86 Kayıt Bulundu.
Bize Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Eyyûb, ona Ebu Kilâbe, ona da İbn Abbâs’tan rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve Celil Rabbim, bu gece bana, (Râvi der ki:) zannediyorum ki rüyada, en güzel surette geldi, ve 'Ey Muhammed, mele-i a'lâ (yüce melek topluluğu) hangi konuda tartışıyor, bilir misin?' buyurdu. Ben 'Hayır, bilmiyorum' dedim. Rabbim elini iki omzumun arasına koydu, serinliğini göğsümde (yahut boğazımda) hissettim. Bunun üzerine göklerde ve yerde olan her şeyi bildim. Sonra bana 'Ey Muhammed, mele-i a'lâ hangi konuda tartışıyor, bilir misin?' buyurdu. Ben 'Evet, kefaretler ve dereceler hakkında' dedim. 'Kefâretler ve dereceler nedir?' buyurdu. 'Kefaretler: Mescitlerde oturup (namazı) beklemek, cemaate yürüyerek gitmek, Zorluklara (soğuğa) rağmen abdesti tam almaktır. Kim bunları yaparsa, hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür ve annesinin kendisini doğurduğu gün gibi günahlarından arınır. (Rabbim bana) 'Ey Muhammed, namaz kıldığında şöyle dua et' buyurdu: Allah’ım! Senden hayırları yapmayı, kötülükleri terk etmeyi, miskinleri sevmeyi dilerim. Eğer kullarına bir fitne dilersen, beni fitneye düşürmeden yanına almanı isterim. Dereceler ise: Yemek yedirmek, Selamı yaymak, İnsanlar uykuda iken gece namazı kılmaktır."
Bize Muhammed b. Cafer, ona Mamer, ona Abdürrezzak, ona Zührî, ona Ali b. Hüseyin, ona da (Abdullah) İbn Abbas şöyle haber vermiştir: "Hz. Peygamber (sav) ashabından bir toplulukla otururken [-Abdürrezzak Ensar'dan bir topluluk demiştir-] büyük bir yıldız kaydı ve parladı. Hz. Peygamber (sav) 'Cahiliye döneminde böyle bir yıldız kaydığında ne derdiniz?' diye sordu. Ashap 'önemli biri doğdu veya öldü diye yorumlardık' dediler. (Abdürrezzak der ki:) Zührî'ye 'Cahiliye'de böyle yıldız kayar mıydı?' diye sordum. O da 'evet kayardı ancak Hz. Peygamber (sav) peygamber olarak gönderildikten sonra arttı' dedi. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:" "Yıldızlar, birisinin ölümünden veya doğumundan dolayı kaymaz. Fakat ismi yüce olan Rabbimiz bir işe karar verdiğinde arş taşıyan melekler tesbih ederler. Daha sonra sırasıyla sema ehli tesbih çekerler. Ta ki bu tesbih dünya semasına ulaşır ve sonra sema ehli arşı taşıyan meleklerden sonra gelenlerden bilgi isterler. Onlar da arşı taşıyan meleklere 'Rabbiniz ne buyuruyor' diye sorarlar. Onlar da haberi iletirler. Böylece haber her sema ehlinden bir sonrakine intikal eder. Ta ki bizim şu semamıza kadar haber gelir. Cinler de o haberi kaparlarken bu yıldızlarla taşlanırlar. Taşıdıkları haber aslında hak haberdir. Fakat onlar haberi çarpıtıp ona eklemeler yaparlar." [Abdürrezzak "Cinler kaparlar ve taşlanırlar" demiştir.]
Açıklama: İsnadı Şeyhân'ın şartlarına göre sahihtir.
