118 Kayıt Bulundu.
Bize Ebû Abdullah el-Hafız, ona imlâ yoluyla Ebû Bekir b. İshak, ona Ebû’l-Müsennâ ve Muhammed b. İsa b. es-Seken, onlara el-Ka’nebî, ona Davud b. Kays, ona Ubeydullah b. Miksem, ona da Cabir b. Abdullah’ın (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Zulümden sakının! Çünkü zulüm, kıyamet gününde zulmetler haline gelecektir. Cimrilikten de sakının! Çünkü cimrilik, sizden önceki insanları helâk etmiştir, onları birbirlerinin kanını dökmeye ve haramları helal saymaya sevk etmiştir.” Bunu Müslim es-Sahîh’de el-Ka’nebî’den rivayet etmiştir.
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: اتَّقُوا الظُّلْمَ فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Bize Harmele b. Yahya, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona İbn Müseyyeb, ona da Ebû Hureyre, Rasûlullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir”. (ح)Bize Abd b. Humeyd, ona Abdürrezzak, ona Ma‘mer, ona Zührî, ona İbn Müseyyeb, ona da Ebû Hureyre, Rasûlullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selam almak, aksırana يرحمك الله (Allah sana merhamet eylesin) demek, davetine katılmak, hastalandığında ziyaret etmek ve cenazelere katılmaktır.” Abdürrezzak "Ma'mer bu hadisi Zührî’den, mürsel olarak rivayet ediyordu" dedi. Bir rivayette de İbn Müseyyeb, ona da Ebû Hureyre tarıkiyle müsned olarak rivayet etti.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ca'fer b. Avn, ona Ebu'l-Umeys, ona Avn b. Ebu Cuhayfe, ona da babası [Ebu Cuhayfe] şöyle rivayet etmiştir "Hz. Peygamber (sav) Selmân el-Fârisî ile Ebu'd-Derdâ arasında kardeşlik akdi yapmıştı. Selmân bir gün Ebu'd-Derdâ'yı ziyarete gitti. (Ebu'd-Derdâ evde yoktu). Ümmü'd-Derdâ'yı eski bir elbise içinde perişan bir halde gördü. 'Bu halin nedir?' dedi. Ümmü’d-Derdâ 'Kardeşin Ebu’d-Derdâ’nın dünya ile alakası kalmadı' diye şikayetlendi. Bu sırada Ebu’d-Derdâ da geldi, Selmân’a yemek hazırladı ve 'Sen buyur ye, ben oruçluyum' dedi. Selmân 'Sen yemedikçe ben de yemem' dedi. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ da yedi. Gece olunca Ebu’d-Derdâ, ibâdete hazırlandı. Selmâ 'Uyu!' dedi. O da uyudu. Bir müddet geçtikten sonra yine kalkacak oldu. Selmân yine 'Yat uyu!' dedi. Gecenin sonuna doğru Selmân 'Şimdi kalk!' dedi. Kalkıp birlikte namaz kıldılar. Sonra Selmân ona dedi ki 'Şüphesiz ki nefsinin sende hakkı vardır. Rabbinin sende hakkı vardır, misafirinin sende hakkı vardır, ailenin de sende hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver!' Sonra gelip Hz. Peygamber'e (sav) bu hadiseyi anlattılar. Hz. Peygamber (sav), "Selmân doğru söylemiş" buyurdu. Ebu İsa [Tirmizi] şöyle demiştir "Bu, sahîh bir hadistir. Ebu'l-Umeys'in adı Utbe b. Abdullah'tır. Abdurrahman b. Abdullah el-Mes'ûdî'nin kardeşidir."
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Yahya b. Habîb el-Hârisî -her ikisi de hadisi yakın lafızlarla rivayet ettiler-, onlara Abdülvehhab es-Sakafî, ona Eyyüb, ona İbn Sîrîn, ona İbn Ebî Bekre, ona da Ebû Bekre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı haliyle bir senede on iki ay olarak sürüp gelmiştir. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Diğeri de Cemaziyelahir ve Şaban ayının arasında gelen ve Mudar kabilesinin ayı olan Receb'tir." Sonra Rasûlullah (sav), "- Şu içinde bulunduğumuz ay hangi aydır?" diye sordu. Biz de. "- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber bir müddet sustu, biz ona sanki başka bir isim verecek sandık. Sonra, "- Bu, Zilhicce ayı değil midir?" buyurdu. Biz de, "- Evet" dedik. Sonra, "- Şu içinde bulunduğumuz şehir hangisidir?" diye sordu. Biz de. "- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber yine bir müddet sustu ve biz ona başka bir isim verecek sandık. Sonra, "- Bu, şu bildiğiniz şehir değil mi?" dedi. Biz de, "- Evet" dedik. Sonra, "- Bu gün hangi gündür?" diye sordu. Biz yine. "- En doğrusunu Allah ve Rasûlü bilir" dedik. Hz. Peygamber yine sustu ve biz yine ona başka bir isim verecek sandık. Sonra, "- Bu gün Kurban Bayramı günü değil mi?" buyurdu. Biz de, "- Evet, Ey Allah'ın Resulü" dedik. Sonra şunları söyledi: "Bu gününüz, bu şehriniz ve bu ayınız nasıl saygın ve dokunulmaz ise, canlarınız, mallarınız, -Muhammed b. Sîrîn, zannediyorum namuslarınız diye de söyledi, dedi- da öyle saygın ve dokunulmazdır. Sizler mutlaka Rabbinize kavuşacaksınız ve O sizi işlediğiniz amellerden sorguya çekecek. Sakın benden sonra birbirlerinizin boynunu vurarak küfre -yahut dalalete- geri dönmeyin. Dikkat edin! Burada bulunanlar, sözlerimi burada olmayanlara ulaştırsın! Olabilir ki, kendisine ulaştırılan kimseler burada duyanlardan daha anlayışlıdırlar." Sonra da şöyle dedi: "Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?" Râvîlerden İbn Habîb rivâyetinde, "Mudar kabilesinin Receb'i" ifadesini kullandı. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayetinde de "Benden sonra küfre dönmeyin" lafzı vardır.
