239 Kayıt Bulundu.
Bize Amr b. Avn, ona Halid el-Vasıtî, ona Halid el-Hazzâ, ona Ebû Kilabe; (T) Bize Müsedded, ona Halid -yani İbn Abdullah el-Vasıtî-, ona Halid el-Hazzâ, ona Ebû Kilabe, ona Amr b. Bücdân, ona da Ebu Zer şöyle demiştir: Hz. Peygamber'in yanında küçük bir miktar koyun birikti. Bana, "Ey Ebu Zer! Bunları al ve otlamaya kırsala götür" dedi. Ben de Rebeze'ye geldim. Cünüp oluyordum ve beş-altı gece yıkanmadan duruyordum. En son Hz. Peygamber'e geldim ve bana "(Şaşırarak) Ebu Zer! Sen misin?" dedi. Ben de cevap vermedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Ey Ebu Zer! Annen acını görsün, annen öle" dedi. Sonra siyahi bir cariye çağırdı. Cariye içerisi suyla dolu olan bir kova ile geldi. Beni bir örtü ile gizledi ve ben de bir devenin arkasında saklanarak yıkandım. Üstümden bir dağı atmış gibi hissettim. Sonra Hz. Peygamber, "On sene de olsa temiz toprak müslümanın abdest suyu yerine geçmektedir. Ancak su bulduğunuz zaman onunla yıkanınız. Çünkü bu daha hayırlıdır," dedi. [Müsedded, zekâttan biriken sürücük demiştir.] [Ebû Davud, Amr'ın rivayeti daha tamdır, demiştir.]
Açıklama: "Annen acını görsün", "annen öle" gibi sözler beddua anlamında olmayıp muhatap ile samimiyeti ifade etmektedirler.
Bize Müsedded, ona Süfyan, ona Büreyd b. Ebu Bürde, ona babası, ona Ebu Musa (el-Eş'arî), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "(Sıkıntılarını çözüme kavuşturmak için bana gelmek isteyenlere) vesile olunuz da siz bu sebeple sevaba erişesiniz, Allah da Peygamberi aracılığıyla dilediği hükmü versin."
Bize Abdurrahman b. Mehdî, ona Cerîr b. Hâzim, ona Kays b. Sa'd, ona Yezîd b. Hürmüz şöyle riayet etmiştir: Necde b. Âmir bazı şeyleri sormak üzere Abdullah b. Abbas'a mektup yazdı. Ben mektubu okuduğu, cevabını yazdığı zaman İbn Abbas'ın yanında idim. Ona şöyle yazdı: "Sen bana sormuşsun" diyerek hadisi zikretti. "Bir de Hz. Peygamber'in (sav) Müşrik çocuklardan hiç bir tanesini öldürdü mü? diye soruyorsun. Kesinlikle Hz. Peygamber(sav) (Müşrik çocuklardan) hiç birini öldürmedi. Sen de Hızır'ın öldürdüğü çocuk hakkındaki bilgisine sahip değilsen, sakın onlardan hiç birini öldürmeyesin."
Bize Nasr b. Asım el-Antakî, ona Muhammed b. Şuayb, ona Evzâi, ona da Ata b. Ebu Rabah, Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Peygamber zamanında bir adam yaralandı sonra da ihtilam oldu. Kendisinden yıkanması istendi ve o da yıkandı. Ancak daha sonra adam öldü. Bu olay Hz. Peygamber'e aktarıldığında şöyle buyurdu: "Onu öldürdüler. Allah da onları öldürsün. Cehaletin şifası sormak değil midir?"
Bize Musa b. Abdurrahman el-Antakî, ona Muhammed b. Seleme, ona Zübeyr b. Hureyk, ona Ata, ona da Cabir şöyle rivayet etmiştir: Bir sefere çıkmıştık. Bir adama taş isabet etti ve başını yardı. Sonra bu kişi ihtilam oldu. Arkadaşlarına benim teyemmüm etmeme ruhsat veriyor musunuz? diye sordu. Suyu kullanabilecekken, teyemmüm etmeni uygun bulmuyoruz dediler. Bunun üzerine adam yıkandı ve bu sebepten dolayı öldü. Hz. Peygamber'in huzuruna geldiğimizde bu olay kendisine haber verildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün. Bilmediklerini sorsalardı ya! Cehaletin ilacı sormaktır. Onun teyemmüm etmesi, yarasının üzerine bir bez bağlayıp sonra üzerine meshetmesi ve vücudunun geri kalan kısmını da yıkaması yeterliydi."
