2184 Kayıt Bulundu.
Bize İbn Ebî Ömer, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Muhammed b. Amr, ona Ebû Seleme, ona da Ebû Hureyre Rasûl-i Ekrem’in şöyle söylediğini rivâyet etti: "Peynir parçaları dahi olsa, ateşte pişen şeyleri (yemekten) dolayı abdest almak gerekir." Bu rivâyet üzerine İbn Abbas, Ebû Hureyre’ye; "- Yağ yemekten dolayı da abdest alalım mı, ya Ebû Hureyre? Sıcak su içmekten dolayı da abdest alalım mı?" diye itiraz etti. Ebû Hureyre; "- Ey kardeşimin oğlu! Rasûlullah’ın (sav) bir hadîsini duyduğunda, hemen ona misal getirmeye kalkışma!" dedi. Tirmizî şöyle dedi: Bu konuda Ümmü Habîbe, Ümmü Seleme, Zeyd b. Sabit, Ebû Talha, Ebû Eyyub ve Ebû Musa’dan gelen rivayetler de vardır. Yine Ebû İsa şöyle dedi: Bazı ilim adamları ateşin (pişirme ve kızartma şeklinde) değiştirdiği şeylerden dolayı abdest almak gerektiği görüşündedirler. Hz. Peygamber’in (sav) ashabından tabiûn ve tebe-i tabiîn devrindeki pek çok ilim adamı ise ateşin (pişirme ve kızartma şeklinde) değiştirdiği şeylerden dolayı abdest almak gerekmediği görüşünü benimsemişlerdir.
Açıklama: Bu konu ile ilgili olarak hem abdest almanın gerekli olduğunu, hem de abdeste gerek olmadığını ifade eden rivâyetler vardır. Bu iki farklı rivâyet gurubu arasında bir nesih olayından söz edilmiştir. Buna göre abdest almak gerektiğini ifâde eden rivâyetler, abdeste gerek olmadığını belirten rivâyetlerle neshedilmiştir. Bazı âlimler ise neshe kail olmayıp, ilk gurup rivâyetteki "abdest" kelimesini, elleri ve ağzı yıkamak manasına hamletmişlerdir. Nitekim abdest kelimesinin böyle bir anlamı da vardır. Sahâbe ve tâbiîlerden, ateşte pişen yemeği yemekten dolayı abdest almak gerektiği kanâatinde olanların bulunduğunu belirten Tirmizî, buna karşılık ulemanın büyük ekseriyetini abdeste gerek olmadığı görüşünde birleştiklerini söylemektedir. Dört merzhep imamı da bundan dolayı abdeste gerek olmadığı kanâatindedir.
Bize Ali b. Hucr, ona İsmail b. Cafer, ona el-Alâ' b. Abdurrahman, ona babası, ona da Ebû Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav); "Allah'ın günahları neyle sildiğini ve dereceleri ne ile yükselttiğini size bildireyim mi?" diye sormuştu. Yanındakiler, "- Buyur, ey Allah'ın Rasûlü" dediler. Şöyle buyurdu: "Tüm zorluklarına rağmen güzelce abdest almak, mescidlere giden adımları çoğaltmak, bir namazı kılınca sonraki namazın gelmesini beklemek. İşte sizin ribatınız (ibadet nöbetiniz) budur."
