232 Kayıt Bulundu.
Bize İbrahim b. Hamza, ona Hatim b. İsmail, ona Cu’ayd, ona da Sâib şöyle rivayet etmiştir: "Teyzem beni Rasûlüllah'a (sav) götürüp 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kız kardeşimin (şu) oğlunun çok ağrısı (rahatsızlığı) var.' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, başımı sıvazladı ve benim için bereket diledi (bana hayır duada bulundu). Sonra abdest aldı. Ben de onun abdest suyundan (geri kalanını) içtim. Sonra arkasında durdum da omuzlarının arasındaki çadır düğmesi (veya keklik yumurtası) gibi Peygamberlik mührüne baktım."
Açıklama: Senedde "Cuayd" şeklinde yazılan râvinin ismi tashih olmalı. Çünkü konuyla ilgili diğer rivayetlerde isim "Ca'd" şeklinde geçmektedir. Bkz. M006087-2, B006352
Bize İsmail, ona Malik, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Aişe (r.anha) şöyle rivayet etti: Rasulullah (sav) (Medine'ye) geldiğinde Ebubekir ve Bilal sıtma hastalığına yakalanmışlardı. (Aişe) dedi ki: O ikisinin yanına vardım ve şöyle dedim: — Ey babacığım, kendini nasıl hissediyorsun? Bilal'e de: — Yâ Bilâl! Sen nasılsın? diye sordum. Ebubekir (ra), sıtma nöbetine tutulduğunda şu beyti söylerdi: 'Ailesi içinde sabahlayan her kişiye, Ölüm, ayakkabısının bağından daha çok ona yakındır.' Bilal ise sıtma nöbetini geçirdikten sonra şu beyitleri söyleyerek sesini yükseltirdi:' Ah bir bilseydim; etrafımı sümbül ve yavşanların bezediği Mekke vadisinde bir gece olsa da geceleyebilecek miyim? Bir gün gelip de Ukâz'daki Micenne sularının başına varabilecek miyim? Mekke'nin Şâme ve Tafîl dağları bir daha bana görünecekler mi?' (Urve) dedi ki: (Aişe) şöyle dedi: Rasulullah'a (sav) gelip kendisine olanları haber verdim. O da şöyle buyurdu: "Allah'ım! Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir! veya onu daha fazla sevdir! Medine'nin havasını bizim için sağlıklı kıl! (Medine'nin) ölçü ve tartısnı bereketli eyle! Medine'nin sıtmasını ondan al da onu Mekke'nin Cuhfe'sine bırak!"
Bize Müsedded, ona Abdulvaris, ona da Abdulaziz şöyle rivayet etmiştir: Ben ve Sabit, Enes b. Malik’in huzuruna girdik. Sabit 'Ey Ebu Hamza! Ben hastalandım' dedi. Bunun üzerine Enes, 'Ben sana Rasulullah’ın (sav) rukyesiyle (okuduğu dualarla) rukye yapayım mı?' dedi. Sabit “Evet yap” cevabını verdi. Enes de şu duayı okudu: “Ey insanların Rabbi! Ey Rahatsızlığı gideren! Şifa ver! Şifa veren yalnız sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. O şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın.”
Bana Ahmed b. Ebu Recâ, ona Nadr, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Aişe (r.anha) şöyle rivayet etti: Rasulullah (sav) şöyle söyleyerek (şifa macıyla hastaya) rukye yapardı: "Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider. Şifa senin elindedir. Onu senden başka çözecek (giderecek) yoktur."
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona Abdurabbih b. Said, ona Amra, ona da Aişe (r.anha), şöyle rivayet etti: Nebi (sav) hastaya şöyle dua ederdi: "Allah'ın adıyla! Şu birimizin tükürüğü ile karışmış beldemizin toprağıdır. Rabbimizin izniyle, bununla hastamız şifalanır."
Bize Sadaka b. Fadl, ona İbn Uyeyne, ona Abdurabbih b. Said, ona Amra, ona da Aişe'nin (r.anha) rivayet ettiğine göre Nebi (sav) hastaya yaptığı duada (rukye) şöyle söylemiştir: "Şu birimizin tükürüğü ile karışmış beldemizin toprağıdır. Rabbimizin izniyle bunlarla hastamız şifalanır."
