Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zuhrî, ona Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ebu İdrîs el-Havlânî, ona da Ubâde b. Sâmit (ra) şöyle demiştir:
Bizler bir mecliste otururken Rasulullah (sav) bize şöyle buyurdu: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamanız, hırsızlık yapmamanız, zina etmemeniz, çocuklarınızı öldürmemeniz, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemeniz, hiçbir maruf işte bana isyan etmemeniz üzere bana biat ediniz. İçinizden kim verdiği bu sözde durursa, onun mükâfatını Allah verecektir. Kim bu saydıklarınızdan birini yaparsa sonra da ondan dolayı dünyada cezalandırılırsa, bu ceza onun için kefaret olur. Kim bunlardan birini yapar, Allah da onun yaptığını gizlerse, onun işi Allah'a kalır. Allah isterse ona azap eder, isterse onu bağışlar." Biz de bu şart üzere Rasulullah'a (sav) biat ettik.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
28765, B007213
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ وَقَالَ اللَّيْثُ حَدَّثَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى أَبُو إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِىُّ أَنَّهُ سَمِعَ عُبَادَةَ بْنَ الصَّامِتِ يَقُولُ قَالَ لَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَحْنُ فِى مَجْلِسٍ « تُبَايِعُونِى عَلَى أَنْ لاَ تُشْرِكُوا بِاللَّهِ شَيْئًا ، وَلاَ تَسْرِقُوا ، وَلاَ تَزْنُوا ، وَلاَ تَقْتُلُوا أَوْلاَدَكُمْ ، وَلاَ تَأْتُوا بِبُهْتَانٍ تَفْتَرُونَهُ بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَأَرْجُلِكُمْ وَلاَ تَعْصُوا فِى مَعْرُوفٍ ، فَمَنْ وَفَى مِنْكُمْ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ ، وَمَنْ أَصَابَ مِنْ ذَلِكَ شَيْئًا فَعُوقِبَ فِى الدُّنْيَا فَهْوَ كَفَّارَةٌ لَهُ ، وَمَنْ أَصَابَ مِنْ ذَلِكَ شَيْئًا فَسَتَرَهُ اللَّهُ فَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ إِنْ شَاءَ عَاقَبَهُ وَإِنْ شَاءَ عَفَا عَنْهُ » ، فَبَايَعْنَاهُ عَلَى ذَلِكَ .
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zuhrî, ona Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ebu İdrîs el-Havlânî, ona da Ubâde b. Sâmit (ra) şöyle demiştir:
Bizler bir mecliste otururken Rasulullah (sav) bize şöyle buyurdu: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamanız, hırsızlık yapmamanız, zina etmemeniz, çocuklarınızı öldürmemeniz, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemeniz, hiçbir maruf işte bana isyan etmemeniz üzere bana biat ediniz. İçinizden kim verdiği bu sözde durursa, onun mükâfatını Allah verecektir. Kim bu saydıklarınızdan birini yaparsa sonra da ondan dolayı dünyada cezalandırılırsa, bu ceza onun için kefaret olur. Kim bunlardan birini yapar, Allah da onun yaptığını gizlerse, onun işi Allah'a kalır. Allah isterse ona azap eder, isterse onu bağışlar." Biz de bu şart üzere Rasulullah'a (sav) biat ettik.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ahkâm 49, 2/613
Senetler:
1. Ebu Velid Ubade b. Samit el-Ensari (Ubade b. Samit b. Kays)
2. Ebu İdris el-Havlanî (Aizullah b. Abdullah b. Amr)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Biat, biat alımı
Biat, Hz. Peygambere biat etmek
HİCRET OLGUSU
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zuhrî, ona Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ebu İdrîs el-Havlânî, ona da Ubâde b. Sâmit (ra) şöyle demiştir:
Bizler bir mecliste otururken Rasulullah (sav) bize şöyle buyurdu: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamanız, hırsızlık yapmamanız, zina etmemeniz, çocuklarınızı öldürmemeniz, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemeniz, hiçbir maruf işte bana isyan etmemeniz üzere bana biat ediniz. İçinizden kim verdiği bu sözde durursa, onun mükâfatını Allah verecektir. Kim bu saydıklarınızdan birini yaparsa sonra da ondan dolayı dünyada cezalandırılırsa, bu ceza onun için kefaret olur. Kim bunlardan birini yapar, Allah da onun yaptığını gizlerse, onun işi Allah'a kalır. Allah isterse ona azap eder, isterse onu bağışlar." Biz de bu şart üzere Rasulullah'a (sav) biat ettik.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287456, B007213-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ وَقَالَ اللَّيْثُ حَدَّثَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى أَبُو إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِىُّ أَنَّهُ سَمِعَ عُبَادَةَ بْنَ الصَّامِتِ يَقُولُ قَالَ لَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَحْنُ فِى مَجْلِسٍ « تُبَايِعُونِى عَلَى أَنْ لاَ تُشْرِكُوا بِاللَّهِ شَيْئًا ، وَلاَ تَسْرِقُوا ، وَلاَ تَزْنُوا ، وَلاَ تَقْتُلُوا أَوْلاَدَكُمْ ، وَلاَ تَأْتُوا بِبُهْتَانٍ تَفْتَرُونَهُ بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَأَرْجُلِكُمْ وَلاَ تَعْصُوا فِى مَعْرُوفٍ ، فَمَنْ وَفَى مِنْكُمْ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ ، وَمَنْ أَصَابَ مِنْ ذَلِكَ شَيْئًا فَعُوقِبَ فِى الدُّنْيَا فَهْوَ كَفَّارَةٌ لَهُ ، وَمَنْ أَصَابَ مِنْ ذَلِكَ شَيْئًا فَسَتَرَهُ اللَّهُ فَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ إِنْ شَاءَ عَاقَبَهُ وَإِنْ شَاءَ عَفَا عَنْهُ » ، فَبَايَعْنَاهُ عَلَى ذَلِكَ .
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zuhrî, ona Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ebu İdrîs el-Havlânî, ona da Ubâde b. Sâmit (ra) şöyle demiştir:
Bizler bir mecliste otururken Rasulullah (sav) bize şöyle buyurdu: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamanız, hırsızlık yapmamanız, zina etmemeniz, çocuklarınızı öldürmemeniz, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemeniz, hiçbir maruf işte bana isyan etmemeniz üzere bana biat ediniz. İçinizden kim verdiği bu sözde durursa, onun mükâfatını Allah verecektir. Kim bu saydıklarınızdan birini yaparsa sonra da ondan dolayı dünyada cezalandırılırsa, bu ceza onun için kefaret olur. Kim bunlardan birini yapar, Allah da onun yaptığını gizlerse, onun işi Allah'a kalır. Allah isterse ona azap eder, isterse onu bağışlar." Biz de bu şart üzere Rasulullah'a (sav) biat ettik.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ahkâm 49, 2/613
Senetler:
1. Ebu Velid Ubade b. Samit el-Ensari (Ubade b. Samit b. Kays)
2. Ebu İdris el-Havlanî (Aizullah b. Abdullah b. Amr)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
Konular:
Biat, biat alımı
Biat, Hz. Peygambere biat etmek
HİCRET OLGUSU
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Ben bildim bileli annem babam Müslümandı. Rasûlullah her günün başında ve sonunda, sabah akşam bize mutlaka uğrardı. Müslümanlar işkenceye maruz kaldıklarında (Rasûlullah Müslümanlara hicret için izin vermiş), Ebu Bekir de Habeş diyarı tarafına hicret etmek üzere yola çıkmıştı. Berku'l-Gımâd mevkiine geldiğinde Kaare kabilesinin reisi İbn Dağine ile karşılaştı. İbn Dağine "Ey Ebu Bekr, nereye gidiyorsun" diye sordu. Ebu Bekir de "kavmim beni yurdumdan etti, ben de yeryüzünde dolaşıp Rabbime kulluk yapacağım bir yer arıyorum" dedi. İbn Dağine "Ey Ebu Bekir senin gibi bir adam yurdundan çıkmaz da çıkarılamaz da. Çünkü sen yoksula yardım eder, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenir, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenir, misafire ikram eder, musibetlerde yardıma koşarsın. Şimdi ben seni himayeme alıyorum haydi dön de kendi yurdunda Rabbine kulluk et" dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekir geri döndü, İbn Dağine de kendisine eşlik etti. (Mekke'ye dönünce) İbn Dağine akşam Kureyş'in ileri gelenlerini dolaşıp ve onlara "Şüphesiz Ebu Bekir gibi biz adam yurdundan çıkmaz ve çıkarılmaz. Sizler yoksula yardım eden, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenen, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenen, misafire ikram eden, musibetlerde yardıma koşan bir adamı yurdundan mı çıkarıyorsunuz" dedi. Kureyş'ten hiç kimse İbn Dağine'nin Ebu Bekir'i himayesine almasına itiraz etmedi ve İbn Dağine'ye "Ebu Bekir'e söyle, yurdunda Rabbine kulluk etsin, namazını kılsın ve dilediğini okusun, ama okuduğu ile bizi rahatsız etmesin, aşikar okumasın. Çünkü bizi bunu yaparak kadınlarımızı ve evlatlarımızı fitneye düşürmesinden korkuyoruz" dediler.
