57 Kayıt Bulundu.
Bize Kuteybe b. Sa’id, ona Ya’kub b. Abdurrahman, ona Ebu Hâzim, ona da Sehl b. Sa’d şöyle rivayet etti: (Bir gün) kadının biri bir bürde (cübbe) ile geldi. – Sehl Ebu Hâzim’e “Bilir misin, bürde nedir?” diye sordu. Ebu Hâzim “Evet bilirim. Kenarında saçaklar bırakılarak dokunmuş bir şemledir (omuz atkısı, pelerin)” diye cevap verdi.- (Sehl olayın devamını şöyle anlattı) Kadın Hz. Peygamber’e “Yâ Rasulallah! Bu bürdeyi sana giydirmek için kendi elimle dokudum” dedi. Hz. Peygamber (sav) de o bürdeyi aldı ve zaten kendisinin böyle bir bürdeye ihtiyacı vardı. Ardından Hz. Peygamber (sav) o bürdeyi omuzuna atmış olarak bizim yanımıza geldi. Orada bulunanlardan birisi (sa'd b. Ebî Vakkas veya Abdurrahman b. Avf) bürdeye eliyle dokundu ve “Yâ Rasülallah! Bunu bana giydir!” dedi. Rasûl-i Ekrem “Evet, (tamam)” dedi ve aramızda Allah’ın dilediği kadar oturdu. Sonra evine döndü. Ardından (o bürdeyi sırtından çıkarıp) dürdü. Sonra da onu isteyen adama gönderdi. Orada bulunanlar, o kişiye “Bunu söylemekle iyi etmedin. Hz. Peygamber’in hiçbir isteyeni reddetmez olduğunu bildiğin halde bunu kendisinden istedin” dediler. O da “Vallahi ben bu bürdeyi ancak öldüğüm gün kefenim olsun diye istedim” dedi. Sehl ibn Sa'd “Hakîkaten bu bürde o zâtın kefeni oldu” demiştir.
Açıklama: Hz. Peygamber'den bürdeyi isteyen sahabinin Abdurrahmna b. Avf veya Sa'd b. Ebî Vakkas olduğu zikredilmiştir. İbn Hacer, Ahmed b. Ali, Fethu'l-bârî şerhu Sahihu'l-Buhârî, thk. Muhammed Fuat Abdülbâkî (Beyrut: Dâru'l-Ma'rife, 1379), 1/268.
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Yakub b. Abdurrahman, ona Ebu Hâzım, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir: Bir kadın Hz. Peygamber'e (sav) bir bürde (hırka) getirmişti. -Sehl, yanındakilere dönerek "bürde nedir bilir misiniz" diye sordu. kendisine "evet yeni dokunmuş ve kenarları kesilmemiş kumaştır" cevabı verildi.- Kadın "Ey Allah'ın Rasûlü, bu hırkayı size giydirmek üzere kendim elimle dokudum" dedi. Hz. Peygamber (sav) ihtiyaç duyarak o hırkayı aldı, ardından onu gömlek olarak giyinip yanımıza geldi. Topluluktan bir kimse"Ey Allah'ın rasûlü, o hırkayı bana giydirseniz ya" dedi. Hz. Peygamber (sav) "olur" diyerek meclisin bitiminde odasına gitti, hırkayı çıkarıp o adama yolladı. Bunun üzerine mecliste bulunan topluluk "güzel bir iş yapmadın, Hz. Peygamber'in isteyen hiç bir kimseyi eli boş göndermediğini bildiğin halde O'ndan bu hırkayı istedin" diye adama serzenişte bulundular. Adam da "Vallahi ben o hırkayı, öleceğim günde benim kefenim olsun diye istedim" dedi. Sehl der ki: Gerçekten de o hırka o adamın kefeni oldu.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Sufyân, ona Yahya b. Saîd, ona da, (Haccâc'ın zulmünü şikayet için) birlikte Velîd'in yanına çıktığı zaman, Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav) Bahreyn arazisini sahabîlere dağıtmak üzere önce Ensâr'ı çağırdı, ancak Ensar “hayır, Muhacir kardeşlerimize aynısını bölüştürmedikçe bize vermeyiniz” dedi. Rasulullah (sav) da "Madem feragat edip almadınız, o zaman Kevser havuzunda bana kavuşuncaya kadar sabrediniz. Çünkü benden sonra, başkalarının size tercih edileceği bir zaman gelecektir" buyurdu.
Bize Ebu Ma'mer, ona Abdülvâris, ona Abdülaziz, ona Enes (ra) şöyle demiştir: Uhud günü (Müslümanlar arasında bozgun) olduğunda, insanlar Peygamberin yanından dağıldı, Ebu Talha ise Peygamber'in (sav) önünde deriden kalkanını siper yaparak O'nu korumaya devam ediyordu. Kirişi gergin iyi bir ok atıcısı olan Ebu Talha, o gün iki yahut üç yay kırmıştı. Hz. Peygamber (sav), sadağı okla dolu olarak yanından geçen her kişiye "sadağındaki okları Ebu Talha'nın önüne boşalt" diyordu. Peygamber (sav) düşman okçularına bakmak için ayağa kalktığında hemen Ebu Talha “ey Allah'ın Rasulü, babam, anam sana feda olsun, sakın yukarı kalkma, ola ki düşman oklarından biri sana isabet eder. Benim göğsüm senin göğsünün siperidir” diyordu. Ben Uhud günü Ebu Bekir'in kızı Âişe ile annem Ümmü Suleym'i, ayaklarındaki halhalları göreceğim kadar eteklerini toplamış, sırtlarında kırbalarla, çevik bir şekilde su taşıyıp yaralıların ağızlarına dökerken görmüşümdür. Kırbalar boşalınca süratle geri dönüp gelerek kırbaları dolduruyorlar, sonra gelip yaralı mücahitlerin ağızlarına döküyorlardı. Yine o gün Ebu Talha'nın elinden iki yahut üç kere kılıç düşmüştü.