Giriş

Bize Hennâd, ona Yunus b. Bükeyr, ona Ömer b. Zerr, ona Mücahid, Ebu Hureyre’nin şöyle anlattığın rivayet etti: (Peygamberimizin kurduğu) Suffa Okulunun öğrencileri, Müslümanların konuk severliği sayesinde geçimlerini sürdürüyorlardı. Onların ne bir aileleri ne de servetleri vardı. Tek olan Allah’a and olsun ki bazı zamanlar, açlıktan baygınlık geçirir ve karnıma taş bağlardım. Bir gün, insanların geçtikleri yol üzerine oturdum. Ebu Bekir yoldan geçiyordu. Ona Allah’ın kitabından bir ayetin manasını sordum. (Aslında asıl) maksadım beni doyurmasıydı. Ancak yoluna devam etti. İçimden geçirdiğim şeyi yapmamıştı. Sonra Ömer çıkageldi. Ona da, Allah’ın kitabından bir ayet sordum. Amacım belliydi, karnımı doyursun istiyordum. O da biraz sonra ayrılıp gitmişti. Beni anlamamıştı. Sonra Efendimiz Ebü’l-Kâsım Muhammed (sav) çıkageldi. Karşıdan beni görünce gülümsedi ve “Ey Ebu Hureyre” dedi. “Buyurun, Ey Allah’ın Rasulü!” dedim. Efendimiz (sav) “Haydi, benimle gel!” diye söyledi. Yürümeye başladı, takıldım peşine. Evine girdi. (Ben de gireyim mi?) diye izin istedim. (Durma gir) diyerek izin verdi. Evde bir tas süt buldu ve ‘Bu sütü size kim getirdi?’ diye sordu. “Falan kimse bize hediye olarak getirmişti” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Resulü, “Ebu Hureyre !” dedi. Ben de “Buyur, Ey Allah’ın elçisi!” dedim. “Suffa öğrencilerine git ve onları buraya çağır” dedi. Suffa öğrencileri Müslümanların misafirleriydi. Onların ne servetleri, ne de aileleri vardı. Allah’ın Resulü, kendisine sadaka geldiğinde ondan hiçbir şey yemez, onu doğruca Suffa öğrencilerine yönlendirirdi. Hediye geldiğinde ise Suffa öğrencilerine haber gönderir, kendisi bu hediyeden alır, Suffa’dakileri de hediyeye ortak ederdi. Bu sefer Suffa öğrencilerinin çağrılması hoşuma gitmemişti. Peygamber’in elçisi olarak Suffa’dakileri çağırmaya giderken, bir taraftan da kendi kendime söyleniyordum: “Bir tas süt Suffadakilerin hangisine yetecek! Allah'ın Resulü, bir tas sütü onlar arasında dolaştırmamı emredecek ki, benim payıma bundan ne düşebilir? Ben açlığımı giderecek kadar ondan içmek isterdim, Ne yapalım, Allah’a ve Resulüne itaatten başka çare yok.” (Az sonra) Suffa’ya vardım. Suffa’da kalan öğrencilere Efendimiz’in (sav) davetini ilettim. Hz. Peygamber’in yanına girince herkes yerini aldı. Efendimiz (sav), “Ebu Hureyre! Süt tasını al, onlara ikram et” buyurdu. Ben tası alıp tek tek herkese vermeye başladım. Tası her eline alan doyasıya içiyor, sonra tası tekrar bana veriyor, bende bir başkasına veriyordum. Sonunda bardağı Efendimize verdim. Orada bulunan herkes doyuncaya kadar içmişti. Allah'ın Resulü, süt tasını aldı ellerinin arasına koydu, sonra başını kaldırarak gülümsedi ve “Ebu Hureyre iç!” dedi. İçtim. Sonra tekrar “İç!” buyurdu. Efendimiz “iç” dedikçe, içip durdum. Sonunda şöyle dedim: “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, artık içecek halim kalmadı.” Nihayet, Hz. Peygamber tası eline aldı, Allah’a hamd etti, besmele çekti ve O da sütten içti. [Tirmizî: Bu hadis hasen-sahihtir.]


    Öneri Formu
14345 T002477 Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyâme, 36


