Bize Kuteybe (b. Said es-Sekafî), ona Fudayl b. Iyaz, ona (Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran) el-A'meş, ona Müseyyeb b. Rafi', ona Temim b. Tarafe, ona da Cabir b. Semüre şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) bir gün (namaz için) yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:
"Rableri (cc) katında meleklerin saf tuttuğu gibi saf tutsanız ya! Bunun üzerine (oradakiler) şöyle dediler: 'Melekler Rableri (cc) katından nasıl saf tutuyor?' Bunun üzerine (Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: 'Önce ilk safı doldururlar, sonra o safta (birbirlerine yanaşıp safı) sıklaştırırlar."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
23566, N000817
Hadis:
أَخْبَرَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا الْفُضَيْلُ بْنُ عِيَاضٍ عَنِ الأَعْمَشِ عَنِ الْمُسَيَّبِ بْنِ رَافِعٍ عَنْ تَمِيمِ بْنِ طَرَفَةَ عَنْ جَابِرِ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ خَرَجَ إِلَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ:
" ' أَلاَ تَصُفُّونَ كَمَا تَصُفُّ الْمَلاَئِكَةُ عِنْدَ رَبِّهِمْ.' قَالُوا 'وَكَيْفَ تَصُفُّ الْمَلاَئِكَةُ عِنْدَ رَبِّهِمْ' قَالَ ' يُتِمُّونَ الصَّفَّ الأَوَّلَ ثُمَّ يَتَرَاصُّونَ فِى الصَّفِّ' "
Tercemesi:
Bize Kuteybe (b. Said es-Sekafî), ona Fudayl b. Iyaz, ona (Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran) el-A'meş, ona Müseyyeb b. Rafi', ona Temim b. Tarafe, ona da Cabir b. Semüre şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) bir gün (namaz için) yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:
"Rableri (cc) katında meleklerin saf tuttuğu gibi saf tutsanız ya! Bunun üzerine (oradakiler) şöyle dediler: 'Melekler Rableri (cc) katından nasıl saf tutuyor?' Bunun üzerine (Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: 'Önce ilk safı doldururlar, sonra o safta (birbirlerine yanaşıp safı) sıklaştırırlar."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, İmâmet 28, /2139
Senetler:
1. Ebu Halid Cabir b. Semure el-Amirî (Cabir b. Semure b. Cünâde)
2. Ebu Suleyt Temim b. Tarafe et-Tai (Temim b. Tarafe)
3. Ebu Ala Müseyyeb b. Rafi' el-Esedi (Müseyyeb b. Rafi')
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Ebu Ali Fudayl b. Iyaz et-Temimi (Fudayl b. Iyaz b. Mesud b. Bişr)
6. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
İman, Esasları, Melek sembolizmi
Namaz, saf tutma ve düzeni
أَخْبَرَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى حَدَّثَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ مَحْمُودٍ عَنْ عِتْبَانَ بْنِ مَالِكٍ أَنَّهُ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ السُّيُولَ لَتَحُولُ بَيْنِى وَبَيْنَ مَسْجِدِ قَوْمِى فَأُحِبُّ أَنْ تَأْتِيَنِى فَتُصَلِّىَ فِى مَكَانٍ مِنْ بَيْتِى أَتَّخِذُهُ مَسْجِدًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « سَنَفْعَلُ » . فَلَمَّا دَخَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « أَيْنَ تُرِيدُ » . فَأَشَرْتُ إِلَى نَاحِيَةٍ مِنَ الْبَيْتِ فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَصَفَفْنَا خَلْفَهُ فَصَلَّى بِنَا رَكْعَتَيْنِ .
Bize Nasr b. Ali ona Abdula'lâ, ona Mamer, ona Zührî, ona da Mahmud şöyle rivayet etmiştir:
Itban b. Malik “ey Allah’ın Rasulü, kavmimin mescidi ile evimin arasını bazen seller ayırıyor (bu yüzden mescide gidemiyorum). Arzu ederim ki evimize gelip de namaz kılsanız ben de orayı namazgah edinsem” dedi. Rasulullah (sav) "yakında kılarız" buyurdu. Rasulullah (sav) evimize geldiğinde "Nerede kılmamı arzu edersin?" diye sordu. Evin bir köşesini gösterdim. Rasulullah (sav) namaz kılmak için kalktı, biz de arkasına saf olduk, bize iki rekat namaz kıldırdı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
23685, N000845
Hadis:
أَخْبَرَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى حَدَّثَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ مَحْمُودٍ عَنْ عِتْبَانَ بْنِ مَالِكٍ أَنَّهُ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ السُّيُولَ لَتَحُولُ بَيْنِى وَبَيْنَ مَسْجِدِ قَوْمِى فَأُحِبُّ أَنْ تَأْتِيَنِى فَتُصَلِّىَ فِى مَكَانٍ مِنْ بَيْتِى أَتَّخِذُهُ مَسْجِدًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « سَنَفْعَلُ » . فَلَمَّا دَخَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « أَيْنَ تُرِيدُ » . فَأَشَرْتُ إِلَى نَاحِيَةٍ مِنَ الْبَيْتِ فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَصَفَفْنَا خَلْفَهُ فَصَلَّى بِنَا رَكْعَتَيْنِ .
