118 Kayıt Bulundu.
Bize Ebû’l-Hasan Muhammed b. el-Hüseyin b. Davud el-Alevî, ona Ebû Nasr Muhammed b. Hamdeveyh b. Sehl el-Mervezî, ona Mahmud b. Âdem el-Mervezî, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona Ebû’l-Abbas es-Sâib b. Ferrûh eş-Şair, ona da Abdullah b. Amr (ra) rivâyet etmiştir: Rasûlullah (sav) bana; “- Senin gündüzleri oruç tuttuğun, geceleri de ibadetle geçirdiğin bana haber verimedi mi sanıyorsun?” dedi. Ben de, “- Evet, öyle yapıyorum ey Allah’ın Rasûlü” dedim. Bunun üzerine dedi ki: “- Öyle yapma! Öyle yaparsan gözlerin çöker, güçsüz düşersin. Gözlerinin sende hakkı vadır. Nefsinin sende hakkı vardır.Âileninn sende hakkı vardır. Dolayısıyla bir gün oruç tut, bir gün tutma. Geceleri de hem ibadetini yap, hem de uyu.” Bunu Buhârî Sahîh’inde Ali b. el-Medînî vasıtasıyla İbn Uyeyne’den rivayet etmiştir. Müslim de Ebû Bekir b. Ebî Şeybe vasıtasıyla İbn Uyeyne’den rivayet etti.
Bize Ebû Abdullah el-Hafız ile Ebû Bekir Ahmed b. el-Hasan el-Kadî rivayet ett; Ebû Abdullah rivayetinde “kale”, el-Kadî’nin “haddesenâ” lafzını kullandı. Onlara Ebû Cafer Muhammed b. Ali b. Duhaym eş-Şeybânî, ona Ahmed b. Hâzim, ona Cafer b. Avn, ona Ebû Umeys, ona Avn b. Ebî Cuhayfe, ona da babasının rivayet ettiğine göre; Rasûlullah (sav) Selman ile Ebû’d-Derdâ’yı kardeş yapmıştı. Bir gün Selman Ebû’d-Derdâ’yı ziyarete gitmiş, evde karısı Ümmü’d-Derdâ’yı perişan bir vaziyette görmüştü. Kendisine; “- Bu ne hâl, ya Ümmü’d-Derdâ?” diye sorunca da, “- Kardeşin Ebû’d-Derdâ geceleri ibadet ediyor, gündüzleri de oruç tutuyor. Onun dünyevî ihtiyaçlarla hiç lgisi yoktur” dedi. Derken Ebû’d-Derdâ da geldi, selam verdi, sonra Selman’a yemek getirdi. Selman kendisine; “- Hadi sen de ye” deyince, Ebû’d-Derdâ; “- Ben oruçluyum” dedi. Selman da, “- Sana ueminle söylüyorum, mutlaka orucunu bozmalısın. Sen yemedikçe ben de yemeyeceğim” dedi. Bunun üzerine birlikte yemeği yediler. Sonra Selman geceyi de orada geçirdi. Geceleyin Ebû’d-Derdâ namaza kalkmak istedi, Selman ona mani oldu ve dedi ki: “- Ya Ebû’d-Derdâ! Vücudunun sende hakkı vardır. Rabbinin sende hakkı vardır. Âilenin de sende hakkın vardır. Dolayısıyla bazen oruç tut, bazen tutma. Geceleri biraz namaz kıl, ama karının yanına da git. Böylece her hak sahibine hakkını ver.” Sabahın aydınlığı yüzünü gösterince Selman, “- Haydi şimdi istersen kalk!” dedi. Birlikte kalktılar, abdest aldılar, bir miktar namaz kıldılar, sonra da sabah namazı için evden çıktılar. Ebû’d-Derdâ, Selman’ın söylediklerini kendisine haber vermek için Rasûlullah’a (sav) yaklaştı. Olanları anlatınce, Rasûlullah (sav) şunları söyledi: “- Ya Ebû’d-Derdâ! Selman’ın da sana söylediği gibi vücudunun sende hakkı vardır.” Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Bundâr vasıtasıyla Cafer b. Avn’dan rivayet etmiştir.
