Giriş

Bana Mâlik, ona Abdullah b. Dînâr, ona Ebû Sâlih es-Semmân, ona da Ebû Hureyre (ra) şöyle demiştir: "İnsan hiç önemsemediği öyle bir söz söyler ki, o söz yüzünden cehenneme yuvarlanır. Yine insan hiç önem vermediği öyle bir söz söyler ki, bu söz onu cennete götürür."


    Öneri Formu
39525 MU001819 Muvatta, Kelâm, 2

Bize Hennâd b. es-Seriy, ona Vekî’, ona el-A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona da İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçiyordu. ‘Bu mezardakilerin ikisi de azap görüyorlar. Üstelik azap görmeleri büyük bir günah sebebiyle değildir. Bu idrarından sakınmazdı, bu ise insanlar arasında laf taşırdı’ buyurdu. Sonra taze bir hurma dalı getirilmesini istedi. Dalı ikiye böldü ve parçalardan birini bir mezara, diğerini öbür mezara dikti. Sonra da, ‘Bu dallar kurumadıkça umulur ki onların azabı hafifletilir’ buyurdu.” Mansur bu rivayeti farklı bir isnadla tahric etmiş ve onu Mücahid vasıtasıyla İbn Abbas'tan rivayet etmiştir, Tavus'u zikretmemiştir.


    Öneri Formu
274634 N000031-2 Nesai, Taharet, 27

Bize Ahmed b. Hanbel'in arkadaşı Ebû Abdullah Muhammed b. Ebî Selc el-Bağdâdî, ona Ali b. Hafs, ona İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer’in (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah’ı zikretmek dışında fazla sözden kaçının! Çünkü Azîz ve Celîl olan Allah’ın zikri dışındaki fazla söz, kalbe katılık verir. İnsanların Allah’a en uzak olanı da katı kalpli olanlardır.” Bize Ebû Bekir b. Ebî'n-Nadr, ona Ebû'n-Nadr, ona İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer (ra) senediyle Hz. Peygamber'den (sav) aynı manadaki bir hadisi rivayet etmiştir. Ebû İsâ şöyle demiştir: Bu, hasen-garîb bir hadistir. Onu sadece İbrahim b. Abdullah b. Hâtıb'ın rivayetiyle biliyoruz.


    Öneri Formu
274635 T002411-2 Tirmizi, Zühd, 61


    Öneri Formu
66954 HM020039 İbn Hanbel, IV, 424

Bana Mâlik, Hz. Peygamber'in (sav) eşi Hz. Âişe’nin kendisine ulaşan şu sözünü rivâyet etti: "Bir adam Hz. Peygamber'in huzuruna girmek için izin istemişti. O sırada ben de Hz. Peygamber (sav) ile birlikte evdeydim. Rasûlullah (sav) onun sesini duyunca, ‘Aşiretin en kötü çocuğu!’ dedi ve sonra da içeri girmesine izin verdi. Çok geçmeden Hz. Peygamber'in (sav) onunla birlikte güldüğünü duydum. Adam çıkıp gidince Hz. Âişe, "- Ey Allah'ın rasûlü! Adam hakkında önceden neler dedin, ama çok geçmeden senin onunla birlikte güldüğünü duydum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "İnsanların, kötülüğünden sakındıkları kimse, insanların en kötülerindendir.”


