421 Kayıt Bulundu.
Bize Yezîd, ona Hammâd b. Seleme, ona Sâbit el-Bünânî, ona Enes b. Mâlik, ona da Abdullah b. Mes‘ûd'un rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Cennete en son girecek kişi, sırat üzerinde yürüyen bir adam olacaktır. Bazen düşecek, bazen yürüyecek, bazen de ateş ona çarpacaktır. Sıratı geçince arkasına döner ve ateşe bakarak 'Beni senden kurtaran Allah, ne yücedir! Gerçekten Allah bana, önceki ve sonraki hiç kimseye vermediğini verdi' der. Bu sırada kendisine bir ağaç gösterilir. Ona bakar ve 'Ey Rabbim! Ne olur beni bu ağaca yaklaştır; onun gölgesinde serinleyeyim, suyundan içeyim' der. Allah Teâlâ 'Ey kulum! Belki seni ona yaklaştırırsam başka şey de istersin?' buyurur. Adam 'Hayır, Ey Rabbim! Senden başka bir şey istemeyeceğim' der ve Allah’a yeminle söz verir. Ama Rabbi onun başka şeyler de isteyeceğini bilir; çünkü sabredemeyeceği şeyleri görmektedir. Bunun üzerine Allah onu ağaca yaklaştırır. Sonra kendisine ondan daha güzel bir başka ağaç gösterilir. Ona bakar ve 'Ey Rabbim! Ne olur beni buna da yaklaştır; gölgesinde serinleyeyim, suyundan içeyim' der. Allah Teâlâ 'Ey kulum! Daha önce bana başka bir şey istemeyeceğine dair söz vermemiş miydin?' buyurur. O da 'Ey Rabbim! Bu kez senden başka bir şey istemeyeceğim' der ve tekrar yeminle söz verir. Fakat Rabbi onun yine başka bir şey isteyeceğini bilir. Yine ona o ağaca yaklaşma izni verilir. Bu defa cennet kapısının yanında, ondan da güzel bir ağaç gösterilir. Adam ona bakar ve 'Ey Rabbim! Ne olur beni bu ağaca yaklaştırayım; gölgesinde dinleneyim, suyundan içeyim' der. Allah Teâlâ ona 'Ey kulum! Bana başka bir şey istemeyeceğine dair söz vermemiş miydin?' buyurur. Adam 'Ey Rabbim! Artık senden başka bir şey istemeyeceğim' der ve yine Allah’a söz verir. Rabbi onun yine isteyeceğini bilir. Allah onu ağaca yaklaştırır. Sonra cennet ehlinden gelen sesleri duyar. Bu defa 'Ey Rabbim! Cenneti istiyorum! Cennet, cennet!' der. Allah Teâlâ ona 'Ey kulum! Bana başka bir şey istemeyeceğine dair söz vermemiş miydin?' buyurur. Adam 'Ey Rabbim! Ne olur, beni cennete koy' der. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Ey kulum! Benden ne (alırsan) seni susturur? Seni cennete alıp, dünya kadar bir nimet ve onun bir misli kadarını daha sana versem, razı olur musun?' buyurur. Adam (şaşkınlıkla) 'Ey azamet sahibi Rabbim! Sen benimle alay mı ediyorsun?' der." "Abdullah b. Mes‘ûd bu sözleri aktarırken öyle güldü ki, azı dişleri göründü. Sonra 'Bana neden güldüğümü sormayacak mısınız?' dedi. Onlar da 'Neden güldün?' dediler. O da şöyle dedi: Çünkü Rasulullah (sav) bu kıssayı anlatırken güldü, sonra 'Bana neden güldüğümü sormayacak mısınız?' buyurdu. Biz de 'Ey Allah’ın Rasulü, neden güldünüz?' dedik. Hz. Peygamber (sav) de şöyle buyurdu: Kulun 'Sen benimle alay mı ediyorsun; hem de Sen, azamet sahibi Rabb iken' demesi üzerine Rabbin gülmesinden dolayı."
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzak, ona Ma‘mer, ona Hemâm b. Münebbih ona da Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurdu: "Cennet ve cehennem münakaşa ettiler. Cehennem: Ben kibirliler ve zorba kimselerle tercih olundum (onlara tahsis edildim) dedi. Cennet de: Bana ne oldu ki, bana insanların yalnız zayıfları ve düşükleri giriyor? dedi. Allah tebâreke ve teâlâ da cennete şöyle buyurdu: Sen benim rahmetimsin, ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim. Cehenneme de şöyle dedi: Sen benim azabımsın, ben seninle kullarımdan dilediğime azap ederim. Cennet ve cehennemden her biri dolacaktır. Fakat cehennem dolmak bilmez, en son Allah ona ayağını koyar. O da: Bana yeter, bana yeter, bana yeter! der. İşte o zaman cehennem dolar, birbirine büzülür. Allah (ac), yarattıklarından hiçbir kimseye zulmetmez. Cennete gelince, Allah (ac), onun için (onun boşluklarını doldurmak için) yeniden birtakım kimseler yaratır."
