Giriş

Bana Yahya, ona Malik, ona İbn Şihab, ona Said b. Müseyyeb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Hayvan yaralamada diyet yoktur. Kuyu kazma sebebiyle meydana gelen ölümde diyet yoktur. Maden ocağında meydana gelen zararda diyet yoktur. Define mallarında beşte bir oranında vergi vardır." Malik der ki: Hadisteki “cubâr” kelimesi “kendisine diyet gerekmeyen” demektir. Hayvanın meydana getirdiği zarardan binici, sürücü ve yularından çeken kimse sorumludur. Ama hayvana zarar verme olmaksızın, hayvan kendisi (şahlanıp kendiliğinden) zarar vermişse bundan dolayı sorumlu olmazlar. Ömer b. Hattab, atını sürüp zarara sebep olanın, diyet ödemesine hükmetmiştir. Malik der ki: Hayvana binen, iten ve çeken zararı ödemeye, atı koşturan kimseden daha fazla sorumluluk sahibidir. Malik der ki: Bize göre halkın güzergahına kuyu kazan, hayvan bağlayan veya bunların benzerini yapan kimsenin, yaptığı şey, Müslümanların yolu üzerinde yapmaması gereken bir iş ise, bu kimse, bundan dolayı meydana gelen zararı karşılamakla yükümlüdür. Eğer diyet miktarı tam diyetin üçte birinden az ise ödemeyi kendi malından yapar. Diyet miktarı tam diyetin üçte biri kadar veya daha fazla ise âkilesi öder. Şayet bu yaptığı şey, onun Müslümanların yolu üzerinde yapması uygun olan bir iş ise, örneğin kuyuyu yağmur suyu toplamak için kazmış, hayvanından bir iş için inmiş yolda bırakmışsa bunlar sebebiyle meydana gelen zarardan sorumlu olmaz. Malik der ki: Bir adam kuyuya inmeye başlasa arkasından da başka bir adam kuyuya inse önce inen sonra ineni çekse ikisi de düşüp ölseler çekilmek suretiyle ölenin diyetini varislerine buna sebep olanın (çeken kişinin) âkilesi öder. Malik der ki: Bir kimse bir çocuğun kuyuya inmesini veya ağaca çıkmasını emretse ve çocuk bunları yaparken zarar görse veya ölse o emri veren kimse bunun diyetini öder. Malik der ki: Bize göre ihtilafsız kabul edilen görüş şöyledir: Diyet ödemesi gereken âkile ile birlikte olan kadın ve çocuklar diyet ödemez. Diyeti buluğa ermiş erkekler öder. Malik der ki: Köle azat ederek yada aralarında anlaşmak suretiyle taraflar birbirlerinin diyetini ödeyebilirler. Diyeti ödemezlerse, divan ehli denilen devletten maaş alan kimseler birbirlerinin diyetini öderler. Resmi divan ehli oluşmadan Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir es-Sıddîk zamanında diyet ödemede Müslümanlar birbirlerine yardım ediyordu. Divan sisteminin teşekkülü Ömer b. Hattab zamanında oldu. Bir kimsenin diyetini akrabasından ve velayet yolu ile bağı olan kimseler dışında başkasının ödemesi gerekmez. Çünkü velayet yabancı kimselere geçmez. Nitekim Rasulullah (sav) "Vela hakkı azat edenindir" buyurmuştur. Malik der ki: Vela sabit olan bir neseptir. Malik der ki: Bize göre hayvanlara zarar veren kimsenin hayvanının bu zarar sebebiyle eksilen kısmını (kıymetini) karşılaması gerekir. Mâlik şöyle demiştir: Bir kimse hakkında kısas cezası (ölüm cezası) varsa ve o kimse (bundan önce) had cezası gerektiren bir suç işlerse, o had cezası uygulanmaz. Çünkü ölüm cezası, diğer bütün cezaları ortadan kaldırır. Ancak iftira bunun dışındadır. Çünkü iftira, kendisine iftira edilen kişi açısından sabit olur ve ona 'neden sana iftira atan kişiye had cezasını uygulatmadın?' diye sorulur. Bu durumda, ben derim ki: kısas uygulanacak kişi önce iftira cezası ile cezalandırılır, sonra öldürülür. Ancak onun yaptığı herhangi bir yaralama için kısas yapılmasını doğru bulmam; çünkü ölüm cezası bu tür cezaları kapsar. Malik der ki: Bir kimse köy veya başka bir yerde toplum içinde öldürülmüş olarak bulunursa (şüpheli olarak) ölüye evi ve yeri en yakın kimse sorumlu tutulmaz. Çünkü bu kimse başka bir yerde öldürülüp onları suçlu göstermek için kapılarına atılmış olabilir. Bu gibi durumlardan dolayı kimse sorumlu tutulmaz. Malik der ki: Bir grup insan kavga etse, ayrıldıklarında kimin yaptığı bilinmeyen yaralı veya ölü bir kimse olsa, bu konuda duyduklarımın en iyisine göre, diyeti kavga ettikleri kişilerin tamamının ödemesi gerektiğidir. Ölü veya yaralı kavga eden iki gruptan da değilse bu durumda diyeti her iki grubun ödemesi gerekir.