Açıklama: Hadis Hz. Peygamber’in (s.a.v.) diğer insanlara karşı nezaket ve zerafetini anlatmaktadır. Hadisin sahabî ravisi olan Enes b. Malik, on yaşından itibaren on yıl süreyle Resûl-i Ekrem’in yanında bulunan ve çocuk ve bir genç olarak Ona hizmet etmiş birisidir. O aynı zamanda Hz. Peygamber’in hayatının en iyi bir gözlemcisidir. Bunun sonucu olarak rivayet ettiği 2286 hadisle en çok hadis rivayet eden üçüncü sahabî olmuştur. Enes b. Malik Resûlullah’ın şemaili ve ahlâkı hakkında da birçok hadisin ravisi durumundadır. Yukarıdaki hadis, küçük lafız farklılıklarıyla birçok kaynakta yer almıştır. İsnadda da bazı farklılıklar mevcuttur. (Beyhaki, es-Sünenü’l-kübra, X, 324, No: 20790; el-Âdâb, s. 67, No: 162; Şuabü’l-iman, X, 449, No: 7780; İbn Mübarek, ez-Zühd ve’r-rakâik, s. 132, No: 392; Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame, 46; İbn Mace, Edeb, 21). Tirmizi hadisi garîb olarak nitelendirmiştir. El-Elbani ise hadisin ilk kısmının sahih, son kısmının ise zaif olduğunu söylemektedir. Ebu Davud ise Enes b. Malik’ten “(Bir şey söylemek için) ağzını Resûlullah’ın (s.a.v.) kulağına yaklaştıran ve o şahıs başını uzaklaştırmadıkça Resûlullah’ın başını uzaklaştırdığını görmedim. Bir kişinin Hz. Peygamber’in elini tutup da Resûlullah’ın elini bırakmadıkça Hz. Peygamber’in onun elini bıraktığını görmedim” şeklinde bir rivayete yerir. Bu hadis hasen kabul edilmiştir.

    Öneri Formu
158134 BS21387 Beyhaki, es-Sünenü’l-kübra, X, 324, No: 20790; el-Âdâb, s. 67, No: 162; Şuabü’l-iman, X, 449, No: 7780; İbn Mübarek, ez-Zühd ve’r-rakâik, s. 132, No: 392; Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame, 46; İbn Mace, Edeb, 21


    Öneri Formu
159676 TŞ000337 Tirmizi, Şemail, 152

Bana Ebü’t-Tâhir Ahmed b. Amr b. Serh, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Kesîr b. Abbas b. Abdulmuttalib, Abbas’ın şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Peygamberle (sav) birlikte Huneyn savaşında bulundum. Ebu Süfyan b. el-Haris b. Abdümuttalib ile birlikte Hz. Peygamber’in peşine takılarak ondan hiç ayrılmadık. Hz. Peygamber (sav), beyaz bir katırının üzerinde idi. Onu kendisine Ferve b. Nüfâse el-Cüzâmî hediye etmişti. Müslümanlarla kafirler karşı karşıya gelince Müslümanlar, arkalarını dönüp gittiler. Hz. Peygamber (sav) ise katırını kâfirlere doğru mahmuzlamaya başladı. Ben Resulullah’ın katırının geminden tutuyor, onu düşmana doğru dört nala gitmesin diye (esirgemek için) engellemeye çalışıyordum. Ebu Süfyan da Hz. Peygamber'in (sav) özengisinden tutuyordu. Derken Hz. Peygamber (sav) “Ey Abbas! Semura ashabını (Hudeybiye’de biat edenleri) çağır!” dedi. Abbas -sesi kuvvetli birisiydi- şöyle devam etti: Ben de bağırabildiğim kadar bağırarak (yardıma çağırmak için) “Semura ashabı nerede?” diye haykırdım. Vallahi sesimi işittikleri vakit (yerlerine) dönüşleri, ineğin yavrularına dönüşü gibi oldu. Ve “Ya lebbeyk! Ya lebbeyk! diyerek kafirlerle savaştılar. Ensârı (yardıma) çağırmak için “Ey Ensâr cemaati! Ey Ensâr cemaati!” diyorlardı. Sonra davet el-Haris b. el-Hazrec oğullarına kısıtlı oldu. Ve “Ey el-Haris b. el-Hazrec oğulları! Ey el-Haris b. el-Hazrec oğulları!” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) katırının üzerinde uzanmış gibi bir vaziyette onların çarpışmasına baktı da “Bu an, tandırın kızıştığı andır!” dedi. Sonra Hz. Peygamber, birkaç çakıl alarak onları kafirlerin yüzlerine attı ve “Muhammed’in Rabbine and olsun bozguna uğradılar!” dedi. Az sonra (olup bitene) bakmağa gittim. Bir de ne göreyim! Harb onun dediği şekilde (gerçekleşmiş!) Vallahi Hz. Peygamber (sav) kafirlere çakıl atmaktan başka bir şey yapmamıştı. Artık onların kuvvetinin zayıfladığını, durumlarının hücum değil arkalarını dönüp kaçma şeklini aldığını görüyordum.


    Öneri Formu
2613 M004612 Müslim, Cihad ve Siyer, 76


    Öneri Formu
23990 T002015 Tirmizi, Birr ve Sıla, 69


    Öneri Formu
164067 EM000255 Buhari, Edebü'l-Müfred, 127


    Öneri Formu
75972 HM027604 İbn Hanbel, VI, 366


    Öneri Formu
75973 HM027605 İbn Hanbel, VI, 366


    Öneri Formu
150364 BS13470 Beyhaki, Sünenü'l Kübra, VII, 80


    Öneri Formu
159683 TŞ000344 Tirmizi, Şemail, 156