5026 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu'l-Hattâb Ziyâd b. Yahya el-Basrî, ona Ebu Gıyâs Sehl b. Hammâd, ona Şu'be, ona Seyyâr şöyle rivayet etmiştir: "Sâbit el-Bünânî ile birlikte yürüyorduk. Çocukların yanından geçerken onlara selam verdi ve söyle dedi: Enes'le birlikteydim. Çocukların yanından geçerken onlara selam verdi ve şöyle dedi: Ben Rasulullah (sav) ile birlikteydim. Çocukların yanından geçerken onlara selam verdi. Ebû İsâ (et-Tirmizî) şöyle demiştir: Bu sahih bir hadistir. Bir çok kişi onu Sâbit'ten nakletmiştir. Başka tariklerde Enes'ten de nakledilmiştir. Bize Kuteybe, ona Cafer, ona Süleyman, ona Sabit, ona Enes, Hz. Peygamber'den benzer bir hadisi nakletmiştir.
Açıklama: 1. Çocuklara selam vermek caiz, hatta İslam adabınca bir görevdir. Zira çocuklar selam alıp verme adabını bu şekilde öğrenirler. 2. Sahabiler Hz. Peygamber'den öğrendikleri hususları bizzat tatbik etmek suretiyle kendi talebelerine öğretmişlerdir. Bu olayda Enes (ra) kendi başından geçen ve bizzat yaşayarak öğrendiği bir hususu, talebesi Sabit el-Bünânî'ye öğretmiş, o da bu öğrendiğini uygulamıştır.
Bize Mahmud b. Gaylan, ona Ebu Davud, ona Şube, ona Ebu İshak, ona Berâ -Ebu İshak bu hadisi Berâ'dan duymamıştır- şöyle demiştir: "Hz. Peygamber yol üstünde oturan Ensâr’dan bazılarının yanından geçiyordu. Onlara “Eğer (yolda) oturacaksanız, selamı alın, mazluma yardım edin ve insanlara yol gösterin.” dedi. Bu konuda Ebu Hureyre ve Ebu Şurayh el-Huzâî’den de hadis rivayet edilmiştir. Ebu İsa şöyle demiştir: Bu hasen garîb bir hadistir.
Açıklama: Ebu İshak es-Sebiî ile Berâ b. Azib arasında inkita' vardır.
Bize Kuteybe, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona Süheyl b. Ebu Sâlih, ona babası, ona Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yahudi ve Hıristiyanlara önce siz selam vermeyin. Yolda onlardan biriyle karşılaşırsanız, onları yolun dar tarafından yürümeye zorlayınız." Ebû İsâ şöyle demiştir: Bu hasen sahîh bir hadistir.
Bize Ebu’l-Hasen b. Abdan, ona Ahmed b. Ubeyd, ona Ahmed b. Ali el-Hazzâz, ona Esîd b. Zeyd el-Cemmâl, ona Amr b. Şemr (T) Bize Ebu Zekeriyya b. Ebu İshak el-Müzekkî, ona Ebu Muhammed el-Horasanî, ona Ubeyd b. Ebu Harun, ona İbrahim b. Habib, ona Amr b. Şemr, ona da Câbir, ona da Şa’bî şöyle dediğini rivayet etti: Ali b. Ebu Tâlib (r.a.) bir gün çarşıya çıktı ve zırh satan Hıristiyan birisine rastladı. (Râvî) dedi ki: Ali (r.a.) zırhı tanıdı ve: “Bu benim zırhım! Seninle benim aramda (hüküm verecek) Müslümanların kadısıdır” dedi. (Râvî) dedi ki: (O zaman) Müslümanların kadısı Şüreyh idi, Hz. Ali de (ondan) onu yargılamasını istedi. (Râvî) dedi ki: Şüreyh mü’minlerin emirini görünce kadılık makamından kalktı ve yerine Ali (r.a.)’