259 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî rivâyet etti; (T) Yine bize İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebî Sevr, ona Abdullah b. Abbas (ra), ona da Hz. Ömer (ra) şöyle rivayet etmiştir: Benim, Medîne'nin Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesinde oturan Ensârdan bir komşum vardı. Onunla nöbetleşe Rasûlullah'ın (sav) yanında kalırdık; bir gün o gidiyor, bir gün ben gidiyordum. Ben gittiğimde, o günün vahiy ve diğer haberlerini kendisine getirirdim, o gittiğinde de aynısını yapardı. Ensardan olan komşum kendi nöbet gününde Rasûlullah'ın (sav) yanına gitti. Döndüğünde şiddetle kapımı çaldı, 'O burada mı?' diye seslendi. Çok korkmuştum, hemen yanına gittim, bana 'Bugün büyük bir olay oldu' dedi. Ben hemen şehre indim, kızım Hafsa'nın yanına gittim. İçeri girdiğimde Hafsa ağlıyordu, kendisine, 'Rasûlullah (sav) sizi boşadı mı?' diye sordum. 'Bilmiyorum' dedi. Sonra çıkıp Hz. Peygamber'in (sav) yanına gittim, ayakta durarak kendisine, 'Zevcelerini boşadın mı?' diye sordum. "Hayır!" dedi. Bunun üzerine ben 'Allahu ekber!' diye sevinçten tekbir getirdim.
Açıklama: Çok muhtasar olarak rivâyet edilen bu hadîste, eşlerinin kendisine karşı davranışlarından üzülen Rasûlullah’ın (sav), hanımlarından bir ay süre ile ayrı kalması ve bunun üzerine de muhayyerlik âyetinin nuzûlü anlatılmaktadır. Rasûlullah (sav) zevcelerinin bazı davranışlarından üzülmüş, bu üzüntüsünü bir ay onlardan uzak kalmakla gâyet etkili bir şekilde belli etmişti. Bu durum da sahâbe arasında Rasûlullah (sav) eşlerini boşadı şeklinde anlaşılmıştı. Hadiste sözü edilen "Büyük bir olay"dan maksat, Hz. Peygamber'in zevcelerini boşadığı şayiasıdır.
Bize Ebu Kasım Halid b. Halî, ona Muhammed b. Harb, ona el-Evzâî, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: Kendisi ve Hur b. Kays b. Hısn, Musa'nın arkadaşı hakkında tartışırlarken yanlarına Übey b. Ka'b gelmişti. İbn Abbas onu çağırıp 'Ben ve bu arkadaşım, Musa'nın kendisi ile buluşmak için yol aradığı arkadaşı hakkında konuşuyorduk, Rasulullah'tan (sav) onun durumunu hakkında bir şey işittin mi' diye sordu. Übey, 'Evet, onun durumuyla ilgili Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim' dedi ve şöyle devam etti: "Musa, İsrailoğulları'nın ileri gelenlerinden bir topluluğun yanındayken adamın birisi gelerek 'Senden daha bilgili birini biliyor musun?' diye sordu. Musa ise 'Hayır' dedi. Bunun üzerine Allah, Musa'ya şöyle vahyetti: 'Bilakis, kulumuz Hızır var.' (Musa) onun yanına nasıl gideceğini sordu. Allah, balığı, onun için bir işaret kıldı ve ona 'balığı kaybedince geri dön; onunla buluşacaksın' denildi. Musa, denizde balığın izini sürdü. Musa'nın yanındaki genç, 'Gördün mü, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu bana Şeytan'dan başkası unutturmadı' dedi. Musa da, 'Bu bizim aradığımız şeydi' dedi. İzlerini takip ederek geriye döndüler ve Hızır'ı buldular. İşte o ikisinin durumu Allah'ın kitabında anlattıklarıdır."
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Gundar, ona Şu'be, ona da Ebu Cemre şöyle rivayet etmiştir: Ben, İbn Abbas ile insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. İbn Abbas şöyle anlattı: Abdülkays oğulları heyeti Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna gelmişlerdi. Hz. Peygamber (sav), "Kim bu heyet -ya da kim bu insanlar-?" diye sordu. Onlar da, 'Rabîa'yız' dediler. Hz. Peygamber (sav), "Cemâate -veya heyete- merhaba, hoş geldiniz. Allah utandırmasın ve pişman etmesin" dedi. Onlar, 'Biz uzak yerden geliyoruz. Bizimle senin aranda Mudar kafilerinin şu kabilesi var. Bu yüzden ancak haram aylarda sana gelebiliyoruz. Bize öyle şeyler söyle ki, geride bıraktıklarımıza onları haber verelim ve o sayede cennete girelim' dediler. Hz. Peygamber (sav) de, onlara dört şeyi emretti, dört şeyi de yasakladı. Onlara, aziz ve celil olan Allah'ın birliğine iman etmelerini emretti. Sonra da, "Allah'ın birliğine iman etmek ne demek, bilir misiniz?" diye sordu. Onlar, 'En doğrusunu Allah ve rasulü bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) şöyle devam etti: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın rasulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan (orucunu) tutmak ve ganimetin beşte birini vermektir." Ayrıca Rasûlullah (sav) onlara dübbâı (kuru kabağın içi oyularak yapılan su kabı), hantemi (topraktan yapılan su testisi), müzeffeti (içi ziftle kaplanmış kap) ve nakîri (hurma kütüğünün içi oyularak yapılan su kabı) yasakladı. Râvi Şube, nakîr kelimesini bazen mukayyer diye telaffuz ederdi. Sonra şöyle buyurdu: "Bunları aklınızda tutun ve geride bıraktıklarınıza haber verin."
Bize Muhammed b. Yusuf, ona Süfyân, ona el-A'meş, ona Salih b. Habbâb, ona Husayn b. Ukbe, ona Selmân'ın şöyle dediğini rivayet etti: Söylenmeyen [paylaşılmayan] ilim, kendisinden (Allah yolunda) hiçbir harcama yapılmayan hazineye benzer.
Bize Ahmed b. Abdullah, ona Ebu Şihâb, ona İbrahim, ona Ebu İyâz, ona da Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Kendisinden yararlanılmayan ilmin misali, Allah yolunda kendisinden bir şeyler infak edilmeyen bir hazineye benzer."
Bize Ya'lâ, ona Muhammed –ki o, İbn İshak'tır-, ona amcası Musa b. Yesâr’ın şöyle dediğini rivayet etti: Bana ulaştığına göre Selmân, Ebu’d-Derdâ’ya şunu yazdı: "Şüphesiz ilim, insanların gelip başlarına toplandığı pınarlar gibidir. Onu (ilmi), bu da alır, öteki de alır. Allah onunla birden çok kişiyi faydalandırır. Şüphesiz söylenmeyen (gizlenen) bir hikmet (ilim) ruhsuz bir ceset gibidir. Dışarı çıkarılmayan bir ilim de kendisinden infak edilmeyen hazineye benzer. Şüphesiz âlimin misali, karanlık bir yolda hem kendisinin hem yanından geçenin, kendisiyle aydınlandığı ve herkesin kendisine hayır dua ettiği, bir kandil taşıyan bir adam gibidir."
Açıklama: Hadis mütabileriyle birlikte hasen li ğayrihidir.