Bize Muhammed b. el-Alâ, ona, Ebu Üsâme, ona Büreyd b. Abdullah, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Mûsâ şöyle rivayet etti: Ebu Âmir’in dizine ok isabet etmişti. Ben onun yanına vardım. Bana; şu oku çıkar, dedi. Ben de hemen çekip çıkardım. Okun çıktığı yerden su boşandı. Ben [seferden döndükten sonra] Peygamber'in (sav) huzuruna girip kendisine bu durumu haber verdim. O (sav) da: “Allah’ım, Ubeyd Ebû Âmir’in günahlarını bağışla” diye dua etti.
Bize Ebubekir b. Ebu Şeybe, Ali b. Meymun er-Rakıy ve Sehl b. Ebu Sehl, onlara Veki', ona Malik b. Enes, ona Zührî, ona Urve, ona da Aişe’nin rivayet ettiğine göre; "Peygamber (sav) (şifa olması kastıyla Allah'a sığınarak) hastaya okurken üflerdi."
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avane, ona Ebu Bişr, ona Ebu Mütevekkil, ona da Ebu Said el-Hudrî’nin (ra) rivayet ettiğine göre: Rasulullah'ın (sav) ashabından bir grup bir sefere çıktı ve nihayet Arap kabilelerinden birinin bölgesine vardılar. Onlardan kendilerini misafir etmelerini istediler. Onlar ise misafir etmekten kaçındılar. (O esnada)bu kabilenin reisini akrep soktu. Onun için her şeyi denediler ama hiçbir şey fayda vermiyordu. Onlardan bazıları: Şu yakınınıza konaklayan kafileye gitseniz, belki onların birinde fayda verecek bir şey vardır, dediler. Bunun üzerine onlardan bir grup (kafileye gelip): 'Ey topluluk, reisimizi akrep soktu; kendisi için her şeyi yaptık fakat hiçbir şey fayda vermiyor. Sizden birinizin yanında şifa verecek bir şey var mı? diye sordular. Kafileden bazısı (Ebu Said); 'Evet, ben dua eder ve tedavi ederim ama sizden bizi misafir etmenizi istedik, fakat siz misafir etmediniz. Onun için ben de şimdi bizim için bir ücret tayin edinceye kadar dua etmeyeceğim', dedi. Bu meselede (otuz adetli)bir sürü koyun (tedavi ücreti olmak) üzerine anlaştılar. O da (Ebu Saîd) hastaya gelip üzerine (el-Hamdu lillâhi rabbi'l-alemîn...) Fatiha suresini okudu ve üfledi. Nihayet adam, sanki bağından kurtulmuş (hayvan) gibi serbestlendi (iyileşti), ileri geri yürümeye başladı. (Kabile reisi) kafileye anlaştıkları ücreti verdi. Kafileden bir kısmı; 'Sürüyü paylaşınız' dediler. Okuyup dua edip tedavi eden (Ebu Said) ise; Rasulullah'a (sav) gidip de meseleyi danışmadıkça yapmayınız, dedi. Onlar da Rasulullah'a (sav) gidip hadiseyi anlattılar. Rasulullah (sav): "Onun (Fâtiha'nın) bu kadar tesirli bir dua olduğunu nereden bildiniz? İyi yapmışsınız, şimdi koyunları taksim ediniz ve bana da bir pay ayırınız' buyurdu.
Bize Mekki b. İbrahim, ona Cu’ayd, ona Ayşe bt. Sa’d, ona da babası Sa’d şöyle rivayet etti: Ben, Mekke’de çok ağır bir hastalığa yakalanmıştım. Peygamber (sav) beni ziyaret etmek üzere (evime) geldi. Ona “Ey Allah’ın peygamberi! Ben (ölürsem) geriye büyük bir mal bırakıyorum. Halbuki ben geriye bir tek kız evladından başka mirasçı bırakmış değilim. Bu yüzden ben malımın üçte ikisini vasiyet ediyorum, ona da üçte birini bırakıyorum, dedim. Peygamber (sav) “Hayır. (Bu olmaz)” dedi. Ben Öyleyse yarısını vasiyet edeyim, kalan yarısını da (miras) bırakayım! dedim. Peygamber (sav) yine “Hayır!” buyurdu. Ben üçte birini vasiyyet edeyim de kızıma üçte ikisini bırakayım, dedim. Peygamber (sav) "Üçte biri (vasiyet et.) Üçte bir de çoktur" buyurdu. Sonra elini alnıma koydu. Ardından elini yüzüm ve karnım üzerine sürüp sıvazladı. Daha sonra da “Allah’ım! Sa’d’a şifa ver ve ona hicretini tamam eyle!” diye dua etti. O’nun el sürmesinin ciğerim üzerinde duran soğukluğunu zannediyorum şu ana kadar hissetmekte devam ettim.