206 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona Muaz b. Hişam, ona babası, ona Katade, ona Ebu Bürde b. Abdullah, ona da babasının rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) bir kavimden korktuğu zaman şöyle Allah'a sığınırdı: "Allah'ım! Onların karşısına senin dikilmeni istiyoruz, kötülüklerinden de sana sığınıyoruz."
Bize Muhammed b. Selam, ona Abdullah (b. Mübarek), ona Ubeydullah b. Ömer, ona Hubeyb b. Abdurrahman, ona Hafs b. Asım, ona da Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah, yedi insanı kendi arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı, Allah'a kulluk ederek serpilip büyüyen genç, tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kimse, kalbi mescitlere bağlı müslüman, birbirlerini Allah için seven iki insan, güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma teklifini 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek reddeden yiğit ve sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren kimse."
Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.
Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki başarıya erişesiniz.
Açıklama: إِذَا فَرَغَ أَحَدُكُمْ مِنْ التَّشَهُّدِ الْآخِرِ lafzı Tahiyyat ve salli/barik'ten okuyup selam verip namazı bitirmeyi de ifade edebilir. Ferağa, ifadesi bir şeyin sonuna gelmek, bitirmek anlamına gelse de burada namazda selam verip bitirme ifadesi zikredilmediği için selamdan öncesine de haml etmek mümkündür. Teşehhüdün sonu denilince "tahiyyat duası" sonrası kast edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü teşehhüdden sonrası aynı zamanda dua yeridir. Ancak "Ferağa" ile kast edilen namazı bitirmek ise o zaman söz konusu dua namazdan sonra yapılacak dualar arasındadır.
Açıklama: Bu rivayetlerin genelinde "rüya" diğer rivayetlerdeki bazı kayıtlardan hareketle salih, iyi/güzel rüya şeklinde anlaşılmış; "hulm" ise çirkin, kötü rüya şeklinde anlaşılmıştır.
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona Sâlih, ona İbn Şihâb, ona da Urve b. Zübeyr, Aişe'den (ra) naklen şöyle rivayet etmiştir: "Urve, Aişe'ye, 'Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe kapıldılar' ayeti hakkında sorup 'Onlara yalan mı söylendi, yoksa yalanlandılar mı?' dedi. Aişe, 'Yalanlandılar' dedi. Ben (Urve), 'Kavimlerinin kendilerini yalanladıklarını kesin olarak biliyorlardı. Bu zan değildir ki!' dedim. (Aişe), 'Elbette. Hayatıma yemin olsun ki bunu kesin olarak biliyorlardı' dedi. Ona, 'Onlar kendilerine yalan söylendiğini zannetiler' dedim. (Aişe), 'Allah'a sığınırım! Peygamberlerin rableri hakkında bunu zannetmeleri olacak şey değildir!' dedi. Ben, 'O zaman bu ayetin anlamı nedir?' dedim. (Aişe), 'Onlar rablerine iman edip onları tasdikleyen peygamberlerin takipçileridirler. Musibet onlara uzun gelmiş, yardım onlara gecikmiş, sonuç olarak da peygamberler, kavimlerinden olup kendilerini yalanlayanlardan ümitlerini kesmişlerdir. Yani Peygamberler kendi takipçilerinin onları yalanladıklarını zannetmişlerdir. (İşte) bu esnada Allah'ın yardımı gelmiştir' dedi."