İbn Dağine Kureyş'in bu sözlerini Ebu Bekir'e söyledi. Ebu Bekir de bu şartlara uyarak evinde Rabbine ibadet etmek, namazını açıktan kılmamak, evinin dışında Kur'an okumamak suretiyle ikamet etti. Bir zaman sonra Ebu Bekir düşüncesini değiştirdi ve evinin bahçesine bir mescit yaptırdı, orada namaz kılıp Kur'an okumaya başladı. Ebu Bekir'in ibadeti Müşriklerin kadınlarında ve çocuklarında hayranlık uyandırdı ve onu görmek için izdiham oluşturmaya başladılar. Ebu Bekir yufka yürekli ve gözü yaşlı bir adamdı. Kur'an okuduğu zaman gözyaşlarını tutamazdı. Ebu Bekir'in bu hâli, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu da, onlar İbn Dağine'ye haber gönderdiler. İbnu Dağine geldiğinde "Biz senin Ebu Bekir'i himayene alman konusunda, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla müsaade etmiştik. Ebu Bekir ise bu sınırı aşarak evinin önünde bir mescit yaptı, içinde aşikâre namaz kılmağa ve Kur'an okumağa başladı. Doğrusu biz, kadınlarımızın ve oğullarımızın fitneye düşmelerinden korkuyoruz. Ebu Bekir'i böyle yapmaktan alıkoy. Eğer Rabbine kendi evinde ibadet etmekle yetinirse ibadet etsin. Yok eğer dayatır namaz ve kıraatini aşikare yaparsa, ona verdiğin himaye hakkını iade etmesini talep et. Emin ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı hoş görmeyiz ama aşikar bir şekilde ibadet etmesine de söz vermiş değiliz" dediler.
Aişe der ki: Bunun üzerine İbn Dağine, Ebu Bekir'e geldi ve "Benim hangi şartlar altında seni himaye ettiğimi biliyorsun. Şimdi sen ya şartlar çerçevesinde hareket et, ya da himaye hakkını iade et. Emîn ol ki Arap milletinin, verdiğim himaye sözümü bozduğumu işitmesini istemem" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir "Ben artık senin himayeni iade ediyor, Azız ve Celîl Allah'ın himayesine sığınıyorum" dedi.
Peygamber (sav) o gün Mekke'de bulunuyordu. Müslümanlara "Sizin hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık arasında hurmalıkları olan bir şehir olduğu bana rüyamda gösterildi" buyurdu. Bunun üzerine Medine tarafına hicret edenler hicret etti, Habeşistan'a hicret edenlerin çoğu da Medine'ye dönüp geldi. Ebu Bekir de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Hz. peygamber (sav) ona "Sabret, bana da (hicret için) izin verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam sana feda olsun, böyle bir izin gelmesini bekliyor musun?" diye sordu. Hz. Peygamber de "Evet umarım" cevabını verdi. Bu sebeple Ebu Bekir de Hz. Peygamber'le arkadaşlık etmek için, yola çıkmaktan bir süre geri durdu. Bu sırada elinde bulunan iki bineğini dört ay boyunca, ağaçtan silkelenip kurutulmuş Semur yaprağı ile besledi.
İbn Şihâb der ki: Urve'nin aktardığına göre Hz. Aişe şöyle devam etmiştir: Bir gün biz öğlen vaktinin ilk saatinde (en sıcak zamanda) Ebu Bekir'in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebu Bekir'e "işte Rasûlullah (sav), gelmesine alışık olmadığımız bir saatte, başını bir sargı ile sarmış olarak bize geliyor" dedi. Ebu Bekir de "babam, anam O'na kurban olsun, vallahi mühim bir hâdise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildir" dedi.
Âişe, rivayetine şöyle devam etti: Rasûlullah (sav) geldi, izin istedi. Kendisine içeri girme izni verilip buyurun denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Ardından Ebu Bekir'e "yanında bulunanları dışarı çıkar!" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, onlar Senin ehlin ve mahremindir" dedi. Hz. Peygamber (sav) "Bana hicret için izin verildi" dedi. Ebu Bekir de "Ey Allah'ın Rasûlü, babam Sana kurbân olsun, Ben de sana arkadaşlık ve eşlik etmek isterim" Rasûlullah (sav) "Evet," buyurdu.
Ebu Bekir "babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, şu iki binek devemden birini beğen al" dedi. Rasûlullah "Ancak bedeliyle alırım" buyurdu.
Âişe der ki: Biz Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yolculuk hazırlığını hızlıca yaptık. Her ikisi için deriden bir tulum içine bir miktar azık düzenleyip koyduk. Tulumun ağzı bağlanacağı sıra Ebu Bekir'in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırıp onunla tulumun ağzını bağladı. Bundan dolayı Esma'ya "Zâtu'n-Nitâk"(kuşaklı)" denildi.
Âişe der ki: Sonra Rasûlullah ile Ebu Bekir Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler. Her gece yanlarında Ebu Bekir'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharetli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti yanlarından çıkar, Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah, Rasûlullah ile Ebu Bekir hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberler, karanlık basınca da gelir, onlara haber verirdi. Ebu Bekir'in kölesi Âmir b. Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun sürüsü otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde o sürüyü Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yanlarına getirir, onlar da sağıp taze süt içerek gecelerdi. O süt, kendi sağmallarının sütü idi. Nihayet gecenin sonunda Âmir b. Fuheyre (mağaranın önüne gelip), sağmal koyunlara seslenir, tekrar otlatmaya götürürdü. Mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böyle temin etmiştir.