Bize İbn Ebî Ömer, ona Süyfan b. Uyeyne, ona Abdullah b. Muhammed b. Akîl anlatmış, o da Cabir'i dinlemiş. Ayrıca Süfyan dedi ki: Bize Muhammed b. el-Münkedir, Cabir'in şöyle dediğini rivâyet etti: "Rasûlullah (sav) dışarı çıkmıştı, ben de yanında idim. Ensâr’dan bir kadının evine girdi. Kadın O’nun için hemen bir koyun kesti. Hz. Peygamber de yedi. Sonra kadın bir tabak taze hurma getirdi. Hz. Peygamber ondan da yedi. Sonra öğle namazı için abdest alıp namaz kıldı. Namazdan sonra kadın, etin geri kalan kısmından bir miktar daha getirdi. Hz. Peygamber yine yedi. Sonra da yeniden abdest almadan ikindi namazını kıldı." Bu konuda Ebû Bekir es-Sıddîk, İbn Abbas, Ebû Hureyre, İbn Mes’ûd, Ebû Râfi’, Ümmü’l-Hakem, Amr b. Ümeyye, Ümmü Âmir, Süveyd b. Numan ve Ümmü Seleme’den de hadis rivayet edilmiştir. Ebû İsa dedi ki: Ebû Bekir’in bu konudaki hadisi sened yönünden sahih değildir. Çünkü sadece Hüsam b. Misak bu hadisi İbn Sirin’in İbn Abbas’tan nakliyle Ebu Bekir’den rivayet etmiştir. Onu ancak Hüsâm b. Misak, İbn Sîrîn, İbn Abbas, Ebû Bekir es-Sıddîk ve Hz. Peygamber isnadıyla rivâyet etmiştir. Sahih olan rivayet, sadece İbn Abbas’ın Hz. Peygamber’den (sav) nakli şeklinde olan rivayettir. Hadis hafızlarının rivayeti de bu şekildedir. Bu hadis değişik yollarla İbn Sîrîn vasıtası ile İbn Abbas’dan rivayet edilmiştir. Hadisi Atâ b. Yesâr, İkrime, Muhammed b. Amr b. Atâ, Ali b. Abdullah b. Abbâs isnadıyla Rasûlullah'dan (sav) rivayet etmişlerdir. Bir çokları da İbn Abbas’tan nakletmişler ve isnatta Ebû Bekir’i zikretmemişlerdir ki bu rivayet daha sahihtir. Yine Ebû İsa dedi ki: Hz. Peygamber’in (sav) ashabı, tabiûn ve sonrakilerden pek çok alimin uygulaması bu hadis doğrultusundadır. Süfyan es-Sevrî, İbn’ül-Mübarek, Şâfiî, Ahmed ve İshâk, ateşte pişen gıdalardan dolayı abdest almak gerekmediği görüşündedirler. Bu, Rasûlullah’ın (sav) gelen iki rivayetin sonuncusudur. Bu hadis, sanki daha önce geçen ve "Ateşte pişen yemekleri yemekten dolayı abdest almak gerektiğini" ifade eden hadisinin hükmünü neshetmiş gibidir.
Bize İsmail b. Musa el–Kûfî ile Hennâd ve Muhammed b. Ubeyd el-Muharibî birbirine yakın lafızlarla aynı mana birliği içinde, onlara Abdüsselam b. Harb el-Mülâî, ona Ebû Halide ed-Dâlânî, ona Katade, ona da Ebû’l-Âliye'nin İbn Abbas’tan rivayet ettiğine göre; İbn Abbas bir gün Rasûlullah’ın (sav) secde ederken horlayacak ve üfürme sesi çıkaracak kadar uyukladığını, sonra kalkıp namaza devam ettiğini görmüş ve ona şöyle demişti: "- Ey Allah'ın Rasûlü, sen gerçekten uyuklamıştın." dedim. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav), "- Abdest ancak yan yatarak uyuyana gerekir. Çünkü kişi yan yattığı zaman mafsalları gevşer" dedi. Ebû İsa dedi ki: Hadisin ravilerinden Ebû Halid’in adı Yezid b. Abdurrahman’dır. Bu konuda Hz. Âişe, İbn Mes’ud ve Ebû Hureyre’den de hadis rivayet edilmiştir.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Yahya b. Saîd, ona Şu'be, ona Katâde, ona da Enes b. Malik şöyle rivâyet etti: "Rasûlullah'ın (sav) ashabı uyuyor, sonra uyandıklarında abdest almadan namaz kılarlardı." Ebû İsa, bu hadisin hasen sahih olduğunu söylemiştir. Yine Ebu İsa der ki: Ben, Salih b. Abdullah'ın şöyle dediğini işittim: Abdullah b. el-Mübarek'e, "- Bir yere yaslanarak otururken uyuyan bir kimsenin abdest alması gerekir mi?" diye sordum, Abdullah b. el-Mübarek de, "- Onun abdest alması gerekmez" dedi. Yine Ebû İsa şöyle dedi: İbn Abbas'ın hadisini, Saîd b. Ebî Arûbe Katâde'den, o da İbn Abbas'tan rivayet etmiş, ancak Saîd b. Ebî Arûbe, hadisin senedinde Ebû'l-Âliye'yi zikretmemiştir. Dolayısıyla hadisi merfu olarak rivayet etmemiştir. Alimler uyumaktan dolayı abdest almanın gerekli olup olmadığı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Çoğunluk, uzanıp yatmadığı sürece ister oturarak isterse ayakta uyusun böyle bir kimseye abdest almanın gerekmediği görüşünü benimsemiştir. Sevrî, İbnu'l-Mübarek ve Ahmed de aynı görüştedir. Tirmizî bazı alimlerin, aklına hakim olacak derecede uykuya dalan bir kimsenin abdest alması gerekir dediğini söylemiş ve İshak'ın da bu görüşü benimsediğini belirtmiştir. Şafiî şöyle demiştir: "Kim oturarak uyur, rüya görür veya uykunun etkisiyle makatı gevşerse, onun abdest alması gerekir."
