199 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. Hanbel ve Muhammed b. Abdülaziz b. Ebu Rizme, onlara Abdullah b. İdris, ona İbn İshak, ona Yahya b. Abbad b. Abdullah b. ez-Zübeyri, ona babası, ona da Ebu Bekir'in kızı Esma'nın şöyle dediğini rivayet etti: Haccetmek üzere Rasulullah (sav) ile çıktık. Nihayet el-Arc denilen yere vardığımızda Rasulullah da (sav) konakladı, biz de konakladık. Aişe (r.anha) Rasulullah'ın (sav) yanında oturdu, ben de babamın yanında oturdum. Ebu Bekir'in ve Rasulullah'ın (sav) ortaklaşa kullandıkları bir tek yük hayvanı vardı ve bu hayvan da Ebu Bekir'in hizmetçisinin yanında bulunuyordu. Ebu Bekir oturup, onun yanına çıkıp gelmesini beklemeye başladı. O hizmetçi, devesi yanında bulunmadığı halde çıkageldi. Ebu Bekir: Deven nerede? dedi. Hizmetçisi: Onu dün kaybetmiştim, dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir: Bir tek deveyi kaybediyorsun (bir deveye sahip çıkamıyorsun) öyle mi? deyip onu dövmeye başladı. Rasulullah da (sav) tebessüm ederek ona bakıyor ve "şu ihramlının yaptığına bir bakın" buyuruyordu. [İbn Ebu Rizme dedi ki: Rasulullah (sav) gülümseyerek: "Şu ihramlıya bakın" demekten başka bir şey yapmadı.]
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona da ez-Zührî'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber'in hizmetini gören sahabeden Enes b. Mâlik el-Ensârî (ra) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'in (sav) ölüm döşeğinde olduğu günlerde namazları Ebu Bekir kıldırıyordu. (Son) Pazartesi günü saf tutmuş namaz kılıyorduk. Birden Rasulullah (sav) odanın perdesini açarak bize bakmaya başladı. Ayakta duruyordu ve mübarek yüzü mushaf yaprağı gibi bembeyaz, parıldıyordu. Sonra tebessüm etti ve güldü. Onu görmenin sevinciyle az kalsın namazı bozacaktık. Hz. Peygamber'in (sav) namaza geldiğini zanneden Ebu Bekir geri geri yürüyüp safa katılmak istedi. Hz. Peygamber (sav) bize 'namazınızı tamamlayın' diye işaret etti. Sonra içeri girdi ve perdeyi indirdi. Aynı gün vefat etti."
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys b. Sa'd, ona Ukayl, ona da İbn Şihab'ın rivayet ettiğine göre Enes (ra) şöyle demiştir: "Müslümanlar (Hz. Peygamber'in son hastalığı sırasında bir gün) sabah namazını kılarlarken, aniden Rasulullah (sav) Âişe'nin odasının perdesini açtı ve saf tutup namaz kılmakta olan ashâba baktı. Sonra tebessüm etti, (hatta) güldü. (O sırada imamlık yapmakta olan) Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) namaza gelmek istediğini zannettiğinden, geri çekilerek safa katılmak istedi. Müslümanlar ise (sevinçten) neredeyse namazlarını bozacaklardı. Hz. Peygamber (sav) onlara, "namazınızı tamamlayın!" diye işaret etti ve perdeyi indirdi. O günün sonunda da vefat etti."
Bize Müsedded, ona Hammad b. Zeyd, ona Abdülaziz b. Suheyb, ona Enes b. Malik ve bize Yunus b. Ubeyd, ona Sabit, ona Enes (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) zamanında Medine halkı kuraklık yaşadı. Bir cuma günü Rasulullah (sav) bize hutbe verirken bir adam ayağa kalktı ve ey Allah'ın Rasulü! At sürüleri helak oldu, davar sürüleri mahvoldu. Allah'a dua etsen de bize yağmur yağdırsa! dedi. Rasulullah (sav) ellerini kaldırıp dua etti. Enes (ra) şöyle dedi: Gökyüzü cam gibi parlak idi. Aniden bir rüzgâr esti, bulut oluşturdu. Sonra bulut toplandı. Ardından gökyüzünden bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. Çıktık, evlerimize gelene kadar suya bata çıka yürüdük. Sonraki cumaya kadar yağmur aralıksız yağdı. Ertesi cuma aynı adam -veya bir başkası- ayağa kalktı, ey Allah'ın Rasulü! Evler yıkıldı, Allah'a dua etsen de yağmur kesilse! dedi. Rasulullah (sav) gülümsedi, sonra "(Ey Allah'ım,) Üzerimize değil; çevremize yağdır" diye dua etti. Buluta baktım, parçalanarak Medine'nin semasını taç misali kuşattığını gördüm.