Açıklama: Elbani bu hadisin zayıf ve münker olduğunu ifade etmiştir
Bize Ebû Muhammed Abdullah b. Yusuf el-İsbahânî, ona Ebû Abdullah Muhammed b. Yakub eş-Şeybânî el-Hafız, ona Yahya b. Muhammed b. Yahya, ona Ahmed b. Abdullah b. Yunus, ona Abdülaziz b. Ebî Seleme, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer (ra), Rasûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Zulüm, kıyâmet günü zulmetler haline gelecektir.” Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Ahmed b. Yunus’dan, Müslim de Abdülaziz’den başka bir vecihle rivayet etmiştir.
Açıklama: “Zulmetler” ifâdesi, karanlıklar manasına hamledilmiştir. Buna göre kıyâmet günü mü’minlerin nûru önlerinde, arkalarında ve yanlarında parlayıp dururken, zalimler karanlıklar içersinde kalacaklar ve yollarını bulamayacaklar demektir. Nevevî bu kelime ile kıyâmetin şiddet ve dehşetinin kastedilmiş olabileceğini belirtir. Zulüm ve haksızlık, Yüce Mevlâ'nın asla müsamaha göstermeyeceği bir cinayettir. İslâm, âdil bir sistemdir; kime haksızlık yapılmışsa, onu affetme yetkisi de sadece kendisine haksızlık yapılan kişiye aittir. Bundan dolayıdır ki Yüce Allah, insan hakları ile ilgili ihlâlleri bağışlamaz. Hadîsimiz, kıyâmet gününde insanın başına gelecek olan bütün zulmetlerin ve felâketlerin, insanın dünyada iken irtikâb etmiş olduğu haksızlıkların ve zulümlerin neticesi olduğunu, bu günahın kıyamet günü insanı zulmetler içinde bırakacağını ifade etmektedir. Buna karşılık mü'minler, nûrlarla çevrelenmiş halde aydınlıklar ülkesinde mutluluğun keyfini çıkaracaklardır. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: "O gün inanan erkekleri ve kadınları, nûrları önlerinde ve yanlarında olduğu halde koştuklarını görürsün. Onlara; 'Bugün size verilecek müjde, altlarından ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacağınız cennetlerdir' denilir: İşte büyük kurtuluş budur!" "O gün münafık erkekler ve kadınlar, iman edenlere şöyle diyeceklerdir: 'Bize bakın da sizin nûrunuzdan biraz ışık alalım!' Onlara; 'Arkanıza dönün de başka nûr arayın!' denilir. Derken aralarına kapısı olan bir duvar çekilir ki, onun içi rahmet doludur, dış yanı azap..." (Hadîd, 12-13).
Bize Ali b. Ahmed b. Abdân, ona Ahmed b. Ubeyd es-Saffâr, ona Muâz b. el-Müsennâ, ona Saîd b. Süleyman, ona Mansur b. Ebî’l-Esved, ona Atâ b. es-Sâib, ona Muhârib b. Disâr, ona İbn Bureyde, ona da babası şöyle anlatmış: “Cafer Habeşistan’dan gelince Rasûlullah (sav) ona, “- Gördüğün şeylerden en çok ne hayretine gitti?” diye sordu. O da, “- Başında yiyecek sepeti olan bir kadın görmüştüm. Bir süvari gelip ayağıyla ona vurdu, kadın sepetini düşürdü, sonra dökülen yiyeceğini toplamaya başladı ve adama dedi ki: “Sultanın tahtına oturacağı ve mazlumun hakkını zalimden alacağı günde vay senin başına geleceklere!” dedi. Hz. Peygamber (sav) de kadının bu sözünü tasdik anlamında olmak üzere, “Böyle bir ümmete değer verilmez” dedi. Yahut şöyle söyledi: “Zayıfın hakkı zorlanmadan güçlüden alınmayan bir topluma nasıl değer verilir?”
Bize Ali, ona Ahmed, ona el-Abbas b. el-Fadl el-Esbâtî, ona Saîd b. Süleyman b. Sa’deveyh, ona Mansr b. Ebî’l-Esved, ona Atâ b. es-Sâib, ona Muhârib b. Disâr, ona İbn Bureyde, ona da babası böyle rivayet etti. Bu rivayet Kitabu’l-Gasb bölümünde Amr b. Ebî Kays’dan, ondan da Atâ b. es-Sâib senediyle buna benzer şekilde geçmişti. Başka bir şekilde de Cabir b. Abdullah’dan rivayet edilmiştir.
Bize Ebû Bekir b. Fûrek, ona Abdullah b. Cafer, ona Yunus b. Habîb, ona Ebû Davud, ona Abdülaziz b. Ebî Seleme rivayet etti. (T) Yine bizeEbû Abdullah el-Hafız, ona Ebû Bekir b. İshak, ona el-Hasan b. Ali b. Ziyâd, ona Ahmed b. Yunus, ona Abdülaziz b. Ebî Seleme, ona Abdullah b. Dînâr, ona da Abdullah b. Ömer’in (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Zulüm, kıyamet gününde zulmetler haline gelecektir.” Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Ahmed b. Yunus’dan rivayet etmiş, ayrıca başka bir vecihde Abdülaziz’den de tahric etmiştir.