Açıklama: Âkile miras hukukunda baba tarafından erkek akrabaları ifade eden bir terimdir. Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: جَرْحُ الْعَجْمَاءِ جُبَارٌ

    Öneri Formu
38510 MU001592 Muvatta, Ukûl, 18

Bana Yahya, ona Malik, ona İbn Şihab, ona Said b. Müseyyeb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Hayvan yaralamada diyet yoktur. Kuyu kazma sebebiyle meydana gelen ölümde diyet yoktur. Maden ocağında meydana gelen zararda diyet yoktur. Define mallarında beşte bir oranında vergi vardır." Malik der ki: Hadisteki “cubâr” kelimesi “kendisine diyet gerekmeyen” demektir. Hayvanın meydana getirdiği zarardan binici, sürücü ve yularından çeken kimse sorumludur. Ama hayvana zarar verme olmaksızın, hayvan kendisi (şahlanıp kendiliğinden) zarar vermişse bundan dolayı sorumlu olmazlar. Ömer b. Hattab, atını sürüp zarara sebep olanın, diyet ödemesine hükmetmiştir. Malik der ki: Hayvana binen, iten ve çeken zararı ödemeye, atı koşturan kimseden daha fazla sorumluluk sahibidir. Malik der ki: Bize göre halkın güzergahına kuyu kazan, hayvan bağlayan veya bunların benzerini yapan kimsenin, yaptığı şey, Müslümanların yolu üzerinde yapmaması gereken bir iş ise, bu kimse, bundan dolayı meydana gelen zararı karşılamakla yükümlüdür. Eğer diyet miktarı tam diyetin üçte birinden az ise ödemeyi kendi malından yapar. Diyet miktarı tam diyetin üçte biri kadar veya daha fazla ise âkilesi öder. Şayet bu yaptığı şey, onun Müslümanların yolu üzerinde yapması uygun olan bir iş ise, örneğin kuyuyu yağmur suyu toplamak için kazmış, hayvanından bir iş için inmiş yolda bırakmışsa bunlar sebebiyle meydana gelen zarardan sorumlu olmaz. Malik der ki: Bir adam kuyuya inmeye başlasa arkasından da başka bir adam kuyuya inse önce inen sonra ineni çekse ikisi de düşüp ölseler çekilmek suretiyle ölenin diyetini varislerine buna sebep olanın (çeken kişinin) âkilesi öder. Malik der ki: Bir kimse bir çocuğun kuyuya inmesini veya ağaca çıkmasını emretse ve çocuk bunları yaparken zarar görse veya ölse o emri veren kimse bunun diyetini öder. Malik der ki: Bize göre ihtilafsız kabul edilen görüş şöyledir: Diyet ödemesi gereken âkile ile birlikte olan kadın ve çocuklar diyet ödemez. Diyeti buluğa ermiş erkekler öder. Malik der ki: Köle azat ederek yada aralarında anlaşmak suretiyle taraflar birbirlerinin diyetini ödeyebilirler. Diyeti ödemezlerse, divan ehli denilen devletten maaş alan kimseler birbirlerinin diyetini öderler. Resmi divan ehli oluşmadan Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir es-Sıddîk zamanında diyet ödemede Müslümanlar birbirlerine yardım ediyordu. Divan sisteminin teşekkülü Ömer b. Hattab zamanında oldu. Bir kimsenin diyetini akrabasından ve velayet yolu ile bağı olan kimseler dışında başkasının ödemesi gerekmez. Çünkü velayet yabancı kimselere geçmez. Nitekim Rasulullah (sav) "Vela hakkı azat edenindir" buyurmuştur. Malik der ki: Vela sabit olan bir neseptir. Malik der ki: Bize göre hayvanlara zarar veren kimsenin hayvanının bu zarar sebebiyle eksilen kısmını (kıymetini) karşılaması gerekir. Mâlik şöyle demiştir: Bir kimse hakkında kısas cezası (ölüm cezası) varsa ve o kimse (bundan önce) had cezası gerektiren bir suç işlerse, o had cezası uygulanmaz. Çünkü ölüm cezası, diğer bütün cezaları ortadan kaldırır. Ancak iftira bunun dışındadır. Çünkü iftira, kendisine iftira edilen kişi açısından sabit olur ve ona 'neden sana iftira atan kişiye had cezasını uygulatmadın?' diye sorulur. Bu durumda, ben derim ki: kısas uygulanacak kişi önce iftira cezası ile cezalandırılır, sonra öldürülür. Ancak onun yaptığı herhangi bir yaralama için kısas yapılmasını doğru bulmam; çünkü ölüm cezası bu tür cezaları kapsar. Malik der ki: Bir kimse köy veya başka bir yerde toplum içinde öldürülmüş olarak bulunursa (şüpheli olarak) ölüye evi ve yeri en yakın kimse sorumlu tutulmaz. Çünkü bu kimse başka bir yerde öldürülüp onları suçlu göstermek için kapılarına atılmış olabilir. Bu gibi durumlardan dolayı kimse sorumlu tutulmaz. Malik der ki: Bir grup insan kavga etse, ayrıldıklarında kimin yaptığı bilinmeyen yaralı veya ölü bir kimse olsa, bu konuda duyduklarımın en iyisine göre, diyeti kavga ettikleri kişilerin tamamının ödemesi gerektiğidir. Ölü veya yaralı kavga eden iki gruptan da değilse bu durumda diyeti her iki grubun ödemesi gerekir.


Açıklama: Âkile miras hukukunda baba tarafından erkek akrabaları ifade eden bir terimdir.