Tercemesi:
Bize Nasr b. Ali ona Abdula'lâ, ona Mamer, ona Zührî, ona da Mahmud şöyle rivayet etmiştir:
Itban b. Malik “ey Allah’ın Rasulü, kavmimin mescidi ile evimin arasını bazen seller ayırıyor (bu yüzden mescide gidemiyorum). Arzu ederim ki evimize gelip de namaz kılsanız ben de orayı namazgah edinsem” dedi. Rasulullah (sav) "yakında kılarız" buyurdu. Rasulullah (sav) evimize geldiğinde "Nerede kılmamı arzu edersin?" diye sordu. Evin bir köşesini gösterdim. Rasulullah (sav) namaz kılmak için kalktı, biz de arkasına saf olduk, bize iki rekat namaz kıldırdı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, İmâmet 46, /2141
Senetler:
1. İtban b. Malik el-Ensârî (İtban b. Malik b. Amr b. Aclân)
2. Mahmud b. Rabi' el-Hazreci (Mahmud b. Rabi' b. Süraka b. Amr b. Zeyd b. Abde b. Amira)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Muhammed Abdula'lâ b. Abdula'lâ el-Kuraşi (Abdula'lâ b. Abdula'lâ b. Muhammed)
6. Sağîr Ebu Amr Nasr b. Ali el-Ezdî (Nasr b. Ali b. Nasr b. Ali b. Sahban b. Übey)
Konular:
Nafile Namaz, Evde ,
Namaz, saf tutma ve düzeni
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34751, B003700
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ حُصَيْنٍ عَنْ عَمْرِو بْنِ مَيْمُونٍ قَالَ رَأَيْتُ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ - رضى الله عنه - قَبْلَ أَنْ يُصَابَ بِأَيَّامٍ بِالْمَدِينَةِ وَقَفَ عَلَى حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ وَعُثْمَانَ بْنِ حُنَيْفٍ ، قَالَ كَيْفَ فَعَلْتُمَا أَتَخَافَانِ أَنْ تَكُونَا قَدْ حَمَّلْتُمَا الأَرْضَ مَا لاَ تُطِيقُ قَالاَ حَمَّلْنَاهَا أَمْرًا هِىَ لَهُ مُطِيقَةٌ ، مَا فِيهَا كَبِيرُ فَضْلٍ . قَالَ انْظُرَا أَنْ تَكُونَا حَمَّلْتُمَا الأَرْضَ مَا لاَ تُطِيقُ ، قَالَ قَالاَ لاَ . فَقَالَ عُمَرُ لَئِنْ سَلَّمَنِى اللَّهُ لأَدَعَنَّ أَرَامِلَ أَهْلِ الْعِرَاقِ لاَ يَحْتَجْنَ إِلَى رَجُلٍ بَعْدِى أَبَدًا . قَالَ فَمَا أَتَتْ عَلَيْهِ إِلاَّ رَابِعَةٌ حَتَّى أُصِيبَ . قَالَ إِنِّى لَقَائِمٌ مَا بَيْنِى وَبَيْنَهُ إِلاَّ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ غَدَاةَ أُصِيبَ ، وَكَانَ إِذَا مَرَّ بَيْنَ الصَّفَّيْنِ قَالَ اسْتَوُوا . حَتَّى إِذَا لَمْ يَرَ فِيهِنَّ خَلَلاً تَقَدَّمَ فَكَبَّرَ ، وَرُبَّمَا قَرَأَ سُورَةَ يُوسُفَ ، أَوِ النَّحْلَ ، أَوْ نَحْوَ ذَلِكَ ، فِى الرَّكْعَةِ الأُولَى حَتَّى يَجْتَمِعَ النَّاسُ ، فَمَا هُوَ إِلاَّ أَنْ كَبَّرَ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ قَتَلَنِى - أَوْ أَكَلَنِى - الْكَلْبُ . حِينَ طَعَنَهُ ، فَطَارَ الْعِلْجُ بِسِكِّينٍ ذَاتِ طَرَفَيْنِ لاَ يَمُرُّ عَلَى أَحَدٍ يَمِينًا وَلاَ شِمَالاً إِلاَّ طَعَنَهُ حَتَّى طَعَنَ ثَلاَثَةَ عَشَرَ رَجُلاً ، مَاتَ مِنْهُمْ سَبْعَةٌ ، فَلَمَّا رَأَى ذَلِكَ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ ، طَرَحَ عَلَيْهِ بُرْنُسًا ، فَلَمَّا ظَنَّ الْعِلْجُ أَنَّهُ مَأْخُوذٌ نَحَرَ نَفْسَهُ ، وَتَنَاوَلَ عُمَرُ يَدَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ فَقَدَّمَهُ ، فَمَنْ يَلِى عُمَرَ فَقَدْ رَأَى الَّذِى أَرَى ، وَأَمَّا نَوَاحِى الْمَسْجِدِ فَإِنَّهُمْ لاَ يَدْرُونَ غَيْرَ أَنَّهُمْ قَدْ فَقَدُوا صَوْتَ عُمَرَ وَهُمْ يَقُولُونَ سُبْحَانَ اللَّهِ سُبْحَانَ اللَّهِ . فَصَلَّى بِهِمْ عَبْدُ الرَّحْمَنِ صَلاَةً خَفِيفَةً ، فَلَمَّا انْصَرَفُوا . قَالَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ ، انْظُرْ مَنْ قَتَلَنِى . فَجَالَ سَاعَةً ، ثُمَّ جَاءَ ، فَقَالَ غُلاَمُ الْمُغِيرَةِ . قَالَ الصَّنَعُ قَالَ نَعَمْ . قَالَ قَاتَلَهُ اللَّهُ لَقَدْ أَمَرْتُ بِهِ مَعْرُوفًا ، الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى لَمْ يَجْعَلْ مَنِيَّتِى بِيَدِ رَجُلٍ يَدَّعِى الإِسْلاَمَ ، قَدْ كُنْتَ أَنْتَ وَأَبُوكَ تُحِبَّانِ أَنْ تَكْثُرَ الْعُلُوجُ بِالْمَدِينَةِ وَكَانَ { الْعَبَّاسُ } أَكْثَرَهُمْ رَقِيقًا . فَقَالَ إِنْ شِئْتَ فَعَلْتُ . أَىْ إِنْ شِئْتَ قَتَلْنَا . قَالَ كَذَبْتَ ، بَعْدَ مَا تَكَلَّمُوا بِلِسَانِكُمْ ، وَصَلَّوْا قِبْلَتَكُمْ وَحَجُّوا حَجَّكُمْ فَاحْتُمِلَ إِلَى بَيْتِهِ فَانْطَلَقْنَا مَعَهُ ، وَكَأَنَّ النَّاسَ لَمْ تُصِبْهُمْ مُصِيبَةٌ قَبْلَ يَوْمَئِذٍ ، فَقَائِلٌ يَقُولُ لاَ بَأْسَ . وَقَائِلٌ يَقُولُ أَخَافُ عَلَيْهِ ، فَأُتِىَ بِنَبِيذٍ فَشَرِبَهُ فَخَرَجَ مِنْ جَوْفِهِ ، ثُمَّ أُتِىَ بِلَبَنٍ فَشَرِبَهُ فَخَرَجَ مِنْ جُرْحِهِ ، فَعَلِمُوا أَنَّهُ مَيِّتٌ ، فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ ، وَجَاءَ النَّاسُ يُثْنُونَ عَلَيْهِ ، وَجَاءَ رَجُلٌ شَابٌّ ، فَقَالَ أَبْشِرْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ بِبُشْرَى اللَّهِ لَكَ مِنْ صُحْبَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَدَمٍ فِى الإِسْلاَمِ مَا قَدْ عَلِمْتَ ، ثُمَّ وَلِيتَ فَعَدَلْتَ ، ثُمَّ شَهَادَةٌ . قَالَ وَدِدْتُ أَنَّ ذَلِكَ كَفَافٌ لاَ عَلَىَّ وَلاَ لِى . فَلَمَّا أَدْبَرَ ، إِذَا إِزَارُهُ يَمَسُّ الأَرْضَ . قَالَ رُدُّوا عَلَىَّ الْغُلاَمَ قَالَ ابْنَ أَخِى ارْفَعْ ثَوْبَكَ ، فَإِنَّهُ أَبْقَى لِثَوْبِكَ وَأَتْقَى لِرَبِّكَ ، يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ انْظُرْ مَا عَلَىَّ مِنَ الدَّيْنِ . فَحَسَبُوهُ فَوَجَدُوهُ سِتَّةً وَثَمَانِينَ أَلْفًا أَوْ نَحْوَهُ ، قَالَ إِنْ وَفَى لَهُ مَالُ آلِ عُمَرَ ، فَأَدِّهِ مِنْ أَمْوَالِهِمْ ، وَإِلاَّ فَسَلْ فِى بَنِى عَدِىِّ بْنِ كَعْبٍ ، فَإِنْ لَمْ تَفِ أَمْوَالُهُمْ فَسَلْ فِى قُرَيْشٍ ، وَلاَ تَعْدُهُمْ إِلَى غَيْرِهِمْ ، فَأَدِّ عَنِّى هَذَا الْمَالَ ، انْطَلِقْ إِلَى عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ فَقُلْ يَقْرَأُ عَلَيْكِ عُمَرُ السَّلاَمَ . وَلاَ تَقُلْ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ . فَإِنِّى لَسْتُ الْيَوْمَ لِلْمُؤْمِنِينَ أَمِيرًا ، وَقُلْ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَنْ يُدْفَنَ مَعَ صَاحِبَيْهِ . فَسَلَّمَ وَاسْتَأْذَنَ ، ثُمَّ دَخَلَ عَلَيْهَا ، فَوَجَدَهَا قَاعِدَةً تَبْكِى فَقَالَ يَقْرَأُ عَلَيْكِ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ السَّلاَمَ وَيَسْتَأْذِنُ أَنْ يُدْفَنَ مَعَ صَاحِبَيْهِ . فَقَالَتْ كُنْتُ أُرِيدُهُ لِنَفْسِى ، وَلأُوثِرَنَّ بِهِ الْيَوْمَ عَلَى نَفْسِى . فَلَمَّا أَقْبَلَ قِيلَ هَذَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَدْ جَاءَ . قَالَ ارْفَعُونِى ، فَأَسْنَدَهُ رَجُلٌ إِلَيْهِ ، فَقَالَ مَا لَدَيْكَ قَالَ الَّذِى تُحِبُّ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَذِنَتْ . قَالَ الْحَمْدُ لِلَّهِ ، مَا كَانَ مِنْ شَىْءٍ أَهَمُّ إِلَىَّ مِنْ ذَلِكَ ، فَإِذَا أَنَا قَضَيْتُ فَاحْمِلُونِى ثُمَّ سَلِّمْ فَقُلْ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ، فَإِنْ أَذِنَتْ لِى فَأَدْخِلُونِى ، وَإِنْ رَدَّتْنِى رُدُّونِى إِلَى مَقَابِرِ الْمُسْلِمِينَ . وَجَاءَتْ أُمُّ الْمُؤْمِنِينَ حَفْصَةُ وَالنِّسَاءُ تَسِيرُ مَعَهَا ، فَلَمَّا رَأَيْنَاهَا قُمْنَا ، فَوَلَجَتْ عَلَيْهِ فَبَكَتْ عِنْدَهُ سَاعَةً ، وَاسْتَأْذَنَ الرِّجَالُ ، فَوَلَجَتْ دَاخِلاً لَهُمْ ، فَسَمِعْنَا بُكَاءَهَا مِنَ الدَّاخِلِ . فَقَالُوا أَوْصِ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اسْتَخْلِفْ . قَالَ مَا أَجِدُ أَحَقَّ بِهَذَا الأَمْرِ مِنْ هَؤُلاَءِ النَّفَرِ أَوِ الرَّهْطِ الَّذِينَ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ عَنْهُمْ رَاضٍ . فَسَمَّى عَلِيًّا وَعُثْمَانَ وَالزُّبَيْرَ وَطَلْحَةَ وَسَعْدًا وَعَبْدَ الرَّحْمَنِ وَقَالَ يَشْهَدُكُمْ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ وَلَيْسَ لَهُ مِنَ الأَمْرِ شَىْءٌ - كَهَيْئَةِ التَّعْزِيَةِ لَهُ - فَإِنْ أَصَابَتِ الإِمْرَةُ سَعْدًا فَهْوَ ذَاكَ ، وَإِلاَّ فَلْيَسْتَعِنْ بِهِ أَيُّكُمْ مَا أُمِّرَ ، فَإِنِّى لَمْ أَعْزِلْهُ عَنْ عَجْزٍ وَلاَ خِيَانَةٍ وَقَالَ أُوصِى الْخَلِيفَةَ مِنْ بَعْدِى بِالْمُهَاجِرِينَ الأَوَّلِينَ أَنْ يَعْرِفَ لَهُمْ حَقَّهُمْ ، وَيَحْفَظَ لَهُمْ حُرْمَتَهُمْ ، وَأُوصِيهِ بِالأَنْصَارِ خَيْرًا ، الَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ ، أَنْ يُقْبَلَ مِنْ مُحْسِنِهِمْ ، وَأَنْ يُعْفَى عَنْ مُسِيئِهِمْ ، وَأُوصِيهِ بِأَهْلِ الأَمْصَارِ خَيْرًا فَإِنَّهُمْ رِدْءُ الإِسْلاَمِ ، وَجُبَاةُ الْمَالِ ، وَغَيْظُ الْعَدُوِّ ، وَأَنْ لاَ يُؤْخَذَ مِنْهُمْ إِلاَّ فَضْلُهُمْ عَنْ رِضَاهُمْ ، وَأُوصِيهِ بِالأَعْرَابِ خَيْرًا ، فَإِنَّهُمْ أَصْلُ الْعَرَبِ وَمَادَّةُ الإِسْلاَمِ أَنْ يُؤْخَذَ مِنْ حَوَاشِى أَمْوَالِهِمْ وَتُرَدَّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ ، وَأُوصِيهِ بِذِمَّةِ اللَّهِ وَذِمَّةِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُوفَى لَهُمْ بِعَهْدِهِمْ ، وَأَنْ يُقَاتَلَ مِنْ وَرَائِهِمْ ، وَلاَ يُكَلَّفُوا إِلاَّ طَاقَتَهُمْ . فَلَمَّا قُبِضَ خَرَجْنَا بِهِ فَانْطَلَقْنَا نَمْشِى فَسَلَّمَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَالَ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ . قَالَتْ أَدْخِلُوهُ . فَأُدْخِلَ ، فَوُضِعَ هُنَالِكَ مَعَ صَاحِبَيْهِ ، فَلَمَّا فُرِغَ مِنْ دَفْنِهِ اجْتَمَعَ هَؤُلاَءِ الرَّهْطُ ، فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ اجْعَلُوا أَمْرَكُمْ إِلَى ثَلاَثَةٍ مِنْكُمْ . فَقَالَ الزُّبَيْرُ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عَلِىٍّ . فَقَالَ طَلْحَةُ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عُثْمَانَ . وَقَالَ سَعْدٌ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ . فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ أَيُّكُمَا تَبَرَّأَ مِنْ هَذَا الأَمْرِ فَنَجْعَلُهُ إِلَيْهِ ، وَاللَّهُ عَلَيْهِ وَالإِسْلاَمُ لَيَنْظُرَنَّ أَفْضَلَهُمْ فِى نَفْسِهِ . فَأُسْكِتَ الشَّيْخَانِ ، فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ أَفَتَجْعَلُونَهُ إِلَىَّ ، وَاللَّهُ عَلَىَّ أَنْ لاَ آلُوَ عَنْ أَفْضَلِكُمْ قَالاَ نَعَمْ ، فَأَخَذَ بِيَدِ أَحَدِهِمَا فَقَالَ لَكَ قَرَابَةٌ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالْقَدَمُ فِى الإِسْلاَمِ مَا قَدْ عَلِمْتَ ، فَاللَّهُ عَلَيْكَ لَئِنْ أَمَّرْتُكَ لَتَعْدِلَنَّ ، وَلَئِنْ أَمَّرْتُ عُثْمَانَ لَتَسْمَعَنَّ وَلَتُطِيعَنَّ . ثُمَّ خَلاَ بِالآخَرِ فَقَالَ لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، فَلَمَّا أَخَذَ الْمِيثَاقَ قَالَ ارْفَعْ يَدَكَ يَا عُثْمَانُ . فَبَايَعَهُ ، فَبَايَعَ لَهُ عَلِىٌّ ، وَوَلَجَ أَهْلُ الدَّارِ فَبَايَعُوهُ .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 8, 1/942
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Ebu Abdullah Amr b. Meymun el-Evdî (Amr b. Meymun)
3. Ebu Hüzeyl Husayn b. Abdurrahman es-Sülemî (Husayn b. Abdurrahman)
4. Ebu Avane Vazzah b. Abdullah el-Yeşkurî (Vazzah b. Abdullah)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Namaz, saf tutma ve düzeni
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Bize Ahmed b. Ali b. Süveyd b. Mencûf es-Sedûsî, ona Avn b. Kehmes, ona da babası Kehmes şöyle rivayet etmiştir:
Bizler Minâ'da imam henüz çıkmamışken namaza kalktık. Bir kısmımız ise oturdu. Kufeliler'den bir ihtiyar bana, 'niçin oturuyorsun?' dedi. Ben de İbn Büreyde, 'bunun boş boş durmak (sümûd) olduğunu söyledi' dedim. İhtiyar da bana Abdurrahman b. Avsece, Berâ'dan rivayetle 'bizler saflarda, Rasulullah (sav) zamanında, o tekbir getirmeden önce uzunca beklerdik' dediğini rivayet edip Berâ'nın Hz. Peygamber (sav)'den şöyle buyurduğunu nakletti:
"Allah ve melekleri ilk saflara ulaşanlara rahmet ederler. Allah'a, kişiyi safa götüren bir adımdan daha sevimli bir adım yoktur."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
5547, D000543
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَلِىِّ بْنِ سُوَيْدِ بْنِ مَنْجُوفٍ السَّدُوسِىُّ حَدَّثَنَا عَوْنُ بْنُ كَهْمَسٍ عَنْ أَبِيهِ كَهْمَسٍ قَالَ: قُمْنَا إِلَى الصَّلاَةِ بِمِنًى وَالإِمَامُ لَمْ يَخْرُجْ فَقَعَدَ بَعْضُنَا فَقَالَ لِى شَيْخٌ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ مَا يُقْعِدُكَ قُلْتُ ابْنُ بُرَيْدَةَ . قَالَ هَذَا السُّمُودُ . فَقَالَ لِى الشَّيْخُ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْسَجَةَ عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ قَالَ:
كُنَّا نَقُومُ فِى الصُّفُوفِ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم طَوِيلاً قَبْلَ أَنْ يُكَبِّرَ قَالَ وَقَالَ:
"إِنَّ اللَّهَ وَمَلاَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى الَّذِينَ يَلُونَ الصُّفُوفَ الأُوَلَ وَمَا مِنْ خَطْوَةٍ أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ مِنْ خَطْوَةٍ يَمْشِيهَا يَصِلُ بِهَا صَفًّا."
