201 Kayıt Bulundu.
Bize Said b. Mansur, ona Hüşeym, ona Husayn b. Abdurrahman şöyle rivayet etmiştir: Said b. Cübeyr'in yanındaydım. “Dün akşam kayan yıldızı gören oldu mu?” diye sordu. “Ben gördüm” dedim. Sonra da “Ama namazda değildim, beni beni akrep sokmuştu” dedim. “Peki ne yaptın?” diye sordu. “Rukye yaptım” dedim. “Seni bunu yapmaya sevk eden nedir?” diye sordu. Ben de “Şa'bî'nin bana rivayet ettiği bir hadis sebebiyle yaptım” dedim. “Şa'bî size ne rivayet etti?” diye sordu. Ben de “Bize Şa'bî, ona da Büreyde b. Husayb el-Eslemî şöyle rivayet ettiğine göre nazar ve zehirli hayvan sokmasından başka bir şeyde rukye yoktur” dedim, bana şöyle dedi: İşittiği şeyle yetinen kimse ne güzel yapmıştır Ancak bize İbn Abbas (ra) Hz. Peygamber'den (sav) şöyle rivayet etmiştir: "Bütün ümmetler bana arz edildi. Bazı peygamberlerin yanında küçük bir topluluk, bazılarının yanında bir adam, iki adam; bazılarının ise yanında kimse bulunmadığını gördüm. Sonra benim önüme büyük bir topluluk geldi. Onun ümmetim olduğunu sandım. 'Bu Musa'nın ümmetidir. Sen ufuğa doğru bak' denildi. Ben de baktım. Yine büyük bir kalabalık vardı. Bana 'Diğer tarafa bak' dediler. Bir de baktım ki yine büyük bir kalabalık. 'İşte bu senin ümmetindir. Onlardan yetmiş bin tanesi hesap ve azap görmeden cennete gireceklerdir' denildi. Bundan sonra Hz. Peygamber (sav) kalkıp evine gitti. Orada bulunanlar cennete hesapsız girecekler hakkında konuşmaya başladılar. Bazıları 'Belki onlar Hz. Peygamber'in ashabıdır' dediler. Bazıları 'Belki müslüman olarak doğup Allah'a şirk koşmayanlardır' dediler ve bir çok fikir yürüttüler. Sonra Hz. Peygamber (sav) yanlarına çıktı ve 'Ne hakkında konuşuyorsunuz?' diye sordu. Ona ne konuştuklarını haber verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'Onlar rukye yapmayanlar, yaptırmayanlar, bazı şeyleri uğursuzluk saymayanlar ve rablerine tevekkül edenlerdir' buyurdu. Ukkaşe b. Mıhsan 'Ey Allah'ın Rasulü! Dua edin de ben de onlardan olayım' deyince, Hz. Peygamber (sav) 'Sen onlardansın' buyurdu. Başka bir kişi daha kalkıp 'Allah'a dua buyurun da ben de onlardan olayım' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Ukkaşe seni geçti' buyurdu."
Açıklama: Rukye okuyup üfleyerek şifa ummaktır. Bu hadisin son kısmında tedavi için kullanılan şeylerin doğrudan etki sahibi değil, vasıta olduğuna işaret vardır. Hastalığı da, musibeti de, uğursuzluğu da asıl yaratan Allah'tır. Mümin tedavi olurken asıl şifayı Allah'tan bekler ve ona tevekkül eder. Yoksa kasıt tedaviyi reddetmek değildir.