Açıklama: Hadiste geçen Yüce Allah'ın ayağını cehenneme koymasının manası hakkında bazı alimler bir takım teviller sunmuşlardır. Bazı alimler ise bu tür konuları tevil yoluna gitmeden Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde nasıl geçiyorsa öyle kabul etmeyi, bununla beraber Cenâb-ı Hakk'ı bildiğimiz tarzda el ve ayak gibi uzuvlardan tenzih etmeyi, bunların keyfiyyeti konusunda görüş belirtmemeyi en uygun yol olarak bildirmişlerdir.
Bize Ebu Küreyb, ona Muhammed b. Fudayl, ona Hamza ez-Zeyyât, ona Ziyad et-Tâî, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Bizler 'Yâ Rasulullah! Bize ne oluyor da senin huzurundayken kalplerimiz yumuşuyor, dünyaya aldırış etmiyoruz ve ahiret ehlinden oluyoruz. Senin huzurundan ayrılıp da ailemizle bir araya geldiğimizde ve evlatlarımızı kokladığımızda, önceki halimizden eser kalmıyor?' dedik. Rasulullah (sav) 'Şayet huzurumdan ayrıldığınızda da haliniz öyle kalsaydı, melekler sizi evlerinizde ziyaret ederdi. Sizler günah işlemeseydiniz, muhakkak ki Allah (cc) günah işleyip de kendilerini affedeceği başka kimseleri yaratırdı' buyurdu. Ben 'Yâ Rasulullah! Mahlukat neyden yaratılmıştır?' dediğimde, 'Sudan' buyurdu. 'Peki ya cennet neden yapılmıştır?' dediğimse ise 'Malzemesi gümüşten ve altından olan tuğladan, harcı hoş kokulu miskten, taşları inci ve yakuttan, toprağı ise zaferândandır. Oraya girenler, nimetlere nail olur, üzüntüye kapılmaz, sonsuza kadar hayatta kalır ve ölmezler. Elbiseleri eskimez, gençlikleri de son bulmaz' buyurdu. Ardından da 'Şu üç kişinin duası geri çevrilmez: Adeletli yöneticinin, iftar ederken oruçlunun ve mazlumun duası. Allah mazlumun duasını bulutların üzerine çıkarır, o dua için göğün kapıları açılır ve Rab azze ve celle 'İzzetim hakkı için, bir zaman sonra dahi olsa sana muhakkak yardım edeceğim' buyurur' dedi." [Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Bu, isnadı pek sağlam olmayan bir hadis olup bana göre muttasıl da değildir. Bu hadis, Ebu Hureyre vasıtası ile Nebî'den (sav) başka bir isnadla da nakledilmiştir.]
Bize Muhammed b. İsmail, ona Hişam b. Ammar, ona Abdülhamid b. Habib b. Ebu İşrin, ona el-Evzâî, ona Hassan b. Atiye, ona Saîd b. Müseyyeb şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre ile karşılaştım, bana 'Allah bizi Cennet çarşısında buluştursun' dedi. Saîd 'Cennette çarşı var mı?' diye sordu. Ebu Hureyre 'Evet, Rasulullah (sav) bana şöyle haber verdi: Cennetlikler cennete girdikten sonra amellerinin üstünlüğüne göre orada konaklarına yerleşirler. Dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre için onlara verilen izin üzerine Aziz ve Celil Allah’ı ziyaret ederler. Onlara Arşını gösterir ve cennet bahçelerinden bir bahçe içerisinde onlara tecelli eder. Onlar için nurdan minberler, inciden minberler, yakuttan minberler, zebercetten minberler, altından minberler ve gümüşten minberler kurulur. Onların en alt mertebede olanları –ki aralarında alt mertebede kimse yoktur- misk ve kâfur tepeleri üzerine oturur. Kürsüleri (minberleri) üzerinde oturan kimselerin oturdukları yerleri itibariyle kendilerinden daha üstün olduğu onlara gösterilmez (hissettirilmez). Ebu Hureyre der ki: Ben 'Ey Allah’ın Rasulü, Rabbimizi görecek miyiz' dedim. 'Evet, güneşi ve dolunayı görmek için birbirinizi itip kakar mısınız?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Aynı şekilde Aziz ve Celil Rabbinizi görmekte de birbirinizle itişmezsiniz. O mecliste Aziz ve Celil Allah’ın herkesle tercümansız ve aracısız konuşur. Hatta O sizden birisine 'Ey filan kişi, şu şu işi yaptığın günü hatırlıyor musun' diyecek ve ona dünyada iken yapmış olduğu bazı günahlarını hatırlatacaktır. O kişi 'Rabbim günahlarımı bağışlamamış mıydın?' diyecek. Yüce Allah 'Elbette bağışladım, zaten mağfiretimin genişliği sayesinde sen bu konumuna ulaşabildin' diyecek. Onlar bu halde iken, üstlerinden bir bulut onları bürüyüverecek, üzerlerine kesinlikle benzerini duymadıkları hoş bir koku yağdıracak, sonra da 'Haydi sizin için hazırlamış olduğun ikram ve lütuflara kalkın, canınızın çektiği her ne ise onu alın' buyuracak. Bunun üzerine biz, meleklerin her tarafını kuşattıkları