Öneri Formu
Hadis Id, No:
18252, D002963
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Avf ez-Zührî (Abdurrahman b. Avf b. Abduavf b. Abd b. el-Haris)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Bişr b. Ömer ez-Zehraî (Bişr b. Ömer b. Hakem b. Ukbe)
6. Hasan b. Ali el-Hüzeli (Hasan b. Ali b. Muhammed)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287115, D002963-2
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Avf ez-Zührî (Abdurrahman b. Avf b. Abduavf b. Abd b. el-Haris)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Bişr b. Ömer ez-Zehraî (Bişr b. Ömer b. Hakem b. Ukbe)
6. Muhammed b. Yahya ez-Zühli (Muhammed b. Yahya b. Abdullah b. Halid)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287116, D002963-3
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Avf ez-Zührî (Abdurrahman b. Avf b. Abduavf b. Abd b. el-Haris)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Sevr es-San'ai (Muhammed b. Sevr)
6. Muhammed b. Ubeyd el-Guberî (Muhammed b. Ubeyd b. Hisab)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287117, D002963-4
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Bişr b. Ömer ez-Zehraî (Bişr b. Ömer b. Hakem b. Ukbe)
6. Muhammed b. Yahya ez-Zühli (Muhammed b. Yahya b. Abdullah b. Halid)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287118, D002963-5
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Bişr b. Ömer ez-Zehraî (Bişr b. Ömer b. Hakem b. Ukbe)
6. Hasan b. Ali el-Hüzeli (Hasan b. Ali b. Muhammed)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287127, D002963-14
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu İshak Sa'd b. Ebu Vakkâs ez-Zührî (Malik b. Vüheyb b. Abdümenaf b. Zühre b. Kilab b. Mürre)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Bişr b. Ömer ez-Zehraî (Bişr b. Ömer b. Hakem b. Ukbe)
6. Hasan b. Ali el-Hüzeli (Hasan b. Ali b. Muhammed)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287128, D002963-15
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu İshak Sa'd b. Ebu Vakkâs ez-Zührî (Malik b. Vüheyb b. Abdümenaf b. Zühre b. Kilab b. Mürre)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Sevr es-San'ai (Muhammed b. Sevr)
6. Muhammed b. Ubeyd el-Guberî (Muhammed b. Ubeyd b. Hisab)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287130, D002963-17
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu Abdullah Zübeyr b. Avvâm el-Esedî (Zübeyr b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Bişr b. Ömer ez-Zehraî (Bişr b. Ömer b. Hakem b. Ukbe)
6. Hasan b. Ali el-Hüzeli (Hasan b. Ali b. Muhammed)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287131, D002963-18
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu Abdullah Zübeyr b. Avvâm el-Esedî (Zübeyr b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Sevr es-San'ai (Muhammed b. Sevr)
6. Muhammed b. Ubeyd el-Guberî (Muhammed b. Ubeyd b. Hisab)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287133, D002963-20
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ الْمَعْنَى قَالاَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنِى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ قَالَ أَرْسَلَ إِلَىَّ عُمَرُ حِينَ تَعَالَى النَّهَارُ فَجِئْتُهُ فَوَجَدْتُهُ جَالِسًا عَلَى سَرِيرٍ مُفْضِيًا إِلَى رِمَالِهِ فَقَالَ حِينَ دَخَلْتُ عَلَيْهِ يَا مَالُ إِنَّهُ قَدْ دَفَّ أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْ قَوْمِكَ وَإِنِّى قَدْ أَمَرْتُ فِيهِمْ بِشَىْءٍ فَاقْسِمْ فِيهِمْ. قُلْتُ لَوْ أَمَرْتَ غَيْرِى بِذَلِكَ. فَقَالَ خُذْهُ. فَجَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَالزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ وَسَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا ثُمَّ جَاءَهُ يَرْفَأُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ قَالَ نَعَمْ. فَأَذِنَ لَهُمْ فَدَخَلُوا فَقَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ هَذَا - يَعْنِى عَلِيًّا - فَقَالَ بَعْضُهُمْ أَجَلْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَارْحَمْهُمَا. قَالَ مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ خُيِّلَ إِلَىَّ أَنَّهُمَا قَدَّمَا أُولَئِكَ النَّفَرَ لِذَلِكَ. فَقَالَ عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ اتَّئِدَا. