1119 Kayıt Bulundu.
Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, (İshak “ahberenâ” lafzıyla, Züheyr -hadisin lafzı Züheyr’e aittir-“haddesenâ” lafzıyla nakletmiştir), ona Cerîr, ona A’meş, ona Ebu Duha, ona Mesruk, ona da Aişe’nin rivayet ettiğine göre; Bizden bir kimse hastalandığı zaman Rasulullah (sav) onu sağ eliyle sıvazlar sonra da şöyle dua ederdi: “Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın.” Rasulullah (sav) hastalanıp ağırlaşınca ben de onun bize yaptığı gibi yapmak için elini tuttum. Hemen elini elimden çekti, sonra şöyle dua etti: “Allahım beni bağışla! Beni Refîk-i a’lâ (en yüce dost/makam) ile beraber kıl!” dedi. Ben (Aişe) bir bakayım, dedim. Bir de ne göreyim! Son nefesini vermişti!
Bize Süfyan b. Veki’, ona Yahya b. Adem, ona İsrail, ona Ebu İshak, ona el-Haris, ona da Ali’nin (ra) rivayet ettiğine göre; Nebi (sav), bir hastayı ziyaret ettiğinde şöyle dua ederdi: "Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifâ ver! Şifâ veren yalnız sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki (hasta üzerinde) hiçbir hastalık izi bırakmasın." Tirmizî: “Bu hadis hasendir” demiştir.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Züheyr b. Harb, onlara Cerîr, ona Mansur, ona Ebu Duhâ, ona Mesruk, ona da Aişe’nin rivayet ettiğine göre; Rasulullah (sav) bir hastaya (ziyaret için) geldiği zaman ona şöyle diyerek dua ederdi: “Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın.” Ebu Bekir'in rivayeti "ona dua etti" (mazi ve başında 'fe' harfiyle) ve “ve ente’ş-şâfî” (başında 'vav' harfiyle) şeklindedir.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Cerir, ona Mansur, ona Ebu Duhâ, ona Mesruk, ona da Aişe’nin (r.anha) rivayet ettiğine göre; Rasulullah (sav) hastayı ziyaret ettiğinde ona şöyle diyerek dua ederdi: "Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifâ ver! Şifâ veren yalnız sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın."
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona Müslim, ona Mesruk, ona da Aişe’nin rivayet ettiğine göre; Nebi (sav) şu sözlerle sığınırdı: “Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın.” Nebi'nin (sav) vefatı ile neticelenen hastalığı sırasında durumu ağırlaşınca, elini tuttum, sıvazladım ve bu sözleri söyledim. Hemen elini elimden çekti, sonra şöyle dua etti: "Allahım beni bağışla ve beni Refîk-i a’lâ'ya (en yüce dosta/makama) ulaştır." dedi. (Aişe): 'Bu, O'dan (sav) en son işittiğim şeydi.'
Bize Kuteybe b. Said ve Muhammed b. Abbâd, onlar Hâtim -b. İsmail-, ona Ca'd b. Abdurrahman, ona Sâib b. Yezid şöyle rivayet etmiştir: "Teyzem beni Rasûlüllah'a (sav) götürüp 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kız kardeşimin (şu) oğlunun çok ağrısı (rahatsızlığı) var.' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, başımı sıvazladı ve benim için bereket diledi (bana hayır duada bulundu). Sonra abdest aldı. Ben de onun abdest suyundan (geri kalanını) içtim. Sonra arkasında durdum da omuzlarının arasındaki çadır düğmesi (veya keklik yumurtası) gibi mührüne baktım."
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Züheyr b. Harb, onlara Cerîr, ona Mansur, ona Ebüdduhâ, ona Mesruk, o da Aişe şöyle rivayet etti: Rasûlüllah (sav) bir hastaya (ziyaret için) geldiği zaman ona şöyle diyerek dua ederdi: Rasulullah (sav) bir hastaya (ziyaret için) geldiği zaman ona şöyle diyerek dua ederdi: “Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın.” Ebu Bekir'in rivayeti "ona dua etti" (mazi ve başında 'fe' harfiyle) ve “ve ente’ş-şâfî” (başında 'vav' harfiyle) şeklindedir.
Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, (İshak “ahberenâ” lafzıyla, Züheyr -hadisin lafzı Züheyr’e aittir-“haddesenâ” lafzıyla nakletmiştir), ona Cerîr, ona A’meş, ona Ebu Duha, ona Mesruk, ona da Aişe’nin rivayet ettiğine göre; Bizden bir kimse hastalandığı zaman Rasulullah (sav) onu sağ eliyle sıvazlar sonra da şöyle dua ederdi: “Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın.” Rasulullah (sav) hastalanıp ağırlaşınca ben de onun bize yaptığı gibi yapmak için elini tuttum. Hemen elini elimden çekti, sonra şöyle dua etti: “Allahım beni bağışla! Beni Refîk-i a’lâ (en yüce dost/makam) ile beraber kıl!” dedi. Ben (Aişe) bir bakayım, dedim. Bir de ne göreyim! Son nefesini vermişti!
Bana Abdullah b. Ebu Şeybe, ona Yahya, ona Süfyan, ona A’meş, ona Müslim, ona Mesruk, ona da Aişe'nin (r.anha) rivayet ettiğine göre; Nebi (sav) onlardan herhangi birine (hasta olana) sağ eliyle dokunarak (sıvazlayarak) onu Allah'a şöyle diyerek sığındırıyordu: "Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver! Şifa veren yalnız sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, (hasta üzerinde) hiçbir hastalık izi bırakmasın.” Ben Mansur'a bu hadisten söz ettim. O da bana İbrahim, Mesruk, Aişe isnadıyla yukarıdaki hadise benzer bir rivayette bulundu.
Bize İbn Ebu Ömer, ona Süfyân, ona Zührî, ona Ebu Huzâme, ona da babası [Ya'mer] şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav)'a; '"Yâ Rasulallah, okuduğumuz rukyeler, kullandığımız ilaçlar, korunmak için yaptığımız bir takım şeyler Allah'ın kaderinden bir şeyi savabilir mi, ne dersiniz'' diye sordum. Peygamber (sav), ''onlar da Allah'ın kaderindendir'' buyurdu. Ebu İsa şöyle dedi: Bu hasen-sahih bir hadistir. Bize Said b. Abdurrahman, ona Süfyân, ona Zührî, ona İbn Ebu Huzâme, ona da babası, Peygamber'den (sav) benzeri bir hadis rivayet etmiştir. Bu da, hasen-sahih bir hadistir. Bu iki rivayet İbn Uyeyne'den rivayet edilmiş; bazıları Ebu Huzâme vasıtasıyla onun babasından, bazıları İbn Ebu Huzâme vasıtasıyla onun babasından, bazıları da (doğrudan) Ebu Huzâme'den rivayette bulunmuştur. İbn Uyeyne'den başka râviler, bu hadisi Zührî'den, o Ebu Huzâme'den, o da babasından rivayette bulunmuştur ki bu (tarik), daha sahihtir. Ebu Huzâme'nin babasından rivayette bulunduğu bu hadis dışında başka bir rivayetini bilmiyoruz.