Bize Müsedded, ona Yahya; (T) Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona (aynı mana ile) İsmail b. İbrahim, onlara (Yahya ve İsmail'e) Haccac es-Savvâf, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Hilal b. Ebu Meymune, ona Ata b. Yesar, ona da Muaviye b. el-Hakem es-Sülemi şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) ile namaz kılarken cemaatten bir adam aksırdı ben de 'Yerhamükallah' deyiverdim. Bunun üzerine cemaat gözlerini bana dikti. Ben 'Vay başıma gelenler! Nedir bu haliniz bana niye öyle bakıyorsunuz' deyince, bu sefer ellerini baldırlarına vurmaya başladılar. Anladım ki beni susturmaya çalışıyorlar. Ravilerden Osman der ki: Onların beni susturmaya çalıştığını görünce sustum. Rasulullah (sav) namazını bitirince, anam babam O'na feda olsun, bana ne vurdu ne beni azarladı ne de bana kötü söz söyledi. Bana 'Namazda insan kelamı etmek helal değildir. Namaz tesbih, tekbir ve Kur'an kıraatidir' buyrdu. Yahut da Rasulullah (sav) buna benzer bir şeyler söyledi. Bunun üzerine ben 'Ey Allah'ın Rasulü biz çok az bir zaman öncesine kadar cahiliyeyi yaşayan insanlardık. Allah bize İslam'ı getirdi. Ama bizden birçoğu hala kâhinlere gidiyor' dedim. Rasulullah (sav) 'Sen sakın onlara gitme' buyurdu. Ben 'İçimizde uğursuzluğa inananlar var' dedim. Rasulullah (sav) 'Bu onların içinde buldukları kuruntudur. Onları işlerinden alıkoymasın' buyurdu. Ben 'İçimizden bazıları çizgiler çiziyorlar' dedim. Rasulullah (sav) 'Nebilerden birisi de çizerdi. Kimin çizdiği, ona denk düşerse isabet etmiştir' buyurdu. Ben yine 'Benim bir cariyem Uhut ve Cevâniye taraflarında kuzularımı güderdi. Bir gün onun yanına gittim. Bir de ne göreyim? Bir kurt sürüden bir koyunu götürmüş. Neticede ben de bir insanım ve herkes gibi üzülürüm. Lakin ben (üzülmekle kalmadım) cariyeme bir de tokat attım' dedim. Rasulullah (sav) (bunu diğerleri gibi sakin karşılamadı) bundan dolayı bana tepki gösterdi. Bunun üzerine ben o cariyeyi azat edivereyim mi?' diye sordum. Rasulullah (sav) 'Onu bana getir' buyurdu. Ben de onu getirdim. Rasulullah (sav) ona 'Allah nerede' diye sordu. O 'Gökte' dedi. Rasulullah (sav) 'Ben kimim' dedi. Cariye 'Sen Allah'ın Rasulüsün' deyince Rasulullah (sav) 'Onu azad et. Çünkü o mümin bir kadındır' buyurdu."
Bize Müsedded, ona Yahya; (T) Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona (aynı mana ile) İsmail b. İbrahim, onlara (Yahya ve İsmail'e) Haccac es-Savvâf, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Hilal b. Ebu Meymune, ona Ata b. Yesar, ona da Muaviye b. el-Hakem es-Sülemi şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) ile namaz kılarken cemaatten bir adam aksırdı ben de 'Yerhamükallah' deyiverdim. Bunun üzerine cemaat gözlerini bana dikti. Ben 'Vay başıma gelenler! Nedir bu haliniz bana niye öyle bakıyorsunuz' deyince, bu sefer ellerini baldırlarına vurmaya başladılar. Anladım ki beni susturmaya çalışıyorlar. Ravilerden Osman der ki: Onların beni susturmaya çalıştığını görünce sustum. Rasulullah (sav) namazını bitirince, anam babam O'na feda olsun, bana ne vurdu ne beni azarladı ne de bana kötü söz söyledi. Bana 'Namazda insan kelamı etmek helal değildir. Namaz tesbih, tekbir ve Kur'an kıraatidir' buyrdu. Yahut da Rasulullah (sav) buna benzer bir şeyler söyledi. Bunun üzerine ben 'Ey Allah'ın Rasulü biz çok az bir zaman öncesine kadar cahiliyeyi yaşayan insanlardık. Allah bize İslam'ı getirdi. Ama bizden birçoğu hala kâhinlere gidiyor' dedim. Rasulullah (sav) 'Sen sakın onlara gitme' buyurdu. Ben 'İçimizde uğursuzluğa inananlar var' dedim. Rasulullah (sav) 'Bu onların içinde buldukları kuruntudur. Onları işlerinden alıkoymasın' buyurdu. Ben 'İçimizden bazıları çizgiler çiziyorlar' dedim. Rasulullah (sav) 'Nebilerden birisi de çizerdi. Kimin çizdiği, ona denk düşerse isabet etmiştir' buyurdu. Ben yine 'Benim bir cariyem Uhut ve Cevâniye taraflarında kuzularımı güderdi. Bir gün onun yanına gittim. Bir de ne göreyim? Bir kurt sürüden bir koyunu götürmüş. Neticede ben de bir insanım ve herkes gibi üzülürüm. Lakin ben (üzülmekle kalmadım) cariyeme bir de tokat attım' dedim. Rasulullah (sav) (bunu diğerleri gibi sakin karşılamadı) bundan dolayı bana tepki gösterdi. Bunun üzerine ben o cariyeyi azat edivereyim mi?' diye sordum. Rasulullah (sav) 'Onu bana getir' buyurdu. Ben de onu getirdim. Rasulullah (sav) ona 'Allah nerede' diye sordu. O 'Gökte' dedi. Rasulullah (sav) 'Ben kimim' dedi. Cariye 'Sen Allah'ın Rasulüsün' deyince Rasulullah (sav) 'Onu azad et. Çünkü o mümin bir kadındır' buyurdu."
