Giriş

Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Rüyamda bana yerin hazineleri getirildi ve avucumun içine iki altın bi­lezik konuldu. Bu iki bilezik beni tedirgin etti. Sonra bunlara üflemem bana vahyolundu, ben de üfledim, hemen uçup gitti. Ben bu iki bileziği iki yalancı peygamber olarak yorumladım. Onlar benim iki yanımda bulunan San'âlı (Esved el-Ansî) ve Yemâme'li (Müseylimetü'l-kezzâb'dır)."


Açıklama: Hadisin isnadı için bk. B007036.

    Öneri Formu
27673 B007037 Buhari, Ta'bîr, 40

Bana Ebu Hâşim Müemmel b. Hişâm, ona İsmail b. İbrahim, ona Avf, ona Ebu Recâ ona da Semure b. Cündeb (ra) şöyle demiştir: "Rasulullah (sav), ashabına sıkça 'Sizden herhangi biriniz bir rüya gördü mü?' diye sorar, sonra da Allah'ın anlatması­nı istediği kimseler Hz. Peygamber'e rüyasını anlatırdı. Bir gün sabah vakti bize kendi gördüğü rüyasını şöyle anlattı: Bu gece iki kişi (iki melek) beni götürmek üzere geldi ve bana 'Bizimle yürü' dediler. Ben de onların eşliğinde yürüdüm. Nihayet biz, yatmakta olan bir adamın yanına vardık. Adamın baş ucunda, elinde kaya bulunan başka bir adam durmuş, o yatan adamın başını kaya ile vurup eziyordu. Taşı başına her vurduğunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. Atan adam da arkasından koşuyor ve onu tekrar alıp getiriyor, o dönüp gelene kadar diğer adamın başı iyileşip eski hâline dönüyor, sonra taşı getiren adam, yatan adamın üzerine dönüyor ve birinci defa yaptığı gibi tekrar onun başını eziyordu. Ben bu iki meleğe 'Subhânallah! Bu iki adam nedir?' diye sordum. İki melek bana 'Yürü' dediler. Tekrar yürümeye başladık, arka üstü yatmış bir adamın yanına kadar geldik. Adamın baş ucunda, elinde demirden çatal bir kanca bulunan başka bir adam, ayakta duruyordu. Ayakta duran adam, yatan adamın yüzünün bir tarafı üzerine eğiliyor ve ağ­zının yan tarafını tâ başının arkasına kadar kesip parçalıyordu. Yine onun boğazını da başının arkasına kadar kesip parçalıyor, gözünü de başının arkasına kadar yırtıp parçalıyordu. [Ravi der ki: Ebu Recâ bazen 'يُشَرْشِرُ' kelimesi yerine 'يَشُقُّ' kelimesini kullanmıştır.] Sonra bu adam ağzın diğer tarafına geçi­yor ve orasını da birinci yanını yaptığı gibi yarıp parçalıyordu. Bu kısmı parçalamayı bitirinceye kadar ağzın diğer yanı olduğu gibi iyi­leşiyordu. Sonra adam tekrar oraya dönüyor, orasını birinci defada yaptığı gibi kesip yarma yapıyordu. Ben yine yanımdaki iki meleğe 'Subhânallah! Bu iki adamın hâlleri nedir?' diye sordum, iki melek bana 'Yürü' dediler. Biz yine yürüdük ve tandır gibi altı geniş, üstü dar bir fırın ya­nına geldik. [Râvî der ki: Zannederim ki, Rasulullah şöyle buyurdu:] Bir de baktık ki, onun içinde bağırışlar ve haykırmalar vardı. Biz onun ağzına doğru baktık ki, içeride birçok çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Onların aşağısından kendilerine bir ateş alevi geliyordu. Onlara bu alev geldikçe, bağırıp çağırıyorlardı. Ben yanımdaki iki meleğe 'Bu çıplak erkekler ve kadınlar nedir?' diye sordum, bana 'Yürü, yürü' dediler. Biz yine yürüdük ve bir nehir üzerine geldik. [Râvî der ki: Zannediyorum Rasulullah şöyle buyurdu:] Nehir kan gi­bi kırmızı idi. Baktık ki, bu nehrin içinde yüzmekte olan bir adam vardır. Nehrin kenarında da yanı başında birçok taşlar toplamış olan bir adam vardı. Nehirdeki bu adam yüzdüğünce yüzüp geliyor, son­ra yanında taşlar olan adamın yanına gelip ağzı­nı açıyor, adam da onun ağzına taş atıp yutturuyor. Sonra nehirdeki adam yüzerek geriye doğru gidiyor ve tekrar kenardakine doğru geliyor. Her gelişinde kenardaki, onun ağzının