Giriş

Bize Muhammed b. el-Alâ ve Ebu Küreyb el-Hemdânî, onlara Ebu Üsame, ona Hişam, ona babası, ona da Esma bt. Ebu Bekir şöyle demiş: Zübeyr'le evlenmiştim. Onun yeryüzünde atından başka ne malı, ne kölesi ve ne başka bir şeyi vardı. Ben, onun atını yemliyor, yiyeceğini temin ediyor ve ona seyislik yapıyordum. Su devesi için de çekirdek kırıyor, onu yemliyor, suyunu veriyor, kovasını tamir ediyordum. Aynı zamanda hamur da yoğuruyordum, ama güzel ekmek yapamıyordum. Ensardan komşularım, benim için ekmek yapıyorlardı. Onlar, iyi kadınlardı. Ben, Rasulullah'ın (sav) Zübeyr'e vermiş olduğu araziden, başımın üzerinde hurma çekirdeği taşırdım. Bu arazi, evden bir fersahın üçte ikisi kadar bir mesafede idi. Bir gün yine başımda çekirdek olduğu halde gelirken, yolda Rasulullah'a (sav) rastladım. Yanında da ashabından bazı kişiler vardı. Hz. Peygamber beni yanına çağırdı ve arka tarafına binmem için "ıh! Ih" diyerek devesini çökertti. Ben bir taraftan utandım, bir taraftan da senin kıskançlığını hatırladım. Zübeyr dedi ki: Vallahi başında çekirdek taşıman, bana Rasulullah'la (sav) birlikte deveye binmenden daha ağır geliyor. Esma şöyle devam etti: Ondan sonra babam Ebu Bekir bana bir hizmetçi gönderdi de beni at seyisliğinden kurtardı ve sanki beni azat etti.


    Öneri Formu
6075 M005692 Müslim, Selam, 34

Aynı senedle (Bize Süleyman b. Harb, ona Hammad b. Zeyd, ona Eyyüb, ona Ebu Kilabe, ona Ebu Esma, ona da Sevban'ın dediğine göre) Rasulullah (sav) şöyle demiştir: "Allah benim için yer yüzünü dürüp topladı da ben doğusunu ve batısını gördüm. Şüphesiz benim ümmetimin hükümranlığı, dünyada benim için dürülüp toparlanan yerlere kadar ulaşacak. Ayrıca bana kırmızı (altın) ve beyaz (gümüş) olan iki hazine verildi. Ben, Rabbimden, ümmetimi, toplu olarak kıtlıkla helak etmemesini, onlara kendileri dışında başka bir düşmanı musallat ederek köklerini kazımamasını istedim. Aziz ve Celil Rabbim de bana şöyle dedi: Ey Muhammed, Ben bir şeyi takdir ettiğim zaman, artık o geri çevrilmez. Ben, onları toplu bir kıtlıkla helak etmeyeceğim. Dünyanın her yerinden düşmanlar onların kökünü kazımak için bir araya toplansalar, birbirlerini esir almadıkça, ben kendileri dışında bir başka bir düşmanı onlara musallat etmeyeceğim. Ben Ümmetim için ancak sapıtıcı liderlerden korkarım." [Râvi Yunus "فَإِنَّهُ لَا يُرَدُّ " yerine "لَا يُرَدُّ" demiştir.]


