyleyeceğim bir söz öğret' dedi. Hz. Peygamber ona şöyle demesini söyledi: "Bir olan Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur. Onun ortağı yoktur. Allah en büyüktür. (Onu) büyük olarak anarım. Allah'a çok hamdolsun, âlemlerin Rabbi olan Allah'ı her türlü noksanlıktan tenzih ederim. Güç ve kuvvet ancak aziz, hakim olan Allah'a mahsustur." Bedevi: Bu söylenenler Rabbim içindir; ya kendim için ne diyeceğim? diye sordu. Hz. Peygamber de "Allah'ım! Beni affet, bana merhamet et, bana hidayet ver ve beni rızıklandır, de" buyurdu. [Musa (el-Cühenî): '(Duanın son kısmında) "Bana afiyet ver" cümlesini söyleyip söylemediği konusunda şüphem var'. demiştir. ] [İbn Ebu Şeybe (hadisi naklederken) Musa'nın bu sözünü aktarmamıştır.]
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Zeyd b. Hubâb, ona Muaviye b. Salih, ona Ezher b. Said, ona da Asım b. Humeyd şöyle rivayet etmiştir: "Âişe’ye 'Nebi (sav) geceleyin namaza kalktığı zaman ilk olarak ne yapardı?' diye sorduğumda, şöyle dedi: Daha önce hiç kimsenin bana sormadığı bir şeyi sordun. O, on defa tekbir getirir, on defa hamd eder, on defa tesbih çeker, on defa da istiğfar eder ve 'Allah’ım! Günahlarımı bağışla, beni doğru yola ilet, bana (bol) rızık ihsan et ve bana afiyet ver' der, kıyamet gününde sıkıntılı bir konumda olmaktan da Allah’a sığınırdı'."
Açıklama: Elbani bu hadisn hasen sahih olduğunu ifade etmiştir
Bize Muhammed b. Ebu Bekir el-Mukaddemî, ona Yusuf el-Mâcişûn, ona babası (Yakub b. Ebu Seleme el-Macişûn), ona Abdurrahman el-A'rec, ona Ubeydullah b. Ebu Râfi, ona Ali b. Ebu Talib şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) namaza durduğu vakit şöyle derdi: "Veccehtu vechiye lillezî fetare’s-semavati ve’l-arda, hanifen ve mâ ene mine’l-müşrikîn. İnne salâtî ve nusukî mahyaye ve mematî lillahi rabbi’l-âlemîne lâ şerîke leh ve bizâlike umirtu ve ene evvelu’l-muslimîn. Allahumme ente’l-meliku lâ ilâhe illâ ent. Ente rabbî ve ene abduke, zalemtu nefsî ve‘teraftu bizenbî, feğfir lî zunûbî cemia, lâ yağfiru’z-zunûbe illâ ent. Vehdinî li ahseni’l-ahlâk, lâ yehdî li ahsenihâ illâ ent, vasrif annî seyyiehâ lâ yasrifu seyyiehâ illâ ent, lebbeyke ve sa‘deyk ve’l-hayru külluhû fî yedeyk, ve’ş-şerru leyse ileyk, ene bike ve ileyk, tebarekte ve taâleyt, estağfiruke ve etubu ileyk, (Ben yüzümü bir hanif olarak gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim, Şüphesiz namazım, ibadetlerim, ölümüm ve dirimim âlemlerin Rabbi Allah içindir, onun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emr olundum ve ben müslümanların ilkiyim. Allah’ım, her şeyin mutlak maliki ve egemeni sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur, benim Rabbim sensin, ben de senin kulunum. Nefsime zulmettim, günahımı itiraf ettim, bana bütün günahlarımı bağışla, şüphesiz senden başka günahları bağışlayan yoktur. Beni en güzel ahlâka yönelt. Şüphesiz ahlâkın en güzeline senden başka yönelten olmaz, köktü ahlâkı da benden uzaklaştır, kötü ahlâkı da senden başka kimse uzaklaştıramaz. Buyur Rabbim, emrini dinliyorum, sana itaat için huzurundayım, hayır bütünüyle yalnız senin elindedir, kötülük ise sana nispet edilemez. Ben sen var ettiğin için varım, benim varlığım sanadır. Şanın pek mübarek ve pek yücedir, senden mağfiret