Bize Muhammed b. Beşşâr (el-Abdî), ona Abdülvehhab (b. Abdülmecid es-Sakafî), ona Eyyüb (es-Sahtiyânî), ona da İkrime'nin (mevla İbn Abbas) rivayet ettiğine göre Rifâa karısını boşadı. Bilahare bu kadınla Abdurrahman b. Zübeyr el-Kurazî evlendi. Olayla ilgili olarak Hz. Âişe (r. anhâ) şöyle demiştir: Kadının üzerinde yeşil bir baş örtüsü vardı. Kadın, (kocasıyla ilgili olarak) Hz. Âişe'ye dert yandı. Ona (gördüğü şiddetten kaynaklanan) cildindeki yeşil rengi gösterdi. Rasulullah (sav) gelince -(ravi İkrime şöyle dedi;) ki kadınlar genellikle birbirine arka çıkarlar- Hz. Âişe (r. anhâ); "Mü'min kadınların karşılaştıkları çile gibisini görmedim. Kadının cildi, giysisinden çok daha yeşil!" dedi. Bu arada Abdurrahman b. Zübeyr, kadının Rasulullah'ın (sav) yanına geldiğini duymuştu. Hemen yanına başka bir kadından olan iki oğlunu alıp o da geldi. Kadın; "Vallahi, benim ona karşı hiçbir suçum yok. - Elbisesinden bir püskül alarak- şu da var ki ondaki şey, benim (cinsel) ihtiyacımı şundan daha iyi gideriyor değil!" dedi. Abdurrahman b. Zübeyr de; "Vallahi, yalan söylüyor, ya Rasulallah! Ben onu kesinlikle deri silkeler gibi silkeliyorum. Fakat o, (tekrar) Rifâa'yı istediği için sıkıntı çıkarıyor." dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) kadına hitaben; "Durum öyleyse kocan Abdurrahman senin balından tatmadıkça Rifâa'ya helal olmazsın ya da (ravi tereddüt etmiştir) Rifâa'ya uygun olmazsın." buyurdu. Ardından Abdurrahman b. Zübeyr'in yanındaki iki oğluna baktı ve "Oğulların mı bunlar?" diye sordu. Abdurrahman b. Zübeyr; "Evet." diye cevap verdi. Bu durum karşısında Rasulullah (sav) kadına şöyle buyurdu: "Davasını sürdüğün iddian işte bu! Vallahi, oğulları ona, karganın kargaya benzediğinden çok daha fazla benziyorlar."
Bize Abdullah, ona Ebu Salih Hakem b. Musa, ona İsa b. Yunus, ona A'meş, ona Amr b. Mürre, ona Muğîre b. Sa'd, ona babası (Sa'd b. Ahrem) veya Amcası şöyle rivayet etmiştir: Arafat'ta Hz. Peygamber'in (sav) yanına gelip devesinin yularını ya da eyerini tuttum, bana engel oldular. Hz. Peygamber (sav) "Bırakın onu, kendisini buraya getiren bir ihtiyacı vardır" buyurdu. Ben "beni cennete yaklaştıracak ve ateşten uzaklaştıracak bir amel bildir bana" dedim. Bunun üzerine Hz. peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Her ne kadar sözün kısa ise de talebin büyük veya cevabı uzun. Allah'a kulluk et, ona hiç ir şeyi ortak koşma, namazını kıl, zekatını ver, haccını yap, Ramazan orucunu tut. Sana yapıldığında hoşuna giden şeyi, sen de insanlar için yap ve hoşuna gitmeyen bir şeyden insanları da koru. Şimdi devenin yularını bırak (da gideyim)."