Rasûlullah ile Ebu Bekir (Mekke'de iken) Abd b. Adiyy oğullarının bir kolu olan Dîl oğullarından kılavuzlukta maharetli bir kişiyi kılavuz olarak tutmuşlardı. Âs b. Vâil es-Sehmî ailesinin yeminli dostu olmak üzere elini kana batırmış olan bu adam hâlâ da Kureyş kâfirlerinin dini üzere idi. Fakat doğruluğuna emniyet ve itimat ederek develerini ona teslim etmiş ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr Dağı'ndaki mağarada buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Bu kılavuz kişi develerle üçüncü gecenin sabahında Sevr'e, onların yanına geldi. Rasûlullah ve Ebu Bekir yanlarında Âmir ibn Fuheyre ve kılavuzla birlikte yola çıktılar. Kılavuz onları alıp sahil yolundan devam etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287202, B003905-2
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ فَأَخْبَرَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ أَنَّ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - زَوْجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ لَمْ أَعْقِلْ أَبَوَىَّ قَطُّ إِلاَّ وَهُمَا يَدِينَانِ الدِّينَ ، وَلَمْ يَمُرَّ عَلَيْنَا يَوْمٌ إِلاَّ يَأْتِينَا فِيهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم طَرَفَىِ النَّهَارِ بُكْرَةً وَعَشِيَّةً ، فَلَمَّا ابْتُلِىَ الْمُسْلِمُونُ خَرَجَ أَبُو بَكْرٍ مُهَاجِرًا نَحْوَ أَرْضِ الْحَبَشَةِ ، حَتَّى بَلَغَ بَرْكَ الْغِمَادِ لَقِيَهُ ابْنُ الدَّغِنَةِ وَهْوَ سَيِّدُ الْقَارَةِ . فَقَالَ أَيْنَ تُرِيدُ يَا أَبَا بَكْرٍ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ أَخْرَجَنِى قَوْمِى ، فَأُرِيدُ أَنْ أَسِيحَ فِى الأَرْضِ وَأَعْبُدَ رَبِّى . قَالَ ابْنُ الدَّغِنَةِ فَإِنَّ مِثْلَكَ يَا أَبَا بَكْرٍ لاَ يَخْرُجُ وَلاَ يُخْرَجُ ، إِنَّكَ تَكْسِبُ الْمَعْدُومَ ، وَتَصِلُ الرَّحِمَ وَتَحْمِلُ الْكَلَّ ، وَتَقْرِى الضَّيْفَ ، وَتُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ ، فَأَنَا لَكَ جَارٌ ، ارْجِعْ وَاعْبُدْ رَبَّكَ بِبَلَدِكَ . فَرَجَعَ وَارْتَحَلَ مَعَهُ ابْنُ الدَّغِنَةِ ، فَطَافَ ابْنُ الدَّغِنَةِ عَشِيَّةً فِى أَشْرَافِ قُرَيْشٍ ، فَقَالَ لَهُمْ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ لاَ يَخْرُجُ مِثْلُهُ وَلاَ يُخْرَجُ ، أَتُخْرِجُونَ رَجُلاً يَكْسِبُ الْمَعْدُومَ ، وَيَصِلُ الرَّحِمَ ، وَيَحْمِلُ الْكَلَّ ، وَيَقْرِى الضَّيْفَ ، وَيُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ فَلَمْ تُكَذِّبْ قُرَيْشٌ بِجِوَارِ ابْنِ الدَّغِنَةِ ، وَقَالُوا لاِبْنِ الدَّغِنَةِ مُرْ أَبَا بَكْرٍ فَلْيَعْبُدْ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، فَلْيُصَلِّ فِيهَا وَلْيَقْرَأْ مَا شَاءَ ، وَلاَ يُؤْذِينَا بِذَلِكَ ، وَلاَ يَسْتَعْلِنْ بِهِ ، فَإِنَّا نَخْشَى أَنْ يَفْتِنَ نِسَاءَنَا وَأَبْنَاءَنَا . فَقَالَ ذَلِكَ ابْنُ الدَّغِنَةِ لأَبِى بَكْرٍ ، فَلَبِثَ أَبُو بَكْرٍ بِذَلِكَ يَعْبُدُ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، وَلاَ يَسْتَعْلِنُ بِصَلاَتِهِ ، وَلاَ يَقْرَأُ فِى غَيْرِ دَارِهِ ، ثُمَّ بَدَا لأَبِى بَكْرٍ فَابْتَنَى مَسْجِدًا بِفِنَاءِ دَارِهِ وَكَانَ يُصَلِّى فِيهِ وَيَقْرَأُ الْقُرْآنَ ، فَيَنْقَذِفُ عَلَيْهِ نِسَاءُ الْمُشْرِكِينَ وَأَبْنَاؤُهُمْ ، وَهُمْ يَعْجَبُونَ مِنْهُ ، وَيَنْظُرُونَ إِلَيْهِ ، وَكَانَ أَبُو بَكْرٍ رَجُلاً بَكَّاءً ، لاَ يَمْلِكُ عَيْنَيْهِ إِذَا قَرَأَ الْقُرْآنَ ، وَأَفْزَعَ ذَلِكَ أَشْرَافَ قُرَيْشٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ، فَأَرْسَلُوا إِلَى ابْنِ الدَّغِنَةِ ، فَقَدِمَ عَلَيْهِمْ . فَقَالُوا إِنَّا كُنَّا أَجَرْنَا أَبَا بَكْرٍ بِجِوَارِكَ ، عَلَى أَنْ يَعْبُدَ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، فَقَدْ جَاوَزَ ذَلِكَ ، فَابْتَنَى مَسْجِدًا بِفِنَاءِ دَارِهِ ، فَأَعْلَنَ بِالصَّلاَةِ وَالْقِرَاءَةِ فِيهِ ، وَإِنَّا قَدْ خَشِينَا أَنْ يَفْتِنَ نِسَاءَنَا وَأَبْنَاءَنَا فَانْهَهُ ، فَإِنْ أَحَبَّ أَنْ يَقْتَصِرَ عَلَى أَنْ يَعْبُدَ رَبَّهُ فِى دَارِهِ فَعَلَ ، وَإِنْ أَبَى إِلاَّ أَنْ يُعْلِنَ بِذَلِكَ فَسَلْهُ أَنْ يَرُدَّ إِلَيْكَ ذِمَّتَكَ ، فَإِنَّا قَدْ كَرِهْنَا أَنْ نُخْفِرَكَ ، وَلَسْنَا مُقِرِّينَ لأَبِى بَكْرٍ الاِسْتِعْلاَنَ . قَالَتْ عَائِشَةُ فَأَتَى ابْنُ الدَّغِنَةِ إِلَى أَبِى بَكْرٍ فَقَالَ قَدْ عَلِمْتَ الَّذِى عَاقَدْتُ لَكَ عَلَيْهِ ، فَإِمَّا أَنْ تَقْتَصِرَ عَلَى ذَلِكَ ، وَإِمَّا أَنْ تَرْجِعَ إِلَىَّ ذِمَّتِى ، فَإِنِّى لاَ أُحِبُّ أَنْ تَسْمَعَ الْعَرَبُ أَنِّى أُخْفِرْتُ فِى رَجُلٍ عَقَدْتُ لَهُ . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ فَإِنِّى أَرُدُّ إِلَيْكَ جِوَارَكَ وَأَرْضَى بِجِوَارِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ . وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَوْمَئِذٍ بِمَكَّةَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لِلْمُسْلِمِينَ « إِنِّى أُرِيتُ دَارَ هِجْرَتِكُمْ ذَاتَ نَخْلٍ بَيْنَ لاَبَتَيْنِ » . وَهُمَا الْحَرَّتَانِ ، فَهَاجَرَ مَنْ هَاجَرَ قِبَلَ الْمَدِينَةِ ، وَرَجَعَ عَامَّةُ مَنْ كَانَ هَاجَرَ بِأَرْضِ الْحَبَشَةِ إِلَى الْمَدِينَةِ ، وَتَجَهَّزَ أَبُو بَكْرٍ قِبَلَ الْمَدِينَةِ ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « عَلَى رِسْلِكَ ، فَإِنِّى أَرْجُو أَنْ يُؤْذَنَ لِى » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ وَهَلْ تَرْجُو ذَلِكَ بِأَبِى أَنْتَ قَالَ « نَعَمْ » . فَحَبَسَ أَبُو بَكْرٍ نَفْسَهُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِيَصْحَبَهُ ، وَعَلَفَ رَاحِلَتَيْنِ كَانَتَا عِنْدَهُ وَرَقَ السَّمُرِ وَهْوَ الْخَبَطُ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ . قَالَ ابْنُ شِهَابٍ قَالَ عُرْوَةُ قَالَتْ عَائِشَةُ فَبَيْنَمَا نَحْنُ يَوْمًا جُلُوسٌ فِى بَيْتِ أَبِى بَكْرٍ فِى نَحْرِ الظَّهِيرَةِ قَالَ قَائِلٌ لأَبِى بَكْرٍ هَذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُتَقَنِّعًا - فِى سَاعَةٍ لَمْ يَكُنْ يَأْتِينَا فِيهَا - فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ فِدَاءٌ لَهُ أَبِى وَأُمِّى ، وَاللَّهِ مَا جَاءَ بِهِ فِى هَذِهِ السَّاعَةِ إِلاَّ أَمْرٌ . قَالَتْ فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاسْتَأْذَنَ ، فَأُذِنَ لَهُ فَدَخَلَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لأَبِى بَكْرٍ « أَخْرِجْ مَنْ عِنْدَكَ » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنَّمَا هُمْ أَهْلُكَ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « فَإِنِّى قَدْ أُذِنَ لِى فِى الْخُرُوجِ » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ الصَّحَابَةُ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « نَعَمْ » . قَالَ أَبُو بَكْرٍ فَخُذْ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِحْدَى رَاحِلَتَىَّ هَاتَيْنِ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « بِالثَّمَنِ » . قَالَتْ عَائِشَةُ فَجَهَّزْنَاهُمَا أَحَثَّ الْجَهَازِ ، وَصَنَعْنَا لَهُمَا سُفْرَةً فِى جِرَابٍ ، فَقَطَعَتْ أَسْمَاءُ بِنْتُ أَبِى بَكْرٍ قِطْعَةً مَنْ نِطَاقِهَا فَرَبَطَتْ بِهِ عَلَى فَمِ الْجِرَابِ ، فَبِذَلِكَ سُمِّيَتْ ذَاتَ النِّطَاقِ - قَالَتْ - ثُمَّ لَحِقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ بِغَارٍ فِى جَبَلِ ثَوْرٍ فَكَمَنَا فِيهِ ثَلاَثَ لَيَالٍ ، يَبِيتُ عِنْدَهُمَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى بَكْرٍ وَهْوَ غُلاَمٌ شَابٌّ ثَقِفٌ لَقِنٌ ، فَيُدْلِجُ مِنْ عِنْدِهِمَا بِسَحَرٍ ، فَيُصْبِحُ مَعَ قُرَيْشٍ بِمَكَّةَ كَبَائِتٍ ، فَلاَ يَسْمَعُ أَمْرًا يُكْتَادَانِ بِهِ إِلاَّ وَعَاهُ ، حَتَّى يَأْتِيَهُمَا بِخَبَرِ ذَلِكَ حِينَ يَخْتَلِطُ الظَّلاَمُ ، وَيَرْعَى عَلَيْهِمَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ مَوْلَى أَبِى بَكْرٍ مِنْحَةً مِنْ غَنَمٍ ، فَيُرِيحُهَا عَلَيْهِمَا حِينَ يَذْهَبُ سَاعَةٌ مِنَ الْعِشَاءِ ، فَيَبِيتَانِ فِى رِسْلٍ وَهْوَ لَبَنُ مِنْحَتِهِمَا وَرَضِيفِهِمَا ، حَتَّى يَنْعِقَ بِهَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ بِغَلَسٍ ، يَفْعَلُ ذَلِكَ فِى كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ تِلْكَ اللَّيَالِى الثَّلاَثِ ، وَاسْتَأْجَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ رَجُلاً مِنْ بَنِى الدِّيلِ ، وَهْوَ مِنْ بَنِى عَبْدِ بْنِ عَدِىٍّ هَادِيًا خِرِّيتًا - وَالْخِرِّيتُ الْمَاهِرُ بِالْهِدَايَةِ - قَدْ غَمَسَ حِلْفًا فِى آلِ الْعَاصِ بْنِ وَائِلٍ السَّهْمِىِّ ، وَهْوَ عَلَى دِينِ كُفَّارِ قُرَيْشٍ فَأَمِنَاهُ ، فَدَفَعَا إِلَيْهِ رَاحِلَتَيْهِمَا ، وَوَاعَدَاهُ غَارَ ثَوْرٍ بَعْدَ ثَلاَثِ لَيَالٍ بِرَاحِلَتَيْهِمَا صُبْحَ ثَلاَثٍ ، وَانْطَلَقَ مَعَهُمَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ وَالدَّلِيلُ فَأَخَذَ بِهِمْ طَرِيقَ السَّوَاحِلِ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Ben bildim bileli annem babam Müslümandı. Rasûlullah her günün başında ve sonunda, sabah akşam bize mutlaka uğrardı. Müslümanlar işkenceye maruz kaldıklarında (Rasûlullah Müslümanlara hicret için izin vermiş), Ebu Bekir de Habeş diyarı tarafına hicret etmek üzere yola çıkmıştı. Berku'l-Gımâd mevkiine geldiğinde Kaare kabilesinin reisi İbn Dağine ile karşılaştı. İbn Dağine "Ey Ebu Bekr, nereye gidiyorsun" diye sordu. Ebu Bekir de "kavmim beni yurdumdan etti, ben de yeryüzünde dolaşıp Rabbime kulluk yapacağım bir yer arıyorum" dedi. İbn Dağine "Ey Ebu Bekir senin gibi bir adam yurdundan çıkmaz da çıkarılamaz da. Çünkü sen yoksula yardım eder, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenir, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenir, misafire ikram eder, musibetlerde yardıma koşarsın. Şimdi ben seni himayeme alıyorum haydi dön de kendi yurdunda Rabbine kulluk et" dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekir geri döndü, İbn Dağine de kendisine eşlik etti. (Mekke'ye dönünce) İbn Dağine akşam Kureyş'in ileri gelenlerini dolaşıp ve onlara "Şüphesiz Ebu Bekir gibi biz adam yurdundan çıkmaz ve çıkarılmaz. Sizler yoksula yardım eden, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenen, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenen, misafire ikram eden, musibetlerde yardıma koşan bir adamı yurdundan mı çıkarıyorsunuz" dedi. Kureyş'ten hiç kimse İbn Dağine'nin Ebu Bekir'i himayesine almasına itiraz etmedi ve İbn Dağine'ye "Ebu Bekir'e söyle, yurdunda Rabbine kulluk etsin, namazını kılsın ve dilediğini okusun, ama okuduğu ile bizi rahatsız etmesin, aşikar okumasın. Çünkü bizi bunu yaparak kadınlarımızı ve evlatlarımızı fitneye düşürmesinden korkuyoruz" dediler.
İbn Dağine Kureyş'in bu sözlerini Ebu Bekir'e söyledi. Ebu Bekir de bu şartlara uyarak evinde Rabbine ibadet etmek, namazını açıktan kılmamak, evinin dışında Kur'an okumamak suretiyle ikamet etti. Bir zaman sonra Ebu Bekir düşüncesini değiştirdi ve evinin bahçesine bir mescit yaptırdı, orada namaz kılıp Kur'an okumaya başladı. Ebu Bekir'in ibadeti Müşriklerin kadınlarında ve çocuklarında hayranlık uyandırdı ve onu görmek için izdiham oluşturmaya başladılar. Ebu Bekir yufka yürekli ve gözü yaşlı bir adamdı. Kur'an okuduğu zaman gözyaşlarını tutamazdı. Ebu Bekir'in bu hâli, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu da, onlar İbn Dağine'ye haber gönderdiler. İbnu Dağine geldiğinde "Biz senin Ebu Bekir'i himayene alman konusunda, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla müsaade etmiştik. Ebu Bekir ise bu sınırı aşarak evinin önünde bir mescit yaptı, içinde aşikâre namaz kılmağa ve Kur'an okumağa başladı. Doğrusu biz, kadınlarımızın ve oğullarımızın fitneye düşmelerinden korkuyoruz. Ebu Bekir'i böyle yapmaktan alıkoy. Eğer Rabbine kendi evinde ibadet etmekle yetinirse ibadet etsin. Yok eğer dayatır namaz ve kıraatini aşikare yaparsa, ona verdiğin himaye hakkını iade etmesini talep et. Emin ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı hoş görmeyiz ama aşikar bir şekilde ibadet etmesine de söz vermiş değiliz" dediler.
Aişe der ki: Bunun üzerine İbn Dağine, Ebu Bekir'e geldi ve "Benim hangi şartlar altında seni himaye ettiğimi biliyorsun. Şimdi sen ya şartlar çerçevesinde hareket et, ya da himaye hakkını iade et. Emîn ol ki Arap milletinin, verdiğim himaye sözümü bozduğumu işitmesini istemem" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir "Ben artık senin himayeni iade ediyor, Azız ve Celîl Allah'ın himayesine sığınıyorum" dedi.
