39 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî rivâyet etti; (T) Yine bize İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebî Sevr, ona Abdullah b. Abbas (ra), ona da Hz. Ömer (ra) şöyle rivayet etmiştir: Benim, Medîne'nin Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesinde oturan Ensârdan bir komşum vardı. Onunla nöbetleşe Rasûlullah'ın (sav) yanında kalırdık; bir gün o gidiyor, bir gün ben gidiyordum. Ben gittiğimde, o günün vahiy ve diğer haberlerini kendisine getirirdim, o gittiğinde de aynısını yapardı. Ensardan olan komşum kendi nöbet gününde Rasûlullah'ın (sav) yanına gitti. Döndüğünde şiddetle kapımı çaldı, 'O burada mı?' diye seslendi. Çok korkmuştum, hemen yanına gittim, bana 'Bugün büyük bir olay oldu' dedi. Ben hemen şehre indim, kızım Hafsa'nın yanına gittim. İçeri girdiğimde Hafsa ağlıyordu, kendisine, 'Rasûlullah (sav) sizi boşadı mı?' diye sordum. 'Bilmiyorum' dedi. Sonra çıkıp Hz. Peygamber'in (sav) yanına gittim, ayakta durarak kendisine, 'Zevcelerini boşadın mı?' diye sordum. "Hayır!" dedi. Bunun üzerine ben 'Allahu ekber!' diye sevinçten tekbir getirdim.
Açıklama: Çok muhtasar olarak rivâyet edilen bu hadîste, eşlerinin kendisine karşı davranışlarından üzülen Rasûlullah’ın (sav), hanımlarından bir ay süre ile ayrı kalması ve bunun üzerine de muhayyerlik âyetinin nuzûlü anlatılmaktadır. Rasûlullah (sav) zevcelerinin bazı davranışlarından üzülmüş, bu üzüntüsünü bir ay onlardan uzak kalmakla gâyet etkili bir şekilde belli etmişti. Bu durum da sahâbe arasında Rasûlullah (sav) eşlerini boşadı şeklinde anlaşılmıştı. Hadiste sözü edilen "Büyük bir olay"dan maksat, Hz. Peygamber'in zevcelerini boşadığı şayiasıdır.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Yahya b. Habib el-Hârisî, o ikisine Abdülvehhab es-Sakafî, ona Eyyüb, ona İbn Sirin, ona İbn Ebu Bekre, ona da Ebu Bekre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı haliyle bir senede on iki ay olarak sürüp gelmiştir. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Diğeri de Cemaziyelahir ve Şaban ayının arasında gelen ve Mudar kabilesinin ayı olan Receb'tir." Sonra Rasulullah (sav); "şu içinde bulunduğumuz ay hangi aydır" diye sordu. Biz de en doğrusunu Allah ve Rasulü bilir dedik. Hz. Peygamber bir müddet sustu, biz ona sanki başka bir isim verecek sandık. Sonra, "bu Zilhicce ayı değil midir" buyurdu. Biz de evet dedik. Sonra, "şu içinde bulunduğumuz şehir hangisidir" diye sordu. Biz de en doğrusunu Allah ve Rasulü bilir dedik. Hz. Peygamber yine bir müddet sustu ve biz ona başka bir isim verecek sandık. Sonra; "bu, şu bildiğiniz şehir değil mi" dedi. Biz de evet dedik. Sonra "bugün hangi gündür" diye sordu. Biz yine; en doğrusunu Allah ve Rasulü bilir dedik. Hz. Peygamber yine sustu ve biz yine ona başka bir isim verecek sandık. Sonra, "bugün Kurban Bayramı günü değil mi" buyurdu. Biz de evet, Ey Allah'ın Rasulü dedik. Sonra şunları söyledi: "Bu gününüz, bu şehriniz ve bu ayınız nasıl saygın ve dokunulmaz ise, canlarınız, mallarınız," -Muhammed b. Sirin, zannediyorum namuslarınız diye de söyledi dedi- "da öyle saygın ve dokunulmazdır. Sizler mutlaka Rabbinize kavuşacaksınız ve O sizi işlediğiniz amellerden sorguya çekecek. Sakın benden sonra birbirlerinizin boynunu vurarak küfre -yahut dalalete- geri dönmeyin. Dikkat edin! Burada bulunanlar, sözlerimi burada olmayanlara ulaştırsın! Olabilir ki, kendisine ulaştırılan kimseler burada duyanlardan daha anlayışlıdırlar." Sonra da şöyle dedi: "Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?" [Ravilerden İbn Habib rivayetinde, "Mudar kabilesinin Receb'i" ifadesini kullandı.] [Ebu Bekir b. Ebu Şeybe rivayetinde de "benden sonra küfre dönmeyin" lafzı vardır.]