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَالْعَبَّاسِ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَقَالاَ نَعَمْ. قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم بِخَاصَّةٍ لَمْ يَخُصَّ بِهَا أَحَدًا مِنَ النَّاسِ فَقَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلاَ رِكَابٍ وَلَكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ)" وَكَانَ اللَّهُ أَفَاءَ عَلَى رَسُولِهِ بَنِى النَّضِيرِ فَوَاللَّهِ مَا اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ وَلاَ أَخَذَهَا دُونَكُمْ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْخُذُ مِنْهَا نَفَقَةَ سَنَةٍ أَوْ نَفَقَتَهُ وَنَفَقَةَ أَهْلِهِ سَنَةً وَيَجْعَلُ مَا بَقِىَ أُسْوَةَ الْمَالِ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى أُولَئِكَ الرَّهْطِ فَقَالَ أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ قَالُوا نَعَمْ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَى الْعَبَّاسِ وَعَلِىٍّ رضى الله عنهما فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ. فَلَمَّا تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَطْلُبُ أَنْتَ مِيرَاثَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ وَيَطْلُبُ هَذَا مِيرَاثَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ رَحِمَهُ اللَّهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُ لَصَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا تُوُفِّىَ أَبُو بَكْرٍ قُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَوَلِىُّ أَبِى بَكْرٍ فَوَلِيتُهَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ أَلِيَهَا فَجِئْتَ أَنْتَ وَهَذَا وَأَنْتُمَا جَمِيعٌ وَأَمْرُكُمَا وَاحِدٌ فَسَأَلْتُمَانِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا أَنْ أَدْفَعَهَا إِلَيْكُمَا عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ أَنْ تَلِيَاهَا بِالَّذِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَلِيهَا فَأَخَذْتُمَاهَا مِنِّى عَلَى ذَلِكَ ثُمَّ جِئْتُمَانِى لأَقْضِىَ بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ وَاللَّهِ لاَ أَقْضِى بَيْنَكُمَا بِغَيْرِ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَرُدَّاهَا إِلَىَّ.
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِنَّمَا سَأَلاَهُ أَنْ يَكُونَ يُصَيِّرُهُ بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ لاَ أَنَّهُمَا جَهِلاَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ." فَإِنَّهُمَا كَانَا لاَ يَطْلُبَانِ إِلاَّ الصَّوَابَ. فَقَالَ عُمَرُ لاَ أُوقِعُ عَلَيْهِ اسْمَ الْقَسْمِ أَدَعُهُ عَلَى مَا هُوَ عَلَيْهِ.]
Tercemesi:
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana (bir haber) gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik (senin) kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, (bu atiyyeleri) onlara sen bölüştürüver dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen (daha iyi olurdu) dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi (onlarda) girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerini de izin verir misin? dedi. (o da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas (söz aldı ve) Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol dedi. Malik b. Evs (sözlerine devamla şöyle) dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. (Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle) dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti (Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her-şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: (Hz. Peygamber) bu mallar (ın paylaştırılmasın)da (kendini) size (asla) tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) (Nadiroğullarından fey olarak ele geçen) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası (Hz. Muhammed'in malı) ndan istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu mallar (ın idaresi) Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu mallan size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartlar (ı yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz.
[Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /689
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Ebu Said Malik b. Evs en-Nasrî (Malik b. Evs b. Hadesân b. Nasr b. Muaviye)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Bişr b. Ömer ez-Zehraî (Bişr b. Ömer b. Hakem b. Ukbe)
6. Muhammed b. Yahya ez-Zühli (Muhammed b. Yahya b. Abdullah b. Halid)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Şefaat, şefaat
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için