Peygamber (sav) o gün Mekke'de bulunuyordu. Müslümanlara "Sizin hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık arasında hurmalıkları olan bir şehir olduğu bana rüyamda gösterildi" buyurdu. Bunun üzerine Medine tarafına hicret edenler hicret etti, Habeşistan'a hicret edenlerin çoğu da Medine'ye dönüp geldi. Ebu Bekir de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Hz. peygamber (sav) ona "Sabret, bana da (hicret için) izin verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam sana feda olsun, böyle bir izin gelmesini bekliyor musun?" diye sordu. Hz. Peygamber de "Evet umarım" cevabını verdi. Bu sebeple Ebu Bekir de Hz. Peygamber'le arkadaşlık etmek için, yola çıkmaktan bir süre geri durdu. Bu sırada elinde bulunan iki bineğini dört ay boyunca, ağaçtan silkelenip kurutulmuş Semur yaprağı ile besledi.
İbn Şihâb der ki: Urve'nin aktardığına göre Hz. Aişe şöyle devam etmiştir: Bir gün biz öğlen vaktinin ilk saatinde (en sıcak zamanda) Ebu Bekir'in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebu Bekir'e "işte Rasûlullah (sav), gelmesine alışık olmadığımız bir saatte, başını bir sargı ile sarmış olarak bize geliyor" dedi. Ebu Bekir de "babam, anam O'na kurban olsun, vallahi mühim bir hâdise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildir" dedi.
Âişe, rivayetine şöyle devam etti: Rasûlullah (sav) geldi, izin istedi. Kendisine içeri girme izni verilip buyurun denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Ardından Ebu Bekir'e "yanında bulunanları dışarı çıkar!" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, onlar Senin ehlin ve mahremindir" dedi. Hz. Peygamber (sav) "Bana hicret için izin verildi" dedi. Ebu Bekir de "Ey Allah'ın Rasûlü, babam Sana kurbân olsun, Ben de sana arkadaşlık ve eşlik etmek isterim" Rasûlullah (sav) "Evet," buyurdu.
Ebu Bekir "babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, şu iki binek devemden birini beğen al" dedi. Rasûlullah "Ancak bedeliyle alırım" buyurdu.
Âişe der ki: Biz Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yolculuk hazırlığını hızlıca yaptık. Her ikisi için deriden bir tulum içine bir miktar azık düzenleyip koyduk. Tulumun ağzı bağlanacağı sıra Ebu Bekir'in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırıp onunla tulumun ağzını bağladı. Bundan dolayı Esma'ya "Zâtu'n-Nitâk"(kuşaklı)" denildi.
Âişe der ki: Sonra Rasûlullah ile Ebu Bekir Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler. Her gece yanlarında Ebu Bekir'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharetli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti yanlarından çıkar, Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah, Rasûlullah ile Ebu Bekir hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberler, karanlık basınca da gelir, onlara haber verirdi. Ebu Bekir'in kölesi Âmir b. Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun sürüsü otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde o sürüyü Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yanlarına getirir, onlar da sağıp taze süt içerek gecelerdi. O süt, kendi sağmallarının sütü idi. Nihayet gecenin sonunda Âmir b. Fuheyre (mağaranın önüne gelip), sağmal koyunlara seslenir, tekrar otlatmaya götürürdü. Mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böyle temin etmiştir.
Rasûlullah ile Ebu Bekir (Mekke'de iken) Abd b. Adiyy oğullarının bir kolu olan Dîl oğullarından kılavuzlukta maharetli bir kişiyi kılavuz olarak tutmuşlardı. Âs b. Vâil es-Sehmî ailesinin yeminli dostu olmak üzere elini kana batırmış olan bu adam hâlâ da Kureyş kâfirlerinin dini üzere idi. Fakat doğruluğuna emniyet ve itimat ederek develerini ona teslim etmiş ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr Dağı'ndaki mağarada buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Bu kılavuz kişi develerle üçüncü gecenin sabahında Sevr'e, onların yanına geldi. Rasûlullah ve Ebu Bekir yanlarında Âmir ibn Fuheyre ve kılavuzla birlikte yola çıktılar. Kılavuz onları alıp sahil yolundan devam etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 45, 2/29
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Yahya b. Ya'mer el-Kaysî (Yahya b. Ya'mer)
Konular:
HİCRET OLGUSU
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Siyer, Hicret Medine'ye
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) ile Ebu Bekir, Dîloğullarının Abd b. Adiyyoğulları koluna mensup, kılavuzlukta son derece mahir olan bir adamı kılavuz olarak tuttular. Bu adam Âs b. Vâil ailesi ile dayanışma yemini ederek elini kana batırmıştı ve halen Kureyş kâfirlerinin dini üzere idi. Fakat Peygamber ile Ebu Bekir ona güvenip develerini ona teslim ettiler ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr mağarasında buluşmak üzere sözleşip anlaşma yaptılar. Üçüncü gecenin sabahında bu kişi, Peygamber ile Ebu Bekir'in develerini de alarak Sevr'e, onların yanına geldi. Hz. Peygamber (sav) ve Ebu Bekir, beraberlerinde Âmir ibn Fuhayre halde yola çıktılar. Kılavuz Dîlî, onları Mekke'nin alt tarafına kalan sahil yolundan götürdü.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
16309, B002263
Hadis:
حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا هِشَامٌ عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - وَاسْتَأْجَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ رَجُلاً مِنْ بَنِى الدِّيلِ ثُمَّ مِنْ بَنِى عَبْدِ بْنِ عَدِىٍّ هَادِيًا خِرِّيتًا - الْخِرِّيتُ الْمَاهِرُ بِالْهِدَايَةِ - قَدْ غَمَسَ يَمِينَ حِلْفٍ فِى آلِ الْعَاصِ بْنِ وَائِلٍ ، وَهْوَ عَلَى دِينِ كُفَّارِ قُرَيْشٍ ، فَأَمِنَاهُ فَدَفَعَا إِلَيْهِ رَاحِلَتَيْهِمَا ، وَوَعَدَاهُ غَارَ ثَوْرٍ بَعْدَ ثَلاَثِ لَيَالٍ ، فَأَتَاهُمَا بِرَاحِلَتَيْهِمَا ، صَبِيحَةَ لَيَالٍ ثَلاَثٍ ، فَارْتَحَلاَ ، وَانْطَلَقَ مَعَهُمَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ ، وَالدَّلِيلُ الدِّيلِىُّ فَأَخَذَ بِهِمْ أَسْفَلَ مَكَّةَ وَهْوَ طَرِيقُ السَّاحِلِ .