Bize Ebû Abdullah el-Hafız, ona Abdurrahman b. el-Hasan el-Kadî, ona İbrahim b. el-Hüseyin, ona Âdem, ona Şu’be, ona Habîb b. Ebî Sabit, ona da Ebû’l-Abbas el-Mekkî –o şairdi ve hadiste itham edilmemişti- şöyle dedi: Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın (ra), Rasûlullah (sav) bana şöyle söyledi, dediğini bizzat duydum: “- Duydum ki sen, dehir orucu tutuyor, geceleri de ibâdetle geçiriyormuşsun.” “- Evet” dedim. Buyurdu ki: “- Eğer böyle yaparsan, gözler çöker, nefs de bîtap düşer. Zaten her gün oruç tutanın orucu da yoktur. Ayda üç gün oruç tutmakla, bütün zaman oruçla geçirilmiş sayılır.” “- Benim daha fazlasına gücüm yeter” deyince de; “- Öyleyse Davud aleyhisselâmın orucu gibi oruç tut; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Düşmanla karşılaştığında da kaçmazdı” buyurdu. Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Âdem’de rivayet etmiş, Müslim de Muâz b. Muâz vasıtasıyla Şu’be’den tahric etmiştir.
Bize Harmele b. Yahya, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona İbn Müseyyeb, ona da Ebû Hureyre, Rasûlullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir”. (ح)Bize Abd b. Humeyd, ona Abdürrezzak, ona Ma‘mer, ona Zührî, ona İbn Müseyyeb, ona da Ebû Hureyre, Rasûlullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selam almak, aksırana يرحمك الله (Allah sana merhamet eylesin) demek, davetine katılmak, hastalandığında ziyaret etmek ve cenazelere katılmaktır.” Abdürrezzak "Ma'mer bu hadisi Zührî’den, mürsel olarak rivayet ediyordu" dedi. Bir rivayette de İbn Müseyyeb, ona da Ebû Hureyre tarıkiyle müsned olarak rivayet etti.
Bize Ebû Abdullah el-Hafız, ona Ebû Abdullah Muhammed b. Yakub, ona Muhammed b. Nuaym, ona Kuteybe b. Saîd, ona İsmail b. Cafer, ona el-Alâ’, ona babası, ona da Ebû Hureyre (ra), Rasûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Kıyâmet günü, hakları mutlaka sahiplerine ödeyeceksiniz! Hiç şüphe yok ki, boynuzlu davardan boynuzsuzun hakkı mutlaka alınacaktır.” Bunu Müslim es-Sahîh’de Kuteybe ve diğerlerinden rivayet etmiştir.
Açıklama: Hayvanlar arasında yapılacağı belirtilen muhakeme ifâdesini mübalağa manasına hamletmek gerekir. Bu da kul hakkı adına insanlar arasında meydana gelen hiçbir şeyin ihmal edilmeyeceği, tek tek her şeyin mutlaka hesabının sorulacağı ve kimsenin hakkının kimsede bırakılmayacağı anlamındadır. Kur’ân-ı Kerîm’de, kıyâmet günü hayvanların da yeniden diriltilip haşredileceğine dair âyetler bulunmaktadır. Meselâ Tekvîr sûresinde; “Vahşi hayvanlar haşredildiği zaman” (Tekvîr, 5) buyurulur. En’âm sûresinde de şöyle buyurulur: “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi Allah’ın mahlûku olmasın!... Sonra onların tümü Rableri huzurunda toplanacaklardır.” (En’âm, 38) Âyetlerde geçen hayvanların haşredileceği ifâdesini müfessirler değişik şekillerde yorumlamışlardır. Bazılarına göre maksat, kıyâmetin kopması sırasında meydana gelen dehşet üzerine hayvanların bir araya toplanmasıdır. Bazılarına göre de, insanların kendilerine yaptıkları zulümlerden dolayı, uğradıkları zararları gidermek üzere Allah tarafından bir araya getirilmeleridir. Bazılarına göre ise, insanlar tarafından sevilen hayvanların âhirette kendilerini sevenlerle birlikte olmalarıdır.