    Öneri Formu
282897 MU001592-2 Muvatta, Ukûl, 18

Bize Ebu Nu'aym Fadl b. Dükeyn, ona Şeybân, ona Yahya, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Huzâlılar, Leys oğullarından bir adamı kendi adamlarını öldürdükleri için Mekke'nin fethi gününde öldürdüler. Durum Hz. Peygamber'e (sav) intikal etti, (hemen) bineğine bindi, bir hutbe verip şöyle buyurdu: 'Şüphesiz Allah, Mekke'de cinayet işlemeye [Ebu Abdullah şüpheye düşüp] veya filin oraya girmesine [dedi] engel olmuş, Müşrikler üzerine Hz. Peygamber'i (sav) ve müminleri galip kılmıştır. Dikkat edin, Mekke'nin dokunulmazlığını ve saygınlığını (haremlik vasfını) ihlal etmek benden önce kimseye helal olmadığı gibi benden sonra da kimseye helal olmayacaktır. Dikkat edin, bana da sadece gündüzün bir vaktinde (savaş ve kan dökme) helal kılınmıştır. Dikkat edin, şimdi bana da haremdir, dokunulmazdır. Oranın dikeni koparılmaz, ağacı kesilmez, ilan etmek maksadı haricinde kayıp malı alınmaz. Kim de öldürülürse (ailesi) iki durum ile muhayyerdir; ya (ailesine) diyet verilir ya da öldürülenin ailesi için kısas talep edilir.' (Bu esnada) Yemen ahalisinden bir adam geliverdi ve 'Ey Allah'ın Rasulü, benim için (bu hutbeyi) kaydettir' dedi. O da 'Ebu Fulân için yazın' buyurdu. Yine Kureyş'ten bir adam, 'ey Allah'ın Rasulü, keşke izhir (otu) hariç tutulsa! Bizler onu evlerimizde ve kabirlerimizde kullanıyoruz' dedi. Nebî (sav) 'izhir hariç, izhir hariç' buyurdu." [Ebu Abdullah der ki: 'يُقَادَ' kelimesi Kaf harfi iledir. Ebu Abdullah'a, Hz. Peygamber (sav)'in ne yazdırdığı soruldu. O, 'bu hutbeyi yazdırdı' dedi.]


