2841 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Ğaylân, ona Rişdîn, ona Amr b. Hâris, ona Ebu Semh, ona Ebu Heysem, ona da Ebu Said el-Hudrî, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Müminler dünyada; Allah'a ve Rasulü'üne iman edip, sonra hiçbir şüpheye düşmeyip, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler; İnsanların malları ve canları konusunda kendisine güven duyduğu kişiler; Herhangi bir konuda eline fırsat geçip de Allah (ac) için ondan geri duranlar olmak üzere üç kısımdırlar."
Açıklama: Rişdîn'in za'fından dolayı bu isnad zayıftır.
Bize Ebu Velid, ona da Şu’be rivayet etti; (T) Bana Bişr, ona Muhammed, ona Şu’be, ona Süleyman, ona İbrahim, ona Alkame, ona da Abdullah (ra) şöyle rivâyet etti: "İman eden ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar (En’am 6/82) meâlindeki ayet indiği zaman Rasululah’ın (sav) ashâbı, 'Hangimiz nefsine zulmetmedi ki?' dediler. Bunun üzerine 'Allah'a ortak koşmak şüphesiz büyük bir zulümdür' (Lokmân: 31/13) meâlindeki âyet nazil oldu.
Bize Abdullah b. Salih, ona İbrahim b. Sa’d, ona İbn Şihâb, ona da (Said) b. el-Müseyyeb, Ebu Hureyre’nin şöyle anlattığını nakletmiştir: "Rasulullah'a (sav) 'Amellerin en faziletlisi hangisidir?' diye sorulduğunda, 'Allah'a ve Rasulüne iman etmektir' buyurdu. 'Sonra hangisidir?' denildiğinde, 'Sonra Allah yolunda cihad etmektir' buyurdu. 'Sonra hangisidir?' diye sorulduğunda ise 'Sonra makbul olan (günah karışmamış) hacdır' cevabını verdi."
Bize Harun b. Maruf ve Muhammed b. Abbad, [Her ikisinin rivayetinde lafızlar birbirine yakın olup rivayetin metni Harun’a aittir.] onlara Hatim b. İsmail, ona Yakub b. Mücahid Ebu Hazre, ona da Ubade b. Velid b. Ubade b. Samit “... Sonra yürüyüp kendi mescidinde bulunan Cabir b. Abdullah' uğradık... (O şöyle dedi:...)” diyerek şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah ile (sav) birlikte yürüdük. Akşam karanlığı çökmeye başlamıştı ki Araplara ait sulardan birine yaklaştık. Rasul-i Ekrem (sav) 'Kim öne geçip havuzu temizleyip suyunu çıkarır, kendisi içer ve bize de içirir?' diye sordu. Cabir der ki: Ben hemen kalktım ve 'Bu adam yapar ey Allah'ın Rasulü' dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Cabir'le beraber kim gidecek?' dedi. Hemen Cebbar b. Sahr kalktı, birlikte gittik. Kuyunun yanına vardık. Havuzdan bir iki kova su çektik, sonra havuzu düzenledik (çamurdan arındırdık). Sonra tekrar su çekerek doldurduk; nihayet havuz ağzına kadar doldu. Yanımıza ilk gelen Rasulullah (sav) oldu. 'Müsaade eder misiniz?' dedi. 'buyur, ey Allah'ın Rasulü' cevabını verdik. Devesini eğerek havuza uzattı. Deve su içti. Ona ipini çekerek daha fazla su içirdi, sonra devenin susuzluğu geçti, idrarını yaptı. Ardından deveyi kenara çekti, çöktürdü. Sonra Rasulullah (sav) havuza geldi, ondan abdest aldı. Ben de onun abdest suyundan aldım, onun gibi abdest aldım. Bu sırada Cebbâr b. Sahr ihtiyacını gidermeye gitti. Rasulullah namaza durmak istedi. Benim üzerimde bir burde (örtü) vardı. Onun iki ucunu çapraz şekilde üzerime sarmaya çalıştım ama yetmedi. Üzerinde püsküller vardı. Onu ters çevirdim, iki ucunu çapraz bir şekilde bağladım ve üzerine çömeldim (örtündüm). Sonra Rasulullah’ın sol tarafında durdum. O, elimden tutarak beni sağ tarafına geçirdi. Sonra Cebbar b. Sahr geldi, abdest aldı, ardından gelerek Rasulullah’ın (sav) sol tarafına durdu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) ikimizin de ellerimizden tutarak bizi arkasına durdurdu. Rasulullah (sav) ben hissetmeden beni gözetmeye başlamış. Sonra maksadını anladım. Eliyle 'kuşağını beline sıkıca bağla' diye işaret etti. Rasulullah (sav) namazı bitirince 'ey Cabir' dedi. 'Buyur ey Allah'ın Rasulü' dedim. 'Elbise genişse iki ucunu çapraz bağla, dar ise onu beline sıkıca sar' buyurdu."
Bize Hasan b. Rabî', ona Ebu Ahvas, ona el-A'meş, ona Zeyd b. Vehb, ona da Abdullah b. Mesud'un (ra) rivâyet ettiğine göre kendisi doğru söyleyen ve kendisine de doğru söylenen Allah'ın rasûlü (sav) şunları söylemiş: “Sizden birinizin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde tamamlanır. Sonra o zaman zarfında alaka (kan pıhtısı) hâline gelir. Sonra yine o zamanda mudğa (et parçası) hâline gelir. Sonra Allah ona bir melek gönderir ve meleğe dört kelimeyi, yani rızkını, ecelini, amelini ve saîd veya şakî olacağını yazması emredilir. Sonra ona rûh üflenir. Sizden biriniz cennetliklerin amelini yapar, hatta cennetle arasında bir kulaç kadar bir mesafe kalır, ama sonra (yazılan) bu kitabı öne geçer ve cehennemliklerin amelini yapar. Yine biriniz cehennemliklerin amelini yapar, hatta cehennemle arasında bir kulaç kadar bir mesafe kalır, ama sonra (yazılan) bu kitabı öne geçer ve cennetliklerin amelini yapar.”
