2841 Kayıt Bulundu.
Bize Hennâd, ona Ebu Ahvas, ona Leys, ona Şehr b. Havşeb, ona Abdurrahman b. Ğanm, ona Ebu Zer, ona da Hz. Peygamber (sav), Allah teâlâ'nın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Ey kullarım! Benim kendisine hidayet bahşettiğim hariç hepiniz sapmışsınız. O halde Benden hidayet isteyin ki, sizlere hidayet edeyim. Benim zengin ettiğim hariç hepiniz fakirsiniz. O halde Benden isteyin ki sizleri rızıklandırayım. Benim kendisini bağışladığım hariç hepiniz günahkarsınız. Sizden kim, benim günahları bağışlamaya muktedir olduğumu bilir de affedilmeyi isterse (günahlarının çokluğuna) bakmadan onu bağışlarım. Şayet ilkiniz ve sonuncunuz, diriniz ve ölünüz, genciniz ve yaşlınız, kullarımdan en takvalı kulun kalbi üzere toplansanız, bu durum benim mülkümde sinek kanadı kadar artırma sağlamaz. Şayet ilkiniz ve sonuncunuz, diriniz ve ölünüz, genciniz ve yaşlınız kullarımdan en şerli kulun kalbi üzere toplansanız, bu durum benim mülkümde sinek kanadı kadar eksilme yapmaz. Şayet ilkiniz ve sonuncunuz, diriniz ve ölünüz, genciniz ve yaşlınız bir yerde toplansanız da her biriniz, hayalindeki her şeyi istese, sonra Ben de her birinize dilediğini versem; bu, benim mülkümden ancak birinizin bir denize iğne batırıp sonra çıkardığında denizden eksilen kadar eksiltir. Çünkü Ben, cömerdim ve kerem sahibiyim. Dilediğimi yaparım. Benim vermem sözle olur, azabım da sözle olur. Bir şeyi dilediğimde, ona yalnızca ‘Ol!’ derim; o da olur." [Ebu İsa şöyle demiştir: Bu, hasen bir hadistir. Bazıları bu hadisi benzeri şekilde Şehr b. Havşeb'den, o Madîkerib'den, o Ebu Zer'den, o da Nebî (sav)'den rivayet etmiştir.]
Açıklama: "وَرَطْبَكُمْ وَيَابِسَكُمُ" ifadesinin, "gencinin ve yaşlınız" olarak tercüme edilebileceğine ve başka tercümelerin ("aliminiz ve cahiliniz," "itaatkarınız ve isyankarınız") de mümkün olabileceğine dair bk. Mübârekfûrî, Tuhfetü'l-ahvezî, VII, 166.
Bize Kuteybe, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona Alâ b. Abdurrahman, ona da babası (Abdurrahman b. Yakub), Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav), "Müflis kimdir, bilir misiniz?" diye (ashâbına) sordu. Onlar da: "Ey Allah'ın elçisi, bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir' cevabını verdiler. Rasulullah (sav) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ümmetimden müflis olan kişi, kıyamet günü (huzura) namaz, oruç ve zekât amelleri ile gelmesine rağmen, aynı zamanda birine sövmüş, iftira atmış, bir başkasının malını yemiş, kanını dökmüş ve birisine vurmuş olarak (kötü amelleri) olan kimsedir. Bu kişi (hesap vermek için) oturur, onun sevaplarının bir kısmı (yaptığı kötülüklere) kısas olarak hak sahiplerinden birine, diğer sevapları da başka bir hak sahibine verilir. O kişinin sevapları, yaptığı kötülüklerin kısası olarak verilirken tükenirse, hak sahiplerinin günahları alınıp ona yüklenir. Sonunda o kişi ateşe atılır." [Ebu İsa (Tirmizî): 'Bu, hasen-sahih bir hadistir.' demiştir.]
Bize Ali b. Muhammed ile el-Hüseyin b. Abdurrahman, onlara Abdullah b. Nümeyr, ona Muâviye en-Nasrî, ona Nehşel, ona ed-Dahhâk, ona el-Esved b. Yezîd, ona da Abdullah (ra.) şöyle dedi: Rasûlullah’ın (sav.) şöyle dediğini bizzat duydum: “Kim bütün arzularını tek arzu, âhiret arzusu hâline getirirse, o kimsenin dünyaya ait arzuları için Allah yeter. Kimin de arzuları dünya ahvâli hakkında yoğunlaşırsa, Allah onun dünyanın hangi vadisinde helâk olacağına aldırmaz."
Açıklama: İnsanın dünyada arzusu Allah ve ahiret olursa, Allah o kimsenin dünya arzularını karşılayacaktır. Aksi durum söz konusu olursa o kimse kendi başına kalır, kendi helakine doğru yol alır.
Bize Ali b. Muhammed ile el-Hüseyin b. Abdurrahman, onlara Abdullah b. Nümeyr, ona Muâviye en-Nasrî, ona Nehşel, ona ed-Dahhâk, ona el-Esved b. Yezîd, ona da Abdullah (ra.) şöyle dedi: Rasûlullah’ın (sav.) şöyle dediğini bizzat duydum: “Kim bütün arzularını tek arzu, âhiret arzusu hâline getirirse, o kimsenin dünyaya ait arzuları için Allah yeter. Kimin de arzuları dünya ahvâli hakkında yoğunlaşırsa, Allah onun dünyanın hangi vadisinde helâk olacağına aldırmaz."
Açıklama: İnsanın dünyada arzusu Allah ve ahiret olursa, Allah o kimsenin dünya arzularını karşılayacaktır. Aksi durum söz konusu olursa o kimse kendi başına kalır, kendi helakine doğru yol alır.
