72 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nüfeyl, ona da Muhammed b. Seleme; (T) Bize Muhammed b. Amr er-Râzî, ona da Seleme b. el-Fadl; (T) Bize el-Hasan b. Ali, ona da Yezid mana ile rivayet etti. Bunların hepsine İbn İshak, ona Davud b. el-Husayn, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra) şöyle demiştir: "Rasulullah (sav), kızı Zeyneb'i Ebu'l-Âs b. er-Rabî'a önceki nikâhı ile geri verdi, yeniden nikâh kıymadı." [Ravi Muhammed b. Amr bu hadisi, Zeyneb'i hicretten altı sene sonra kocasına verdi, diye rivayet etti. el-Hasen b. Ali ise, iki sene sonra, diye rivayet etti.]
Açıklama: Zeyneb, Hz. Peygamber’in en büyük kızıdır. Teyzesi Hâle’nin oğlu Ebu’l-Âs b. er-Rabî ile evlenmişti. Ebu’l-Âs, Bedir’de müslümanlar tarafından esir alınmış, Zeynep'in fidye olarak gönderdiği annesinin hediyesi gerdanlık karşılığında serbest kalmıştı. Rasulullah (sav), Hz. Hatice’nin hatırası olan gerdanlığı kızına geri göndermiş ve Ebu’l-Âs’ı da kızını Medine'ye göndermesi şartıyla serbest bırakmıştı. O da sözünde durmuş, Zeynep'i babasına göndermişti. Bilâhare Mekke fethinden önce Ebu’l-Âs da İslâm’ı kabul ederek Medine'ye gelmiş ve Hz. Peygamber kızını eski nikâhıyla tekrar kendisine vermişti. Burada birinde “altı yıl sonra”, diğerinde “iki yıl sonra” diye iki rivayet zikredilmektedir. Çelişkili görünen bu ifadenin aslı şudur: Zeyneb' in kocasıyla ikinci defa evlenmesi, kendisinin Medine'ye hicretinden altı yıl sonra olmuştur. Bu aynı zamanda; "Size hicret eden kadınların mü’min olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri vermeyin! Çünkü bunlar onlara, onlar da bunlara helâl değildirler" (Mümtehine, 10) mealindeki ayetin nüzulünden iki sene sonraya rastlamaktadır. Dolayısıyla bu iki ifade arasında hakikatte bir çelişki bulunmamaktadır. Bu hadise göre; eşlerden biri İslâm’ı kabul ettiği, diğeri kabul etmediği için ayrılan karı koca, bilâhare diğer eş de İslâm’ı kabul edecek olsa, aradan uzun zaman geçse bile yeniden nikâha gerek kalmadan evlenebilirler. Nitekim Hz. Peygamber, yeni bir nikâha gerek kalmadan kızını kocasına vermişti.
Bize Haccâc b. Minhâl, ona Şu'be, ona Asım, ona Ebu Osman, ona da Usame ibn Zeyd (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in kızı (Zeynep) “kızım ölmek üzere, bizim yanımızda bulunsanız” diye Hz. Peygamber'e (sav) haber gönderdi. Bu esnada zannediyorum Sa'd ve Übeyy de Hz. Peygamber (sav) ile birlikteydi. Hz. Peygamber (sav) kızına selam gönderip "Allah'ın aldığı ve verdiği her şey kendisine aittir ve olacak her şey Allah katında belirlenmiştir. Sen, sevabını Allah katından umarak sabret" buyurdu. Ancak kızı yemin billah ederek, mutlaka gelmesi için haber gönderdi. Bunun üzerine Peygamber (sav) kalktı, biz de kalktık. (Eve geldiğimizde) çocuk, kaldırılıp Hz. Peygamber'in (sav) kucağına verildi. Çocuğun nefesi körük gibi inip kalkmaktaydı. Hz. Peygamber'in gözlerinden yaşlar süzüldü. Bunun üzerine Sa'd “bu (ağlama da) neyin nesi ey Allah'ın Rasulü?” dedi. Rasulullah (sav) "bu gözyaşı, Allah dilediği kullarının kalplerine koymuş olduğu bir rahmettir. Allah kullarından, sadece merhametli olanlara merhamet eyler" buyurdu.
Bize Musa b. İsmail, ona ona Ebu Avâne, ona da Osman b. Mevheb şöyle demiştir: Mısır ahalisinden bir adam gelip Beytullah'da hac yaparken orada oturan bir topluluk gördü ve “bu topluluk kimlerdir?” dedi. Oradakilerden biri “bunlar Kureyş'tir” dedi. O zât bu sefer “bunların içinde sözü dinlenen kimdir?” dedi. Onlar “Abdullah b. Ömer'dir” diye cevap verdiler. O zât “ey Ömer'in oğlu, ben senden bir şey soracağım, onu bana söyle; Osman'ın Uhud günü harpte bulunmadığını bilir misin?” diye sordu. İbn Ömer “evet” dedi. Adam “Osman'ın Bedir gününde kaybolup harbe katılmadığını bilir misin?” dedi. İbn Ömer yine “evet” dedi. Adam “Osman'ın Rıdvan Biatında ortadan kaybolup Hudeybiye'de hazır bulunmadığını biliyor musun?” dedi. İbn Ömer “evet” dedi. (Bu cevapları alan) adam “Allâhu Ekber” dedi. Bunun üzerine İbn Ömer şöyle dedi: Gel, sana olayların iç yüzünü açıklayayım. Uhud günü Osman'ın bulunmayışına gelince, ben inanıyorum ki Allah onu affedip bağışlamıştır. Bedir'de katılamayışının sebebi nikahı altında bulunan Rasulullah'ın kızı Rukiye'nin bu sırada ağır hasta olmasıdır. Rasulullah (sav) ona "senin için Bedir'de hazır bulunan bir gazinin sevabı ve ganimet payı vardır" buyurmuştur. Rıdvan Biatı'nda olmayışına gelince Eğer Mekke vadisinde Osman'dan daha fazla şeref ve nüfuz sahibi bir kimse bulunsaydı, muhakkak Rasulullah (sav) Osman'ın yerine onu (Mekke'ye elçi) gönderirdi. Rıdvân Biati, Rasulullah'ın (sav) Osman'ı göndermesinden ve onun da Mekke'ye gitmesinden sonra olmuştur. Osman'ın bu şerefli biattan mahrum olmaması için, Rasulullah (sav) sağ eline işaret ederek "İşte bu, Osman'ın elidir" buyurup onunla sol eli üzerine vurup "İşte bu da Osman'ın biatı" buyurmuştur. Abdullah ibn Ömer, Mısırlı adama “hadi şimdi, sana verdiğim bilgilerle var git” dedi.
Bana Ömer b. Muhammed b. Hasan, ona Babası (Muhammed b. Hasan) ona Hafs, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Peygamber'in kadınlarından hiçbirisini, Hatice kadar kıskanmadım. Hâlbuki ben Hatice'yi görmemiştim, ama Peygamber (sav) adını çok anardı. Çok defa koyun keser, sonra da eti parçalara ayırıp, Hatice'nin arkadaşlarına gönderirdi. Bazen dayanamayarak, Hz. Peygamber'e (sav) hitaben “sanki yeryüzünde hiç kadın yok, bir tek Hatice var” diye söylenirdim. Rasulullah da "Hatice şöyle idi, Hatice böyle idi" der ve "Ondan benim çocuklarım var" buyururdu.