Bize Ebu Tevbe, ona Muaviye b. Sellam, ona Zeyd b. Sellam, ona Ebu Sellam, ona Ebu Kebşe es-Selülî, ona da Sehl b. Hanzaliyye şöyle rivayet etmiştir: Kendileri Huneyn günü Hz. Peygamber (sav) ile yürüyüp akşam olana dek yol almışlar. Ben, Rasulullah'ın (sav) yanında namazda hazır bulundum. (Derken) bir süvari gelip Ya Rasulullah! Önünüzden gittim. Nihayet şu ve şu dağa vardım. Bir de baktım ki Hevâzin, kadınları, deve ve atları, koyunları ile tastamam Huneyn'de toplanmışlar! dedi. Rasulullah (sav) tebessüm edip "inşaâllah, onlar yarın müslümanların ganimeti (olacak)!" buyurdu. Ardından, "bu gece bizim için kim nöbet tutar?" buyurdu. Enes b. Ebu Mersed el-Ğanevî, Ya Rasulullah! Ben! dedi. Nebî (sav), "atla (bakalım)!" buyurdu. O da atına atlayıp Rasulullah'ın (sav) yanına geldi. Hz. Peygamber (sav), ona, "en tepesine varana dek şu tepeye git! Geceleyin senin tarafından baskın yemeyelim!" buyurdu. Sabaha erdiğimizde Nebî (sav), namazgâhına çıkıp iki rekât namaz kıldı. Sonra, "süvarinizden haber var mı?" buyurdu. Onlar, Ya Rasulullah! Haberimiz yok! dediler. Namaz için kamet getirildi. Nebî (sav) de o tepeye bakar halde namaz kıl(dır)maya başladı. Nihayet namazını bitirince "müjde! Süvariniz geldi!" buyurdu. Tepedeki ağaçlık tarafa doğru bakmaya başladık. Bir de baktık ki (süvari) gelmiş! Nihayet Hz. Peygamber'in (sav) huzurunda durup selam verdi (ve) "şu tepenin en yükseğine varana dek Rasulullah'ın (sav) emrettiği gibi yol aldım. Sabahladığımda iki tepeyi de gözetledim. Baktım; ama kimseyi görmedim!" dedi. Hz. Peygamber (sav), ona, "bu gece (atından) indin mi?" buyurdu. O, hayır! Sadece namaz kılmak ve tuvalet ihtiyacı için (indim) dedi. (Bu cevap üzerine) Nebî (sav), ona, "(Cennete girmeni) gerekli kıldın! Bundan sonra amel işlemesen de zararı yok!" buyurdu.
Bize Ahmed b. Yunus (et-Temimî), ona Ubeydullah b. İyad (es-Sedusi), ona da İyad (b. Lekît es-Sedusi), Ebu Rimse'nin (Habib b. Hayyan el-Belevî) şöyle anlattığını nakletti: Babamla birlikte Rasulullah'ın (sav) yanına gitmiştik. Rasul-i Ekrem (sav) babama "senin oğlun mu bu?" diye sordu. Babam Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki evet dedi. Rasulullah (sav) "gerçekten mi?" dedi. Babam şahitlik ederim ki evet dedi. Efendimiz (sav) benim babama benzerliğime baktı ve babamın benim üzerime yemin etmesinden dolayı güldü. Sonra "şüphesiz onun yaptıklarından dolayı sen sorumlu tutulamayacağın gibi, senin yaptıklarından dolayı da o sorumlu tutulamaz" buyurdu ve "(hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez)" mealindeki ayeti (Fatır 35/18) okudu.
