8054 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona da İbn Şihab şöyle demiştir: "Zina etmiş bir kadından doğmuş dahi olsa, ölen her bir çocuğun namazı kılınır. Çünkü o İslam fıtratı üzerine doğmuştur. Anne ve babası, ya da özellikle babası Müslüman olduğunu iddia ederse, annesi Müslüman olmasa dahi eğer çocuk doğum esnasında ağlayarak doğmuşsa namazı kılınır. Fakat doğum esnasında ağlamayan çocuk düşük olacağından ötürü namazı kılınmaz. Çünkü Ebu Hureyre (ra) Nebi'nin (sav) 'Her doğan, muhakkak fıtrat üzere doğar. Sonra onun anne babası, onu Yahudi, Hıristiyan yahut Mecusi yapar. Nitekim her bir hayvanın doğurduğu yavru kusursuz ve tam olarak dünyaya gelir. Siz, onun (doğuştan) kulak veya burnu kesik (yani eksik) olarak doğduğunu hiç gördünüz mü?' buyurduğunu rivayet eder, sonra da 'Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtratına (yüzünü) dosdoğru çevir' [Rum 30/30] ayetini okurdu."
Açıklama: Muhammed b. Şihab ez-Zührî ile Ebu Hureyre arasında inkita vardır.
Bize Şeybân b. Ferrûh, ona Cerîr b. Hâzim, ona da Nâfi şöyle rivayet etmiştir: "İbn Ömer'e, Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber'den (sav) naklen 'Cenazeyi takip eden kimseye bir kırat sevap vardır' diye bir hadis naklettiği bildirildi. İbn Ömer bunu duyunca 'Ebu Hureyre bize baya bir sevap vadetmiştir' deyip meseleyi sorması için Âişe'ye birini gönderdi. Âişe de Ebu Hureyre'nin söylediğini tasdik etti. Bunun üzerine İbn Ömer 'Demek pek çok kırat sevabı kaçırmışız' dedi."
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Yahya b. Said, ona Şu'be, ona Katâde, ona Salim b. Ebu Ca'd, ona Ma'dân b. Ebu Talha el-Ya'merî, ona da Rasulullah'ın (sav) azatlısı Sevbân, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Cenaze namazına iştirak eden kimseye, bir kırat sevap vardır. Eğer defninde de hazır bulunursa, iki kırat sevap vardır. Bir kırat sevap, Uhud Dağı kadardır."
Bize İbn Beşşâr, ona Muaâz b. Hişam, ona babası (Hişam ed-Destüvâî), ona İbn Müsennâ, ona İbn Ebu Adî, ona Said; (T) Bana Züheyr b. Harb, ona Affân, ona Ebân, onlara da Katade hadisi bu isnad ile yukarıdaki rivayete benzer şekilde nakletmiştir. Said ve Hişam rivayetinde Hz. Peygamber'e (sav) kırat hakkında sorulduğu, onun da 'Uhud dağı kadardır' buyurduğu (ilavesi) vardır.
Bize Yahya b. Habib el-Harisî, ona Halid b. Haris, ona da Şu'be, Seyyar b. Selame'den şöyle nakletmiştir: 'Babamı, Rasulullah'ın (sav) namazını (namaz vakitlerini) Ebu Berze'ye sorarken işittim.' dedi. (Hadisi ondan dinleyen) Şu'be, Seyyar'a: 'Ebu Berze'nin söylediklerini (babanla birlikte) sen de işittin mi?' diye sordu. O da: 'Şu anda seni duyduğum gibi (duydum)' diye cevap verdi ve konuşmasına şöyle devam etti: 'Babamı, Rasulullah'ın (sav) namazını (namaz vakitlerini) Ebu Berze'ye sorarken işittim. Şöyle cevap verdi: "Rasulullah (sav) -yatsı namazını- yani gecenin yarısına kadar biraz geciktirmekte bir sakınca görmezdi. Yatsı namazından önce uyumayı, sonra da konuşmayı sevmezdi." Şu'be şöyle dedi: Sonra onu (Seyyar b. Selame'yi) tekrar gördüm ve (aynı konuyu) sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Rasulullah öğlen namazını güneş tepe noktasından (batıya doğru) meylettiği zaman kılardı. İkindi namazını kıldığında ise, birisi Medine'nin en uzak yerine gidip dönse bile güneş hala canlı bir durumda olurdu. Akşam namazının vakti hakkında (Ebu Berze'nin) ne söylediğini unuttum." Şu'be şöyle dedi: Daha sonra onunla tekrar karşılaştım ve aynı soruyu sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Rasulullah, sabah namazını, bir kişi namazı tamamladığında yanında oturan tanıdık kişiyi tanıyabileceği kadar aydınlık olduğu bir vakitte kılardı. Sabah namazında altmış ile yüz ayet arasında okurdu."