Açıklama: Hadîste Hz. Peygamber’e geldiği söylenen kişinin kim olduğu açık değildir. Ulemanın ekserisine göre Uyeyne b. Hısn el-Fezârî idi. Abdülğanî b. Saîd ve İbn Beşküvâl, el-Mübhemât adlı eserlerinde bu hadîsin rivâyeti sırasında, gelen adamın Uyeyne b. Hısn olduğunu açıkça kaydederler. Uyeyne imanı zayıf biriydi, Hz. Ebû Bekir döneminde irtidat etmiş, Müslümanlarla savaşmış ve esir alınmıştı. Sonra tekrar Müslüman olmuş ve Hz. Ömer döneminde bazı fetihlere katılmıştı. Bu rivâyette Hz. Peygamber’in, aynı kişiye karşı iki farklı tavrı görülmektedir. Önce “Ne kötü biri!” demiş, ama sonra yanına gelince kendisine yumuşak davranmıştır. Rasûlullah (sav), “Ne kötü biri!” sözünü, onun gerçek hüviyetini bildiği için söylemiş olması muhtemeldir. Yanındakilere de onun gerçek kimliğini göstermek ve böylece ona aldanmamalarını sağlamak istemiş olabilir. Hatta Uyeyne’nin bilâhare irtidat etmesi göz önüne alınarak, bu sözün nübüvvet alâmetlerinden olduğu da söylenmiştir. Yanına geldiğinde Hz. Peygamber’in ona ilgi göstermesi de, onun kalbini kazanmak ve kabilesinin Müslüman olmasını sağlamak arzusuna hamledilir. Çünkü Uyeyne, Benû Fezâre kabilesinin reisi idi. Kadı Iyâd, Kurtubî, Nevevî ve İbn Battâl bu kanâattedirler. Hz. Peygamber’in ona yumuşak davranmasının, kendi güzel ahlâkının eseri olduğu veya onun kötülüğünden sakınmak için böyle davrandığı da ihtimal dahilindedir. Bir rivâyette, Hz. Peygamber’in; “O, münafık biridir, bundan dolayı ona nâzik davrandım. Çünkü başkalarını bana karşı kışkırtmasından endişe ediyorum” dediğini İbn Hacer (XII, 161) kaydeder. Hadîs, fasık ve kötü olduğu bilinen kişiye gıybet etmenin, kötülüğünden sakındırmak için insanlara onun gerçek durumunu haber vermenin caiz olduğuna delâlet etmektedir.

    Öneri Formu
38562 MU001639 Muvatta, Hüsnu'l-Hulk, 1

Bana Mâlik, ona Süheyl b. Ebî Sâlih, ona babası, ona da Ebû Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki Allah sizin için üç şeye razı olur, fakat üç şeye de kızar. Sadece O’na kulluk yapıp kendisine hiç bir şeyi ortak koşmamanıza, hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılmanıza ve başınıza yönetici olarak verdiği kişilere samimiyetle nasihat etmenize razı olur. Dedikodu etmenize, savurganlık yapmanıza ve çok soru sormanıza da kızar."


Açıklama: Hz. Peygamber hayatta iken çok soru sorulması çeşitli âyet ve hadislerle yasaklanmıştır. Çünkü soruların sınırı yoktur. Hatta bazen gerçekleri çarpıtmak ve zihinleri bulandırmak amacıyla sorular sorulur. Fakat daha önemlisi vahiy gelirken ve Peygamber henüz hayatta iken çok ve gereksiz sorular sorulmasının başka bir sakıncası daha vardır. O da hakkında hüküm verilmemiş, dolayısıyla bir sınırlama konulmamış olan bir konuda soru sorulması ve zorunlu olarak verilen cevapta insanlara sınırlama getirilmesidir. Yasak olmayan bir davranışın yasaklanmasına sebep olmaktır. İnsanların rahat ve geniş bir alanda hareket imkânı varken bu alanı daraltmaktır. Bakara sûresindeki kesilmesi emredilen sığır hadisesi, bunun en canlı örneğidir. Sıradan bir ineği kesmeleri ile maksat hasıl olacakken sorulan ısrarlı sorular bu genişliği daraltılmış ve insanlar neredeyse istenilen nitelikte bir ineği bulamayacak hale gelmişlerdi. Bu yönüyle bakıldığında çok soru sorma yasağı, vahyin devam ettiği zaman ile sınırlıdır ve tamamen insanların hayatını kolaylaştırmak, daha geniş bir hareket alanı kazandırmak amacına matuftur. Ancak gerçekleri çarpıtmak ve insanların zihinlerini bulandırmak amacıyla ortaya atılan sorular, her dönemde kaçınılması gereken bir hâldir.

