405 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Humeyd, ona el-Fadl b. Musa, ona el-Hüseyin b. Vâkıd, ona Yahya b. Ukayl, ona da Abdullah b. Ebî Evfâ şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (sav) çok zikreder, az konuşurdu. Namazı uzun tutar, hutbeyi kısa keserdi. Beğenmemezlik yapmaz, dullar ve yoksullarla birlikte yürür ve onların ihtiyaçlarını karşılardı.”
Bize Hennâd b. es-Seriy, ona Vekî’, ona el-A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona da İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçiyordu. ‘Bu mezardakilerin ikisi de azap görüyorlar. Üstelik azap görmeleri büyük bir günah sebebiyle değildir. Bu idrarından sakınmazdı, bu ise insanlar arasında laf taşırdı’ buyurdu. Sonra taze bir hurma dalı getirilmesini istedi. Dalı ikiye böldü ve parçalardan birini bir mezara, diğerini öbür mezara dikti. Sonra da, ‘Bu dallar kurumadıkça umulur ki onların azabı hafifletilir’ buyurdu.” Mansur bu rivayeti farklı bir isnadla tahric etmiş ve onu Mücahid vasıtasıyla İbn Abbas'tan rivayet etmiştir, Tavus'u zikretmemiştir.
Bize Ahmed b. Hanbel'in arkadaşı Ebû Abdullah Muhammed b. Ebî Selc el-Bağdâdî, ona Ali b. Hafs, ona İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer’in (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah’ı zikretmek dışında fazla sözden kaçının! Çünkü Azîz ve Celîl olan Allah’ın zikri dışındaki fazla söz, kalbe katılık verir. İnsanların Allah’a en uzak olanı da katı kalpli olanlardır.” Bize Ebû Bekir b. Ebî'n-Nadr, ona Ebû'n-Nadr, ona İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer (ra) senediyle Hz. Peygamber'den (sav) aynı manadaki bir hadisi rivayet etmiştir. Ebû İsâ şöyle demiştir: Bu, hasen-garîb bir hadistir. Onu sadece İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb'ın rivayetiyle biliyoruz.
Bana Mâlik, Hz. Peygamber'in (sav) eşi Hz. Âişe’nin kendisine ulaşan şu sözünü rivâyet etti: "Bir adam Hz. Peygamber'in huzuruna girmek için izin istemişti. O sırada ben de Hz. Peygamber (sav) ile birlikte evdeydim. Rasûlullah (sav) onun sesini duyunca, ‘Aşiretin en kötü çocuğu!’ dedi ve sonra da içeri girmesine izin verdi. Çok geçmeden Hz. Peygamber'in (sav) onunla birlikte güldüğünü duydum. Adam çıkıp gidince Hz. Âişe, "- Ey Allah'ın rasûlü! Adam hakkında önceden neler dedin, ama çok geçmeden senin onunla birlikte güldüğünü duydum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "İnsanların, kötülüğünden sakındıkları kimse, insanların en kötülerindendir.”
Açıklama: Hadîste Hz. Peygamber’e geldiği söylenen kişinin kim olduğu açık değildir. Ulemanın ekserisine göre Uyeyne b. Hısn el-Fezârî idi. Abdülğanî b. Saîd ve İbn Beşküvâl, el-Mübhemât adlı eserlerinde bu hadîsin rivâyeti sırasında, gelen adamın Uyeyne b. Hısn olduğunu açıkça kaydederler. Uyeyne imanı zayıf biriydi, Hz. Ebû Bekir döneminde irtidat etmiş, Müslümanlarla savaşmış ve esir alınmıştı. Sonra tekrar Müslüman olmuş ve Hz. Ömer döneminde bazı fetihlere katılmıştı. Bu rivâyette Hz. Peygamber’in, aynı kişiye karşı iki farklı tavrı görülmektedir. Önce “Ne kötü biri!” demiş, ama sonra yanına gelince kendisine yumuşak davranmıştır. Rasûlullah (sav), “Ne kötü biri!” sözünü, onun gerçek hüviyetini bildiği için söylemiş olması muhtemeldir. Yanındakilere de onun gerçek kimliğini göstermek ve böylece ona aldanmamalarını sağlamak istemiş olabilir. Hatta Uyeyne’nin bilâhare irtidat etmesi göz önüne alınarak, bu sözün nübüvvet alâmetlerinden olduğu da söylenmiştir. Yanına geldiğinde Hz. Peygamber’in ona ilgi göstermesi de, onun kalbini kazanmak ve kabilesinin Müslüman olmasını sağlamak arzusuna hamledilir. Çünkü Uyeyne, Benû Fezâre kabilesinin reisi idi. Kadı Iyâd, Kurtubî, Nevevî ve İbn Battâl bu kanâattedirler. Hz. Peygamber’in ona yumuşak davranmasının, kendi güzel ahlâkının eseri olduğu veya onun kötülüğünden sakınmak için böyle davrandığı da ihtimal dahilindedir. Bir rivâyette, Hz. Peygamber’in; “O, münafık biridir, bundan dolayı ona nâzik davrandım. Çünkü başkalarını bana karşı kışkırtmasından endişe ediyorum” dediğini İbn Hacer (XII, 161) kaydeder. Hadîs, fasık ve kötü olduğu bilinen kişiye gıybet etmenin, kötülüğünden sakındırmak için insanlara onun gerçek durumunu haber vermenin caiz olduğuna delâlet etmektedir.