Bize Mahled b. Mâlik, ona Haccâc b. Muhammed, ona Leys b. Sa'd, ona Muâviye b. Salih, ona da Ebu Zâhiriyye'nin merfu olarak (sahabe raviyi atlayıp doğrudan Hz. Peygamber'e dayandırarak) rivayet ettiğine Allah şöyle buyurmuştur: "Ahir zamanda ilmi öyle yaygınlaştıracağım ki erkek, kadın, köle, hür, küçük, büyük kim varsa bilgi sahibi olacak. Bunu yaptığım zaman da, onlara verdiğim bu haktan dolayı onları hesaba çekeceğim."
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Vehb arasında inkita vardır.
Bize Abdülvehhab b. Saîd, ona Şuayb –ki o, İbn İshak'tır-, ona el-Evzâî, ona Ebu Kesir, ona da babası (Abdurrahman b. Üzeyne) şöyle rivayet etti: "Ebu Zerr'in yanına gittim. Orta Cemrenin yanına oturmuş, insanlar başına toplanmış, ona fetva soruyorlardı. Yanına bir adam gelip başına durdu. Sonra ona: 'Sana fetva vermek yasaklanmamış mıydı?' dedi. (Ebu Zerr) Başını kaldırıp adama baktı ve: 'Sen beni gözetlemekle mi görevlendirildin? Eğer –ensesine işaret ederek- keskin kılıcı şurama koysanız, sonra da Rasulullah'tan (sav) işitmiş olduğum bir kelimeyi siz beni öldürmeden önce söyleyebileceğime kanaat getirirsem, şüphesiz onu söyleyiveririm!' dedi."
Açıklama: Orta cemre (el-cemretü’l-vüstâ), bir fıkıh terimi olarak hacıların kurban bayramı günlerinde küçük taşları Mina’da attıkları üç ayrı yerden biridir. Bk. M. ÖZGÜ ARAS, "CEMRE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cemre (22.02.2023).
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Said, ona da Ebu Şureyh şöyle rivayet etmiştir: Amr b. Said Mekke'ye ordu gönderdiği sırada, Ebu Şüreyh el-Adevî ona şöyle dedi: Ey Emir, Mekke'nin fethinin ertesi günü Peygamber'in (sav) ayağa kalkıp söylediği bir sözü sana bildirmeme müsaade et. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi, söyleyeni de söylemekte bulunduğu anda gözlerim gördü. Peygamber (sav), Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, Mekke'yi dokunulmaz kılan insanlar değil bizzat Allah'tır. Bundan dolayı Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimsenin Mekke'de kan dökmesi ve Mekke'deki herhangi bir ağacı kesmesi helal olmaz. Şayet herhangi bir kimse, Peygamber (sav) burada savaştı, diye ruhsatı tercih edecek olursa, ona “Allah yalnız Rasulü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir” deyiniz. Bana da sadece bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu gün artık dünkü dokunulmazlığı geri gelmiştir. Bu dediklerimi burada hazır bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsin." Bu sözlerinden sonra Ebu Şurayh'a “Amr ne dedi?” diye soruldu, o da cevaben şöyle dedi: Amr bana “Ey Ebu Şurayh, ben bunları senden daha çok bilirim. Ama Harem hiçbir asiyi, eli kanlı bir katili ve kanundan kaçan bir caniyi kurtaramaz” dedi.
