8186 Kayıt Bulundu.
Bize Harun b. Maruf, Harun b. Said el-Eylî, ve Velid b. Şuca es-Sekûnî, onlara İbn Vehb, ona Ebu Sahr, ona Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemir, ona İbn Abbas’ın azatlısı Kureyb, ona da Abdullah b. Abbas şöyle rivayet etmiştir: İbn Abbas'ın Kudeyd ya da Usfan’da bir oğlu vefat etmişti. İbn Abbas “ey Kureyb, bir bak bakalım namazını kılmak üzere ne kadar cemaat toplandı” dedi. (Kureyb) der ki: Dışarı çıktım, insanların onun için toplanmış olduklarını gördüm. Ona haber verince, o “ne dersin, onlar kırk kişi var mı?” dedi. Ben “evet” dedim. İbn Abbas “o zaman (namazını kılmak üzere) onu çıkartın, çünkü ben Rasulullah’ı (sav) şöyle buyururken dinledim” dedi: "Müslüman bir adam ölür de, cenazesini Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan kırk adam kılarsa, mutlaka Allah onları onun hakkında şefaatçi kılar." İbn Maruf’un rivayetinde, sened “Şerik b. Ebu Nemir, ona Kureyb, ona da İbn Abbas” şeklindedir.
Bize Harun b. Maruf, Harun b. Said el-Eylî, ve Velid b. Şuca es-Sekûnî, onlara İbn Vehb, ona Ebu Sahr, ona Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemir, ona İbn Abbas’ın azatlısı Kureyb, ona da Abdullah b. Abbas şöyle rivayet etmiştir: İbn Abbas'ın Kudeyd ya da Usfan’da bir oğlu vefat etmişti. İbn Abbas “ey Kureyb, bir bak bakalım namazını kılmak üzere ne kadar cemaat toplandı” dedi. (Kureyb) der ki: Dışarı çıktım, insanların onun için toplanmış olduklarını gördüm. Ona haber verince, o “ne dersin, onlar kırk kişi var mı?” dedi. Ben “evet” dedim. İbn Abbas “o zaman (namazını kılmak üzere) onu çıkartın, çünkü ben Rasulullah’ı (sav) şöyle buyururken dinledim” dedi: "Müslüman bir adam ölür de, cenazesini Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan kırk adam kılarsa, mutlaka Allah onları onun hakkında şefaatçi kılar." İbn Maruf’un rivayetinde, sened “Şerik b. Ebu Nemir, ona Kureyb, ona da İbn Abbas” şeklindedir.
Bize Züheyr b. Harb, ona Yakub b. İbrahim, ona babası (İbrahim b. Sa'd), ona İbn Şihab, ona da Ebu Tufeyl Âmir b. Vasile şöyle rivayet etmiştir: Ömer'in Mekke'ye vali tayin ettiği Nâfi b. Abdülharis (ra) Usfan'da Ömer b. Hattab'a rastladı. Ömer ona “Vadi (Mekke) halkının başına, kimi vekil bıraktın?” diye sordu. Nâfî “İbn Ebza’yı vekil bıraktım” diye cevap verdi. Ömer “İbn Ebzâ kimdir?” diye sordu. Nâfî “bizim azatlılarımızdan biri” dedi. Ömer “sen Mekke halkı başında azatlı birisini mi bıraktın?” diye sordu. Nâfi “o gerçekten Allah Teala’nın kitabını devamlı okur, dini farzları bilir” diye cevap verdi. Bunun üzerine Ömer “sizin Peygamberiniz (sav) "Allah Teâlâ bu kitapla bazı toplulukları yükseltir, bazı toplulukları alçaltır" buyurmuştur” dedi.
Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî ve Ebu Bekir b. İshak, o ikisine Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Âmir b. Vâsile el-Leysî “Nafi b. Abdulharis el-Huzaî Usfan'da Ömer b. el-Hattab ile karşılaştı” dedi ve hadisi İbrahim b. Sa'd'ın Zührî'den rivayet ettiği gibi rivayet etti.
Bize Abbas b. Abdülazim, ona Abdüssamed b. Abdülvâris, ona Said b. Ubeyd Hünânî, ona Abdullah b. Şakîk, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) Dacnân ile Usfân arasında konaklamış müşrikleri muhasara ediyordu. Müşrikler “Bunların oğullarından ve kız çocuklarından daha çok sevdikleri bir namazları var. Bunun için siz kendinizi toparlayarak karar verdikten sonra bir çırpıda onlara hücum edin” dediler. Cibril (asv) geldi, ona ashabını iki gruba ayırmasını, onlardan bir gruba namaz kıldırırken, diğer grubun da düşmana karşı tedbirlerini ve silahlarını almış oldukları halde durmalarını, arkasındakilere bir rekât namaz kıldırdıktan sonra, arkasındakilerin geri çekilip öbürlerinin öne gelip onlara da bir rekât kıldırmasını emretti. Böylelikle her bir grup Nebi (sav) ile birlikte birer rekât kılmış, Nebi (sav) de iki rekât kılmış olacaktı.