Tercemesi:
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) ile Ebu Bekir, Dîloğullarının Abd b. Adiyyoğulları koluna mensup, kılavuzlukta son derece mahir olan bir adamı kılavuz olarak tuttular. Bu adam Âs b. Vâil ailesi ile dayanışma yemini ederek elini kana batırmıştı ve halen Kureyş kâfirlerinin dini üzere idi. Fakat Peygamber ile Ebu Bekir ona güvenip develerini ona teslim ettiler ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr mağarasında buluşmak üzere sözleşip anlaşma yaptılar. Üçüncü gecenin sabahında bu kişi, Peygamber ile Ebu Bekir'in develerini de alarak Sevr'e, onların yanına geldi. Hz. Peygamber (sav) ve Ebu Bekir, beraberlerinde Âmir ibn Fuhayre halde yola çıktılar. Kılavuz Dîlî, onları Mekke'nin alt tarafına kalan sahil yolundan götürdü.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, İcâre 3, 1/636
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Abdurrahman Hişam b. Yusuf el-Ebnâvî (Hişam b. Yusuf)
6. İbrahim b. Musa et-Temîmî (İbrahim b. Musa b. Yezid b. Zâzân)
Konular:
HİCRET OLGUSU
Hicret, ücretle kafir bir yol rehberinin tutulması
KİRALAMA
Seleme b. Şebîb, ona Hasen b. A'yen, ona Züheyr, ona Ebu İshak, ona da Berâ b. Âzib şöyle rivayet etmiştir:
Babam evindeyken Ebu Bekir es-Sıddık, gelerek ondan bir semer satın aldı. Ebu Bekir, Azib'e, “oğlunu benimle gönder, semeri yanımda evime kadar taşısın” dedi. Babam bana “semeri götür” dedi. Ben de semeri Ebu Bekir'in evine kadar götürdüm. Babam parasını alarak Ebu Bekir'le birlikte dışarı çıktı ve Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, Allah Resulü (sav) ile beraber gittiğiniz hicret gecesinde neler yaşadığınızı bana anlat” dedi. Ebu Bekir şöyle dedi: Evet, bütün gece yürüdük. Nihayet gün ortası oldu. Yol ıssızlaştı. Artık kimse geçmez oldu. Karşımızda gölgesi henüz kaybolmamış uzun bir kaya yükseldi, gölgesinde konakladık. Kayanın dibine girip Hz. Peygamber'in (sav) gölgede uyuyabileceği bir yeri elimle düzelttim. Sonra buraya bir post serdim ve “ey Allah'ın Rasulü, buyur uyu, ben çevreni kolaçan ederim” dedim. Efendimiz uykuya daldı. Çevresini gözlüyordum ki, bir de ne göreyim koyunlarını otlatan bir çoban bizim yaptığımız gibi gölgeye sığınmak için koyunlarıyla kayaya doğru geliyor. Karşısına çıkıp, “delikanlı, sen kimin çobanısın?” diye sordum. “şehir halkından birinin çobanıyım” dedi. “koyunlarında süt var mı?” diye sordum. “var” dedi. “benim için süt sağar mısın?” diye sordum. “sağarım” dedi ve bir koyun yakaladı. Çobana “koyunun memesini iyi temizle de kıl, toprak, toz olmasın” dedim. -Ravi der ki: Berâ, hadisi naklederken, tıpkı Ebu Bekir'in anlatımında olduğu gibi ellerini silkeledi.- Çoban, benim için tahtadan bir kaba bir miktar süt sağdı. Yanımda bir de matara vardı. Bu matarayı, Peygamber Efendimiz (sav) su içsin, abdest alsın diye taşıyordum. Peygamber Efendimizin yanına geldim. Uyandırmaya kıyamadım. Uyanmasını bekledim. Dibi soğusun diye sütün üzerine biraz su ilave ettim. (Efendimiz uyanınca) “Ey Allah'ın Resulü, bu sütten iç” dedim. Ben razı olana kadar içti. Sonra bana "yolculuk vakti gelmedi mi?" diye sordu. “Evet, geldi” dedim. Güneş biraz geçtikten sonra öğleyin yola koyulduk. Biz kaskatı bir toprak üzerindeyken Sürâka b. Malik bize yetişti. “ey Allah'ın Rasulü, bize yetişti” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Üzülme, Allah bizimledir" dedi. Allah Rasulü (sav), Sürâka'ya beddua ediyordu. Bu esnada Sürâka'nın atı, taş gibi toprağa, gövdesine kadar saplandı. Zannederim Sürâka “bana beddua ettiniz, anladım ki Allah sizi takip edip yakalamamı istemiyor. Benim için dua edin” dedi. Allah'ın Rasulü (sav) de dua etti, Sürâka kurtuldu. Hemen geri döndü ve rastladığı herkesi “benim burada size ihtiyacım yok” diyerek geri çevirdi. -Râvî der ki:- Böylece bize verdiği sözde durmuş oldu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
168, M007521
Hadis:
حَدَّثَنِى سَلَمَةُ بْنُ شَبِيبٍ حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ أَعْيَنَ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ حَدَّثَنَا أَبُو إِسْحَاقَ قَالَ سَمِعْتُ الْبَرَاءَ بْنَ عَازِبٍ يَقُولُ جَاءَ أَبُو بَكْرٍ الصِّدِّيقُ إِلَى أَبِى فِى مَنْزِلِهِ فَاشْتَرَى مِنْهُ رَحْلاً فَقَالَ لِعَازِبٍ ابْعَثْ مَعِىَ ابْنَكَ يَحْمِلْهُ مَعِى إِلَى مَنْزِلِى فَقَالَ لِى أَبِى احْمِلْهُ . فَحَمَلْتُهُ وَخَرَجَ أَبِى مَعَهُ يَنْتَقِدُ ثَمَنَهُ فَقَالَ لَهُ أَبِى يَا أَبَا بَكْرٍ حَدِّثْنِى كَيْفَ صَنَعْتُمَا لَيْلَةَ سَرَيْتَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ نَعَمْ أَسْرَيْنَا لَيْلَتَنَا كُلَّهَا حَتَّى قَامَ قَائِمُ الظَّهِيرَةِ وَخَلاَ الطَّرِيقُ فَلاَ يَمُرُّ فِيهِ أَحَدٌ حَتَّى رُفِعَتْ لَنَا صَخْرَةٌ طَوِيلَةٌ لَهَا ظِلٌّ لَمْ تَأْتِ عَلَيْهِ الشَّمْسُ بَعْدُ فَنَزَلْنَا عِنْدَهَا فَأَتَيْتُ الصَّخْرَةَ فَسَوَّيْتُ بِيَدِى مَكَانًا يَنَامُ فِيهِ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فِى ظِلِّهَا ثُمَّ بَسَطْتُ عَلَيْهِ فَرْوَةً ثُمَّ قُلْتُ نَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَأَنَا أَنْفُضُ لَكَ مَا حَوْلَكَ فَنَامَ وَخَرَجْتُ أَنْفُضُ مَا حَوْلَهُ فَإِذَا أَنَا بِرَاعِى غَنَمٍ مُقْبِلٍ بِغَنَمِهِ إِلَى الصَّخْرَةِ يُرِيدُ مِنْهَا الَّذِى أَرَدْنَا فَلَقِيتُهُ فَقُلْتُ لِمَنْ أَنْتَ يَا غُلاَمُ فَقَالَ لِرَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ قُلْتُ أَفِى غَنَمِكَ لَبَنٌ قَالَ نَعَمْ . قُلْتُ أَفَتَحْلُبُ لِى قَالَ نَعَمْ . فَأَخَذَ شَاةً فَقُلْتُ لَهُ انْفُضِ الضَّرْعَ مِنَ الشَّعَرِ وَالتُّرَابِ وَالْقَذَى - قَالَ فَرَأَيْتُ الْبَرَاءَ يَضْرِبُ بِيَدِهِ عَلَى الأُخْرَى يَنْفُضُ - فَحَلَبَ لِى فِى قَعْبٍ مَعَهُ كُثْبَةً مِنْ لَبَنٍ قَالَ وَمَعِى إِدَاوَةٌ أَرْتَوِى فِيهَا لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لِيَشْرَبَ مِنْهَا وَيَتَوَضَّأَ - قَالَ - فَأَتَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَكَرِهْتُ أَنْ أُوقِظَهُ مِنْ نَوْمِهِ فَوَافَقْتُهُ اسْتَيْقَظَ فَصَبَبْتُ عَلَى اللَّبَنِ مِنَ الْمَاءِ حَتَّى بَرَدَ أَسْفَلُهُ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ اشْرَبْ مِنْ هَذَا اللَّبَنِ - قَالَ - فَشَرِبَ حَتَّى رَضِيتُ ثُمَّ قَالَ « أَلَمْ يَأْنِ لِلرَّحِيلِ » . قُلْتُ بَلَى . قَالَ فَارْتَحَلْنَا بَعْدَ مَا زَالَتِ الشَّمْسُ وَاتَّبَعَنَا سُرَاقَةُ بْنُ مَالِكٍ - قَالَ - وَنَحْنُ فِى جَلَدٍ مِنَ الأَرْضِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أُتِينَا فَقَالَ « لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللَّهَ مَعَنَا » . فَدَعَا عَلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَارْتَطَمَتْ فَرَسُهُ إِلَى بَطْنِهَا أُرَى فَقَالَ إِنِّى قَدْ عَلِمْتُ أَنَّكُمَا قَدْ دَعَوْتُمَا عَلَىَّ فَادْعُوَا لِى فَاللَّهُ لَكُمَا أَنْ أَرُدَّ عَنْكُمَا الطَّلَبَ . فَدَعَا اللَّهَ فَنَجَى فَرَجَعَ لاَ يَلْقَى أَحَدًا إِلاَّ قَالَ قَدْ كَفَيْتُكُمْ مَا هَا هُنَا فَلاَ يَلْقَى أَحَدًا إِلاَّ رَدَّهُ - قَالَ - وَوَفَى لَنَا .