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Ali b. Süveyd b. Mencûf es-Sedûsî, ona Avn b. Kehmes, ona da babası Kehmes şöyle rivayet etmiştir:
Bizler Minâ'da imam henüz çıkmamışken namaza kalktık. Bir kısmımız ise oturdu. Kufeliler'den bir ihtiyar bana, 'niçin oturuyorsun?' dedi. Ben de İbn Büreyde, 'bunun boş boş durmak (sümûd) olduğunu söyledi' dedim. İhtiyar da bana Abdurrahman b. Avsece, Berâ'dan rivayetle 'bizler saflarda, Rasulullah (sav) zamanında, o tekbir getirmeden önce uzunca beklerdik' dediğini rivayet edip Berâ'nın Hz. Peygamber (sav)'den şöyle buyurduğunu nakletti:
"Allah ve melekleri ilk saflara ulaşanlara rahmet ederler. Allah'a, kişiyi safa götüren bir adımdan daha sevimli bir adım yoktur."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Salât 46, /135
Senetler:
1. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
2. Abdurrahman b. Avsece el-Hemdânî en-Nehdî (Abdurrahman b. Avsece)
3. Şeyh (Şeyh)
4. Ebu Hasan Kehmes b. Hasan et-Teymî (Kehmes b. Hasan)
5. Avn b. Kehmes et-Teymî (Avn b. Kehmes b. Hasan)
6. Ebu Bekir Ahmed b. Abdullah es-Sedusi (Ahmed b. Abdullah b. Ali b. Süveyd)
Konular:
Namaz, cemaatle namaz kılmak için saf düzeni alıp beklemek
Namaz, saf tutma ve düzeni
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nüfeylî, ona da Züheyr şöyle rivayet etmiştir: Süleyman el-A'meş'e, Cabir b. Semüre'den ilk safların (faziletine) dair nakledilen (hadisi sordum). O, bize Müseyyeb b. Râfi', ona Temim b. Tarafe, ona da Cabir b. Semure, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber 'meleklerin rableri huzurunda saf tutması gibi, saf tutsanız olmaz mı? diye seslendi. Bizler, 'melekler rablerinin huzurunda nasıl saf tutarlar?' diye sorduk. Hz. Peygamber (sav) de, 'onlar öndeki safları doldururlar ve safta birbirlerine yapışık dururlar' buyurdu."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
5817, D000661
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ النُّفَيْلِىُّ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ قَالَ سَأَلْتُ سُلَيْمَانَ الأَعْمَشَ عَنْ جَابِرِ بْنِ سَمُرَةَ فِى الصُّفُوفِ الْمُقَدَّمَةِ فَحَدَّثَنَا عَنِ الْمُسَيَّبِ بْنِ رَافِعٍ عَنْ تَمِيمِ بْنِ طَرْفَةَ عَنْ جَابِرِ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم :
" 'أَلاَ تَصُفُّونَ كَمَا تَصُفُّ الْمَلاَئِكَةُ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَلَّ وَعَزَّ.' قُلْنَا 'وَكَيْفَ تَصُفُّ الْمَلاَئِكَةُ عِنْدَ رَبِّهِمْ' قَالَ 'يُتِمُّونَ الصُّفُوفَ الْمُقَدَّمَةَ وَيَتَرَاصُّونَ فِى الصَّفِّ."
