124 Kayıt Bulundu.
Bize Musa b. İsmail, ona Ebân, ona Asım, ona da Ebu Vail, Abdullah'ın (ra) şöyle dediğini rivayet etti: Bizler namazda selam verir ve ihtiyaçlarımızı (n yerine getirilmesini) emrederdik. Sonra namaz kılarken Rasulullah'ın (sav) yanına gittim ve selam verdim, selamımı almadı. Buna üzüldüm. Rasulullah (sav) namazı bitirince şöyle buyurdu: "Allah, dilediği hükmünü yeniler. Aziz ve Celil olan Allah emrini; 'namazda konuşmayınız' diye yenilemiştir dedi ve selamımı aldı."
Açıklama: Namaz ile ilgili sürece ve zamanla yapılan değişiklere örnektir.
Bize Hüseyin b. Hureys, ona Süfyân, ona Âsım, ona Ebû Vâil, ona İbn Mesud şöyle rivayet etmiştir: Biz Hz. Peygamber namaz kılarken ona selam verirdik, o da selamımızı alırdı. Habeşistan'dan geldiğimizde bir gün yine o namazdayken selam verdim. Ama selamımı almadı. Neden selamımı almadı diye uzak yakın bütün ihtimalleri düşündüm ve namazını bitirene kadar orada oturdum. Hz. Peygamber (sav) namazını bitirince şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Allah (cc) dilediğini emredebilir. İşte artık namazda konuşulmamasını emretti."
Bize Yahya b. Saîd, ona Haccac es-Savvâf, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Hilal b. Ebu Meymune, ona Ata b. Yesar, ona da Muaviye şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) ile namaz kılmakta iken, cemaatten birisi hapşırdı. Ben de 'Yerhamukellah' dedim. Herkes gözlerini dikip bana bakınca ben 'Hay anam beni kaybedesice, bu haliniz ne? Bana böyle niye bakıyorsunuz?' dedim. Bu sefer elleriyle uyluklarına vurmaya başladılar. Onların beni susturmak istediklerini gördüm, ben de sustum. Rasulullah (sav) namazını bitirince, babam, anam ona feda olsun! Vallahi ne beni azarladı, ne dövdü, ne de ağır sözler söyledi. Sadece 'Hiç şüphesiz, bu namaz esnasında, dünyevi bir şeyin söylenmesi uygun değildir. Onda söylenecekler ancak tesbih etmek, tekbir getirmek ve Kur'an okumaktan ibarettir' buyurdu. Yahut da Rasulullah (sav) nasıl buyurduysa öyle dedi. Ben 'Ey Allah'ın Rasulü! Biz cahiliye döneminden henüz yeni kurtulmuş bir topluluğuz. Allah İslam'ı gönderdi, bizden kâhinlere giden kimseler de var' dedim, bana 'Onlar kahinlere gitmesin' buyurdu. 'Bizden birtakım şeyleri uğursuz sayanlar da var' dedim, bana 'Bu, onların içlerinde hissettikleri bir kuruntudur. Sakın bu, onları yapmak istediklerinden alıkoymasın' buyurdu. Ben 'Bizden çizgi çizen birtakım kimseler var' dedim. Hz. Peygamber (sav) 'Nebilerden birisi de çizgi çizerdi. Kimin çizgisi, onun çizgisiyle uyuşursa, o isabet etmiş olur' buyurdu. Râvi der ki: Benim Uhud ve Cevâniyye taraflarında koyunlarımı otlatan bir cariyem vardı. Bir gün, kurt onun koyunlarından birisini alıp götürmüş, ben de Adem oğullarından bir adamım. Onların üzüldükleri gibi ben de üzülürüm. Ama ben ona fazladan bir de tokat attım. Arkasından Rasulullah'ın (sav) huzuruna vardım. Yaptığım bu işin pek büyük bir iş olduğunu bana anlattı. Ben de 'Ey Allah'ın Rasulü, onu azat edeyim mi?' dedim. Allah Rasulü 'Onu yanıma getir' buyurdu. Cariyeyi onun yanına götürdüm. Ona 'Allah nerede?' dedi. Cariye 'Semada' dedi. 'Ben kimim?' dedi. Cariye 'Sen Allah'ın Rasulüsün' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'Sen bunu azat et, çünkü o mümine bir cariyedir' buyurdu."
Bize Amr b. Avn, ona Ebu Avâne, ona Katâde; (T) Bize Ahmed b. Hanbel, ona Yahya b. Said, ona Hişam, ona Katâde, ona Yunus b. Cübeyr, ona da Hıttân b. Abdullah er-Rakkâşî şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Musa el-Eş'arî, bize namaz kıldırmıştı. Namazının son rekatına oturduğunda cemaatten bir adam 'Namaz, ancak iyilik ve zekât ile makbul olur' dedi. Ebu Musa namazını tamamladığında, cemaate döndü ve 'Şöyle şöyle diyen hanginizdi?' dedi. Cemaat sessizliğe büründü. Ebu Musa tekrar 'Şöyle şöyle diyen hanginizdi?' diye sordu. Cemaat yine cevap vermeyince, 'Ey Hıttân! Galiba sen söyledin' dedi. Hıttân 'Ben söylemedim' dedim. Zira beni paylamasından çekindim.' Cemaatten bir adam kalkıp 'O sözleri ben söyledim ve bununla da sadece hayrı kastettim' dedi. Ebu Musa bunun üzerine 'Namazınızda neler söyleyeceğinizi bilmiyor musunuz. Rasulullah (sav) hutbe verip bize bunu öğretmiş, bize namazın sünnetini (adabını) açıklamış ve namazı (nasıl kılacağımızı) bize şu sözleriyle anlatmıştır: Namaza kalktığınızda önce saflarınızı düzgün ve sık tutun. Sonra içinizden biri imam olsun. O tekbir aldığında siz de tekbir getirin. O 'Ğayri'l-mağdûbi aleyhim velâ'd-dâllîn' dediğinde sizler âmin deyin ki Allah duanıza icabet etsin. İmam tekbir alıp rükûa vardığında siz de tekbir getirip rükûa gidin. Çünkü imam, sizden önce rükûa gidip sizden önce rükûdan kalkar. Rasulüllah (sav) bu anlattıklarım böyledir buyurdu ve şöyle devam etti: İmam 'Semiallâhu limen hamideh' dediğinde sizler 'Allâhümme Rabbenâ leke'l-hamd' deyin. Şüphesiz Allah Teâlâ, Nebi'sinin (sav) dili ile 'Semiallâhu limen hamideh' demiştir. İmam tekbir alıp secdeye vardığında, siz de tekbir getirip secde edin. Çünkü imam, sizden önce secdeye varıp sizden önce secdeden kalkar. Rasulüllah (sav) bu anlattıklarım da böyledir buyurdu ve şöyle devam etti: İmam oturduğunda sizden birinin ilk sözü şu olsun: 'En güzel selamlar, dualar Allah'a olsun. Selam sana ey Nebi! Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam bizlere ve Allah'ın salih kullarına olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktu ve şahitlik ederim ki Muhammed (sav), onun kulu ve Rasulüdür' buyurdu." [Ahmed (b. Hanbel), hadisinde 've berakâtühü' ifadesini zikretmemiş; 've eşhedü' ifadesi yerine de 2ve enne Muhammeden' ifadesini zikretmiştir.]