118 Kayıt Bulundu.
Bize Hafs b. Ömer, ona Şu'be, ona Muhammed -b. Ziyâd-, ona Ebu Hüreyre (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Birinize hizmetçisi yemek getirdiği zaman eğer onu yanına oturtup yediremeyecekse (hiç olmazsa) ona bir iki yemelik veya bir iki lokmalık yemek versin. Çünkü yemeği pişirirken sıcaklığa ve zahmete o hizmetçi katlanmıştır."
Bize Abdülaziz b. Abdullah el-Üveysî, ona İbn Ebu Hâzim, ona babası (Ebu Hâzim), ona Yezîd b. Rûmân, ona da Urve'nin rivâyet ettiğine göre Hz. Âişe (ra), ablasının oğlu Urve'ye; "Biz bazen iki ay boyunca üç hilali görürdük de Resûlullah’ın (sav) evlerinde bir defa bile ateş yanmazdı (çünkü pişirilecek bir yemek yoktu)" dedi. Urve de, 'Peki sizi ne geçindirirdi (neyle idare ederdiniz)?' diye sorunca, Âişe (r.anha) şöyle cevap verdi: "İki siyah şeyle: hurma ve suyla. Ancak Rasulullah’ın (sav) Ensardan komşuları vardı. Onların sağmal (süt veren) develeri vardı, onlardan Rasulullah’a hediye olarak süt gönderirlerdi, biz de içerdik."
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayla, ona İbn Şihâb, ona İbn Müseyyeb ve Ebu Seleme, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "ihtiyaç fazlası suyu esirgeyerek (insanların) fazla ot (elde etmesine) engel olmayın."
Bana Ebu Nua’ym –bu hadisin yaklaşık yarısı kadarını rivayet etti-, ona Ömer b. Zer, ona Mücahid, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etti: Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin olsun ki, açlık sebebiyle ciğerimi (karnımı) yere dayardım. Yine açlık sebebiyle karnıma taş bağlardım. Bir keresinde insanların geçtikleri yol üzerine oturdum. Derken Ebu Bekir uğradı, kendisine Allah’ın kitabından bir âyet sordum. Tabi, ona sadece beni doyurması için sormuştum. Asıl gayemi gerçekleştirmeden geçip gitti. Sonra Ömer uğradı. Ona da Kur’an’dan bir âyet sordum. Kendisine sadece beni doyurması için sormuştum. Asıl gayemi gerçekleştirmeden geçip gitti. Daha sonra da Ebu’l-Kâsım (sav) uğradı. Beni görünce gülümsedi, niyetimi ve yüzümdeki ifadeyi anlayıp "Ey Ebu Hirr" (kedi babası) dedi. Ben de “Buyur! Ey Allah’ın Rasulü” dedim. Benimle gel, buyurdu ve yürüdü ben de peşinden gittim. (Evine) girdi, ben de girmek için izin istedim ve bana izin verdi. Kendisi (sav) içeri girip bir bardak süt görünce "Bu süt nereden geldi" dedi. Onu, falan kimse veya falan kadın sana hediye etti, dediler. Rasulullah (sav): "Ey Ebu Hirr" buyurdu. Emrine amadeyim! Ey Allah’ın Rasulü, dedim. "Suffa mektebine git, onları bana çağır" buyurdu. (Ebu Hureyre): Ashabı Suffe İslam’ın misafirleridir. Onların sığınacakları ne aileleri ne malları ne de dayanacakları bir kimseleri vardı. Rasulullah’a (sav) bir sadaka gelince Allah’ın Rasulü (sav), hiç bir şey almadan bunu, onlara gönderirdi. Bir hediye geldiğinde ise kendisine biraz alır, bunu onlara da göndererek hediyeye onları da ortak ederdi, dedi. Bundan dolayı (onları çağırma) konusu hoşuma gitmedi. Kendi kendime: “Bu kadarcık süt, Ashabı Suffe için neye yetecek ki? Zira ondan içerek kendime gelebilmem için onu içmeye en çok ben layığım. Onlar geldiğinde Rasulullah (sav), (sütü ikram etmem için) bana emredecek ben de onlara dağıtacağım. (Dolayısıyla) bu sütten bana ne kalabilir ki? Ancak Allah’a ve O’nun Rasulü’ne (sav) itaat gerekirdi” dedim. Onlara varıp kendilerini çağırdım. Onlar geldi, (içeri girmek için) izin istediler ve kendilerine izin verildi. Evde yerlerini aldılar. Rasulullah (sav): "Ey Ebu Hirr" buyurdu. Emrine amadeyim! Ey Allah’ın Rasulü, dedim. "Bunu al ve onlara dağıt", dedi. Bardağı alıp dağıtmaya başladım. Birine veriyordum, doyasıya içiyor, sonra bardağı bana veriyordu. Arkasından diğerine veriyordum, doyasıya içiyor, sonra bardağı bana veriyordu. Nebî’ye (sav) varıncaya kadar bir başkası doyasıya içiyor, ardından bardağı bana veriyordu. Sonunda onların hepsi doymuştu. O (sav), bardağı alıp eline koydu, bana bakıp gülümsedi ve "Ebu Hirr!" buyurdu. Emrine amadeyim! Ey Allah’ın Rasulü, dedim. "Sen ve ben kaldık" dedi. Doğru diyorsun Ya Rasulallah, dedim. "Otur da iç" buyurdu. Oturup içtim. "Yine iç!" buyurdu. Ben de tekrar içtim. Sürekli iç, diyordu. Sonunda hayır, seni hak ile gönderene yemin olsun ki, artık süte gidecek bir yer bulamıyorum (doydum), dedim. "Bana ver" buyurdu. Bardağı kendisine verdim, Allah’a hamdedip, besmele çekerek geri kalan sütü içti.