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nüfeylî, ona da Züheyr şöyle rivayet etmiştir: Süleyman el-A'meş'e, Cabir b. Semüre'den ilk safların (faziletine) dair nakledilen (hadisi sordum). O, bize Müseyyeb b. Râfi', ona Temim b. Tarafe, ona da Cabir b. Semure, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber 'meleklerin rableri huzurunda saf tutması gibi, saf tutsanız olmaz mı? diye seslendi. Bizler, 'melekler rablerinin huzurunda nasıl saf tutarlar?' diye sorduk. Hz. Peygamber (sav) de, 'onlar öndeki safları doldururlar ve safta birbirlerine yapışık dururlar' buyurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Salât 95, /158
Senetler:
1. Ebu Halid Cabir b. Semure el-Amirî (Cabir b. Semure b. Cünâde)
2. Ebu Suleyt Temim b. Tarafe et-Tai (Temim b. Tarafe)
3. Ebu Ala Müseyyeb b. Rafi' el-Esedi (Müseyyeb b. Rafi')
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Züheyr b. Muaviye el-Cu'fî (Züheyr b. Muaviye b. Hadîc b. Rahîl b. Züheyr b. Hayseme)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Kudâ'î (Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Nüfeyl)
Konular:
Namaz, saf tutma ve düzeni
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3580, M000984
Hadis:
حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ دِينَارٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ حَرْبٍ الْوَاسِطِىُّ قَالاَ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ الْهَيْثَمِ أَبُو قَطَنٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ خِلاَسٍ عَنْ أَبِى رَافِعٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لَوْ تَعْلَمُونَ - أَوْ يَعْلَمُونَ - مَا فِى الصَّفِّ الْمُقَدَّمِ لَكَانَتْ قُرْعَةً."
وَقَالَ ابْنُ حَرْبٍ "الصَّفِّ الأَوَّلِ مَا كَانَتْ إِلاَّ قُرْعَةً."
Tercemesi:
Bize İbrahim b. Dinar ve Muhammed b. Harb el-Vâsitî, onlara Amr b. el-Heysem Ebu Katan, ona Şube, ona Katade, ona Hilas, ona Ebu Râfi', ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Nebi (sav) şöyle buyurdu:
"Eğer ön safta neler olduğunu bilseydiniz- ya da bilselerdi- (ön safta namaza durmak için) mutlaka kura çekilirdi."
İbn Harb da "birinci safta… mutlaka kura çekilirdi" demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salât 984, /183
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Râfi' Nüfey' b. Râfi' el-Medenî (Nüfey' b. Râfi')
3. Hilas b. Amr el-Heceri (Hilas b. Amr)
4. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
5. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
6. Ebu Katan Amr b. Heysem ez-Zübeydî (Amr b.Heysem b. Katan b. Ka'b)
7. Ebu Abdullah Muhammed b. Harb en-Neşaî (Muhammed b. Harb b. Harbân)
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, beklemenin fazileti
Namaz, Dindeki Yeri, Müslüman Üzerindeki Etkisi
Namaz, namaz
Namaz, saf tutma ve düzeni
Namaz, saf tutmanın önemi
Namaz, vaktinde eda etmek, geciktirmemek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3585, M000986
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ - يَعْنِى الدَّرَاوَرْدِىَّ - عَنْ سُهَيْلٍ بِهَذَا الإِسْنَادِ.
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Said, ona Abdülaziz –yani ed-Derâverdî-, ona Süheyl hadisi bu isnad ile rivayet etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salât 986, /184
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebû Salih es-Semmân (Ebû Sâlih Zekvân b. Abdillâh et-Teymî)
3. Ebu Yezid Süheyl b. Ebu Salih es-Semmân (Süheyl b. Zekvan)
4. Ebu Muhammed Abdülaziz b. Muhammed ed-Derâverdî (Abdülaziz b. Muhammed b. Ubeyd b. Ebu Ubeyd)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, beklemenin fazileti
Namaz, namaz
Namaz, saf tutma ve düzeni
Namaz, saf tutmanın önemi
Namaz, vaktinde eda etmek, geciktirmemek
وَحَدَّثَنِى إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ
"أَنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ تُقَامُ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَأْخُذُ النَّاسُ مَصَافَّهُمْ قَبْلَ أَنْ يَقُومَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مَقَامَهُ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
5154, M001369
Hadis:
وَحَدَّثَنِى إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ
"أَنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ تُقَامُ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَأْخُذُ النَّاسُ مَصَافَّهُمْ قَبْلَ أَنْ يَقُومَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مَقَامَهُ."