    Öneri Formu
1246 B000112 Buhari, İlim, 39

Bana Yahya, ona Malik kendisine şöyle rivayet ulaştığını haber vermiştir: "Mervan b. Hakem, Muaviye b. Ebu Süfyan'a mektup yazarak, kendisine sarhoş bir katilin getirildiğini, (buna kısas uygulanıp uygulanmayacağını) bildirilmesini (talep etmiş), Muaviye de “öldürdüğü kişiye karşılık onu öldür (kısas uygula)” diye cevap vermiştir." İmam Malik der ki: "Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısas edilir." [Bakara, 2/178] ayetinin açıklanması hakkında işittiklerimin en güzeli şudur: Erkekler arasında kısas olduğu gibi, kadınlar arasında da olur. Hür erkeği öldüren hür erkek, öldürüldüğü gibi, hür kadını öldüren hür kadın da öldürülür. Yine erkek köleyi öldüren erkek köle öldürüldüğü gibi, cariyeyi öldüren cariye de öldürülür. Şu halde kısas, erkekler arasında olduğu gibi, kadınlar arasında da olur. Yine bunun gibi kısas, erkeklerle kadınlar arasında da olur. Nitekim Allah Teala, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Biz Tevrat’ta onlara şunu farz kılmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılıktır; yaralamalar da böyle kısas yapılacaktır." [Mâide, 5/45] Allah Teala cana karşı canın kısas olunacağını bildirdi. O halde hür adam öldüren kadın, kısas yapılarak öldürülür, onu yaralayan kadın da kısas yapılarak yaralanır. İmam Malik der ki: Biri bir adamı diğerinin dövmesi için tutar da o da orada ölünceye kadar döverse, bakılır. Şayet tutan öldürmesi için tutmuşsa o zaman her ikisi de öldürülür. Fakat sadece örfen insanların dövdüğü gibi dövmesi için tutup da öldürmek niyetiyle döveceğini bilmiyorsa o zaman katil öldürülür. Tutana da onu tuttuğu için bir sene hapis cezası verilir, öldürülmez. İmam Malik der ki: Kasten bir adamı öldüren veya gözünü çıkaran kimse kısas yapılmadan önce öldürülse veya gözü çıkarılsa, o zaman ne diyet verilmesi ve ne de kısas yapılması gerekir. Çünkü öldürülen veya gözü çıkarılan kimsenin hakkı, o adamın canında veya gözünde idi. Bunlar da kısastan önce yok olmuştur. Bu, birinin bir adam öldürerek katil olduktan sonra ölmesi gibidir. Katil öldükten sonra ölü sahibinin ne diyet ve ne de başka bir şey isteme hakkı yoktur. Çünkü Allah Teala "Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür, hür ile, köle köle ile kısas olunur" [Bakara, 2/178] buyurdu. İmam Malik der ki: Kısas, maktulü öldüren katile uygulanır. Katil ölünce maktulün kısası da, diyeti de kalmaz. İmam Malik der ki: Yaralamalarda hür ile köle arasında kısas olmaz. Hür kimseyi kasten öldüren köle öldürülür. Fakat köleyi kasten öldüren hür kimse öldürülmez. İşittiklerimin en güzeli budur. Kasıtlı Adam Öldürmede Affetme (باب العفو في قتل العمد) Yahya'nın, Malik’ten rivayet ettiğine göre Malik, ilim ehli arasında güvenilir gördüğü kimselerin şöyle dediğini belirtmektedir: Bir adam, kendisini kasten öldürecek kişiyi affetmesini (varislerine) vasiyet ederse, bu