Bize Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, ona Ebû Muâviye ve Vekî, ona A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bu ikisi azap görüyorlar. Hem de çok büyük bir şeyden dolayı değil. Onlardan biri (hacet giderirken) üzerine idrar sıçramasından sakınmazdı. Diğeri ise insanlar arasında laf taşırdı."
Açıklama: Bu konu ile ilgili hadislerde iki farklı fiil kullanılmaktadır. Biri burada olduğu gibi sakınmazdı anlamına gelen "lâ yestenzihu" fiili, diğeri de örtünmezdi anlamına gelen "lâ yestetiru" fiili. Bunların Arapça olarak yazılışı birbirine benzemektedir. Eğer Hz. Peygamber her iki fiili de kullanmadı ise, burada ravilerden veya Arap alfabesinden kaynaklanan bir hatadan söz etmek gerekir. İkisinden birini tercih etmek gerekirse, "lâ yestetiru" şeklini tercih etmek daha makul gözükmektedir. Bilindiği üzere o dönemde tuvalet ihtiyacını gidermek için kapalı bir mekân yoktu. Rasûlullah'ın (sav) ve ashabın huzurunda Mescid-i Nebî'de idrarını yapan bir bedevînin varlığı bilinen bir husustur. Dolayısıyla insanlar bu ihtiyaçlarını açık alanda gideriyorlardı. Muhtemelen bu esnada insanların pek çoğu sütre kullanmak, bir tepenin veya bir ağacın gerisine gitmek, yani mahremiyete dikkat etmek alışkanlığına da sahip değildi. Bundan dolayı Hz. Peygamber'in abdest bozarken mahremiyete dikkat edilmesini kastetmiş olma ihtimali daha fazladır. Doğru olan, her iki hususu göz önünde bulundurmaktır, yani hem idrar damlalarının üstümüze bulaşmasından sakınmak ve hem de mahremiyete dikkat etmek gerekir. Zaten Hz. Peygamber'in maksadı da bu olmalıdır.
Bize Muhammed b. Ziyâd, ona el-Fudayl b. Süleyman, ona Abdullah b. Osman b. Huseym, ona -Ebû Eyyûb'un âzâdlısı Osman b. Cübeyr, ona da Ebû Eyyub şöyle haber vermiştir: “Bir adam Hz. Peygambere (sav) geldi ve, "- Ey Allah'ın rasûlü! Bana bir şeyler öğret, ama az ve öz olsun" dedi. Hz. Peygamber (sav) de, "- Namaza durduğunda dünyaya veda eden kişi gibi namazını kıl. Konuştuğun zaman özür dilemene sebep olacak şeyler söyleme. İnsanların ellerindeki şeylerden ümidini kesmeye azmet."
Bize el-Muallâ b. Esed, ona Abdülvâhid b. Ziyâd, ona el-A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona da İbn Abbas (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasûlullah (sav) iki mezarın yanından geçiyordu, şöyle buyurdu: “Bu ikisine mezarlarında azap ediliyor, üstelik büyük bir günah sebebiyle azap görüyor değiller. Onlardan biri insanlar arasında söz taşırdı. Diğeri ise idrar yaparken örtünmezdi." Sonra Hz. Peygamber (sav) taze bir ağaç dalı aldı, onu ikiye böldü ve her birini bir kabrin başına dikti. Sonra da şöyle dedi: "Umulur ki bu dallar kuruyana kadar onların azabı hafifletilir."
Bize el-Esved b. Âmir, ona Şerîk, ona er-Rukeyn, ona Nuaym b. Hanzala, -Şerîk bu ismi bazen Nu'man b. Hanzala olarak söylerdi- ona da Ammâr’ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Dünyada iki yüzlü olan kişinin kıyamette ateşten iki dili olur."
Bize Salih b. Abdullah, ona Abdullah b. el-Mübârek, ona Süveyd b. Nasr, ona İbnü'l-Mübârek, ona Yahya b. Eyyûb, ona Ubeydullah b. Zahr, ona Ali b. Yezîd, ona el-Kasım, ona Ebû Ümâme’nin rivayet ettiğine göre Ukbe b. Âmir şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e (sav), "- Ey Allah'ın rasûlü! Kurtuluş nedir?" diye sordum. "- Dilini tut, evin genişlet ve günahlarına göz yaşı dök!" buyurdu. Ebû İsa şöyle demiştir: Bu, hasen bir hadistir.