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Şube, ona Ömer b. Hattab'ın torunlarından Ömer b. Süleyman, ona Abdurrahman b. Ebân, ona da Zeyd b. Sabit, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah, bizden bir hadis işitip onu (başkasına) ulaştırana dek ezberinde koruyanın yüzünü nurlandırsın! Nice din (fıkıh) bilgisine sahip kimse onu kendisinden daha bilgin (efkah) bir kimseye taşıyabilir. Nice fıkıh bilgini de (aslında) din bilgini (fakîh) değildir."
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Kurra b. Halid, ona İbn Sîrîn, ona Abdurrahman b. Ebu Bekre ve benim yanımda Abdurrahman b. Ebu Bekre'den daha değerli olan bir adam (Humeyd b. Abdurrahman), onlara da, babası (Ebu Bekre) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) insanlara hutbe verdi ve "bu hangi gündür biliyor musunuz?" buyurdu. Sahâbîler “Allah ve Rasulü en bilendir” dediler. Hatta biz, Rasulullah (sav) bu güne başka bir ad verecek sandık. Rasulullah (sav) "bu, Kurban Bayramı günü değil midir?" buyurdu. Biz “evet ey Allah'ın Rasulü” dedik. Rasulullah (sav) "bu şehir hangi şehirdir? (Mekke) değil midir?" buyurdu. Bizler “evet ey Allah'ın Rasulü” dedik. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şu hâlde iyi biliniz ki, bu ayınız, bu beldeniz, bu gününüz nasıl dokunulmaz ise kanlarınız, mallarınız, namuslarınız ve derileriniz birbirinize öyle saygın ve dokunulmazdır. Sizlere tebliğ ettim mi?" buyurdu. Bizler “evet” dedik. Rasulullah "Allah'ım, şahit ol" dedikten sonra "burada hazır bulunanlar, burada hazır bulunmayanlara bunu aktarsın. Çünkü bazı aktaranlar, bu meseleyi kendinden daha iyi anlayanlara aktarmış olabilir" buyurdu. (Muhammed b. Sîrîn der ki:) Tebliğ çoğu kez böyle olmuştur. Rasulullah (sav) "benden sonra birbirinizin boynunu vuran kâfirlere dönüşmeyiniz" buyurdu. (Abdurrahman b. Ebu Bekre der ki:) Câriye b. Kudâme tarafından yakılan İbn el-Hadramî'nin yakıldığı gün, Câriye kendi askerlerine “Ebu Bekre'yi kontrol edin (bakalım teslim oluyor mu?)” dedi. Askerler ona “İşte Ebu Bekre, seni (ve senin yaktığın İbn el Hadramî'yi) görüyor (ve tepki vermiyor)” dediler. Abdurrahman der ki: Bana annem, Ebu Bekre'nin şöyle dediğini aktarmıştır: Eğer onlar evime girip üzerime yürümüş olsalardı bile ben onlara karşı kendimi müdafaa etmek üzere kamıştan bir sopaya bile el uzatmazdım. (Çünkü Hz. Peygamber (sav) "benden sonra birbirinizin boynunu vuran kâfirlere dönüşmeyiniz" buyurmuştur.)
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona babası (Abdullah b. Nümeyr), ona Muhammed b. İshak, ona Abdüsselâm, ona Zührî, ona Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im, ona da babası (Cübeyr b. Mut'im) şöyle rivayet etmiştir: Allah, sözümü işitip onu başkalarına ulaştıranın yüzünü nurlandırsın. Nice dinî bilgi taşıyan vardır ki esasında din bilgini (fakîh) değildir. Nice dinî bilgi taşıyan da onu kendisinden daha kavrayışlı kimseye ulaştırır. Müslüman kimse, kalbinde üç şey bulunduğu müddetçe ihanet etmez. Allah için samimiyetle amel etmek, Müslümanların yöneticilerine karşı samimi olmak ve Müslüman topluluğunda bulunmak. Zira onların dua ve bereketi her daim arkalarında olur."
Açıklama: Rivayette geçen ve 'akça' anlamını verdiğimiz أَمْلَحَ kelimesi; tüylerinden bir kısmı beyaz bir kısmı siyah olmakla birlikte beyaz tüyleri ağırlıkta olan hayvanlar için kullanılan bir sıfattır.