Bize Hennâd b. Serî, ona Abdurrahman b. Ebu Zinâd, ona Abdurrahman b. Hبris b. Ayyâş b. Ebu Rabî'a, ona İbn Abbâd b. Huneyf, ona Nâfi' b. Cübeyr b. Mut'im, ona da İbn Abbas, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Cebrâil (as) Kâbe'nin yanında bana iki defa imam oldu. İlk seferinde öğle namazını, güneşin gölgesi (ayakkabı) bağcığı gibi (kısa) olduğunda kıldı. Sonra ikindi namazını, her şeyin gölgesi kendi kadar olduğunda kıldı. Akşam namazını, güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği vakitte kıldı. Yatsı namazını şafak (akşamın aydınlığı) kaybolduğunda kıldı. Sabah namazını fecrin parladığı ve oruçluya yemenin haram olduğu vakitte kıldı. İkinci seferinde ise, öğle namazını her şeyin gölgesi kendisi kadar olduğunda, yani dün ikindiyi kıldığı vakitte kıldı. İkindi namazını her şeyin gölgesi iki misli olduğunda kıldı. Akşam namazını ilk vaktinde (güneş batar batmaz) kıldı. Yatsı namazını, gecenin üçte biri geçtiğinde kıldı. Sabah namazını ise, yeryüzü aydınlandığı zaman kıldı. Ardından Cebrail bana dönüp: 'Ey Muhammed! Bu, senden önceki peygamberlerin (namaz) vakitleridir. Namaz Vakitleri, (gösterdiğim) bu iki vakit arasındadır." [Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Bu konuda Ebu Hureyre, Büreyde, Ebu Musa, Ebu Mesud el-Ensârî, Ebu Said, Câbir, Amr b. Hazm, Berâ ve Enes'ten de hadis rivayet edilmiştir.]
Bize Ahmed b. Muhammed b. Musa, ona Abdullah b. Mübarek, ona Hüseyin b. Ali b. Hüseyin, ona Vehb b. Keysân, ona da Câbir b. Abdullah, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Cebrail bana imam oldu..." (Ravi hadisin bundan sonrasını), İbn Abbas'tan nakledilen hadise mana olarak benzer şekilde rivayet etti. Fakat "... Dün ikindiyi kıldığı vakitte kıldı" kısmını zikretmedi. [Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Bu, hasen-sahih-garîb bir hadistir. İbn Abbas'tan rivayet edilen hadis ise, hasen-sahihtir. Muhammed (b. İsmail el-Buhârî) şöyle demiştir: (Namaz) vakitleri konusunda en sahih rivayet, Câbir'in Nebî'den (sav) naklettiği hadistir. Tirmizî şöyle demiştir: Câbir'in namaz vakitleri konusundaki bu hadisini Atâ b. Ebu Rabâh, Amr b. Dînâr ve Ebu Zübeyr de Câbir b. Abdullah'ın Nebî'den (sav); Vehb b. Keysân'ın, Câbir vasıtasıyla Nebi'den (sav) rivayet ettiği hadise benzer şekilde nakletmiştir.]