Tercemesi:
Bize İbrahim b. Musa, ona Velid b. Müslim, ona el-Evzaî, ona ez-Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre; "Rasulullah'ın (sav) kıldırması için namaza kamet getirilir. Cemaat de, Nebi (sav) yerinde namaza durmadan önce saflarını tutarlardı."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Mesâcid ve Mevâdi'u's-salât 1369, /240
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Amr Abdurrahman b. Amr el-Evzaî (Abdurrahman b. Amr b. Yahmed)
5. Ebu Abbas Velid b. Müslim el-Kuraşî (Velid b. Müslim)
6. İbrahim b. Musa et-Temîmî (İbrahim b. Musa b. Yezid b. Zâzân)
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, kamet getirmek
Namaz, saf tutma ve düzeni
Öneri Formu
Hadis Id, No:
5910, M001642
Hadis:
وَحَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ أَخْبَرَنَا ابْنُ أَبِى زَائِدَةَ عَنْ مِسْعَرٍ عَنْ ثَابِتِ بْنِ عُبَيْدٍ عَنِ ابْنِ الْبَرَاءِ عَنِ الْبَرَاءِ قَالَ كُنَّا إِذَا صَلَّيْنَا خَلْفَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحْبَبْنَا أَنْ نَكُونَ عَنْ يَمِينِهِ يُقْبِلُ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ - قَالَ - فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ
"رَبِّ قِنِى عَذَابَكَ يَوْمَ تَبْعَثُ - أَوْ تَجْمَعُ - عِبَادَكَ."
Tercemesi:
Bize Ebu Küreyb, ona İbn Ebu Zâide, ona Misar, ona Sabit b. Ubeyd, ona İbnü'l-Bera, ona da el-Bera'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasulullah'ın (sav) arkasında namaz kıldığımız vakit yüzünü bizim tarafa döneceği için sağ tarafında olmayı arzu ederdik. Ben onun; "Rabbim, kullarını ölümden sonra dirilteceğin –yahut toplayacağın- günde azabından beni koru!" buyurduğunu dinledim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salâtu'l-müsâfirîn ve Kasruhâ 1642, /280
Senetler:
1. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
2. Ubeyd b. Bera el-Ensarî (Ubeyd b. Bera b. Azib b. Haris b. Adî)
3. Sabit b. Ubeyd el-Ensarî (Sabit b. Ubeyd)
4. Ebu Seleme Misar b. Kidam el-Âmirî (Misar b. Kidam b. Zuheyr b. Ubeyde b. Haris)
5. Yahya b. Zekeriyya el-Hemdani (Yahya b. Zekeriyya b. Halid b. Meymun b. Feyruz)
6. Ebu Küreyb Muhammed b. Alâ el-Hemdânî (Muhammed b. Alâ b. Kureyb)
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, saf tutma ve düzeni
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6546, M001805
Hadis:
وَحَدَّثَنِى حَجَّاجُ بْنُ الشَّاعِرِ حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ الْمَدَائِنِىُّ أَبُو جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا وَرْقَاءُ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ كُنْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى سَفَرٍ فَانْتَهَيْنَا إِلَى مَشْرَعَةٍ فَقَالَ
"أَلاَ تُشْرِعُ يَا جَابِرُ." قُلْتُ بَلَى - قَالَ - فَنَزَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَشْرَعْتُ - قَالَ - ثُمَّ ذَهَبَ لِحَاجَتِهِ وَوَضَعْتُ لَهُ وَضُوءًا - قَالَ - فَجَاءَ فَتَوَضَّأَ ثُمَّ قَامَ فَصَلَّى فِى ثَوْبٍ وَاحِدٍ خَالَفَ بَيْنَ طَرَفَيْهِ فَقُمْتُ خَلْفَهُ فَأَخَذَ بِأُذُنِى فَجَعَلَنِى عَنْ يَمِينِهِ.
Tercemesi:
Bize Haccac b. eş-Şair, ona Muhammed b. Cafer el-Medâinî Ebu Cafer, ona Verka, ona Muhammed b. el-Münkedir, ona da Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etti: Bir yolculukta Rasulullah (sav) ile idim. Sonunda bir suyoluna vardık. O; "ey Cabir (hayvanı) sulamayacak mısın?" buyurdu. Ben; sularım dedim. (Cabir) dedi ki: Rasulullah (sav) indi, ben de hayvanı sulamaya bıraktım. Sonra Allah Rasulü ihtiyacını görmek üzere gitti. Ben de abdest alması için ona su hazırladım. Allah Rasulü gelip abdest aldı. Sonra iki tarafını omuzlarına çaprazlama atmış olduğu bir elbise içerisinde kalkıp namaza durdu. Ben de onun arkasında namaza durdum, kulağımdan yakalayarak beni sağ tarafına geçirdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salâtu'l-müsâfirîn ve Kasruhâ 1805, /303
Senetler:
()
Konular:
Haklar, Hayvan Hakları
KTB, NAMAZ,
Namaz, cemaatle
Namaz, imama uymak
Namaz, saf tutma ve düzeni