Tercemesi:
Seleme b. Şebîb, ona Hasen b. A'yen, ona Züheyr, ona Ebu İshak, ona da Berâ b. Âzib şöyle rivayet etmiştir:
Babam evindeyken Ebu Bekir es-Sıddık, gelerek ondan bir semer satın aldı. Ebu Bekir, Azib'e, “oğlunu benimle gönder, semeri yanımda evime kadar taşısın” dedi. Babam bana “semeri götür” dedi. Ben de semeri Ebu Bekir'in evine kadar götürdüm. Babam parasını alarak Ebu Bekir'le birlikte dışarı çıktı ve Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, Allah Resulü (sav) ile beraber gittiğiniz hicret gecesinde neler yaşadığınızı bana anlat” dedi. Ebu Bekir şöyle dedi: Evet, bütün gece yürüdük. Nihayet gün ortası oldu. Yol ıssızlaştı. Artık kimse geçmez oldu. Karşımızda gölgesi henüz kaybolmamış uzun bir kaya yükseldi, gölgesinde konakladık. Kayanın dibine girip Hz. Peygamber'in (sav) gölgede uyuyabileceği bir yeri elimle düzelttim. Sonra buraya bir post serdim ve “ey Allah'ın Rasulü, buyur uyu, ben çevreni kolaçan ederim” dedim. Efendimiz uykuya daldı. Çevresini gözlüyordum ki, bir de ne göreyim koyunlarını otlatan bir çoban bizim yaptığımız gibi gölgeye sığınmak için koyunlarıyla kayaya doğru geliyor. Karşısına çıkıp, “delikanlı, sen kimin çobanısın?” diye sordum. “şehir halkından birinin çobanıyım” dedi. “koyunlarında süt var mı?” diye sordum. “var” dedi. “benim için süt sağar mısın?” diye sordum. “sağarım” dedi ve bir koyun yakaladı. Çobana “koyunun memesini iyi temizle de kıl, toprak, toz olmasın” dedim. -Ravi der ki: Berâ, hadisi naklederken, tıpkı Ebu Bekir'in anlatımında olduğu gibi ellerini silkeledi.- Çoban, benim için tahtadan bir kaba bir miktar süt sağdı. Yanımda bir de matara vardı. Bu matarayı, Peygamber Efendimiz (sav) su içsin, abdest alsın diye taşıyordum. Peygamber Efendimizin yanına geldim. Uyandırmaya kıyamadım. Uyanmasını bekledim. Dibi soğusun diye sütün üzerine biraz su ilave ettim. (Efendimiz uyanınca) “Ey Allah'ın Resulü, bu sütten iç” dedim. Ben razı olana kadar içti. Sonra bana "yolculuk vakti gelmedi mi?" diye sordu. “Evet, geldi” dedim. Güneş biraz geçtikten sonra öğleyin yola koyulduk. Biz kaskatı bir toprak üzerindeyken Sürâka b. Malik bize yetişti. “ey Allah'ın Rasulü, bize yetişti” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Üzülme, Allah bizimledir" dedi. Allah Rasulü (sav), Sürâka'ya beddua ediyordu. Bu esnada Sürâka'nın atı, taş gibi toprağa, gövdesine kadar saplandı. Zannederim Sürâka “bana beddua ettiniz, anladım ki Allah sizi takip edip yakalamamı istemiyor. Benim için dua edin” dedi. Allah'ın Rasulü (sav) de dua etti, Sürâka kurtuldu. Hemen geri döndü ve rastladığı herkesi “benim burada size ihtiyacım yok” diyerek geri çevirdi. -Râvî der ki:- Böylece bize verdiği sözde durmuş oldu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zühd (ve'r-rikâk) 7521, /1228
Senetler:
()
Konular:
HİCRET OLGUSU
HZ.PEYGAMBER DÖNEMİNDEKİ ARAÇ-GEREÇLER
Siyer, Hicret
Siyer, Hicret Medine'ye
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ مَا عَدُّوا مِنْ مَبْعَثِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَلاَ مِنْ وَفَاتِهِ ، مَا عَدُّوا إِلاَّ مِنْ مَقْدَمِهِ الْمَدِينَةَ .
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Abdulaziz, ona babası (Seleme b. Dînâr), ona da Sehl b. Sa'd şöyle demiştir:
(İslâm takvimine başlangıç için sahabîler), Hz. Peygamber'in (sav) ne risaletini ne de vefatını, sadece Medine'ye hicretini esas aldılar.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
35142, B003934
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ مَا عَدُّوا مِنْ مَبْعَثِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَلاَ مِنْ وَفَاتِهِ ، مَا عَدُّوا إِلاَّ مِنْ مَقْدَمِهِ الْمَدِينَةَ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Abdulaziz, ona babası (Seleme b. Dînâr), ona da Sehl b. Sa'd şöyle demiştir:
(İslâm takvimine başlangıç için sahabîler), Hz. Peygamber'in (sav) ne risaletini ne de vefatını, sadece Medine'ye hicretini esas aldılar.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 48, 2/38
Senetler:
1. Sehl b. Sa'd es-Sâidi (Sehl b. Sa'd b. Malik b. Halid b. Sa'lebe)
2. Ebû Hazim Seleme b. Dînar (Seleme b. Dînar)
3. Ebu Temmam Abdülaziz b. Ebu Hâzım el-Mahzûmî (Abdülaziz b. Seleme b. Dinar)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesleme el-Harisî (Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb)
Konular:
HİCRET OLGUSU
Siyer, Hicret
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4274, M002446
Hadis:
حَدَّثَنَا سُرَيْجُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ جَعْفَرٍ عَنْ عَمْرِو بْنِ يَحْيَى بْنِ عُمَارَةَ عَنْ عَبَّادِ بْنِ تَمِيمٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ زَيْدٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَمَّا فَتَحَ حُنَيْنًا قَسَمَ الْغَنَائِمَ فَأَعْطَى الْمُؤَلَّفَةَ قُلُوبُهُمْ فَبَلَغَهُ أَنَّ الأَنْصَارَ يُحِبُّونَ أَنْ يُصِيبُوا مَا أَصَابَ النَّاسُ فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَخَطَبَهُمْ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ
"يَا مَعْشَرَ الأَنْصَارِ أَلَمْ أَجِدْكُمْ ضُلاَّلاً فَهَدَاكُمُ اللَّهُ بِى وَعَالَةً فَأَغْنَاكُمُ اللَّهُ بِى وَمُتَفَرِّقِينَ فَجَمَعَكُمُ اللَّهُ بِى." وَيَقُولُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمَنُّ. فَقَالَ
"أَلاَ تُجِيبُونِى." فَقَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمَنُّ. فَقَالَ
"أَمَا إِنَّكُمْ لَوْ شِئْتُمْ أَنْ تَقُولُوا كَذَا وَكَذَا وَكَانَ مِنَ الأَمْرِ كَذَا وَكَذَا." لأَشْيَاءَ عَدَّدَهَا. زَعَمَ عَمْرٌو أَنْ لاَ يَحْفَظُهَا فَقَالَ
"أَلاَ تَرْضَوْنَ أَنْ يَذْهَبَ النَّاسُ بِالشَّاءِ وَالإِبِلِ وَتَذْهَبُونَ بِرَسُولِ اللَّهِ إِلَى رِحَالِكُمُ الأَنْصَارُ شِعَارٌ وَالنَّاسُ دِثَارٌ وَلَوْلاَ الْهِجْرَةُ لَكُنْتُ امْرَأً مِنَ الأَنْصَارِ وَلَوْ سَلَكَ النَّاسُ وَادِيًا وَشِعْبًا لَسَلَكْتُ وَادِىَ الأَنْصَارِ وَشِعْبَهُمْ إِنَّكُمْ سَتَلْقَوْنَ بَعْدِى أَثَرَةً فَاصْبِرُوا حَتَّى تَلْقَوْنِى عَلَى الْحَوْضِ."