içine bir taş atıyor ve ona taşı yutturuyor. Ben yanımdaki iki meleğe 'Bu iki adamın hâli nedir?' diye sordum. bana ' Yürü, yürü' dediler. Biz yine yürüdük ve görüp görebileceğiniz en çirkin görünüşte bir adamın yanına geldik. Bir de baktık ki, yanında yakıp ve etrafın­da koştuğu bir ateş var. Ben yine meleklere 'Bu adamın hâli nedir?' diye sordum, bana 'Yürü, yürü' dediler. Biz yine yürüdük, sonunda uzun ağaçlar ve bol bitkilerle sarıl­mış bir bahçeye geldik. Bahçede baharın her bir çiçeğinden vardı. Bah­çenin ortasında çok uzun boylu bir adam vardı ki, ben onun semaya doğru uzanan başını neredeyse göremiyordum. Adamın etrafın­da da asla görmediğim kadar pek çok çocuklar vardı. Ben yanımdaki iki meleğe 'Bu uzun adam ve bu çocuklar nedir?' diye sordum, bana 'Yürü, yürü' dediler. Biz yine yürüdük ve sonunda büyük bir bah­çeye vardık ki, ben asla ondan daha büyük ve ondan daha güzel bir bahçe görmüş değilim. Yanımdaki iki melek bana 'Yüksel' dediler. Biz meleklerle birlikte yüksek­lere doğru çıktık. Nihayet altın ve gümüşten tuğlalarla bina edilmiş olan bir beldeye ulaştık. Şehrin kapısına varıp açılmasını is­tedik. Kapı bizim için açıldı. Kapıdan şehre girdik. Orada bizleri, bedenlerini yarısı görüp görebileceğin en güzel şekilde, diğer yarısı da görüp görebileceğin en çirkin şekilde olan birtakım adamlar karşıladı. Yanımdaki iki melek o insanlara 'Gidin de şu nehir içine girin' dediler. Orada suyu bembeyaz olan ve enine doğru akan bir nehir vardı. O insanlar gidip o neh­rin içine girdiler. Sonra kendilerinden çirkinlik gitmiş ve en güzel surete sahip olarak bizim yanımıza döndüler. Melekler bana 'Bu şehir, Adn Cenneti, burası da Senin menzilindir' dediler. Gözlerimi yükseklere, yukarıya doğru çevirdim, gökyüzünde, çok uzak bulut gibi bembeyaz bir köşk gördüm. Melekler bana 'İşte orası da Sen'in menzilindir' dediler. Ben de onlara 'Allah sizlere bereketler ihsan eylesin, beni bırakın da ben oraya gireyim' dedim, bana 'Sen şimdi oraya giremezsin' de­diler. Ben meleklere 'Ben bu gece boyunca çok hayret verici şeyler görmüşümdür. Benim gördüğüm bu şeyler nedir?' dedim, iki melek bana şöyle anlattılar" "Bizler Sana haber verelim: Şu yanına geldiğin ve taş ile başı ezilen birinci adam yok mu, işte o, Kur'an'ı alıyor, onu reddediyor ve farz namazı kılmadan yatıp uyuyordu. Şu üzerine gelip, başının arkasına kadar ağzının bir tarafı ve boğazı da başının arkası­na kadar, gözü de başının arkasına kadar yırtılıp parçalandığını gör­düğün adama gelince, o adam da sabah erkenden evinden çıkar ve öyle bir yalan söylerdi ki, onun bu yalanı (akşama kadar) her tarafa yayılırdı. Şu yukarısı dar, aşağısı geniş fırın gibi binanın içinde görmüş olduğun o çıplak erkek ve kadınlara gelince, onlar da zina eden erkekler ve zina eden kadın­lardır. O nehirde yüzmekte olup üzerine geldiğin ve kendisine taş yut­turulan adam ise, faiz yiyen kimsedir. Bir ateş yanında onu yakıp etrafında koşmakta olan o çirkin manzaralı adama gelince, o ce­hennemin bekçisi Mâlik'tir. O büyük bahçenin içinde gördüğün uzun boylu adama gelince, o da İbrahim Peygamber'dir. Onun etra­fındaki çocuklar ise, fıtrat üzere ölen her bir çocuktur. Semure der ki: Müslümanların bazısı 'Ey Allah'ın Rasulü! Müşriklerin çocukları da mı?' diye sordular. Rasulullah 'Müşriklerin çocukları da' buyurdu. (Melekler devamla şöyle dediler:) bedenlerinin bir kısım güzel, bir kısmı çirkin olan o topluluğa gelince, onlar bir kısım güzel amellerini diğer çirkin amelleriyle karıştırmış olan kimselerdir ki, Allah onların suçlarından vaz­geçmiştir."