Bize Şeyban b. Ferruh, ona Ebu Avane, ona Ebu Bişr, ona Said b. Cübeyr, ona İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) ne cinlere Kur'an okudu, ne de onları gördü. Rasulullah (sav), ashabından birkaç kişi ile Ukâz panayırına gitmek üzere yola çıktı. Bu sırada şeytanlar ile gökyüzü arasında engel konmuş, (semadan haber almalarına da engel olunmuş) ve üzerlerine gökten alevli ateşler de gönderilmişti. Şeytanlar kavimlerinin yanına döndüklerinde 'neyiniz var?' diye sordular. Onlar da 'semadan haber almamıza engel olundu ve üzerlerimize gökten alevli ateş gönderildi' dediler. Bunun üzerine kavimleri 'Bu olsa olsa daha önce görülmedik bir şey dolayısıyla olmuştur. Haydi, yeryüzünün doğularına batılarına gidiniz, semadan haber almamıza engel olan bu şeyin ne olduğuna bir bakınız' dediler. Onlar da yeryüzünün doğularına, batılarına dağıldılar. Tihâme tarafına giden topluluk, Ukâz panayırına doğru gitmekte iken Nahl'da bulunan ve ashabına sabah namazını kıldırmakta olan Rasulullah'ın (sav) yanından geçtiler. Kur'an'ı işitince ona kulak verdiler ve 'işte, bizim semadan haber almamıza engel olan budur' dediler. Kavimlerinin yanına geri dönerek 'ey kavmimiz 'gerçekten biz hayrete düşüren bir Kur'an dinledik, o doğruya götürüyor, bundan ötürü ona iman ettik, Rabbimize hiçbir kimseyi ortak tutmayacağız' (Cin 72/1-2) dediler. Aziz ve Celil Allah da Nebisi Muhammed’e (sav) 'de ki: Cinlerden bir topluluğun beni dinlediği bana vahyolundu' (Cin 72/1) ayetini indirdi."
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona İsmail b. Uleyye, ona Ebu Hayyân, ona da Ebu Zür'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Bir gün Rasulullah (sav) insanların arasında iken Bir adam O’na gelerek 'Ey Allah'ın Rasulü! İman nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'İman, Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Allah’a kavuşmaya inanman, bir de son dirilmeye inanmandır' buyurdu. Adam 'Ey Allah'ın Rasulü! İslam nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'İslam; Allah’a ibadet etmen, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaman, farz namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır' buyurdu. Adam 'Ey Allah'ın Rasulü! İhsan nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'İhsan; Allah’a onu görüyorsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmesen de şüphesiz O, seni görür' buyurdu. Adam 'Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet ne zaman kopacaktır' diye sordu. Rasulullah (sav) 'Bu hususta sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Lakin ben sana kıyametin alametlerinden haber vereyim: Cariye, kendi efendisini doğurduğu zaman işte kıyametin alametlerinden birisi budur. Koyun çobanları yüksek bina yapmakta birbirleri ile yarıştığı zaman, işte bu da kıyametin alametlerindendir. Kıyametin kopma zamanı Allah’tan başka kimsenin bilmediği beş şeye dahildir' buyurdu, sonra 'Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır.' [Lokman, 31/34] ayetini okudu"
Bize Seleme b. Şebîb ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Eyyûb, ona Ebu Kılâbe, ona da İbn Abbâs'ın (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Rabbim, bana bu gece [İbn Abbâs der ki: sanırım] uyku aleminde, en güzel surette geldi ve 'Ey Muhammed! Mele-i alâda (melekler aleminde) ne tartışılır bilir misin?' buyurdu. Ben 'Bilmiyorum' dedim. Bunun üzerine elini iki omuzum arasına koydu, onların soğukluğunu göğsümde hissetim. Sonra göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildim. Sonra 'Ey Muhammed! Mele-i alâda (melekler âleminde) ne tartışılır biliyor musun?' diye sordu. Ben 'Evet' dedim. (Rabbim) 'Kefaretler hakkında tartışıyorlar. Kefaretler şunlardır: Namazdan sonra mescitlerde (bir sonraki namazı) beklemek, yürüyerek (camiye) cemaate gitmek ve zorlukta abdesti dosdoğru almaktır. Herkim bunları yaparsa, hayırla yaşar hayırla ölür ve anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur' buyurdu, sonra da 'Ey Muhammed! Namazını kıldığın zaman şöyle de' buyurdu: Allah’ım senden iyilikleri yapmayı, kötülükleri terk etmeyi, yoksulları sevmeyi istiyorum. Eğer kullarına bir sıkıntı verip denemek istersen beni bu fitneye uğratmadan yanına al. Dereceler ise selamı yaymak, yemek yedirmek ve geceleyin insanlar uyurken namaz kılmaktır." [Ebu İsa (et-Tirmizî) şöyle der ki: Bu hadiste Ebu Kılâbe ile İbn Abbas arasında bir kişiyi daha zikretmişlerdir. Yine bu hadisi, Katâde, ona Ebu Kılâbe, ona Hâlid b. Leclâc, ona da İbn Abbâs rivayet etmiştir.]