Tercemesi:
Bize Süreyc b. Yunus, ona İsmail b. Cafer, Amr b. Yahya b. Umâre, ona Abbad b. Temim, ona da Abdullah b. Zeyd şöyle rivayet etti: Rasulullah (sav) Huneyn'i fethedince ganimetleri taksim ederek müellefe-i kulûb'a dünyalıklar vermiş. Sonra Ensarın dahi başkalarının ellerine geçen mallardan almak istediklerini duymuş. Bunun üzerine Rasulullah (sav) ayağa kalkarak onlara hutbe okumuş: Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra; "ey Ensar cemaati! Ben, sizi dalâlette bulmadım mı? Allah size benim vâsıtamla hidâyet vermedi mi? Fakır bularak Allah benim vâsıtam ile sizi zengin etmedi mi? Dağınık bularak Allah, sizi benim vâsıtam ile bir yere toplamadı mı?" buyurdu. Ensar (bu suallere hep); Allah ve Rasulünün ihsanı pek büyüktür cevabını veriyorlardı. Rasulullah (sav); "bana cevap verseniz ya!" buyurdu. Ensar (yine); Allah ve Rasulünün nimetleri pek büyüktür dediler. Rasulullah (sav); "siz isteseydiniz şöyle şöyle söyler; filan iş şöyle şöyle oldu derdiniz." Burada Rasulullah (sav) birçok şeylere işaret buyurmuş yalnız ravi Amr onları bekleyemediğini söylemiştir. Rasulullah (sav) sözüne devamla; "başkalarının koyunlarla develerle gitmesine, sizin de evlerinize Rasulullah ile dönmenize razı olmaz mısınız? Ensar iç çamaşırı, başkaları ise dış çamaşırdırlar. Eğer hicret olmasaydı ben mutlaka Ensardan biri olurdum. Bütün insanlar bir vadiyi ve dağ yolunu tutsa, ben mutlaka Ensarın vadisi ve yolunu tutardım. Şu muhakkak ki: sizler benden sonra başkalarının kendinize tercih edildiğini göreceksiniz. (Ama) havuzun başında bana kavuşuncaya kadar sabredin" buyurdular.
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
لَوْلاَ الْهِجْرَةُ لَكُنْتُ امْرَأً مِنَ الأَنْصَارِ
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2446, /410
Senetler:
1. Abdullah b. Zeyd el-Ensari (Abdullah b. Zeyd b. Asım b. Ka'b b. Amr b. Avf b. Mebzul)
2. Abbad b. Temim el-Mâzini (Abbad b. Temim b. Ğaziyye b. Atiyye b. Hasnâ)
3. Amr b. Yahya el-Ensarî (Amr b. Yahya b. Umare b. Ebu Hasan b. Abduamr)
4. Ebu İshak İsmail b. Cafer el-Ensarî (İsmail b. Cafer b. Ebu Kesir)
5. Ebu Haris Süreyc b. Yunus el-Merverrûzî (Süreyc b. Yunus b. İbrahim)
Konular:
Ensar, Ensara kin beslemek
HİCRET OLGUSU
Hz. Peygamber, daveti
Mal, mal - mülk hırsı
Strateji, Müellefe-i Kulub
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسٍ قَالَ
"لَمَّا قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْمَدِينَةَ لَعِبَتِ الْحَبَشَةُ لِقُدُومِهِ فَرَحًا بِذَلِكَ لَعِبُوا بِحِرَابِهِمْ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33983, D004923
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسٍ قَالَ
"لَمَّا قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْمَدِينَةَ لَعِبَتِ الْحَبَشَةُ لِقُدُومِهِ فَرَحًا بِذَلِكَ لَعِبُوا بِحِرَابِهِمْ."
Tercemesi:
Bize Hasan b. Ali, ona Abdürrezzak, ona Mamer, ona Sabit, ona Enes şöyle söylemiştir:
"Rasulullah (sav) Medine'ye geldiğinde Habeşliler çok sevinerek onun gelişini kutlamak için mızraklarıyla oyun oynadılar."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Edeb 59, /1118
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
5. Hasan b. Ali el-Hüzeli (Hasan b. Ali b. Muhammed)
Konular:
Eğlence, bayram günlerinde Çalgı
HİCRET OLGUSU
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34359, B003622
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلاَءِ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ أُسَامَةَ عَنْ بُرَيْدِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ جَدِّهِ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ أَبِى مُوسَى - أُرَاهُ - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « رَأَيْتُ فِى الْمَنَامِ أَنِّى أُهَاجِرُ مِنْ مَكَّةَ إِلَى أَرْضٍ بِهَا نَخْلٌ ، فَذَهَبَ وَهَلِى إِلَى أَنَّهَا الْيَمَامَةُ أَوْ هَجَرُ ، فَإِذَا هِىَ الْمَدِينَةُ يَثْرِبُ ، وَرَأَيْتُ فِى رُؤْيَاىَ هَذِهِ أَنِّى هَزَزْتُ سَيْفًا فَانْقَطَعَ صَدْرُهُ ، فَإِذَا هُوَ مَا أُصِيبَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ أُحُدٍ ، ثُمَّ هَزَزْتُهُ بِأُخْرَى فَعَادَ أَحْسَنَ مَا كَانَ ، فَإِذَا هُوَ مَا جَاءَ اللَّهُ بِهِ مِنَ الْفَتْحِ وَاجْتِمَاعِ الْمُؤْمِنِينَ ، وَرَأَيْتُ فِيهَا بَقَرًا وَاللَّهُ خَيْرٌ فَإِذَا هُمُ الْمُؤْمِنُونَ يَوْمَ أُحُدٍ ، وَإِذَا الْخَيْرُ مَا جَاءَ اللَّهُ مِنَ الْخَيْرِ ، وَثَوَابِ الصِّدْقِ الَّذِى آتَانَا اللَّهُ بَعْدَ يَوْمِ بَدْرٍ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. el-Alâ, ona Hammad b. Üsame, ona Büreyd b. Abdullah b. Ebu Bürde, ona dedesi Ebu Bürde, ona da (babası) Ebu Musa el-Eşarî (Abdullah b. Kays) (Buhârî Hz. Peygamber'den nakledildiğini haber vermiştir) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle dediğini haber vermiştir: "Ben rüyamda Mekke'den hurmalıklı bir yere hicret ettiğimi gördüm. Benim aklıma oranın Yemâme veya Hecer bölgesi olduğu geldi. Sonra onun Yesrib şehri (Medine) olduğunu anladım. Yine bu rüyamda bir kılıcı kaldırdım ve kılıcın ortası kırıldı. Sonra anladım ki o Uhud'da yaralanan Mü'minlere işaretmiş. Sonra kılıcımı bir kere daha hareket ettirdim ve kılıç eski halincen daha güzel oldu. Anladım ki o Allah'ın gönderdiği feth ve Mü'minlerin birlik olmasına işaretmiş. Sonra yine rüyamda bir sığır gördüm. Allah en hayırlısını diler o Uhud'daki (şehit olan) Mü'minlere işaretmiş. Zira hayır ancak Allah'tan gelen hayırdır. Hayır Allah'ın Bedir gününden sonra ona olan bağlılığımızın mükafatı olarak bize verdiğidir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıb 25, 1/927
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Bürde b. Ebu Musa el-Eş'arî (Amir b. Abdullah b. Kays b. Süleym)
3. Büreyd b. Abdullah el-Eşari (Büreyd b. Abdullah b. Ebu Bürde)
4. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
5. Ebu Küreyb Muhammed b. Alâ el-Hemdânî (Muhammed b. Alâ b. Kureyb)
Konular:
HİCRET OLGUSU
Rüya, peygamberlerin
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in