Bize Ebu Velid, ona da Şu’be rivayet etti; (T) Bana Bişr, ona Muhammed, ona Şu’be, ona Süleyman, ona İbrahim, ona Alkame, ona da Abdullah (ra) şöyle rivâyet etti: "İman eden ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar (En’am 6/82) meâlindeki ayet indiği zaman Rasululah’ın (sav) ashâbı, 'Hangimiz nefsine zulmetmedi ki?' dediler. Bunun üzerine 'Allah'a ortak koşmak şüphesiz büyük bir zulümdür' (Lokmân: 31/13) meâlindeki âyet nazil oldu.
Bize Zekeriya b. Adî, ona Ubeydullah b. Amr er-Rakkî, ona Zeyd b. Ebu Üneyse, ona Cebele b. Sühaym, ona Ebu Müsennâ el-Abdî, ona da İbnü'l-Hasâsıyye es-Sedûsî şöyle rivayet etmiştir: "Biat etmek üzere Rasulullah'ın (sav) yanına geldiğimde bana (biat için) şunları şart koştu: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmemi, namaz kılmamı, zekat vermemi, İslam'ın farz kıldığı haccı eda etmemi, ramazan ayında oruç tutmamı ve Allah yolunda cihad etmemi. Ben de 'Ey Allah'ın Rasulü! Bunlardan ikisi var ki vallahi benim onlara gücüm yetmez; onlar da cihad ve sadakadır. Çünkü insanlar, savaştan kaçana Allah'ın gazap ettiğini söylüyorlar. Savaşa katılacak olsam, belki de nefsimi korku kaplar ve ölmeyi arzu etmez. Sadakaya gelince, benim malım küçük bir koyun sürüsü ve on deveden ibarettir. Bunlar da ailemin geçim kaynağı ve bineğidir' dedim. Rasulullah (sav) elimi tuttu, sonra salladı, sonra da şöyle buyurdu: 'Sadaka olmadan, cihad olmadan cennete nasıl gireceksin?' Bunun üzerine 'Ey Allah'ın Rasulü! Sana biat ediyorum' dedim ve koştuğu şartların hepsi için biat ettim."
Aynı senedle (Bize Süleyman b. Harb, ona Hammad b. Zeyd, ona Eyyüb, ona Ebu Kilabe, ona Ebu Esma, ona da Sevban'ın dediğine göre) Rasulullah (sav) şöyle demiştir: "Allah benim için yer yüzünü dürüp topladı da ben doğusunu ve batısını gördüm. Şüphesiz benim ümmetimin hükümranlığı, dünyada benim için dürülüp toparlanan yerlere kadar ulaşacak. Ayrıca bana kırmızı (altın) ve beyaz (gümüş) olan iki hazine verildi. Ben, Rabbimden, ümmetimi, toplu olarak kıtlıkla helak etmemesini, onlara kendileri dışında başka bir düşmanı musallat ederek köklerini kazımamasını istedim. Aziz ve Celil Rabbim de bana şöyle dedi: Ey Muhammed, Ben bir şeyi takdir ettiğim zaman, artık o geri çevrilmez. Ben, onları toplu bir kıtlıkla helak etmeyeceğim. Dünyanın her yerinden düşmanlar onların kökünü kazımak için bir araya toplansalar, birbirlerini esir almadıkça, ben kendileri dışında bir başka bir düşmanı onlara musallat etmeyeceğim. Ben Ümmetim için ancak sapıtıcı liderlerden korkarım." [Râvi Yunus "فَإِنَّهُ لَا يُرَدُّ " yerine "لَا يُرَدُّ" demiştir.]
Bana Harmele b. Yahya et-Tücîbî, ona Abdullah b. Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Said b. el-Müseyyeb, ona da babası şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Talib'in ölüm vakti yaklaştığında, Rasulullah (sav) onun yanına geldi ve başında Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebu Ümeyye b. Muğîre'yi buldu. Rasulullah (sav) 'Amcacığım! Allah'tan başka ilah yoktur de, ben de söylediğin bu kelime ile Allah katında senin için şahitlik edeyim' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebu Ümeyye b. Muğîre 'Ey Ebu Talib! Abdulmuttalib'in dininden yüz mü çevireceksin yoksa?' dediler. Rasulullah (sav) ona ısrarla kelime-i tevhidi teklif etmeye ve o kelimeyi tekrarlamaya devam etti. Nihayet Ebu Talib orda bulunanlara son söz olarak 'O, Abdulmuttalib'in dini üzeredir' cümlesini söyledi ve Allah'tan başka ilah yoktur demeyi reddetti. Buna rağmen Rasulullah (sav) amcasına 'Allah'a (cc) yemin olsun ki bana yasaklanmadığı sürece, senin için istiğfar edeceğim' dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ (Peygamber'in ve iman edenlerin, cehennem ehli oldukları ortaya çıktıktan sonra yakınları bile olsalar, müşrikler için istiğfarda bulunmaya hakları yoktur) (Tevbe, 9/113) ayetini indirdi. Aynı zamanda Allah Teâlâ, Ebu Talib hakkında da Rasulullah'a hitaben (Sen istediğin kişiyi hidayete erdiremezsin. Bilakis Allah dilediğini hidayete ulaştırır ve o hidayete erecek olan kimseleri en iyi bilendir) (Kasas, 28/56) ayetini indirdi."