onun için caizdir. Çünkü kanı üzerinde, kendisinden sonraki varislerinden daha fazla hak sahibidir. Malik der ki: Bir kimse, kendisine kasten yapılan bir öldürme eyleminden sonra affederse —yani hakkı doğduktan sonra affederse— bu durumda katilin üzerine diyet gerekmez. Ancak affeden kişi, affederken “diyet şartıyla affediyorum” demişse, o zaman diyet gerekir. Malik şöyle der ki: Bir kişi kasıtlı olarak birini öldürür de affedilirse, bu kişiye yüz sopa vurulur ve bir yıl hapsedilir. Malik der ki: Bir kişi kasıtlı olarak birini öldürür ve bu konuda delil (şahitlik) bulunursa, ölenin oğulları ve kızları varsa, oğulları affeder ama kızları affetmeyi kabul etmezse, oğulların affı kızlar için de geçerli olur. Çünkü kan davası ve affetme hususunda erkek çocukların sözü geçerlidir, kızların bu konuda bir yetkisi yoktur. Yaralanmalarda Kısas (باب القصاص في الجِراح) Yahya'nın rivayet ettiğine göre Malik şöyle demiştir: Bizim nezdimizde genel kabul gören görüşe göre, bir kimse kasıtlı olarak birinin kolunu ya da bacağını kırarsa, kısas uygulanır ve diyet gerekmez (çünkü kasıt vardır). Malik der ki: (Hem failin hem de mağdurun yaralandığı bir yaralamada) mağdurun yarası iyileşinceye kadar kimseye kısas uygulanmaz. Eğer mağdurun iyileşmesinden sonra faildeki yara da mağdurunkiyle aynı olursa, bu durumda kısas uygulanır. Eğer failin yarası mağdurunkinden daha ağır olursa ya da ölürse, o zaman mağdur olan kişiye bir sorumluluk yüklenmez. Ama failin yarası iyileşir ve mağdurda bir sakatlık, eksiklik veya bozulma kalırsa, bu durumda mağdur failin aynı uzvunu kıramaz ve birebir kısas yapılmaz. Ancak uğradığı zarar oranında diyet (tazminat) ödenir. Bu kural, bedenin diğer bölgelerinde meydana gelen yaralanmalar için de geçerlidir. Malik şöyle der ki: Bir erkek, hanımının bir gözünü kör eder, elini kırar ya da parmağını keserse —ve bunu bilerek, kasten yaparsa— hanımı kendisinden kısas (aynı şekilde karşılık) alır. Ama bir adam, karısını kamçıyla ya da ip ile vurur da kasıtlı olmadan ona bir zarar verirse, bu durumda kısas yapılmaz. Fakat verdiği zarar oranında tazminat (diyet) öder.


    Öneri Formu
38514 MU001596 Muvatta, Ukûl, 21

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Affan b. Müslim, ona Hammad, ona Sabit, ona da Enes şöyle haber verdi: "Rubeyyi’ın kız kardeşi Ümmü Harise bir kişiyi yaralamıştı. Davayı Rasulullah'a (sav) taşıdılar, Rasulullah (sav): 'Kısasa kısas gerekir' buyurdu. Ümmü Rubeyy 'Ey Allah'ın Rasûlü! Falan yüzünden ona kısas mı yapılacak? Hayır vallahi ona hiçbir zaman kısas yapılamaz' dedi. Rasulullah (sav) 'Subhanallah, ey Ümmü Rubeyy, Allah’ın hükmü kısastır' buyurdu. Rubeyy yine 'hayır, vallahi ona kısas yapılamaz' dedi. bu sırada karşı taraf diyeti kabul etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Allah’ın öyle kulları vardır ki Allah’a yemin etseler Allah onların yeminlerini boşa çıkarmaz."


