Giriş


Açıklama: Her fazilet için bir esas ve her edep için de bir kaynak vardır. Faziletlerin esası ve edeplerin kaynağı akıldır. Allah, dîni aklın kemaline vacip kılmış, dünyayı da aklın tedbirine bağlamıştır. İnsanın aklı kemal çağına erince, sorumluluk başlar ve dünya işleri de böyle bir aklın idaresinde gelişir. İnsanların birbirinden farklı ve değişik gaye ve düşünceleri olmakla beraber, onları akıl sebebiyle birbirlerine yaklaştırıp birleştirmiştir. Öyle ise akıl, sorumluluğun başı ve faziletlerin en üstünüdür. Akıl, din ve dünya için esastır. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: “Her şeyin bir temeli vardır; insanın işlerinin temeli de akıldır. İnsanın aklı miktarınca Rabbine ibadeti olur. Siz kâfirlerin: ‘Eğer biz işiteydik yahut bileydik, cehennem ehlinden olmazdık’ sözünü duymadınız mı?” Ve yine: “İnsan, kendini hidayete iletecek yahut kötülükten çevirecek akla denk bir şeye sahip olmamıştır.” buyurmuştur. Hâdiselerin gerçekleri akıl ile bilinir, iyi ile kötünün arası da onun sayesinde ayırt edilir. Aklı tarif hususunda âlimler birbirinden farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı aklı şöyle tarif etmiştir: “Akıl, lâtif bir cevherdir; onunla görünüşteki gerçekler ayırt edilir.” Bu tarifi esas kabul edenler, aklın mahalli hususunda ayrılığa düşmüşlerdir. Bir grup, akıl dimağdadır; çünkü dimağ his merkezidir, demiştir. Diğer bir grup ise, “aklın yeri kalptir; çünkü kalp hayatın kaynağı ve duygunun maddesidir”, demiştir. Bu ikinci görüş, metindeki Hz. Ali’nin ifadesine uygun düşmektedir. Daha çok rağbet gören diğer âlimlerin tarifi şudur: “Akıl, zarurî mefhumları kavrayan bir sıfattır.” Bu tarifi ileri sürenler, akıl için bir mahal tayin etmemişlerdir. Akıl iki kısma ayrılır: 1. Doğuştan gelen akıl, tabiî akıl ki, insanın kendi varlığını bilmesi, iki zıddın aynı anda bir arada olamayışını kavrayışı gibi... 2.Sonradan kazanılan akıl, müktesep akıl ki, bu çeşit akıl beş duyu sayesinde elde edilir: Görmekle, işitmekle, tatmakla, koklamakla ve dokunmakla elde edilir. Her iki kısım aklın birleşmesiyle çeşitli bilgiler kazanılmış olur. Merhametin karaciğerde, şefkatin talâkta bulunduğu görüşü üzerinde başka bir yoruma rastlanmamıştır. Teneffüs cihazlarının akciğerler olduğu ise, herkesçe bilinen bir gerçektir.[Edebü’l-müfred, trc. A. Fikri YAVUZ, 1062 no’lu dipnot (?)]

    Öneri Formu
164787 EM000547 Buhârî, Edebü'l-Müfred, 250.


    Öneri Formu
164848 EM000587 Buhari, Edebü'l-Müfred, 267


Açıklama: Müslim bu hadisi, Sahîh’inde Hasan b. Ali el-Hevlânî > o da: Ebû Tevbe’den gelen bir tarikle rivayet etmiştir.

    Öneri Formu
144655 BS007898 Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, IV, 313. Müslim, Zekât 54; Ebû Dâvûd, Âdâb 160; Ahmed b. Hanbel, V, 354, 359.