Bana Malik’in rivayet ettiğine göre kendisine şu rivayet ulaşmıştır: Abdullah b. Abbas namazı Mekke ile Taif arası, Mekke ile Usfan arası, Mekke ile Cidde arası mesafelerde ve benzerlerinde namazı kısaltarak kılardı. Malik der ki: Bu mesafe dört berîd (yaklaşık 83 km) eder. Namazın kısaltılarak kılınacağı uzaklıklar hususunda en tercih ettiğim rivayet budur. Malik der ki: Yolculuğa çıkmak isteyen bir kimse, beldenin evlerinin dışına çıkmadıkça namazı kısaltarak kılmaz. Beldenin ilk evinin bulunduğu yere girmedikçe ya da oraya yaklaşmadıkça da namazını tam olarak kılmaz.
Bana Harmele b. Yahya et-Tucibî, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona da Mahmud b. Rabi el-Ensarî şöyle rivayet etmiştir: Nebi’nin (sav) ashabından ve Ensar arasından Bedir’de hazır bulunanlardan birisi olan İtbân b. Malik Rasulullah’a (sav) gitti ve “Ey Allah’ın Rasulü, artık gözlerim iyi görmüyor, kavmime de ben namaz kıldırıyorum, yağmur yağdığı ve benimle onlar arasındaki vadide seller aktığı zaman onların mescidine varıp onlara namaz kıldıramıyorum. Bu sebeple ey Allah’ın Rasulü, arzu ederim ki sen gelip evin bir yerinde namaz kılasın ben de orayı namazgâh edineyim” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "İnşallah yapacağım" buyurdu. İtbân der ki: Ertesi günü sabah, Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir es-Sıddık güneşin yükseldiği bir vakitte geldiler, Rasulullah (sav) izin istedi. Ben de içeri girmesi için izin verdim. Oturmadan evin içine girdi sonra "Evinin neresinde namaz kılmamı arzu edersin" buyurdu. (İtbân) der ki: Ben ona evin bir tarafını işaret ettim, Rasulullah (sav) kalkıp tekbir aldı, biz de onun arkasında saf tuttuk ve (bize) iki rekât namaz kıldırdıktan sonra selam verdi. (İtbân devamla) der ki: Biz de kendisi için hazırlamış olduğumuz hazîr denilen bir yemek için onu alıkoyduk. Hane halkından bir takım kimseler de gelip etrafımıza toplandı ve evde çok sayıda adam bir araya geldi. İçlerinden birisi “Malik b. Duhşum nerede?” dedi. Bir diğeri “O münafık birisidir, Allah’ı ve Rasulü’nü sevmez” dedi. Rasulullah (sav) "Onun için böyle deme, sen onun ancak Allah’ın rızasını arzu ederek Lâ ilâhe illallah dediğini görmüyor musun?" buyurdu. (İtbân) der ki: Orada bulunanlar “Allah ve Rasulü elbette en iyi bilir” dediler. O kişi “Ama biz onun teveccühünün ve samimi öğütlerinin hep münafıklara olduğunu görüyoruz” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Şüphesiz Allah, yalnız Allah’ın rızasını isteyerek Lâ ilâhe illallah diyen kimseyi cehennem ateşine haram kılmıştır" buyurdu. İbn Şihab der ki: Daha sonra ben Mahmud'un bu rivayetini Salim oğullarının ileri gelenlerinden birisi olan Husayn b. Muhammed el-Ensarî’ye sordum, o da, bu rivayetini tasdik etti.