Bize Hennâd b. es-Serî, ona Muhammed b. Fudayl, ona Muhtar b. Fülfül, Enes İbn Malik'ten şöyle işittiğini söylemiştir: Rasulullah (sav) biraz uyuklamıştı. Tebessüm ederek başını kaldırdı. (Bunun üzerine) Sahabinin Ey Allah'ın Rasulü, niçin güldünüz? diye sorusu üzerine ya da Hz. Peygamber (sav) doğrudan "biraz önce bana bir sure indirildi" buyurdu ve "Bismillahirrahmanirrahim, innâ a'teynâke'l-kevser" (diyerek) sureyi sonuna kadar okudu. Ardından "kevser nedir biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar da Allah ve Rasulü daha iyi bilir dediler. Hz. Peygamber de "Aziz ve Celil Rabbimin bana cennette vermeyi vadettiği bir nehirdir. Bu nehrin üzerinde pek çok hayır vardır. Üstünde bir havuz vardır. Kıyamet gününde ümmetim bu havuza gelecektir. Havuzun kaplarının sayısı yıldızlarınki kadardır" buyurdu.
Bize Mahled b. Halid eş- Şa'îri, ona Ömer b. Yunus, ona İkrime (b. Ammar) ona da İshak'ın (b. Abdullah b. Ebu Talha) rivayet ettiğine göre Enes b. Malik şöyle demiştir: Hz. Peygamber ahlak açısından insanların en güzeliydi. Bir gün beni bir ihtiyaç için bir yere gönderdi. Vallahi gitmem dedim ama içimden Allah Rasulü'nün emrettiği yere gitmem gerektiğini geçiriyordum. Yola çıktım, sokakta çocuklara rastladım. Bir de baktım Hz. Peygamber (sav) arkadan ensemi yakaladı; yüzüne baktım gülüyordu. "Ey Enescik! Haydi sana söylediğim yere git" dedi. Ben de tamam, gidiyorum Ey Allah'ın Rasulü dedim. Ben O'na yedi yıl veya dokuz yıl hizmet ettim. Yaptığım bir iş için neden böyle böyle yaptın dediğini ya da yapmadığım bir iş için neden şöyle şöyle yapmadın dediğini bilmiyorum.
Bize Ahmed b. Salih, ona Abdullah b. Vehb, ona Amr, ona Ebu Nadr, ona Süleyman b. Yesar'ın naklettiğine göre Peygamber'in (sav) zevcesi Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben, Rasulullah'ın (sav) abartılı ve küçük dili görünecek şekilde ağzını açarak kahkaha attığını hiç görmedim. O, sadece tebessüm ederdi. Bir bulut veya rüzgâr gördüğünde endişelenirdi ve endişesi yüzünden anlaşılırdı. Kendisine Ey Allah'ın elçisi! İnsanlar bulutu gördükleri zaman, yağmur yağacağını ümit ederek seviniyorlar, sen ise bir bulut görünce endişen yüzünden anlaşılıyor, niçin böyle oluyor? dedim. Bunun üzerine "Ey Aişe! Bunda bir azab bulunmadığına dair bana kim teminat verebilir ki? Geçmişte bir kavim şiddetli rüzgarla azaba maruz kalmıştır. Bir kavim de azabı (getiren bulutu uzaktan) görmüşler ve (Bakın bulut çıktı, yağmur yağacak!) (Ahkâf, 46/24) demişlerdi" buyurdu.
Bize Müsedded, ona Hammad b. Zeyd, ona Abdülaziz b. Suheyb, ona Enes b. Malik ve bize Yunus b. Ubeyd, ona Sabit, ona Enes (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) zamanında Medine halkı kuraklık yaşadı. Bir cuma günü Rasulullah (sav) bize hutbe verirken bir adam ayağa kalktı ve ey Allah'ın Rasulü! At sürüleri helak oldu, davar sürüleri mahvoldu. Allah'a dua etsen de bize yağmur yağdırsa! dedi. Rasulullah (sav) ellerini kaldırıp dua etti. Enes (ra) şöyle dedi: Gökyüzü cam gibi parlak idi. Aniden bir rüzgâr esti, bulut oluşturdu. Sonra bulut toplandı. Ardından gökyüzünden bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. Çıktık, evlerimize gelene kadar suya bata çıka yürüdük. Sonraki cumaya kadar yağmur aralıksız yağdı. Ertesi cuma aynı adam -veya bir başkası- ayağa kalktı, ey Allah'ın Rasulü! Evler yıkıldı, Allah'a dua etsen de yağmur kesilse! dedi. Rasulullah (sav) gülümsedi, sonra "(Ey Allah'ım,) Üzerimize değil; çevremize yağdır" diye dua etti. Buluta baktım, parçalanarak Medine'nin semasını taç misali kuşattığını gördüm.