bir pazara geleceğiz. O pazarda gözlerin benzerini görmediği, kulakların işitmediği ve kalplerin hatırlarından geçirmediği şeyler vardır. Bu sefer canımızın çektiği ne olursa, bize (konaklarımıza) taşınıp götürülecek. Orada ne bir şey satılır, ne bir şey satın alınır. O pazarda cennetlikler birbirleriyle karşılaşırlar, yüksek konumdaki bir adam gelir ve daha aşağı mertebedeki birisiyle karşılaşır –ki aralarında daha aşağı mertebede kimse yoktur- onun üzerindeki elbiselerden (alt mertebedeki kişi) hoşlanınca, daha sözünü tamamlamadan, derhal onun üzerinde ondan daha güzel elbiseler görünür. Çünkü orada hiç kimsenin üzülmemesi gerekir. Sonra evlerimize döneriz, eşlerimiz 'Merhaba hoş safa geldiniz, bizden ayrıldığınız vakitteki hale göre daha da güzel ve daha hoş kokularla geri geldiniz' diyerek bizi karşılar. Biz de 'Biz bugün, Aziz, Celil ve Cebbar Rabbimizle oturduk, Bu yüzden, bu şekilde size dönmek bize layık ve haktır' deriz." [Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu garip bir hadistir. Biz bu rivayeti sadece bu tarikle biliyoruz. Süveyd b. Amr, bu hadisin bir bölümünü Evzâî’den rivayet etmiş bulunmaktadır.]
Bize Hennâd, ona Vekî, ona İsmail b. Ebu Hâlid, ona Kays b. Ebu Hâzim, ona Cerir b. Abdullah el-Becelî şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) huzurunda oturduğumuz bir sırada dolunaya baktı ve 'Sizler bu dolunayı gördüğünüz gibi Rabbinizi apaçık göreceksiniz. Onu görmek için birbirinizin üstüne yığılmak, birbirinizi sıkıştırmak ihtiyacını duymayacaksınız. Bu sebeple gücünüz yettiğince güneş doğmadan önce (sabah namazını) ve güneş batmadan önce (ikindi namazını) kılmayı ihmal etmeyin' buyurdu, sonra 'Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et' [Kâf, 50/39] ayetini okudu." [Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu, hasen sahih bir hadistir.]
Bize Muhammed b. Sinan el-Bahilî, ona Ebu Yahya Füleyh b. Süleyman, ona İbn Ebu Meymune Hilal b. Ebu Meymune, ona İbn Ebu Amra Abdurrahman b. Ebu Amra, ona Ebu Hureyre (ra), Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Şüphesiz cennette öyle bir ağaç vardır ki, bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürür. İsterseniz, -Uzatılmış gölge- (Vâkıa/30) âyetini okuyunuz."
Bize İbrahim b. Münzir, ona Muhammed b. Fuleyh, ona babası (Fuleyh b. Süleyman), ona Abdurrahman b. Ebu Hamza, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Cennete girecek ilk zümre, dolunay gibi parlak olacaktır. Ardından girecekler ise, gökteki en güzel, inci gibi parlak bir yıldız gibi olacaklar. Onların kalpleri, kin duymayan, haset etmeyen bir adamın kalbi olacak. Her birisi için, kemik ve etin arkasından baldırlarının iliği görülen, ahu gözlü dilberlerden iki eş vardır."
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Cerîr, ona Umâra, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Cennete ilk girecek olan zümre, dolunay gibi parlak olacak. Ardından girecek olanlar da gökte en parlak yıldız gibi parıldayacak. Onların küçük veya büyük abdeste çıkma, tükürme ve sümkürme ihtiyaçları olmaz. Tarakları altın, terleri misk, buhurdanlıklarının yakıtı Uluvve ve Uncûc denilen güzel kokulu bir çubuk, eşleri iri ve şahin gözlü dilberlerdir. Onlar bir tek erkeğin, babaları Adem'in suretinde olup boyları altmış ziradır."
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona Ebu Zinâd, ona A'rec, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayetine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah tebâreke teâla 'Ben iyi kullarım için hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insanın aklına, hayaline gelmeyecek birtakım nimetler hazırladım' buyurmuştur." Ardın dan Ebu Hureyre şöyle dedi: İsterseniz şu âyeti okuyun "Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez." Bize Ebu Zinâd, ona A'rec, ona da Ebu Hureyre aynı hadisin benzerini rivayet etmiştir. Süfyân'a "(bu hadisi) Peygamber'den mi rivayet ettin yoksa içtihadınla mı söylüyorsun?" diye soruldu. O da "rivayet olmasaydı Ebu Muâviye, A'meş'ten o da Ebu Salih ne aktaracaktı ki?" Ebu Hureyre ayette geçen (قُرَّةِ) kelimesini çoğul olarak (قُرَّاتِ) şeklinde okudu.