    Öneri Formu
1820 M004374 Müslim, Kasame, 24

Bize Abdüsselam b. Âsım, ona es-Sabbah b. Muharib, ona Haccac b. Ertat, ona Zeyd b. Cübeyr, ona Hıfş b. Malik et-Tâî, ona da Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Hatâen (yanlışlıkla) öldürmenin diyeti yirmi hıkka (beş yaşı na giren dişi deve), yirmi cezaa (dört yaşına giren dişi deve), yirmi binti mahad (iki yaşına giren dişi deve), yirmi binti Lebûn (üç yaşına giren dişi deve) ve yirmi İbn mahad (iki yaşına giren erkek devedir)."


    Öneri Formu
28333 İM002631 İbn Mâce, Diyât, 6

Bize Müsedded, ona Abdülvahid, ona Haccac, ona Zeyd b. Cübeyr, ona Hışf b. Malik et-Tâî, ona da Abdullah b. Mesud'dan (ra) Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Hatâen öldürmenin diyeti; yirmi tane dört yaşına, yirmi tane beş yaşına, yirmi tane iki yaşına, yirmi tane üç yaşına girmiş dişi deve ve yirmi tane de iki yaşına girmiş erkek devedir."


    Öneri Formu
33401 D004545 Ebu Davud, Diyat, 16

Bize Ahmed b. Süleyman, ona Affân, ona Hammâd b. Seleme, ona Sabit, ona da Enes şöyle rivayet etmiştir: "Rubeyyi’ın kız kardeşi Ümmü Harise bir kişiyi yaralamıştı. Davayı Rasulullah'a (sav) taşıdılar, Rasulullah (sav): 'Kısasa kısas gerekir' buyurdu. Ümmü Rubeyy 'Ey Allah'ın Rasûlü! Falan yüzünden ona kısas mı yapılacak? Hayır vallahi ona hiçbir zaman kısas yapılamaz' dedi. Rasulullah (sav) 'Subhanallah, ey Ümmü Rubeyy, Allah’ın hükmü kısastır' buyurdu. Rubeyy yine 'hayır, vallahi ona kısas yapılamaz' dedi. bu sırada karşı taraf diyeti kabul etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Allah’ın öyle kulları vardır ki Allah’a yemin etseler Allah onların yeminlerini boşa çıkarmaz."


    Öneri Formu
28463 N004759 Nesai, Kasâme, 16-17

Bize Affân, ona Hammâd b. Seleme, ona Sabit, ona da Enes şöyle rivayet etmiştir: "Rubeyyi’ın kız kardeşi Ümmü Harise bir kişiyi yaralamıştı. Davayı Rasulullah'a (sav) taşıdılar, Rasulullah (sav) 'kısasa kısas gerekir' buyurdu. Ümmü Rubeyy 'Ey Allah'ın Rasûlü! Falan yüzünden ona kısas mı yapılacak? Hayır vallahi ona hiçbir zaman kısas yapılamaz' dedi. Rasulullah (sav) 'Subhanallah, ey Ümmü Rubeyy, Allah’ın hükmü kısastır' buyurdu. Rubeyy yine 'hayır, vallahi ona kısas yapılamaz' dedi. bu sırada karşı taraf diyeti kabul etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Allah’ın öyle kulları vardır ki Allah’a yemin etseler Allah onların yeminlerini boşa çıkarmaz."


    Öneri Formu
61976 HM014073 İbn Hanbel, III, 284


    Öneri Formu
28413 N004738 Nesai, Kasâme, 9-10