    Öneri Formu
27698 B007047 Buhari, Ta'bîr, 48

Bize Ma'mer, ona Zuhrî, ona Urve b. Zübeyir, ona Hz. Âişe şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'e gelen vahiy, başlangıçta, uykuda sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü her rüya sabahın aydınlığı gibi apaçık olurdu. Ardından kendisine yalnızlık sevdirildi. O, Hira mağarasına çekilir, orada ailesine dönmeden birçok gece tehannüs -ibadet- ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. (Azığı bittikten) sonra Hatice'nin yanına döner, yine azık alırdı. (Hal böyle iken) kendisi Hira mağarasında bulunduğunda kendisine vahiy geldi. O'na melek geldi ve 'Oku' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Ben okuma bilmem' dedi. Hz. Peygamber der ki: (Melek) beni aldı, öyle bir sıktı ki takatim kesildi. Sonra beni bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben ise 'Okuma bilmem' dedim. Beni yine aldı ve ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben 'Okuma bilmem' dedim. Beni (bir daha) aldı ve takatim kesilene kadar üçüncü defa sıktı, sonra bıraktı. Bana, 'Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan yarattı. Oku, rabbin en cömert olandır. O, insana, kalemle bilmediğini öğretti' Alak, 95/1-5 dedi. Hz. Peygamber (sav) korkudan titreyerek döndü, Hatice'nin yanına girip 'Beni örtün, beni örtün' buyurdu. Korku hali ondan gidene kadar onu örttüler. Ardından o, Hatice'ye 'Ey Hatice, bana ne oluyor' diyerek başından geçenleri ona anlattı ve 'kendim için endişeleniyorum' buyurdu. Hatice ise O'na 'Asla, (bilakis) sevin! Vallahi, Allah seni asla rezil-rüsva etmez. Vallahi, sen, akrabalarınla ilgilenir, doğru konuşur, ihtiyaç sahiplerini gözetir, yoksula, mahruma kazandırır, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen musibetlerde insanlara yardım edersin' dedi. Hatice onu alıp Varaka b. Nevfel b. Râşid b. Abdüluzzâ b. Kusayy'a götürdü. Varaka Hz. Hatice'nin amcasının oğlu olup Cahiliye devrinde Hristiyan olmuştu. Arapça yazı bilir ve Allah'ın imkan verdiği kadarıyla İncil'i Arapça yazardı. Oldukça yaşlı biriydi ve gözleri görmez olmuştu. Hatice ona 'Ey amca, bak kardeşinin oğlu ne diyor, bir dinle' dedi. Varaka b. Nevfel 'Ey kardeşimin oğlu ne görüyorsun?' diye sordu. Rasulullah da ona gördüklerini anlattı. Bunun üzerine Varaka 'Bu, Musa'ya (as) indirilen Nâmûs'tur. Keşke kavmin seni sürdüğünde genç olabilseydim!' dedi. Rasulullah (sav) 'Onlar beni sürecekler mi?' dedi. Varaka da 'Evet, senin getirdiğinin benzerini kim getirdiyse ona eziyet edilmiş, düşmanlık yapılmıştır, senin o gününe yetişirsem, her şeyimle sana yardım edeceğim' dedi. Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti." "Bir müddet vahiy kesildi (fetret dönemi oldu). Bu (fetret devri), Allah Rasulü’nü (sav) çok üzdü. Bize ulaşan haberlere göre, bu üzüntü sebebiyle kendisini dağların zirvelerinden aşağı atmak istediği zamanlar oldu. Ne zaman bir dağın zirvesine çıksa, Cebrâil (as) kendisine görünerek 'Ey Muhammed! Sen Allah’ın Rasulüsün, hak üzere gönderildin' derdi. Bunun üzerine kalbi yatışır, içi sükûna kavuşur ve oradan geri dönerdi. Ama vahyin kesintisi uzayınca yine aynı şeyi yapmak ister, dağa çıktığında Cebrâil (as) tekrar görünür, aynı sözü söylerdi. Ma'mer der ki: Bana Zuhrî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Câbir b. Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav), vahyin kesilme dönemini anlatırken şöyle buyurmuştur: Bir gün yürüyordum. Gökten bir ses duydum. Başımı kaldırdım. Hira’da bana gelen meleği, gökle yer arasında bir kürsü üzerinde otururken gördüm. Onu görünce korkudan sarsıldım. Hemen eve dönüp 'Beni örtün, beni örtün, beni sarın, beni sarın' dedim. Bunun üzerine Yüce Allah 'Ey bürünen! Kalk ve uyar. Rabbini tekbir et. Elbiseni temiz tut. Pislikten (putlardan) uzak dur.' [Müddessir, 74/1–5] Bu ayetler, namaz farz kılınmadan önce inmiş olup ayette geçen “الرُّجْزَ” kelimesinden maksat putlardır. Ma‘mer der ki: Zuhrî bana şöyle haber vermiştir: Hatice (r.anha) vefat ettiğinde Rasulullah (sav) 'Cennette, Hatice için, inciden yapılmış bir köşk gördüm, içinde ne gürültü vardır ne de yorgunluk.' buyurmuştur. Bize ulaşana göre, Rasulullah’a (sav) Varaka b. Nevfel hakkında soruldu, Hz. Peygamber (sav) de 'Onu rüyada gördüm, üzerinde beyaz elbiseler vardı. Zannederim, eğer cehennemlik olsaydı onun üzerinde beyazlık görmezdim' buyurdu. Sonra Rasulullah (sav), insanları gizli ve açık olarak İslam’a, putları terk etmeye davet etmeye başladı." "Ma'mer der ki: Bana Katâde, ona Hasan ve başkaları şöyle haber vermiştir: İlk iman eden, 15 ya da 16 yaşında olan Ali b. Ebu Tâlib’tir (ra). (Ma'mer) der ki: Bana Osman el-Cezerî, ona Miksam, ona da İbn Abbâs 'Ali, İslam’ı ilk kabul eden kişidir' demiştir. Ben bunu Zuhrî’ye sordum, bana 'Biz, Zeyd b. Hârise’den önce kimsenin Müslüman olduğunu bilmiyoruz' dedi ve şöyle devam etti: Allah dilediği gençlerden ve toplumun zayıf kesiminden bir grup İslam’a girdi. Onların sayısı arttı. Kureyş’in kâfirleri ise onun söylediklerini inkâr ettiler. Kendi meclislerinde yanından geçerken ona işaret ederek 'Abdülmuttalib’in bu genci gökten konuşulduğunu iddia ediyor' derlerdi. Ma'mer der ki: Zuhrî şöyle demiştir: Kavminin ileri gelenlerinden yalnızca iki kişi iman etmişti: Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma). Ömer ise başlangıçta Rasulullah’a (sav) ve müminlere karşı çok aşırı düşmandı. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah’ım! Dinini Ömer b. Hattâb ile güçlendir' diye dua etti. Hz. Ömer'den önce birçok kimse Müslüman olmuştu. Hz. Ömer’in İslam’a girişi başlangıçta şöyle olmuştur: Kız kardeşi Ümmü Cemîl bt. Hattâb’ın Müslüman olduğu ve yanında gizlice okuduğu bir kürek kemiği (yazılı sahife) bulunduğu haberi Hz. Ömer'e ulaştı. Ayrıca Hz. Ömer’in yediği leşten (putlara sunulmuş kurban etinden), kız kardeşinin yemediği söylendi. Bunun üzerine Ömer kız kardeşinin evine girdi ve 'Yanında bana haber verilen o kemik nedir? Onda, İbn Ebî Kebşe’nin (yani Resûlullah’ın) söylediklerini mi okuyorsun?' dedi. Kız kardeşi 'Yanımda öyle bir şey yok' dedi. Bunun üzerine Ömer, onu tokatladı veya dövdü. Sonra evin içinde o kemiği aradı, bulunca da 'Bana, senin yediğim yemekten yemediğin söylendi' dedi. Ardından o kemikle kız kardeşine vurdu ve başını iki yerinden yardı. Sonra kemiği aldı ve birine okuması için götürdü. Çünkü Ömer yazı bilmezdi. O kişi ona okudu. Ömer Kur'an'ı dinleyince kalbi harekete geçti, İslam gönlüne yerleşti. Akşam olunca Rasulullah’a (sav) doğru gitti. Peygamber Efendimiz yüksek sesle Kur'an okuyarak namaz kılıyordu. Hz. Ömer 'Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder. [Ankebût, 29/48-49] ayetlerini ve 'Kâfirler 'Sen peygamber değilsin' derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında Kitab’ın ilmi bulunan kimse.' [Ra‘d, 13/43] ayetini işitti. Rasulullah (sav) namazı bitirince evine yöneldi. Ömer, onu görünce peşinden hızla yürüdü ve 'Dur benim için ey Muhammed!' dedi. Rasulullah (sav) 'Allah’a sığınırım senden' buyurdu. Ömer 'Dur benim için ey Muhammed! Ey Allah’ın Rasulü!' dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) onu bekledi. Ömer ona iman etti ve onu tasdik etti. Ömer Müslüman olunca, dayısı Velî b. Muğîre’nin oğlu Hâlid’in yanına girdi ve 'Ey dayım! Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür. Bunu kavmine duyur'dedi. Velîd 'Yeğenim! İşinde acele etme. Çünkü bu öyle bir iştir ki, insan sabah başka bir halde, akşam başka bir halde bulunur' dedi. Ömer 'Vallahi, iş bana apaçık göründü. Kavmine benim İslam’ımı bildir' dedi. Velîd 'Ben senin hakkında bunu ilk dile getiren olmayacağım' dedi. Bunun üzerine Ömer, Cemîl b. Ma‘mer el-Cumahî’nin yanına girdi ve 'Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür' dedi. Cemîl hemen aceleyle ridâsını sürükleyerek Kureyş’in meclislerine koştu ve 'Ömer b. Hattâb dinden çıktı' diye bağırdı. Fakat Kureyş ona hiçbir karşılık vermedi. Çünkü Ömer kavminin büyüğü idi, ona karşı çıkmaktan çekindiler. Bunu gören Ömer onların karşısına dikildi. Hicr’e (Kâbe yanına) girdi, sırtını Kâbe’ye dayadı ve 'Ey Kureyş topluluğu! Biliniz ki ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür' dedi. Bunun üzerine onlar topluca ayağa kalktılar, şiddetle Ömer’le dövüştüler. O da gün boyunca onlarla savaştı ve onları dağıttı. Sonra Ömer İslam’ını açıktan ilan etti. Artık sabah akşam onların meclislerine gider, yüksek sesle şehadet getirirdi. Onlar ise ilk saldırılarından sonra artık ona ilişemediler. Bu durum Kureyş kâfirlerini çok zorladı. Çünkü Ömer’in İslam’ı, Müslüman olan herkes için büyük bir dayanak oldu. Bunun üzerine müşrikler, ellerinden gelen zulmü yaparak Müslümanlardan bir grubu işkencelere uğrattılar. Ma'mer, ona da Zührî şöyle demiştir: Hilâl, Rasulullah’a (sav) eziyet eden ve ona düşmanlık gösteren müşriklerin küfür üzere ölen atalarını zikretti." "Rasulullah'ın (sav) geceleyin (Mescid-i Haram'dan) Mescid-i Aksâ’ya yolculuğunun (İsra ve Mirac yolculuğunun) gerçekleştiği günün, ertesi sabahı insanlar, Hz. Peygamber'in (sav) İsra haberini aktardılar. Bunun üzerine, önceden onu tasdik edip iman etmiş bazı kimseler dinden döndüler ve fitneye düşüp onu bu hususta yalanladılar. Müşriklerden biri Ebu Bekir’e geldi 'Bak, arkadaşın bu gece Beytü’l-Makdis’e götürüldüğünü, sonra da aynı gecede geri döndüğünü iddia ediyor' dedi. Ebu Bekir 'Bunu gerçekten söyledi mi?' dedi. 'Evet' dediler. O zaman Ebu Bekir: 'Eğer bunu O söylediyse, mutlaka doğru söylemiştir' dedi. Onlar 'Onun, bir gecede Şam’a gidip geri döndüğünü nasıl tasdik edebiliyorsun?” dediler. Ebu Bekir de 'Evet, ben, ondan daha ötesini tasdik ediyorum. Ben, sabah akşam semadan Ona gelen haberi tasdik ediyorum' dedi. İşte bu sebeple Ebu Bekir’e “Sıddîk” lakabı verildi. Ma'mer derki: Bana Zührî, ona da Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Nebî’ye (sav), İsra gecesi elli vakit namaz farz kılındı, sonra beşe indirildi. Ardından Yüce Allah 'Ey Muhammed! 'Söz bende değişmez' [Kaf, 50/29]. Senin için bu beş vakit, elli vakit sevabı değerindedir' buyurdu. Ma'mer der ki: Bana Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Cabir b. Abdullah'ın haber verdiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: Kavmim beni yalanladığında Hicr’de ayağa kalktım. Bunun üzerine Beytü’l-Makdis bana yükseltildi, öyle ki onu görüp onlara vasıflarını bir bir anlatmaya başladım. Ma‘mer der ki: Bana Zührî, ona Saîd b. Müseyyeb, ona Ebu Hüreyre’nin haber verdiğine göre Hz. Peygamber (sav) 'İsrâ gecesi Mûsâ (as) ile karşılaştım' buyurdu ve onu 'Saçları sert dalgalı, sanki Şenûe kabilesinden bir adam gibiydi' diye tarif etti. Sonra 'İsa (as) ile karşılaştım' buyurdu ve onu 'Orta boylu, kızıl tenli, sanki hamamdan yeni çıkmış gibiydi' diye tarif etti, sonra da 'İbrahim’i gördüm; onun çocukları içinde ona en çok benzeyen benim' buyurdu ve şöyle devam etti: Bana içinde biri süt, diğeri şarap olan iki kap getirildi. 'Hangisini istersen onu al' denildi. Ben sütü aldım ve içtim, bana 'Sen fıtrata yöneldin, fıtratı buldun. Eğer şarabı alsaydın, ümmetin sapmış olurdu' denildi."


