1691 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ebû Âsım, ona Hayve b. Şurayh, ona Ebû Sahr, ona Nâfi'nin rivayet ettiğine göre İbn Ömer'e bir adam gelmiş ve "Falanca sana selam söylüyor" demişti. İbn Ömer ona şöyle cevap verdi: "Bana o kişinin dinde olmayan bir şey ihdas ettiğine dair haber ulaştı. Eğer gerçekten böyle ise, ona benden selam söyleme. Ben, Rasulullah'ı (sav) şöyle söylerken işittim: "Bu ümmette veya benim ümmetimde (bu lafızdaki şüphe ravidendir) ehli kadere, yere batırma, suretlerin değiştirilmesi ya da taş yağdırılması (cezaları) verilecektir." Ebu İsa (et-Tirmizî) şöyle demiştir: Bu hasen-sahîh-garîb bir hadîstir. Ebû Sahr'ın adı Humeyd b. Ziyâd'dır.
Açıklama: Kaderiyye, Allah’ın iradesi dışında, insan için müstakil bir iradenin varlığını ispata çalışan ve kaderi reddeden bir ekoldür.
Abdullah b. Dînâr'dan, o da Abdullah b. Ömer (ra)'dan, Rasûlüllah (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Yahudilerinden biri size selam verdiğinde ancak 'es-Sâmü aleyküm (Ölüm üzerinize olsun)' der. Binaenaleyh sen de 'Aleyke (Senin üzerine olsun)' de!" Yahya dedi ki: Mâlik'e, Yahudi ve Hıristiyanlara selam veren (bir Müslümanın) bundan dönüp selamını bozup (bozmayacağı) soruldu da o: "Hayır" cevabını verdi.
Bize Abdullah b. Bekir, ona Humeyd, ona da Enes b. Mâlik aktardı: Allah Rasûlu (s.a.v.) Zeyneb bt. Cahş ile gerdeğe gireceği vakit düğün yemeği verdi. İnsanlar ekmek ve et yiyip doyduktan sonra Allah Rasûlu çıkıp müminlerin annelerinin odalarına gitti. Nitekim o, gerdek gecelerinin sabahında hanımlarının odalarına çıkıp onlara selam verir, dua eder, onlar da selamını alıp kendisine dua ederlerdi. Evine döndüğünde iki kişinin arasında sohbetin sürdüğünü gördü. Onları bu halde görünce eve girmekten vazgeçti. Onlar Peygamber’in (s.a.v.) geri dönüp gittiğini görünce aceleyle oradan kalkıp çıktılar. Enes şöyle dedi: onların çıktıklarını ben mi söyledim yoksa başka bir yolla mı haber aldı, bilmiyorum; Rasûlullah (s.a.v.) geri döndü ve evine girip benimle kendisi arasındaki perdeyi indirdi. Bunun üzerine Hicâb âyeti indirildi.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Abdülaziz ed-Derâverdî (T) Bana İshak b. Musa el-Ensârî, ona Ma'n, ona Mâlik, onlara Alâ b. Abdurrahman, ona babası Abdurrahman, ona da Ebû Hureyre (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) bir gün mezarlığa gitmiş ve şöyle buyurmuştur: "Selam size Ey mümin topluluğun diyarı! Biz Allah'ın izniyle (bir gün) size katılacağız." Sonra İsmail b. Cafer'in hadisinin benzerini nakletti. Ancak Mâlik'in hadisi "O gün havuzumdan bazı kimseler kesinlikle uzaklaştırılır..." şeklindedir.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Leys, (T) Bize Muhammed b. Rumh b. Muhacir, ona Leys, ona Yezid b. Ebu Habib, ona da Ebu'l-Hayr'ın naklettiğine göre Abdullah b. Amr (ra) şöyle demiştir: "Bir adam, Rasûlullah'a (sav), İslamdaki hangi (amellerin) daha hayırlı olduğunu sordu. Rasulullah da (sav) şöyle cevap verdi: - Yemek yedirmen ve tanıdığına-tanımadığına selâm vermendir"
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Muaviye ve Veki', onlara A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Hureyre (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti. "Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe (kamil anlamda) iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey göstereyim mi? Aranızda selamı yayın."
Açıklama: Müminlerin birbirlerini sevmeleri kamil anlamda iman etmiş olmaları için şarttır. Ancak iman etmedikçe cennete giremezsiniz cümlesindeki iman ise zahir manasına göre anlaşılır. Yani iman etmeyen kişilerin cennete giremeyecekleri belirtilmektedir. Öte yandan benzer lafızların zikredildiği Ebû Musa el-Eş'arî'den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber selam vesilesiyle bireysel sevgi ve saygının yanı sıra toplumsal ülfet ve birlikteliğin sağlanacağını daha farklı ifadelerle açıklamıştır.