ı oturttu. Şüreyh de (davalı) Hıristiyan’ın yanına Hz. Ali’nin ön tarafına oturdu. Bunun üzerine Ali (r.a.) ona şöyle dedi: “Yâ Şüreyh! Şayet hasmım Müslüman biri olsaydı elbette ben onunla birlikte hasım sandalyesine otururdum. Ancak ben Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyururken işittim: ‘Onlarla ne musafaha yapınız, ne (sözünüze) onlara selam vererek başlayınız, ne hastalarını ziyaret ediniz ne de onlara (hayır) dua ediniz. Onları yolların kenarlarından (yürümeye) zorlayınız. Allah Teâlâ’nın onları aşağılaması gibi siz de onları aşağılayınız.’ Benimle onun arasında (şimdi) hükmet yâ Şüreyh!” Bunun üzerine Şüreyh dedi ki: “(Pekala) ey Mü’minlerin Emiri (ne) söylüyorsun?” (Râvî) dedi ki: Hz. Ali şöyle dedi: “Bu benim zırhımdır. Uzun zaman önce benim elimden (kaybolup) gitmişti.” (Râvî) dedi ki: Şüreyh: “Ey Hıristiyan! Sen ne söylüyorsun (buna)?” dedi. (Râvî) dedi ki: Hıristiyan da şöyle dedi: “Ben, Mü’minlerin Emiri’nin; ‘Bu zırh benim zırhımdır’ (sözünü) yalanlamıyorum.” (Râvî) dedi ki: Bunun üzerine Şüreyh şöyle dedi: “(O zırhın) onun elinden alınmasına dair bir durum göremiyorum. Delilin var mı?” Ali (r.a.) da: “Şureyh doğru söyledi” dedi. (Râvî) dedi ki: Bunun üzerine Hıristiyan: “Ben bunun peygamberlerin ahkâmı olduğuna şehadet ederim ki Mü’minlerin emiri kadısına geliyor ve kadısı da o konuda onun aleyhine hükmediyor. Vallahi ey Mü’minlerin emiri! Ordunun peşinden seni takip etmiştim. Devenden (bir takım) eşyalar yere düşmüştü de ben de onu almıştım. Şüphesiz ben (bu durum karşısında) Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın resulü olduğuna şehadet getiriyorum.” (Râvî) dedi ki: Ali (r.a.) da: “Müslüman olduğuna göre o (zırh) senindir” dedi ve onu yaşlı bir ata bindirdi. (Râvî) dedi ki: Şa’bî de şöyle demiştir: “Andolsun ki onu müşriklerle savaşırken gördüm.” Bu, Ebu Zekeriyya’nın rivayet ettiği hadisin lafzıdır. İbn Abdân’ın rivayetinde ise: Dedi ki: “Ey Şüreyh! Hasmım Hıristiyan olmasaydı kesinlikle ben (onunla birlikte) senin önüne çökerdim” ifadesi vardır. (Hadisin) sonunda da şöyle demiştir: “Ali (r.a.) kendine ait olan o (zırhı) ona hibe etti ve ona iki bin (dirhem) verilmesini emretti. Sıffin günü onunla birlikte yaralandı.” Hadisin geri kalan kısmı (lafızları biraz farklı olsa da) aynı manadadır. (Bu hadis) yine başka bir tarikle A’meş’ten, o da İbrahim et-Teymî’den zayıf olarak rivayet edilmiştir.
Bize Yahya b. Musa, ona Abdürrezzak, ona Mamer, ona Zührî, ona Urve, ona Üsâme b. Zeyd şöyle rivayet etti: "Hz. Peygamber (sav) Müslüman ve Yahudilerin karışık bulunduğu bir meclise uğradı da onlara selam verdi." Ebu İsa: "Bu hadis, hasen sahihtir" dedi.
Açıklama: Nuh (as) peygamberi zikretmesinin sebebi onun Deccal hakkında kavmini ilk uyaran peygamber olmasındandır. İsnadın başlangıcı şöyledir: Bize Abdan (Abdullah b. Osman), ona Abdullah (b. Mübarek), ona Yunus (b. Yezid), ona ez-Zühri ...