Bize Muhammed b. Müsennâ ve Muhammed b. Beşşâr, ona Muhammed, ona Şu‘be, ona Mansur şöyle dediğini rivayet etmiştir: Mücahid’i Ebu Ayyâş ez-Zürakî’den rivayet ederken dinledim. Şu‘be der ki: Bu hadisi o bana yazdı ve ben de ona okudum. Daha önce de bu hadisi rivayet ederken ondan dinlemiş ve bellemiştim. İbn Beşşâr der ki: Bu hadisi ben yazılı metinden ezberledim: Nebi (sav) Usfân’da düşmanla karşı karşıya geldi. Müşriklerin başında da Halid b. el-Velid vardı. Nebi (sav) sahabeye öğle namazını kıldırdı. Müşrikler “onların bu namazdan sonra, mallarından ve evlatlarından daha çok sevdikleri, bir namazları vardır” dediler. Rasulullah (sav) ikindi namazını kıldırınca sahabeyi arkasında iki saf halinde dizdi. Rasulullah (sav) hepsi ile birlikte rükû etti, rükûdan başlarını kaldırdıklarında arkasındaki saf ile birlikte secdeye vardı, diğerleri ayakta kaldı. Secdeden başlarını kaldırdıkları vakit arkadaki saf Rasulullah (sav) ile birlikte yapmış oldukları rükûdan ötürü secdeye vardılar sonra öndeki saf geri çekildi, arkadaki saf da öne geçti. Onların her biri böylece diğerinin yerine durmuş oldu. Daha sonra Rasulullah (sav) hepsi ile birlikte rükûa vardı. Rükûdan başlarını kaldırdıklarında arkasındaki saf (ile birlikte) secdeye vardığı halde diğerleri ayakta kaldı. Secdelerini bitirince diğerleri de secdeye vardı, daha sonra Nebi (sav) onlarla beraber selam verdi.
Bize Amr b. Ali, ona Abdülaziz b. Abdussamed, ona Mansur, ona Mücahid, ona da Ebu Ayyâş ez-Zürakî şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) ile birlikte Usfan denilen yerde idik. Rasulullah (sav) bize öğle namazını kıldırdı. O gün müşriklerin başında Halid b. Velid vardı. Müşrikler “biz onlara bir baskın yapıp onları gafil avlayabilirdik” dediler. Bunun üzerine öğle ile ikindi arasında korku namazı nazil oldu. Rasulullah (sav) bize ikindi namazını kıldıracağı zaman bizi iki gruba ayırdı. Bir grup Nebi (sav) ile birlikte namaz kılarken, diğer grup onu koruyordu. Allah Rasulü hemen arkasındakilerle ve onları koruyanlarla birlikte tekbir aldıktan sonra rükûa vardı, bunlar da diğerleri de hep birlikte rükûa vardılar. Daha sonra hemen onun arkasındakiler Hz. Peygamber (sav) ile birlikte secdeye vardı. Daha sonra secde edenler geri çekildi arkadakiler öne geçip secde yaptılar, sonra Allah Rasulü ayağa kalktı. Daha sonra hem arkasında bulunanlar, hem de onu koruyanlar, hepsi ile birlikte ikinci rekâtın rükûunu yaptı. Sonra hemen arkasında olanlarla secdeye vardı, sonra geri çekilip arkadaşlarının saf tuttukları yerde durdular. Diğerleri öne geçip secde yaptılar, sonra onlarla selam verdi. Böylelikle hepsi imamları ile birlikte ikişer rekât kılmış oldu. Rasulullah (sav) bir defasında Süleym oğulları yurdunda da böyle bir korku namazı kıldırmıştı.
Bize Muhammed b. Müsennâ ve Muhammed b. Beşşâr, ona Muhammed, ona Şu‘be, ona Mansur şöyle dediğini rivayet etmiştir: Mücahid’i Ebu Ayyâş ez-Zürakî’den rivayet ederken dinledim. Şu‘be der ki: Bu hadisi o bana yazdı ve ben de ona okudum. Daha önce de bu hadisi rivayet ederken ondan dinlemiş ve bellemiştim. İbn Beşşâr der ki: Bu hadisi ben yazılı metinden ezberledim: Nebi (sav) Usfân’da düşmanla karşı karşıya geldi. Müşriklerin başında da Halid b. el-Velid vardı. Nebi (sav) sahabeye öğle namazını kıldırdı. Müşrikler “onların bu namazdan sonra, mallarından ve evlatlarından daha çok sevdikleri, bir namazları vardır” dediler. Rasulullah (sav) ikindi namazını kıldırınca sahabeyi arkasında iki saf halinde dizdi. Rasulullah (sav) hepsi ile birlikte rükû etti, rükûdan başlarını kaldırdıklarında arkasındaki saf ile birlikte secdeye vardı, diğerleri ayakta kaldı. Secdeden başlarını kaldırdıkları vakit arkadaki saf Rasulullah (sav) ile birlikte yapmış oldukları rükûdan ötürü secdeye vardılar sonra öndeki saf geri çekildi, arkadaki saf da öne geçti. Onların her biri böylece diğerinin yerine durmuş oldu. Daha sonra Rasulullah (sav) hepsi ile birlikte rükûa vardı. Rükûdan başlarını kaldırdıklarında arkasındaki saf (ile birlikte) secdeye vardığı halde diğerleri ayakta kaldı. Secdelerini bitirince diğerleri de secdeye vardı, daha sonra Nebi (sav) onlarla beraber selam verdi.