    Öneri Formu
71554 HM022754 İbn Hanbel, V, 278

Bize Muhammed b. Mukâtil, ona Abdullah, ona Ebu Hayyân et-Temîmî, ona Ebu Zür'a, ona Amr b. Cerîr, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Bir defasında Rasulullah'ın (sav) sofrasına et yemeği getirildi ve kendisine hayvanın ön kolu sunuldu. Çünkü Rasulullah (sav) etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişle­riyle bir lokma kopardı. Sonra şöyle anlattı: "Ben kıyamet gününde bütün insanların efendisiyim. Bu nedendir bilir misiniz? Bütün insanlar, öncekiler ve sonrakiler olarak düz ve geniş bir sahada toplanırlar. Bu öyle bir yerdir ki orada bir tellâl sesini herkese duyuracak, bakan bir insanın gözü de orada bulunan mahşer halkını bir bakışta görebilecek. Bir de güneş yaklaşacak. Artık insanların gamı, meşakkati dayanama­yacakları ve taşıyamayacakları bir dereceye ulaşacak. Bu sırada insanlar birbirine: Size ulaşan felaketi görmüyor musunuz? Rabbinizin hu­zurunda şefaat edecek bir şefaatçi neden aramıyorsunuz? diyecekler. Bunun üzerine mahşer halkının bazısı bazısına: Haydi Âdem 'e gidiniz! diyecek, akabinde insanlar Âdem Pey­gamber'e gidecekler ve ona: Sen, insan türünün babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı ve sana kendisinden ruh üfledi, sonra melek­lere emretti, onlar da sana secde ettiler. Rabbine bizim hakkımızda şefaat dile. Ey atamız, içinde bulunduğumuz şu zor vaziyeti gör­müyor musun? Bize ulaşan şu sıkıntıyı bilmiyor musun? diyecekler. Âdem de: Rabbim, bugün öyle öfkelenmiştir ki, ne bundan önce ne de bundan sonra bu denli öfkelenecektir. Hem Rabbim bana cennet ağacının meyvesini yemeyi yasakladığı halde ben asi davranıp yemiştim. Vay nefsim, nefsim nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye Nuh'a (as) gidiniz! diyecek. Onlar da Nuh'a varacaklar ve: Ey Nuh! Sen yeryüzü halkına gönderilen rasullerin ilkisin. Allah sana Kur'ân'da 'çok şükreden kul' demiştir. Lüt­fen bizim için Rabb'in huzurunda şefaat et! İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu görmüyor musun? diyecekler. Nuh Peygamber de: Azîz ve Celîl olan Rabbim bugün celallidir. Hem de öylesine çok ki bundan önce böyle öfkeli hale gelmemiş, bundan sonra da böyle celâllenmeyecektir. Benim de bir duam vardı onu da vaktiyle kavmimin helaki için yapmıştım. Vay nefsim, nefsim, nefsim! Şimdi siz benden başka bir şe­faatçiye, İbrahim'e (as) gidiniz! diyecek. Onlar da İbrahim'e varacaklar ve: Ey İbrahim! Sen yeryüzündeki insanlardan Allah'ın Peygam­beri ve dostusun. Rabbin huzurunda bize şefaat et, için­de bulunduğumuz şu sıkıntılı durumu görüyorsun! diyecekler. İbrahim Peygamber de onlara: Bu gün Rabbimin celâl sıfatı tecellî etmiştir. Hem de öyle bir dereceye ulaşmıştır ki daha önce böyle olmamış, bundan sonra da böyle olmayacaktır. Ben üç defa yanlış yaptım. -Ravi Ebu Hayyân hadisin içinde bunları zikretmiştir.- Vay nefsim, vah nefsim, vah nefsim! Artık siz benden başkasına gidiniz, Musa'ya (as) gidiniz! diyecektir. Onlar da Musa'ya gidecekler ve: Ey Musa! Sen, Allah'ın rasulüsün. Allah seni elçi yapmasıyla ve seninle konuşmasıyla seni insanların nezdinde faziletli kıldı. Rabbin huzu­runda bizim için şefaat et! İçinde bulunduğumuz acıklı durumu görmek­tesin, diyecekler. Musa Peygamber de onlara: Rabbimin bugün celâl sıfatı tecellî etti, öyle ki şim­diye kadar ne bu derece öfkelenmiş ne de bundan sonra böyle öfkelenecektir. Ben ise öldürülmesi emredilmeyen bir kişiyi öldürdüm. Ah nefsim, nefsim, nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye İsa'ya (as) gidiniz! diyecek. Onlar da İsa Peygamber'e gelecekler ve: Ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün ve Allah Teâlâ'nın Meryem'e koyduğu ve ondan gelen bir ruhsun, sen beşikte bir bebekken insanlara konuştun. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et, için­de bulunduğumuz acıklı hali görmektesin! diyecekler. İsa Peygamber de onlara: Rabbim bugün, bundan önce benzeri görülmemiş bun­dan sonra da bir benzeri görülmeyecek şekilde öfkelidir, di­yecek ve kendine ait hiçbir günah zikretmeden: Ah nefsim, nefsim, nefsim! diye endişesini açıklayarak: Siz benden başkasına, Muhammed'e (as) gidiniz! diyecek. Onlar da Muhammed'e gelecekler ve: Ey Muhammed! Sen Allah'ın Rasulüsün ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et, içinde bulunduğu­muz durumu görmektesin! diyecekler. Bunun üzerine ben hemen arşın altına gider, Azîz ve Celîl olan Rabbime secde ederek yere kapanırım. Sonra secdemde Allah bana kendisine yapılacak hamdlerinden ve üzerine güzel sena­dan öylesini açıp ilham edecektir ki, benden önce onu hiçbir kimseye açmamıştır. Son­ra Allah tarafından bana: 'Ey Muhammed! Başını kaldır, iste, istediğin sana verilecek­tir; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır! buyurulur. Ben secdeden başımı kaldırıp: 'Ey Rabb! Ümmetim. Ey Rabb! Ümmetim, diye şefaat dileğimi söylerim. Bana: Ey Muhammed, ümmetinden üzerinde hesap ve sorgu olma­yanları cennetin sağ kapısından içeri koy! Onlar cennetin diğer kapılarında da insanlarla ortak­tırlar.' buyurulacak. Bundan sonra Rasulullah: 'Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, cennetin kapı kanatlarından iki kanadın arası Mekke ile Himyer veya Mekke ile Busrâ arası kadar geniştir.' dedi."


Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

    Öneri Formu
32236 B004712 Buhari, Tefsir, (Benî İsraîl) 5

Bize Yahya b. Saîd, ona Ebu Hayyân, ona Ebu Zür'a b. Amr b. Cerîr, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) bir gün et getirilmiş ve kendisine, (etin) sevdiği tarafı olan kol kısmı ikram edilmişti. Hz. Peygamber (sav) ondan bir ısırık aldıktan sonra şöyle buyurmuştur: "Ben kıyamet günü insanların efendisiyim! Bunun neden olduğunu bilir misiniz? Allah, Kıyamet günü insanların, ilklerini ve sonuncularını düz bir yerde toplar. Onlara münadiyi işittirir. Onlara görmeyi keskinleştirir. Güneş de yaklaşır. İnsanları güç yetiremeyecekleri ve tahammül edemeyecekleri gam ve keder kaplar. İnsanların bir kısmı, bir kısmına, 'içinde bulunduğunuz hali görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz için size şefaatçi olacak birine bakmaz mısınız?' der. İnsanların bir kısmı, diğer bir kısmına 'Adem'e gidin' der. Adem'e gelirler ve 'ey Adem! Sen, insanların babasısın. Allah seni kudreti ile yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere emretti de sana secde ettiler. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Adem 'Rabbim bugün, o kadar öfkelendi ki ne bundan önce, ne de bundan sonra böyle öfkelenmeyecektir. O bana ağacı yasakladı. Ben ise ona isyan ettim! Ben derdime yanarım. Benden başkasına, Nuh'a gidin' der. Nuh'a gelir ve 'ey Nuh! Sen yeryüzündeki peygamberlerin ilkisin. Allah seni şükreden bir kul olarak isimlendirdi. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Nuh onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Benim kavmime ettiğim bir dua vardı, (bundan dolayı ben şefaatte bulunamam), ben kendi derdime düştüm. Siz İbrahim'e (sav) gidin' der. İbrahim'e gelip 'sen Allah'ın Peygamberi, yeryüzündeki dostusun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İbrahim onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir' der ve bir kaç kez söylediği yalanlarından bahsedip 'ben kendi derdime düşmüşüm, siz benden başkasına, Musa'ya gidin' der. Musa'ya (sav) gelip 'ey Musa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. Allah, elçiliğine seçerek ve seninle konuşarak seni üstün kılmıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Musa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Ben öldürmemem gereken birini öldürdüm. Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz İsa'ya (sav) gidin. İsa'ya gelip 'ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. İnsanlarla beşikte iken konuştun. Allah'ın, Meryem'e kendisinden ulaştırdığı bir kelimesi ve ondan bir ruhsun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İsa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. -Hz. Peygamber, onun bir hatasını zikretmedi- Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz benden başkasına, Muhammed'e (sav) gidin' der. En sonunda bana gelip 'ey Muhammed! Sen, Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Ben de kalkıp Arş'ın altına gelirim. Rabbim için secdeye kapanırım. Ardından Allah, bana ihsanda bulunur. Benden önce kimseye ihsanda bulunmadığı Hamd cümlelerini ve güzel övgülerini bana ilham eder. Ardından 'ey Muhammed! Kaldır başını, iste verilsin, Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilir. Ben de başımı kaldırıp 'ya Rabbi! Ümmetim, ümmetim' derim. Bunun üzerine bana 'ey Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının sağ kapısından cennete koy. Onlar, bu kapı dışındaki (kapılarda da) insanların ortaklarıdırlar' denilir. Muhammed'in canını kudretinde bulundurana yemin olsun ki, cennet kapılarından ikisinin arası Mekke ile Hecer arası ya da Mekke ile Busrâ arası gibidir."


Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

    Öneri Formu
60080 HM009621 İbn Hanbel, II, 436

Bize Ebu Bekir Ebi Şeybe, ona Ali b. Müshir, ona Muhammed b. Amr, ona da Ebu Seleme, Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Bir bedevi, Rasulullah (sav) orada oturuyorken mescide girdi ve 'Allah’ım, bana ve Muhammed’e (sav) mağfiret eyle. Bizden başka hiç kimseyi de bağışlama' dedi. Rasulullah (sav) gülümsedi ve 'Geniş olanı (Allah’ın rahmetini) daralttın' buyurdu. Sonra adam döndü ve mescidin bir köşesine ayaklarını açıp işeyiverdi. Hatasını fark edince de doğruldu ve 'Anam babam sana feda olsun Ey Allah’ın Rasulü! (hatamı mazur gör)' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) onu ne azarladı ne de ona kötü bir şey söyledi. Sadece şöyle buyurdu: 'Bu tür mescidlere kesinlikle işenmez. Onlar ancak Allah’ı anmak ve namaz kılmak için yapılmıştır.' Daha sonra su dolu bir kova getirilmesini istedi, getirilen su da bedevinin bevli üzerine döküldü."


Açıklama: Elbani bu hadisin hasen sahih olduğunu ifade etmiştir

    Öneri Formu
9895 İM000529 İbn Mâce, Tahâret, 78

Bize Abdân ve Muhammed, onlara Abdullah, ona Asım b. Süleyman, ona Ebu Osman, ona da Üsame b. Zeyd (ra) şöyle söylemiştir: Rasulullah'ın (sav) kızı (Zeynep) Hz. Peygamber'e (sav): 'Oğlum ölüyor bize geliniz' diye haber gönderdi. Hz. Peygamber (sav) de kızına selam göndererek "Allah'ın aldığı ve verdiği her şey Allah'a aittir. Allah katında her şey için bir ömür belirlenmiştir. Ey kızım! Sabret ve bunun karşılığını ahirette bekle" diye cevap yolladı. Bu defa Zeynep, Hz. Peygamber'den (sav) mutlaka gelmesini istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) kalktı ve yanında da Sa'd b. Ubâde, Muaz b. Cebel, Übeyy b. Ka'b, Zeyd b. Sabit ve bazı insanlarla birlikte Zeyneb'in evine geldi. Çocuk Rasulullah'ın (sav) kucağına verildi. Çocuk can vermek üzereydi. Ravi 'çocuğun bedeni sanki su kırbası (tulumu) gibiydi, dedi. Rasulullah'ın (sav) gözleri yaşlarla doldu, taştı. Sa'd b. Ubâde 'Ey Allah'ın Rasulü! Bu göz yaşı da nedir? dedi. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Bu, Allah'ın kullarının kalplerine yerleştirdiği merhamettir. Allah kullarından sadece merhametli olanlara merhamet eder."


    Öneri Formu
9645 B001284 Buhari, Cenaiz, 32

Bize Abdân ve Muhammed, onlara Abdullah, ona Asım b. Süleyman, ona Ebu Osman, ona da Üsame b. Zeyd (ra) şöyle söylemiştir: Rasulullah'ın (sav) kızı (Zeynep) Hz. Peygamber'e (sav): 'Oğlum ölüyor bize geliniz' diye haber gönderdi. Hz. Peygamber (sav) de kızına selam göndererek "Allah'ın aldığı ve verdiği her şey Allah'a aittir. Allah katında her şey için bir ömür belirlenmiştir. Ey kızım! Sabret ve bunun karşılığını ahirette bekle" diye cevap yolladı. Bu defa Zeynep, Hz. Peygamber'den (sav) mutlaka gelmesini istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) kalktı ve yanında da Sa'd b. Ubâde, Muaz b. Cebel, Übeyy b. Ka'b, Zeyd b. Sabit ve bazı insanlarla birlikte Zeyneb'in evine geldi. Çocuk Rasulullah'ın (sav) kucağına verildi. Çocuk can vermek üzereydi. Ravi 'çocuğun bedeni sanki su kırbası (tulumu) gibiydi, dedi. Rasulullah'ın (sav) gözleri yaşlarla doldu, taştı. Sa'd b. Ubâde 'Ey Allah'ın Rasulü! Bu göz yaşı da nedir? dedi. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Bu, Allah'ın kullarının kalplerine yerleştirdiği merhamettir. Allah kullarından sadece merhametli olanlara merhamet eder."


    Öneri Formu
278611 B001284-2 Buhari, Cenaiz, 32


    Öneri Formu
77179 HM027960 İbn Hanbel, VI, 428