Bize Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Katâde, ona Hasan (el-Basrî), ona İmrân b. Husayn, ona da İbn Mes'ûd şöyle demiştir: "Bir gece Rasulullah’ın (sav) yanında çokça konuştuk. Sonra sabah olunca Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Bu gece bana peygamberler ümmetleriyle birlikte gösterildi. Bir peygamber geçti yanında üç kişi vardı, bir başka peygamber geçti yanında küçük bir topluluk vardı, bir peygamber geçti yanında birkaç kişi vardı ve bir peygamber de geçti ki onunla beraber hiç kimse yoktu. Nihayet, yanında İsrail oğullarından kalabalık bir topluluk ile Mûsâ (as) önümden geçti. Bu kalabalık hoşuma gitti ve 'Bunlar kimdir?' diye sordum. Bana 'Bu senin kardeşin Mûsâ’dır, yanındaki de İsrail oğullarıdır' denildi. Ben 'Peki, benim ümmetim nerede?' diye sordum, bana 'Sağına bak' denildi. Baktım ki dağ yamaçları adam yüzleriyle dolmuş. Sonra 'Soluna bak' denildi. Baktım ki ufuk insan yüzleriyle dolmuş. Bana 'Razı oldun mu?' denildi. Ben de 'Razı oldum Rabbim, razı oldum Rabbim!' dedim. Bunun üzerine bana 'Bunların yanında yetmiş bin kişi vardır ki hiçbir hesaba çekilmeden cennete girecekler' denildi. Rasulullah (sav) devamla 'Babam da annem size feda olsun! Eğer gücünüz yeterse o yetmiş bin kişi arasında olmaya çalışın. Eğer buna güç yetiremezseniz, dağ yamaçlarını dolduranlar arasında olun. Buna da güç yetiremezseniz ufku dolduranlar arasında olun. Çünkü orada birtakım insanların kalabalık hâlde itiştiklerini gördüm' buyurdu. Bunun üzerine Ukâşe b. Mihsan kalktı ve 'Ey Allah’ın Rasulü, Allah’a dua et de beni o yetmiş bin kişiden kılsın' dedi. Rasulullah (sav) onun için dua etti. Sonra başka bir adam kalktı ve 'Ey Allah’ın Rasulü, Allah’a dua et de beni de onlardan kılsın' dedi. Rasulullah (sav) 'Bu konuda seni Ukâşe geçti' buyurdu. Sonra kendi aramızda konuştuk ve 'Sizce bu yetmiş bin kimlerdir? Herhalde bunlar İslam’da doğup büyüyen, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerdir' dedik. Bu sözümüz Rasulullah’a (sav) ulaşınca 'Onlar; dağlama yaptırmayan, rukye talep etmeyen, uğursuzluk vehmine kapılmayan ve yalnızca Rablerine tevekkül eden kimselerdir' buyurdu."
Açıklama: Rukye okuyup üfleyerek şifa ummaktır. Bu hadisin son kısmında tedavi için kullanılan şeylerin doğrudan etki sahibi değil, vasıta olduğuna işaret vardır. Hastalığı da, musibeti de, uğursuzluğu da asıl yaratan Allah'tır. Mümin tedavi olurken asıl şifayı Allah'tan bekler ve ona tevekkül eder. Yoksa kasıt tedaviyi reddetmek değildir.