Bize Ahmed b. Menî', Hasan b. Sabbâh el-Bezzâr ve Ahmed b. Muhammed b. Musa, -hadis mana bakımından birbirine yakınolarak nakledilmiştir- onlara İshâk b. Yusuf el-Ezrak, ona Süfyân es-Sevrî, ona Alkame b. Mersed, ona da Süleyman b. Büreyde, babasının (Büreyde b. Husayb) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir adam Rasulullah'ın (sav) huzuruna geldi ve namaz vakitlerini sordu. Allah Rasulü (sav): (Bir müddet (burada) Bizimle kal, inşaallah (gösteririz.)' buyurdu. Bilal'e emretti, o da fecir doğduğunda (sabah ezanını) okudu. Akabinde ona emretti, güneş (tepeden batıya doğru) meylettiğinde (öğle ezanını) okudu, Nebi de (sav) öğleyi kıldı. Sonra yine (Bilal'e) emretti, o da güneş parlak halde ve (hâlâ) yüksekteyken (ikindi ezanını) okudu, Rasulullah (sav) da ikindi namazını kıldı. Sonra güneş battığında (Bilal'e), akşamı (ezanı okumasını) emretti. Ardından (Bilal'e) yatsıyı (ezanı okumasını) emretti, şafak iyice kaybolduğunda da kalktı (namaz kıldı). Ertesi gün (ezanları yine Bilal'e) emretti, (sabah namazında) fecri belirgin hale getirdi. Sonra (Bilal'e) öğleyi (ezanını okumasını) emretti, (ama bu sefer) namazı serinliğe bıraktı ve epeyce geciktirdi. Daha sonra (Bilal'e) ikindiyi (ezanını okumasını) emretti, güneş tepede son demlerini yaşarken namazı kıldı. Sonra yine (Bilal'e ezan okumasını) emretti. Akşam namazını da şafağın kaybolmasına az bir zaman kala kıldı. Ardından (Bilal'e) yatsıyı (ezanı okumasını) emretti. Gecenin üçte biri geçtiğinde namazı kıldı. Sonra, 'namaz vakitlerini soran kişi nerede?' diye sordu. Adam, 'Benim.' deyince Rasulullah (sav): 'Namaz vakitleri (gösterdiğim) iki vakit arasındadır' buyurdu. [Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Bu, hasen-garîb-sahih bir hadistir. Tirmizî şöyle demiştir: Bu hadisi Şu'be de, Alkame b. Mersed'den rivayet etmiştir.]
Bize Hennâd, ona Abde -b. Süleyman-, ona Muhammed b. İshak, ona Asım b. Ömer b. Katâde, ona Mahmud b. Lebîd, ona da Râfi' b. Hadîc, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Sabah namazını hava aydınlanınca kılın. Çünkü bunun sevabı daha büyüktür." Tirmizî şöyle demiştir: Şu'be ve es-Sevrî, bu hadisi Muhammed b. İshâk'tan rivayet etmişlerdir. Tirmizî şöyle demiştir: Muhammed b. Aclân da bu hadisi Asım b. Ömer b. Katâde'den rivayet etmiştir. Tirmizî şöyle demiştir: Bu konuda Ebu Berze el-Eslemî, Câbir ve Bilal'den de hadis rivayet edilmiştir. Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Râfi' b. Hadîc'in bu hadisi, hasen-sahih bir hadistir. Nebî'nin (sav) ashabının ve tabiînin âlimlerinin pek çoğu sabah namazını aydınlık vakitte (isfâr) kılmayı benimsemişlerdir. Süfyan es-Sevrî de bu görüştedir. Şâfi'î, Ahmed ve İshâk, 'isfârın anlamı, fecrin iyice belli hale gelmesi ve onda şüphe edilmemesidir.' demişlerdir. Bunlar isfârın manasının, namazın (güneşin doğmasına yakın bir zamana) geciktirilmesi olduğu kanaatinde değildir.]
Bize Kuteybe, ona Leys, ona İbn Şihâb, ona da Urve, Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) ikindi namazını, güneş (ışıkları) hâlâ Aişe'nin odasında iken, gölge (duvarın gölgesi) odasında henüz görünmeden kıldı." [Tirmizî şöyle demiştir: Bu konuda Enes, Ebu Ervâ, Câbir ve Râfi' b. Hadîc'den de hadis rivayet edilmiştir. Tirmizî şöyle demiştir: İkindi namazının geciktirilmesi konusunda Râfi'den de hadis rivayet edilmiştir. Ancak bu, sahih değildir. Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Aişe'nin bu hadisi, hasen-sahihtir. Nebî'nin (sav) ashabından Ömer, Abdullah b. Mesud, Âişe ve Enes gibi ilim ehli olanlar ve tâbiînden pek çok kişi bu hadisi tercih etmiş; ikindi namazının ilk vaktinde kılınmasını benimsemiş, geciktirmeyi hoş görmemişlerdir. Abdullah b. Mübarek, Şâfi'î, Ahmed (b. Hanbel) ve İshak da bu görüştedir.]