    Öneri Formu
80664 MA009719 Musannef-i Abdurrezzak, V, 321

Bize Saîd b. Ebu Meryem, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Saîd b. Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Hu­zurunda bulunduğumuz bir sırada Rasulullah (sav) bize "Ben uyurken kendimi cennette gördüm. O sırada bir kadın bir köşkün yanında abdest almakta idi. Ben 'Bu köşk kimindir?' diye sordum. Onlar 'Ömer b. Hattâb'ın' dediler. Ben Ömer'in kıskançlığını hatırladım ve hemen yüzümü çevirdim" buyurdu. Bunun üzerine Ömer ağlayarak “ey Allah'ın Rasulü, sana karşı mı kıskançlık edeceğim” dedi.


    Öneri Formu
32535 B003242 Buhari, Bed'ü'l-Halk, 8

Bize Saîd b. Ebu Meryem, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Saîd b. Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Hu­zurunda bulunduğumuz bir sırada Rasulullah (sav) bize "Ben uyurken kendimi cennette gördüm. O sırada bir kadın bir köşkün yanında abdest almakta idi. Ben 'Bu köşk kimindir?' diye sordum. Onlar 'Ömer'indir' dediler. Ben Ömer'in kıskançlığını hatırladım ve hemen yüzümü çevirdim" buyurdu. Bunun üzerine Ömer ağlayarak “ey Allah'ın Rasulü, sana karşı mı kıskançlık edeceğim” dedi.


    Öneri Formu
34705 B003680 Buhari, Fedailü Ashabi'n-Nebi, 6


    Öneri Formu
7282 M006193 Müslim, Fadâilu's Sahabe, 17


    Öneri Formu
7284 M006194 Müslim, Fadâilu's Sahabe, 17


    Öneri Formu
7286 M006196 Müslim, Fadâilu's Sahabe, 19