Bize Affân, ona Hemmâm, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Hilal b. Ebu Meymune, ona Ata b. Yesar, ona da Muaviye b. Hakem Hz. Peygamber'den (sav) alıp ezberlediği üç hadisi şöyle rivayet etmiştir: "Ben Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah'ın Rasulü! Bizler yakın zamana kadar cahiliyye döneminde yaşamaktaydık. Sonunda Allah, İslâm'ı getirdi. Bizden bazı kimseler var, çizgiler çizerek (falcılık) yapıyorlar' dedim, bana 'Peygamberlerden biri de çizgiler çizerdi. Kimin çizgi ve falları peygamberin çizgisine denk gelirse, işte doğru olan odur' buyurdu. Ben 'Ey Allah'ın Rasulü! Bizden bir kısmı uğursuzluk ve uğur işine inanıyorlar' dedim. Bunun üzerine Peygamber (sav) 'Bu (uğur ve uğursuzluk) insanların içlerinde bulunan bir kuruntudur. Dolayısıyla bu, onları bazı şeyleri yapmaktan alıkoymasın' buyurdu. Ben 'Bizden bazıları kahinlere giderek onların söylediklerine inanıyorlar' dedim. Rasulullah (sav) 'Onlara gitmeyin' buyurdu. " Bir başka hadiste Ravi der ki: "Benim Uhud taraflarında Cevvaniye denilen yerde, cariyemin güttüğü koyunlarım vardı. Bir gün gittiğimde bir de ne göreyim, kurt sürüden bir koyun götürmüş. İnsan olmamız dolayısıyla herkes gibi ben de üzüldüm ve cariyeyi tokatladım. Sonra Rasulullah'ın (sav) yanına gelerek durumu ona haber verdim. Peygamber (sav), bu yaptığımın çok ağır bir şey olduğunu söyledi. Bunun üzerine 'Ey Allah'ın Rasulü! Onu hürriyetine kavuşturayım mı?' dedim Rasulullah da (sav) 'Onu bana çağır' buyurdu. Ben de çağırdım cariye gelince, Rasulullah (sav), Ona 'Aziz ve Celil olan Allah nerededir?' dedi. Cariye de 'Göktedir' dedi. 'Ben kimim' diye sordu, cariye 'Sen, Allah'ın gönderdiği peygambersin' dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) bana 'O mü'min bir cariyedir onu hürriyetine kavuştur' buyurdu." "İşte iki hadis budur. (Üçüncü hadis de şudur:) Rasulullah'ın (sav) arkasında namaz kılıyordum, cemaatten biri hapşırdı. Ben de 'Yerhamükallah' dedim. Bunun üzerine cemaat bana sert bir şekilde baktı. Ben de 'Analarınız yokluğunuza yansın, ne oldu da bakıyorsunuz' dedim. Bu sefer hepsi ellerini uyluklarına vurdular. Beni susturmak istediklerini anladım ve ben de sustum. Rasulullah (sav), namazını bitirince beni çağırdı. Anam, babam onun yoluna feda olsun, Ben hayatım boyunca onun gibi bir öğretici görmedim. Bana ne vurdu ne azarladı ne de kızdı. Bana 'Bizim bu kıldığımız namazda dünyalık sözler söylenmez. O namaz; tesbih, tekbir ve Kur'an okumaktan ibarettir' buyurdu. Yahut Hz. Peygamber'in buyurduğu ifadeyle bu üç hadisi bana rivayet etti."
Bize Muhammed b. Mütevekkil el-Askalani ve Hasan b. Ali, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) 'Bulaşıcı (kendi başına tesir eden) hastalık, uğursuzluk, Safer ayının uğursuzluğu ve baykuş uğursuzluğu yoktur' buyurdu. Bunun üzerine (orada bulunan) bir bedevi 'Peki, ya develer? Kumda ceylan gibi sağlıklı dolaşırken, içlerine uyuz bir deve giriyor da hepsi uyuz oluyor. Bu nasıl oluyor?' dedi. Hz. Peygamber de 'Peki hastalığı ilk bulaştıran kimdir?' karşılığını verdi." Mamer der ki: Bana Zührî, ona bir adam, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) 'Hastalık taşıyan, sağlıklı bir kimsenin yanına götürülmemelidir' buyurmuştur. Bunun üzerine bir adam Ebu Hureyre'ye dönüp 'sen bize (daha önce) Peygamber'in (sav) 'Bulaşıcı (kendi başına tesir eden) hastalık, uğursuzluk, Safer ayının uğursuzluğu ve baykuş uğursuzluğu yoktur' buyurduğunu söylememiş miydin?' dedi. Ebu Hureyre de 'bunu size ben söylemedim karşılığım' vermiş." [Zührî der ki: Ebu Seleme, Ebu Hureyre'nin bu hadisi rivayet ettiğini bildirdi ve 'ben Ebu Hureyre'nin bu hadisten başka (rivayet ettiği) bir hadisi unuttuğunu duymadım' dedi.]