    Öneri Formu
39539 MU001833 Muvatta, Kelâm, 8

Bize Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, ona Ebû Muâviye ve Vekî, ona A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) iki mezarın yanından geçmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bu ikisi azap görüyorlar. Hem de çok büyük bir şeyden dolayı değil. Onlardan biri (hacet giderirken) üzerine idrar sıçramasından sakınmazdı. Diğeri ise insanlar arasında laf taşırdı."


Açıklama: Bu konu ile ilgili hadislerde iki farklı fiil kullanılmaktadır. Biri burada olduğu gibi sakınmazdı anlamına gelen "lâ yestenzihu" fiili, diğeri de örtünmezdi anlamına gelen "lâ yestetiru" fiili. Bunların Arapça olarak yazılışı birbirine benzemektedir. Eğer Hz. Peygamber her iki fiili de kullanmadı ise, burada ravilerden veya Arap alfabesinden kaynaklanan bir hatadan söz etmek gerekir. İkisinden birini tercih etmek gerekirse, "lâ yestetiru" şeklini tercih etmek daha makul gözükmektedir. Bilindiği üzere o dönemde tuvalet ihtiyacını gidermek için kapalı bir mekân yoktu. Rasûlullah'ın (sav) ve ashabın huzurunda Mescid-i Nebî'de idrarını yapan bir bedevînin varlığı bilinen bir husustur. Dolayısıyla insanlar bu ihtiyaçlarını açık alanda gideriyorlardı. Muhtemelen bu esnada insanların pek çoğu sütre kullanmak, bir tepenin veya bir ağacın gerisine gitmek, yani mahremiyete dikkat etmek alışkanlığına da sahip değildi. Bundan dolayı Hz. Peygamber'in abdest bozarken mahremiyete dikkat edilmesini kastetmiş olma ihtimali daha fazladır. Doğru olan, her iki hususu göz önünde bulundurmaktır, yani hem idrar damlalarının üstümüze bulaşmasından sakınmak ve hem de mahremiyete dikkat etmek gerekir. Zaten Hz. Peygamber'in maksadı da bu olmalıdır.

    Öneri Formu
274654 İM000347-2 İbn Mâce, Tahâret, 26

Bize el-Muallâ b. Esed, ona Abdülvâhid b. Ziyâd, ona el-A'meş, ona Mücâhid, ona Tâvûs, ona da İbn Abbas (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasûlullah (sav) iki mezarın yanından geçiyordu, şöyle buyurdu: “Bu ikisine mezarlarında azap ediliyor, üstelik büyük bir günah sebebiyle azap görüyor değiller. Onlardan biri insanlar arasında söz taşırdı. Diğeri ise idrar yaparken örtünmezdi." Sonra Hz. Peygamber (sav) taze bir ağaç dalı aldı, onu ikiye böldü ve her birini bir kabrin başına dikti. Sonra da şöyle dedi: "Umulur ki bu dallar kuruyana kadar onların azabı hafifletilir."


    Öneri Formu
38909 DM000766 Darimi, Taharet, 60

Bize el-Esved b. Âmir, ona Şerîk, ona er-Rukeyn, ona Nuaym b. Hanzala, -Şerîk bu ismi bazen Nu'man b. Hanzala olarak söylerdi- ona da Ammâr’ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Dünyada iki yüzlü olan kişinin kıyamette ateşten iki dili olur."


    Öneri Formu
46393 DM002806 Darimi, Rikak, 51

Bize Salih b. Abdullah, ona Abdullah b. el-Mübârek, ona Süveyd b. Nasr, ona İbnü'l-Mübârek, ona Yahya b. Eyyûb, ona Ubeydullah b. Zahr, ona Ali b. Yezîd, ona el-Kasım, ona Ebû Ümâme’nin rivayet ettiğine göre Ukbe b. Âmir şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e (sav), "- Ey Allah'ın rasûlü! Kurtuluş nedir?" diye sordum. "- Dilini tut, evin genişlet ve günahlarına göz yaşı dök!" buyurdu. Ebû İsa şöyle demiştir: Bu, hasen bir hadistir.


    Öneri Formu
274640 T002406-2 Tirmizi, Zühd, 60