Bize Musa b. İsmail, ona Abdulvahid b. Ziyâd, ona A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Üç kimse vardır ki Allah kıyamet gününde onların yüzüne bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlar için elem verici bir azâb vardır: (Birincisi) yol üstünde ihtiyacından fazla suyu olup onu yoldan geçenlerden esirgeyen kimsedir. (İkincisi) devlet başkanına yalnız dünyalık menfaat için biat etmiş olan kimsedir. Devlet başkanı ona dünyalık verirse hoşlanır, vermezse öfkelenir. (Üçüncüsü) satılık malını ikindiden sonra (pazara) çıkarıp 'kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, ben bu mala şu kadar para verdim' der, satın alan kimse de onu tasdik eder." Bundan sonra Rasulullah (sav) şu ayeti okudu: "Allah'a verdikleri söz ve yeminlerini bedel az bir bedele satınlar var ya işte onlar için ahirette hiçbir nasip yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onların yüzüne bakmaz, onları temize çıkarmaz. Onlar için pek acıtıcı bir azap vardır" (Âl-i İmrân, 72)
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Eyyub ve Kesir b. Kesir, (bu arada bir diğerinin rivayetine ilavede bulunmaktadır) onlara Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas'ın söylediğine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, İsmail'in annesine rahmet etsin. Zemzemi kendi haline bıraksaydı -Suyu avuçlamasaydı da demiş olabilir- zemzem yeryüzünde akan bir pınar olurdu. Bilahare Cürhüm Kabilesi geldi ve 'Senin yanında konaklayıp yerleşmemize izin verir misin?' diye sordular. İsmail'in annesi 'Suda bir hakkınız olmamak şartıyla evet.' dedi. Onlar da 'Evet' diyerek bunu kabul ettiler."
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Süfyân, ona Amr, ona Ebu Salih Semmân, ona da Ebu Hureyre (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onların yüzüne bakmaz. Bunlar; malını, müşterinin verdiği fiyattan daha fazlaya aldığına dair yalan yere yemin eden kimse. Müslüman bir kimsenin malını ucuza kapatmak için ikindiden sonra yalan yere eden kimse. (Elindeki) fazla sudan istifade edilmesini engelleyen kimse. Allah ona 'tıpkı senin, kendi çabanla kazanmadığın sudan, insanları mahrum ettiğin gibi bugün ben de lutuf ve ikramımdan seni mahrum ediyorum' buyurur" Ali der ki: Bu hadisi bize Sufyân bir çok defa Amr'dan, o da Ebu Salih'ten, o da Hz. Peygamber'den (sav) (merfu) olarak rivayet etmiştir.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Eyyub ve Kesir b. Kesir, (bu arada bir diğerinin rivayetine ilavede bulunmaktadır) onlara Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas'ın söylediğine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, İsmail'in annesine rahmet etsin. Zemzemi kendi haline bıraksaydı -Suyu avuçlamasaydı da demiş olabilir- zemzem yeryüzünde akan bir pınar olurdu. Bilahare Cürhüm Kabilesi geldi ve 'Senin yanında konaklayıp yerleşmemize izin verir misin?' diye sordular. İsmail'in annesi 'Suda bir hakkınız olmamak şartıyla evet.' dedi. Onlar da 'Evet' diyerek bunu kabul ettiler."
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Süfyân, ona Amr, ona Ebu Salih Semmân, ona da Ebu Hureyre (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onların yüzüne bakmaz. Bunlar; malını, müşterinin verdiği fiyattan daha fazlaya aldığına dair yalan yere yemin eden kimse. Müslüman bir kimsenin malını ucuza kapatmak için ikindiden sonra yalan yere eden kimse. (Elindeki) fazla sudan istifade edilmesini engelleyen kimse. Allah ona 'tıpkı senin, kendi çabanla kazanmadığın sudan, insanları mahrum ettiğin gibi bugün ben de lutuf ve ikramımdan seni mahrum ediyorum' buyurur" Ali der ki: Bu hadisi bize Sufyân bir çok defa Amr'dan, o da Ebu Salih'ten, o da Hz. Peygamber'den (sav) (merfu) olarak rivayet etmiştir.