Bize Ebû Abdullah el-Hâfız, ona Ebû’n-Nadr el-Fakîh, ona Muhammed b. Eyyûb, ona İsmail b. Ebû Üveys, ona da Mâlik rivâyet etti. (T) Yine bize Ebû Ahmed Abdullah b. Muhammed b. el-Hasan el-Mihrecânî, ona Ebû Bekir Muhammed b. Cafer el-Müzekkî, ona Muhammed b. İbrahim el-Bûşencî, ona İbn Bükeyr, ona Mâlik, ona el-Alâ b. Abdurrahman, ona da babası, Ebû Hureyre'den (ra.) şöyle rivayet etti: Rasûlullah (sav.) mezarlığa gitti ve şöyle dua etti: “Selam size ey mü’minler topluluğunun yurdu. İnşallah biz de yakındah sizlere kavuşacağız. Keşke kardeşlerimizi de görseydim.” buyurdu. “- Ey Allah'ın rasûlü, biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sordular. Şu cevabı verdi: “- Aksine siz benim ashâbımsınız (dostlarımsınız). Kardeşlerimiz ise henüz (dünyaya) gelmediler, daha sonra gelecekler. Ben onları Havuz’umun başında bekleyeceğim.” “- Ey Allah'ın rasûlü! Ümmetinden bilahare dünyaya gelecek olan insanları nasıl tanıyacaksın?” diye sordular. Hz. Peygamber (sav) şöyle cevap verdi: “- Siyah ve duru at sürüsü içinde bir adamın sakar ve sekili bir atı bulunsa, bu adam kendi atını tanımaz mı?" "- Tanır, ey Allah'ın rasûlü" dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şunları söyledi: "- Kıyâmet gününde onlar abdest azalarının parlaklığından dolayı sakar ve sekili atlar gibi mahşere gelecekler. Ben da Havuz başına onlardan önce gideceğim ve orada onları bekleyeceğim. Yolunu kaybeden develerin gittiği (yabancı) ahırdan kovuldukları gibi, bazı insanlar da benim Havuz'umdan kovulacaklar. Ben ise onlara; 'Hey!.. Bu tarafa gelin. Hey!.. Bu tarafa gelin. Hey!.. Bu tarafa gelin' diye sesleneceğim. Bunun üzerine bana; 'Onlar senden sonra (inançlarını ve yaşantılarını) değiştirdiler' denecek. O zaman ben de; 'Öyleyse defolsunlar! Defolsunlar!' diyeceğim."
Açıklama: Sakar ve sekili ifadesi, renkleri siyah olduğu halde alınlarında ve ayaklarında beyazlık bulunan atlar demektir.
Bize Kuteybe, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona Alâ b. Abdurrahman, ona babası Abdurrahman, ona Ebû Hureyre (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) Übey b. Ka'b'ın yanına geldi. Bu sırada Übey namaz kılıyordu. Hz. Peygamber "Ey Übey!" diye seslendi. Übey döndü fakat cevap vermedi. Sonra namazını hızlıca kıldı ve Hz. Peygamber'e dönüp "Sana selâm olsun Ey Allah'ın Resulü!" dedi. Hz. Peygamber (sav) "Sana da selam olsun! Seni çağırdığım zaman neden cevap vermedin?" diye sordu. "Namazdaydım, Ey Allah'ın Resulü!" diye cevap verdi. Hz. Peygamber ona "Allah'ın bana vahyettiği ayetler arasında "Sizi ihya edecek şeylere çağırdıkları zaman Allah'ın ve resulünün çağrısına icabet edin" (Enfal, 24) ayetini görmedin mi?" diye sordu. "Gördüm Ey Allah'ın Resulü! Bir daha bu hatama dönmem" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Sana bir benzeri, Tevrat, İncil, Zebur veya Kur'ân'da indirilmemiş bir sure öğretmemi ister misin?" diye sordu. Übey "Evet" diye cevap verince Hz. Peygamber (sav) "Namazda ne okuyorsun?" diye sordu Übey de "Ümmü'l-Kur'ân/Fatiha suresini okudu. Rasulullah (sav) "Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki ne Tevrat'ta ne İncil'de ne Zebur'da ne de Kur'an'da buna benzer bir sure inmemiştir. O yedi ayetlidir ve bana verilen Kur'ân'dan bir parçadır." Ebû İsa (et-Tirmizî) şöyle dedi: "Bu hasen-sahih bir hadistir. Bu konuda Enes'den ve Ebû Said el-Muallâ'dan hadis rivayet edilmiştir.
Bize Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, ona Affân, ona Hammâd b. Seleme, ona Sâbit, ona Enes b. Mâlik (T) Bana Ebû Bekir b. Nâfi -lafız ona aittir- ona Behz, ona Hammâd b. Seleme, ona Sâbit, ona Enes b. Mâlik rivayet ettiğine göre Eslem kabilesinden bir genç Hz. Peygamber'e (sav) gelip "Ey Allah'ın resulü! Ben savaşmak istiyorum ama savaş için hazırlık yapacak gücüm yok" dedi. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Falancaya git! O savaşa gitmek için hazırlık yapmıştı ama sonradan hastalandı." Adam ona gitti ve şöyle dedi: "Rasulullah sana selam söylüyor ve savaş için hazırladığın şeyleri bana vermeni istiyor". Hasta adam da "Ey falan hanım! Savaş için bütün hazırlığımı ona ver, hiç bir şey saklama sakın. Alah için ondan hiç bir şey saklama ki bu nedenle Allah sana bereket verecektir."