diliyorum, sana tövbe ediyorum." Rükûa gittiğinde "Allahumme leke raka'tu, ve-bike âmentü, ve-leke eslemtü, haşa'a leke sem'î ve basarî ve muhhî ve izâmî, ve asabî (Allah'ım, yalnızca senin için rükûa vardım, yalnız sana inandım, yalnız sana teslim oldum. kulağım, gözüm, omurgam, kemiklerim, sinirlerim sana saygıyla eğildi)" derdi. Rükûdan kalktığında "Allahume Rabbenâ leke'l-hamd, mil'e's-semâvâti ve'l-ard, ve-mâ beynehümâ, ve-mil'e mâ şi'te min şey'in ba'd. (Ey Allah'ım, Rabbimiz, gökler dolusu, yer dolusu, ikisinin arasında olanlar kadar ve dilediğin şeylerin dolusu kadar hamd Sanadır)" derdi. Secdeye vardığında ise: "Allahumme leke secedtü ve bike âmentü ve leke eslemtü. Secede vechî lillezî halakahu ve savvarahu, ve-şakka sam'ahu ve basarahu. Tebârakellâhu ehsenü'l-hâlikîn. (Allah’ım sadece sana secde eder, sana inanır, irademi sana teslim ederim. Yüzüm, sadece, onu yaratan, ona şekil veren, kulağımı ve gözümü yerleştirene secde eder. Her şeyi en güzel şekliyle yaratan Allah güzellerin güzeli ve ne mübarektir.)" derdi. Teşehhüd ile selam arasında (Namazını bitirip selam vereceği zaman) da şöyle derdi: "Allahumme'ğfirlî ma kaddemtü ve mâ ahhartu ve mâ esrartü ve mâ a'lentü ve ente a'lemu bihî minnî, ente'l-mukaddimu ve ente'lmuahhiru, lâ ilâhe illâ ente (Allah’ım önceden işlediğim, sonradan işleyeceğim, gizlice ve aşikar olarak işlediğim, çokça yaptığım ve senin benden daha iyi bildiğin tüm günahlarımı bağışla. Evvel de sensin Ahir de. Senden başka ilah yoktur.)" Secde ettiği zaman; "Allah'ım, yalnız sana secde ettim, yalnız sana iman ettim, yalnız sana teslim oldum, yüzüm onu yaratana, ona suret ve şekil verene, ona işitecek kulak, görecek göz verene secde etti. Yaratanların en güzeli Allah'ın şanı ne yüce ve mübarektir! Sonra da teşehhüd ile selam vermek arasında son duası da şu olurdu: "Allah'ım, önceden işlediklerimi, sonradan işleyeceklerimi, gizli yaptıklarımı, açıktan işlediklerimi, yaptığım aşırılıkları ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı bana bağışla. Öne geçiren de ancak sensin, geri bırakan da yalnız sensin, senden başka hiçbir ilah yoktur."
Bize Muhammed b. Mesud, ona Zeyd b. Hubâb, ona Kamil Ebu'l-Alâ, ona Habib b. Ebu Sabit, ona da Said b. Cübeyr, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) iki secde arasında şöyle derdi: 'Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana afiyet ver, beni hidayet üzere kıl ve beni rızıklandır'."
Bize Muhammed b. Müsennâ, Muhammed b. Hâtim, Abd b. Humeyd ve Ebu Ma'n er-Rakkâşî, onlara Ömer b. Yunus, ona İkrime b. Ammâr, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona da Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avf şöyle rivayet etmiştir: "Müminlerin annesi Aişe'ye 'Allah'ın Nebi'si (sav) geceleyin namaza kalktığı zaman namazına ne ile başlardı?' diye sorduğumda, şöyle cevap verdi: Geceleyin kalktığında namazına şu dua ile başlardı 'Ey Cebrail'in, Mikail'in ve İsrafil'in Rabbi olan, gökleri ve yeri yoktan var eden, gizliyi ve açığı bilen Allahım! Hakkında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda kulların arasında hüküm veren sensin. Hakikat konusunda ihtilaf edilen konularda sen beni izninle doğruya eriştir. Şüphesiz sen dilediklerini doğru yola iletensin'."