Bize Harun b. İshak el-Kûfî, ona Abde b. Süleyman, ona Saîd, ona Katâde, ona Safiyye bint. Şeybe, ona da Hz. Âişe’nin (ra) rivayet ettiğine göre; “Rasûlullah (sav) bir müd su ile abdest alır bir sa’ kadar su ile de guslederdi.”
Açıklama: Müd, yaklaşık dört litredir. Sa' da, üç buçuk litre civarındadır.
Bize Hennâd, ona Abde, ona Muhammed b. İshak, ona Muhammed b. Cafer b. ez-Zübeyr, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ömer, ona da İbn Ömer şöyle anlatmış: "“Hz. Peygamber’e, ehlî ve yabanî hayvanların dolaştığı çölde bulunan suyun durumu soruldu. Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Su iki kule (fıçı) miktarına ulaşırsa, pislik tutmaz." Abde, Muhammed b. İshâk’ın şöyle söylediğini aktarıyor: Kulle, büyük su küplerine ve su içilen değişik kaplara denir. Ebû İsa şöyle dedi: Bu, Şâfiî, Ahmed ve İshâk’ın da görüşleridir, onlar olup şöyle derler: "Su, iki kulle miktarı olursa tadı, rengi ve kokusu değişmediği sürece o suyu hiçbir şey necis yapmaz. Bu miktar yaklaşık olarak beş kırba (tulum) kadardır."
Açıklama: Kulle, Araplar arasında marûf ve ortalama 200 litre alan küp şeklinde bir kaptır. İki kule de ortalama 400 litre demektir. Bu rivâyette suya necasetin bulaşması hâli değil, yırtıcı hayvanların içtiği suların artığı sorulmaktadır. Zira hadîste, ehlî ve yabanî hayvanların dolaştığı çöldeki sudan söz edilmektedir. Bu rivâyeti delil kabul eden Şâfiîler’e göre; iki kulle miktarındaki su, çok su hükmündedir, dolayısıyla rengi, kokusu veya tadı bozulmadıkça temizdir. Suyun miktarı daha az olduğu takdirde, rengi, tadı ve kokusu değişmese de pis sayılır. Hanefîler ise durgun sular konusunda büyük havuz diye bir ölçüyü esas alırlar. Büyük havuzdan maksat da, bir tarafı dalgalandığında bu dalgaların karşı tarafa ulaşmayacak derecede geniş olan havuzdur. Bu havuzun tanımı konusunda farklı görüşler olmakla birlikte, sathı 7x7 metre olmak üzere yaklaşık 50 m2’lik bir alana sahip olan havuz tanımı daha çok kabul görür. Derinliği konusunda da bir karış, bir arşın, su avuçlandığında dibi görünmeyecek kadar olan havuz diye farklı şeyler söylenmiştir. Akan su konusunda ise ihtilaf yoktur; su az veya çok olsa da, rengi, tadı veya kokusu değişmemişse akan su temiz sayılır. Suyun temiz olup olmadığı konusunda teknik imkânların bulunmadığı yerlerde insanın kanâatini, yegâne belirleyici unsur olarak kabul etmekten başka çare yoktur.
Bize Ebû Bekir b. İshak, ona el-Hasan b. Musa, ona Şeybân, ona Katâde, ona el-Hasan, ona annesi, ona da Hz. Âişe’nin (ra) rivayet ettiğine göre, “Rasûlullah (sav) bir müd su ile abdest alır bir sa’ su ile de guslederdi.”
Bize Muhammed b. Abdullah b. Abdulhakem, ona Şuayb, ona el-Leys, ona Halid, ona İbn Ebî Hilal, ona Mahreme b. Süleyman, ona da İbn Abbas'ın âzatlısı Küreyb şöyle anlatıyor: Abdullah b. Abbas’a (ra) Rasûlullah'ın (sav) gece namazını sormuştum. O da, Rasûlullah'ın (sav) geceleyin vitirle birlikte on bir rekât namaz kıldığını sonra yatıp derin bir uykuya daldığını, hatta horladığını, Bilal'in (ra) gelip, "Ey Allah’ın Rasûlü namaz vakti geldi" dediğinde yeniden abdest almaksızın kalkıp iki rekât namaz kıldığını, sonra insanlara namaz kıldırdığını haber verdi.