Bize Ebû Bekir Muhammed b. el-Hasan b. Fûrek (rh), ona Abdullah b. Cafer, ona Yunus b. Habîb, ona Ebû Davud, ona İbn Ebî Zi’b, ona Saîd b. Ebî Saîd, ona da Ebû Hureyre (ra) Rasûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu haber verdi: “Kimin üzerinde kardeşinin namusu veya malı ile ilgili bir hak bulunursa, onu, dinar ve dirhemin geçerli olmadığı kıyamet günü gelmeden önce hemen bugün ödesin! Çünkü eğer onun salih bir ameli varsa, o gün o salih ameli kendisinden alınacak, haksızlık yaptığı kişiye verilecektir. Şayet sâlih bir ameli yoksa öbürünün günahları alınıp kendisine yüklenecektir.” Bunu Buharî Sahîh’teÂdem b. Ebî İyâs vasıtasıyla İbn Ebî Zi’b’den aynı mana riavayet eder. Ancak bu rivayette ifade şu şekildedir: “…Onu dinar ve dirhemin geçmediği mahşer günü gelmeden önce hemen bugün helal ettirsin!”
Bize Ebû Abdullah el-Hafız ile Ebû Abdullah İshak b. Muhammed b. Yusuf es-Sûsî ve Ebû Abdurrahman es-Sülemî, onlara Ebû’l-abbas Muhammed b. Yakub, ona el-Abbas b. el-Velîd b. Mezîd, ona babası, ona el-Ezvâî, ona Yahya, ona Ebû Seleme b. Abdurrahman, ona da Abdullah b. Amr b. el-Âs (ra) şöyle demiş: Rasûlullah (sav) bana şöyle söyledi: “- Bana, senin gündüzleri oruç tuttuğun, geceleri de ibâdetle geçirdiğin haber verilmedi mi sanıyorsun?” “- Evet ey Allah’ın rasûlü, öyle yapıyorum” dedim. Buyurdu ki: “- Öyle yapma! Geceleyin uyu, arada namaz da kıl. Bazı gümler oruç tut, bazı günler de tutma! Çünkü vücudunun sende hakkı vardır. Gözlerinin sende hakkı vardır. Karının sende hakkı vardır. Misafirinin sende hakkı vardır. Her aydan sadece üç gün oruç tutmak sana yeter, çünkü her iyiliğe on katı sevap verilir. Böyle yaparsan bütün zamanı oruçlu geçirmiş gibi olursun.” Ben daha ağırlaştırılmasını istedikçe bana daha ağırlaştırıldı. Sonra , “- Ey Allah’ın rasûlü, ben kendimi güçlü hissediyorum” deyince, “- Öyleyse haftada üç gün oruç tut!” buyurdu. Ben, daha da arttırılmasını istedim, yine arttırıldı. Ben yine, “- Ey Allah’ın rasûlü, ben kendimi güçlü hissediyorum” deyince, “- Öyleyse Allah’ın peygamberi Davud aleyhisselâm’ın orucu gibi oruç tut, daha fazla tutma!” buyurdu. “- Davud aleyhisselam’ın orucu nasıldı?” diye sorunca, “- Gün aşırı oruç tutmaktır” buyurdu.
Bize Kûfe’de Ebû Muhammed Cenâh b. Nezîr b. Cenâh el-Kadî el-Muhâribî, ona Ebû’l-Kasım Abdurrahman b. el-Hasan el-Esedî el-Hemezânî Mekke dönüşünde, ona İbrahim b. el-Hüseyin, ona Âdem b. Ebî İyâs, ona Şu’be, ona Adiy b. Sabit, ona da anne tarafından babasının dedesi olan Abdullah b. Yezîd el-Ensârî şöyle demiştir: “Rasûlullah (sav) yağmalamayı ve insanların uzuvlarını kesmeyi yasakladı.” Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Âdem b. Ebî İyâs’tan rivayet etmiştir.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Ebû Saîd b. el-A’râbî, ona el-Hasan b. Muhammed ez-Za’ferânî, ona Muhammed b. Ubeyd et-Tanâfisî, ona Muhammed b. Amr, ona Yahya b. Abdurrahman b. Hâtıb, ona Abdullah b. ez-Zübeyr b. el-Avvâm, ona da ez-Zübeyr b. el-Avvâm şöyle demiştir: “Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer, 31) meâlindeki âyet gelince Zübeyr şöyle dedi: “-Ey Allah’ın rasûlü! Dünyada birbirimize karşı işlediğimiz kusurların muhâkemesi âhirette tekrar edilecek mi?” “- Evet, birbirinize karşı işlediğiniz kusurların muhakemesi ahirette mutlaka tekrar edilecek ve neticede her hak sahibine hakkı mutlaka verilecektir.” Bunun üzerine Zübeyr, “Vallahi o zaman iş çok çetin olacatır” dedi.