Bize Müsedded, ona İsmail b. İbrahim, ona Ebu Hayyân et-Teymî, ona Ebu Zür’a, Ebu Hureyre’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Rasûlullah (sav) bir gün, insanlar arasında otururken birden Cebrâil çıkageldi ve, 'îmân nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav), "Allah’a, Meleklerine, Allah’a kavuşmaya ve Peygamberlerine inanman, bir de öldükten sonra dirilmeye îmân etmendir" buyurdu. Cebrâil tekrar, "İslâm nedir?" diye sordu. Hz. Peygamber (sav) de, "İslâm; Allah’a ibâdet etmen, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaman, namaz kılman, farz kılınan zekâtı vermen ve Ramazanda oruç tutmandır" diye cevap verdi. Cebrâil, 'İhsân nedir?' diye sorunca da, "Allah'ı görüyormuş gibi kulluk yapmandır, her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da hiç şüphesiz O seni görüyor" diye cevap verdi. Cebrâil 'Kıyâmet ne zamn kopacak?' diye sorduğunda ise şu karşışığı verdi: "Kıyâmetten kendisine soru sorulan kişi, sorandan daha bilgili değildir. Ancak sana onun alâmetlerini anlatacağım: Câriyenin efendisini doğurması, deve çobanlarının yüksek binalar kurmakta yarışmaları kıyâmet alâmetlerindendir. Kıyâmetin vakti, Allah’dan başka kimsenin bilemediği beş şeyden biridir." Sonra Rasûlullah (sav), "Şüphe yok ki kıyâmetin ilmi Allah katındadır..." (Lokman, 31/34) meâlindeki âyeti okudu. Sonra Cebrâil çıkıp gitti. Arkasından Hz. Peygamber "Onu çağırın!" buyurdu. İnsanlar çıkıp baktılar, fakat kimseyi göremediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav), "O Cebrâil'di, insanlara dinlerini öğretmek için gelmişti" dedi. Ebu Abdullah (el-Buhârî), Hz. Peygamber bütün bunları imandan saydı, dedi.
Bize Humeyd b. Mes’ade, ona Husayn b. Nümeyr Ebû Mihsan, ona Hüseyin b. Kays er-Ruhabî, ona Ata b. Ebu Rebâh, ona İbn Ömer, ona da İbn Mes’ûd'un rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (sav.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Ademoğlunun ayakları (hesap yerinden) hareket edemez: Ömrünü nerede (ve nasıl) tükettiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, ilmiyle ne yaptığından." [Ebû İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: 'Bu, hadis-garib bir hadistir. Bu hadisi İbn Mes’ûd’un Rasulullah’tan (sav.) rivâyeti olarak sadece Hüseyin b. Kays’ın naklettiğini bilmekteyiz. Hüseyin b. Kays ise hafızası açısından hadis konusunda zayıf olarak kabul edilir. Bu konuda Ebû Berze ve Ebû Saîd’den de hadîs rivâyet edilmiştir.']
"Dediler ki: “Birtek dünya hayatımız var. Yaşarız ve ölürüz. Bizi helâk eden de zamandır.” Oysa onların bu konuda bilgileri yoktur; sadece tahmin yürütüyorlar." (Câsiye, 45/24).
Bize Abdülvehhâb b. Abdülhakem el-Verrâk, ona Muâz b. Muâz, Süfyân b. Said es-Sevrî, ona Abdullah b. es-Sâib, ona Zâzân ona da Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Allah'ın sürekli dolaşan melekleri vardır, onlar bana ümmetimden selâm ulaştırırlar."
Bize Ebu Küreyb, ona Muhammed b. Fudayl, ona Hamza ez-Zeyyât, ona Ziyad et-Tâî, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Bizler 'Yâ Rasulullah! Bize ne oluyor da senin huzurundayken kalplerimiz yumuşuyor, dünyaya aldırış etmiyoruz ve ahiret ehlinden oluyoruz. Senin huzurundan ayrılıp da ailemizle bir araya geldiğimizde ve evlatlarımızı kokladığımızda, önceki halimizden eser kalmıyor?' dedik. Rasulullah (sav) 'Şayet huzurumdan ayrıldığınızda da haliniz öyle kalsaydı, melekler sizi evlerinizde ziyaret ederdi. Sizler günah işlemeseydiniz, muhakkak ki Allah (cc) günah işleyip de kendilerini affedeceği başka kimseleri yaratırdı' buyurdu. Ben 'Yâ Rasulullah! Mahlukat neyden yaratılmıştır?' dediğimde, 'Sudan' buyurdu. 'Peki ya cennet neden yapılmıştır?' dediğimse ise 'Malzemesi gümüşten ve altından olan tuğladan, harcı hoş kokulu miskten, taşları inci ve yakuttan, toprağı ise zaferândandır. Oraya girenler, nimetlere nail olur, üzüntüye kapılmaz, sonsuza kadar hayatta kalır ve ölmezler. Elbiseleri eskimez, gençlikleri de son bulmaz' buyurdu. Ardından da 'Şu üç kişinin duası geri çevrilmez: Adeletli yöneticinin, iftar ederken oruçlunun ve mazlumun duası. Allah mazlumun duasını bulutların üzerine çıkarır, o dua için göğün kapıları açılır ve Rab azze ve celle 'İzzetim hakkı için, bir zaman sonra dahi olsa sana muhakkak yardım edeceğim' buyurur' dedi." [Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Bu, isnadı pek sağlam olmayan bir hadis olup bana göre muttasıl da değildir. Bu hadis, Ebu Hureyre vasıtası ile Nebî'den (sav) başka bir isnadla da nakledilmiştir.]