Bize Yezid, ona Hişam, ona Hasan, ona da İmran b. Husayn şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) 'Ümmetimden yetmiş bin kişi hesapsız bir şekilde cennete girer. Onlar ateşle dağlama yapmazlar, rukye yapmazlar, uğursuzluğa inanmazlar, onlar ancak Rablerine tevekkül ederler' buyurdu. Ravi der ki: Bunun üzerine Ukkâşe kalktı ve 'Ey Allah’ın Rasulü! Beni onlardan kılması için yüce olan Allah'a dua et' dedi. Rasulullah (sav) da 'Sen onlardansın' buyurdu. Sonra bir başkası da 'Beni de onlardan kılması için Allah'a dua et' dedi. Hz. Peygamber (sav), 'Bu hususta Ukkâşe seni geçti' buyurdu."
Bize Yezid, ona Hişam, ona Muhammed, ona da İmran b. Husayn'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden yetmiş bin kişi hesapsız bir şekilde cennete girer. Onlar ateşle dağlama yapmazlar, rukye yapmazlar, uğursuzluğa inanmazlar, onlar ancak Rablerine tevekkül ederler."
Bize Muhammed b. Mütevekkil el-Askalani ve Hasan b. Ali, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) '(Kendi başına tesir eden) bulaşıcılık, uğursuzluk, Safer ayının uğursuzluğu ve baykuş uğursuzluğu yoktur' buyurdu. Bunun üzerine (orada bulunan) bir bedevi 'Peki, ya develer? Kumda ceylan gibi sağlıklı dolaşırken, içlerine uyuz bir deve giriyor da hepsini uyuz ediyor. Bu nasıl oluyor?' dedi. Hz. Peygamber de 'Peki hastalığı ilkine bulaştıran kimdir?' karşılığını verdi." Mamer der ki: Bana Zührî, ona bir adam, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) 'Hastalık taşıyan, sağlıklı bir kimsenin yanına götürülmemelidir' buyurmuştur. Bunun üzerine bir adam Ebu Hureyre'ye dönüp 'sen bize (daha önce) Peygamber'in (sav) '(Kendi başına tesir eden) bulaşıcılık, uğursuzluk, Safer ayının uğursuzluğu ve baykuş uğursuzluğu yoktur' buyurduğunu söylememiş miydin?' dedi. Ebu Hureyre de 'bunu size ben söylemedim" karşılığını vermiştir." [Zührî der ki: Ebu Seleme, Ebu Hureyre'nin bu hadisi rivayet ettiğini bildirdi ve 'ben Ebu Hureyre'nin bu hadisten başka (rivayet ettiği) bir hadisi unuttuğunu duymadım' dedi.]
Bize Muhammed b. Mütevekkil el-Askalânî ve Hasan b. Ali, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) '(Kendi başına tesir eden) bulaşıcılık, uğursuzluk, Safer ayının uğursuzluğu ve baykuş uğursuzluğu yoktur' buyurdu. Bunun üzerine (orada bulunan) bir bedevi 'Peki, ya develer? Kumda ceylan gibi sağlıklı dolaşırken, içlerine uyuz bir deve giriyor da hepsini uyuz ediyor. Bu nasıl oluyor?' dedi. Hz. Peygamber de 'Peki hastalığı ilkine bulaştıran kimdir?' karşılığını verdi." Mamer der ki: Bana Zührî, ona bir adam, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) 'Hastalık taşıyan, sağlıklı bir kimsenin yanına götürülmemelidir' buyurmuştur. Bunun üzerine bir adam Ebu Hureyre'ye dönüp 'sen bize (daha önce) Peygamber'in (sav) '(Kendi başına tesir eden) bulaşıcılık, uğursuzluk, Safer ayının uğursuzluğu ve baykuş uğursuzluğu yoktur' buyurduğunu söylememiş miydin?' dedi. Ebu Hureyre de 'bunu size ben söylemedim' diye karşılık vermiştir." [Zührî der ki: Ebu Seleme, Ebu Hureyre'nin bu hadisi rivayet ettiğini bildirdi ve 'ben Ebu Hureyre'nin bu hadisten başka (rivayet ettiği) bir hadisi unuttuğunu duymadım' dedi.]