118 Kayıt Bulundu.
Bize Ebû Abdullah el-Hafız, ona Merv’de Bekir b. Muhammed es-Sayrafî, ona Abdussamed b. el-Fadl, ona el-Ka’nebî, ona Davud b. Kays, ona Ubeydullah b. Miksem, ona da Cabir b. Abdullah (ra), Rasûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. “Zulümden sakının! Zirâ zulüm, kıyâmet gününde zulmetler haline gelecektir. Cimrilikten de sakının! Çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etmiş, onları birbirlerinin kanını dökmeye ve haramları helâl saymaya sevk etmiştir.” Bunu Müslim es-Sahîh’de el-Ka’nebî’den rivayet eder.
Açıklama: Cimriliğin helâk sebebi olarak gösterilmesi, onun insanları kan dökmeye, hak ve adâletten ayrılmaya, helal olup olmadığına aldırmadan ihtirasla mal toplamaya sevk ettiği içindir. Nitekim bir âyette de şöyle buyurulmaktadır: “Kendisini cimrilikten koruyan kimse kurtulmuştur.” (Teğâbun, 16) Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: اتَّقُوا الظُّلْمَ فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Bize Ebû Muhammed Abdullah b. Yusuf el-İsbahânî imlâ yoluyla, ona Ebû Saîd Ahmed b. Muhammed b. Ziyâd el-Basrî hicrî 340 yılında Mekke’de Mescid-i Haram’da, ona el-Abbas b. Abdullah et-Terkufî, ona Ebû Müshir Abdul’a’lâ b. Müshir, ona Saîd b. Abdülaziz, ona Rabîa b. Yezîd, ona Ebû İdris el-Havlânî, ona Ebû Zerr el-Ğifârî (ra), ona da Rasûlullah (sav) Cenâb-ı Hakk’ın şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Ben zulmü kendime haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım. Dolayısıyla birbirinize zulmetmeyin! Ey kullarım! Sizler gece ve gündüz hatâ edersiniz, ben de bütün günahları bağışlarım; ve aldırmam. Dolayısıylal benden mağfiret isteyin ki, sizi bağışlayayım. Ey kullarım! Benim doyurduklarım dışında hepiniz açsınız; benden rızık isteyin ki, size rızık vereyim. Ey kullarım! Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız; benden sizi giydirmemi isteyin ki, giyecek vereyim. Ey kullarım! Şayet sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insiniz ve cinniniz, sizden en müttakî olan birinin kalbi gibi olsanız bile, bu benim mülkümde hiçbir şeyi ziyadeleştirmez. Ey kullarım! Şayet sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insiniz ve cinniniz, sizden en günahkâr olan birinin kalbi gibi olsanız bile, bu benim mülkümden hiçbir şeyi eksiltmez. Ey kullarım! Şayet sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insiniz ve cinniniz, bir meydanda toplanıp benden istekte bulunsanız ve ben de herkese istediği her şeyi tek tek versem, bu, benim mülkümden ancak bir iğnenin denize batırılıp (çıkarıldığı) zaman o denizde meydana getirdiği eksiklik kadar bir noksanlık doğurur. Ey kullarım! Şu sizin amellerinizi ben sizin için saklıyorum, dolayısıyla kim hayır bulursa, Allah’a hamd etsin! Hayırdan başka bir şeyle karşılaşan da, kendi nefsinden başka kimseyi kınamasın!" [Bunu Müslimes-Sahîh’de Ebû Bekir b. İshak es-Sağânî vasıtasıyla Ebû Müshir’den rivâyet etmiştir.]
Açıklama: İsnadı İnkıtâdan dolayı zayıftır.
Açıklama: Tevazu : Hiç kimse özerine kendini üstün görmemek, başkanı katında kendinde bir hak bilmemek ve Allah'ın kullarına merhametli olup, Cenab-i Hakkın emirlerine daima boyun eğmek tevazudur. Buna alçak gönüllülük de denir. Tevazu, kibrin karşılığıdır. Büyüklenmek ve kendinden üstün kimseyi görmemek ve beğenmemek, daima kendine hürmet edilmesini istemek çok kötü bir ahlâktır. İnsanı Allah'a İsyana ve küfre kadar götürür tehlikeli bîr hastalıktır. İnsanlar arasında da şerefi düşürür, hoş karşılanmaz, nffret kazandırır/Tevazu ise,insanı yüj(^BJ^4*^^rhürmet-kazarfdırır. Allah katında da tevazu sahibi makbul olur. Bir de horluk ve dalkavukluk vardır ki, bu bayağı ve adi bir harekettir. Bazı nefsanî arzulara ve menfaatlere kavuşmak İçin şahsiyeti yok ederek başkasına yaltaklanmak ve ona boyun eğmek, yapmacık sadakat hareketlerinde bulunmak hastalığıdır. Bu kötü huy, insanın şahsiyet ve vakarını yok eder, insanı bayağılaştınr ve hasîs duruma sokar. İyi ve makbul olan tevazu şudur: Allah'ın emirleri bahis konusu olduğu zaman onlara sarılmak ve onları yerine getirmek, yasaklan ile karşılaşıldığı zaman da onlardan sakınmak. Allah'ın emir ve yasaklarına böyle riayet etmeyen, Allah'a kulluktan kaçmış olacağı için, kendinde bir nevi kibir var demektir. Allah'ın emirlerini yerine getirmemek, ona boyun eğmemektir. Bu bakımdan kibir alâmeti vardır. Allah'ın emir ve yasaklan çerçevesinde kullarla münasebette bulunmak, kullara karşı da tevazuun ifadesi olur. Nefsanî his ve arzular kabarıp da insan kendinde bir azamet ve varlık duyunca, Allah'ın kudret ve azametini jdüşüfterefc "kendi mevkiini tayin etmeli ve tevazu yolunu tu+maJithr. Bir hadîs-i şerifte buyurulduğu gibi : «— Mütevazı olanı Allah yükseltir ve büyüklenenİ de Allah küçültür.» İşte Allah katında derece kazanmak ve insanlar arasında makbul olmak için tevazu yolunu seçmelidir.[833]