Açıklama: Yüzün önemli bir organ olduğunu teyid eden bu hadîs-i şerifteki, “Allah, Âdem'i kendi suretinde yarattı.” cümlesi üzerinde âlimlerin çeşitli görüş ve tefsirleri olmuştur: 1— Bir kısım âlimler, bunun mânâsını Allah'a bırakmışlar ve bunu söz konusu etmemişlerdir. 2— Bazı âlimler de bunun mânâsını te’vil etmiş ve ‘suret, sıfat mânâsındadır’, demişlerdir. Yani Cenab-ı Hak, Âdem'i, kendi sıfatlarına mazhar kılarak yaratmıştır. Allah Teâlâ’nın, ezelî ve kemâl sıfatları olan kelâm, semi', basar, ilim gibi, Âdem'de de mahlûk ve sonradan meydana gelme kelâm, semi', basar ve ilim sıfatları vardır. Allah insanı yarattığı gibi, insanda bu sıfatları da yaratmıştır. Ancak Allah'ın sıfatları ezelî ve ebedîdir, noksanlıklardan beridir. İnsanların sıfatları ise noksandır, geçicidir, değişkendir ve yok olmaya mahkûmdur. 3— Bir kısım âlimlere göre de, suretin Allah'a izafe edilmesi şeref içindir. Yani insanoğlunun şerefini beyan mânâsını taşır. 4— Bir kısmına göre, suret kelimesine bitişik zamir, Allah'a değil, Âdem'e râcidir. Yani Allah Teâlâ Âdem'i, âdem suretinde yarattı. Âdem yaratıldığı andaki şekil, boy ve biçimini ömrünün sonuna kadar muhafaza etti. Çocuktan büyüme şekli ile yaratılmadı, demektir. Bir de insan, başlangıçta da insan gibi yaratıldı, başka bir hayvandan tekâmül ederek bugünkü şekli almadı mânâsını taşır. Böylece Darwin nazariyesi ret edilmiş oluyor. Ayrıca Allah Âdem'i, insan şeklinde yarattı. Bu suretine başka hiç kimseyi ortak kılmadı. Sureti, kendisine ait bir surettir, denilmektedir.

    Öneri Formu
163986 EM000173 Buhari, Edebü'l-Müfred, 91


Açıklama: Kader meselesi ile ilgili olan bu mevkuf haberin izahı kısaca şöyle yapılabilir: Allah Teâlâ, yaratıkları daha vücut sahasına çıkarmadan önce, onların hayatta vuku bulacak hâl ve hareketlerini, kendilerine vereceği irade tasarrufu ile, ezelî ilmi sayesinde bilir. Bütün olmuş ve olacak haller hep Allah'ın ilmine uygun olarak kudret ve iradesiyle vücut bulur. Bu ölçüler dairesinde hâdiselerin oluş manzumesine Allah'ın takdiri ve kazası denir. Bunun değişmesi olamaz. Kulların mükellefiyet durumu ise, kadere bağlanmaz. Zira kaderin ne olduğunu kul bilmez, ancak Allah'ın emirlerine uyarak hareket etmek sorumluluğu altındadır. Çünkü insan, ağaçlar ve taşlar gibi, yahut hayvanat gibi istediğini yapmaya gücü yetmeyen bir varlık değildir. Allah'ın kendisine verdiği irade ile, bazı işleri yapmaya veya yapmamaya yetkisi vardır. Zaten bu irade yetkisini, iyiye mi, yoksa kötüye mi kullanacağını Allah'ın ezelden bilmesi, onun kaderini tespit demektir. İşte bu tespit, haberde de izah edildiği üzere asla değişmez. Ancak kulların sorumluluğu başka şeydir. Herkes iyi şeyleri yapmaya, kötü huylardan sakınmaya iradesini kullanabilir ve kullanmakla yükümlüdür. Bunu yapmayanlar Allah katında sorumlu olurlar, iradelerini kötüye kullandıklarından cezalarını çekerler. Dinin hükümlerine uygun olarak hareket edip yaşayanlar da sevap kazanırlar, azap çekmekten kurtulurlar.[Edebü’l-müfred, trc. A. Fikri YAVUZ, 564 no’lu dipnot (?)]

    Öneri Formu
164096 EM000283 Buhârî, Edebü'l-Müfred, 137


    Öneri Formu
43892 HM002294 İbn Hanbel, I, 254


    Öneri Formu
143334 BS006580 Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, III, 520.


    Öneri Formu
209178 M2418-2 Müslim, Zekat, 118


    Öneri Formu
209179 M2416-2 Müslim, Zekat, 116


    Öneri Formu
209180 M2416-3 Müslim, Zekât, 116