Bize Seleme b. Şebîb, ona Zeyd b. Hubâb, ona Ebu'l-Alâ Kamil, ona Habib b. Ebu Sâbit, ona da Said b. Cübeyr, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Nebî (sav), iki secde arasında 'Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet et, işimi ıslah et, bana hidayet ver ve beni rızıklandır' diye dua ederdi."
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Vekî b. Cerrâh, ona Süfyân es-Sevrî, ona Ebu Halid ed-Dâlânî, ona İbrahim es-Seksekî, ona da Abdullah b. Ebu Evfâ şöyle rivayet etmiştir: "Bir adam Nebi'ye (sav) gelerek 'Benim Kur'an'dan bir şey ezberleme imkanım yok. Bana onun yerine geçecek (namazda söyleyeceğim) bir şeyler öğret' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Subhanallahi velhamdülillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber (Allah'ı her türlü noksanlıktan tenzih ederim, bütün hamdler O'nadır. Allah'tan başka ilâh yoktur. O en büyüktür. Bütün güç ve kudret de ancak Allah'a aittir) duasını oku' buyurdu. Adam 'Ey Allah'ın Rasulü! Bu Allah(ı tazim ve övgü) içindir. Peki kendim için ne okuyayım?' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Allah'ım! Bana acı, beni rızıklandır, bana afiyet ver ve beni hidayet üzerek kıl' diye dua et' buyurdu. Adam ayağa kalkınca, Hz. Peygamber (sav) avuçlarını açıp gösterdi ve 'Adam ellerini hayırla işte şöyle doldurmuştur' buyurdu.
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Şerîk, ona Ebu İshak, ona Bureyd b. Ebu Meryem, ona da Ebu’l-Havrâ, Hasan b. Ali’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dedem Rasulullah (sav) bana vitir namazındaki kunutta şu kelimeleri (duayı) okumayı öğretti: Allah’ım! Afiyet verdiklerin arasında bana da afiyet ver. Kendine dost edindiğin kimseler arasına beni de kat. Kendilerine hidayet verdiklerin arasına beni de dahil et. Takdir ettiğin kötülüklerden beni koru. Bana verdiğin şeyleri benim için bereketlendir. Şüphesiz hüküm veren sensin, senin hükmüne karşı gelinmez. Senin dost edindiğin kimse asla zelil olmaz. Rabbimiz! Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Sen pek mübarek ve pek yücesin."
Bize Kuteybe, ona Ebu Ahvas, ona Ebu İshak, ona Büreyd b. Ebu Meryem, ona Ebu Havrâ es-Sa'dî, ona da Hasan b. Ali (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) bana vitir namazında okuyacağım şu kelimeleri (duayı) öğretmişti: Allahım! Hidayet ettiklerin arasına beni de kat. Afiyet verdiklerin arasına beni de kat. Dost edindiğin kimseler arasına beni de dahil et. Bana verdiğin şeyleri hakkımda bereketli kıl. Hükmettiğin şeylerin şerrinden beni koru. Zira hükmeden ancak sensin, senin hükmün çiğnenemez. Senin dost edindiklerin rezil rüsvâ da olmaz. Rabbimiz! Yüce ve ulu olan sensin!" [Bu konuda Hz. Ali'den de hadis rivayet edilmiştir. Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Bu, hasen bir hadis olup onu sadece Ebu Havrâ'nın rivayet ettiği tarik vasıtasıyla bilmekteyiz. Ebu Havra es-Sa'dî'nin ismi, Rabî'a b. Şeybân'dır. Vitir namazında okunacak kunût duası hususunda, Nebî'den (sav) bu rivayetten daha güzel bir haberin nakledildiğini bilmiyoruz. İlim ehli vitir namazında okunan kunût meselesinde ihtilaf etmiştir. Abdullah b. Mesud, senenin tamamında vitir namazında kunût yapılmasını benimseyip, bunun rükûdan önce eda edilmesi görüşünü tercih etmiştir. Bu, bazı ilim ehlinin de yaklaşımıdır ki Süfyân es-Sevrî, İbn Mübârek, İshak ve Kûfeli alimler bu görüştedir. Ali b. Ebu Tâlib'den rivayet edildiğine göre o, sadece Ramazan'ın son yarısında (vitir namazında) kunût yapar, onu da rükûdan sonra yapardı. Bir kısım ilim ehli de bu görüşü benimsemiştir ki, Şâfiî ve Ahmed bunlar arasındadır.]