90 Kayıt Bulundu.
Bize İsmail b. Abdullah, ona İsmail b. İbrahim b. Ukbe, ona Musa b. Ukbe, ona da İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Urve b. ez-Zübeyr'in haber verdiğine göre, Misver b. Mahreme kendisine şöyle anlatmış: Âmir b. Lueyy kabilesinin yeminli dostu olan ve Rasulullah (sav) ile beraber Bedir'de hazır bulunan Amr b. Avf bana şöyle dedi: “Rasûlullah (sav.), Bahreyn’in cizyesini getirmek üzere Ebû Ubeyde b. el-Cerrah’ı oraya göndermişti. Hz. Peygamber (sav.), daha önce Bahreynlilerle bir cizye antlaşması yapmış ve el-Alâ’ b. el-Hadramî’yi onlara emîr tayin etmişti. Ebû Ubeyde, Bahreyn’den mallarla döndüğünde, Ensâr onun döndüğünü duymuş ve Hz. Peygamber’le (sav.) birlikte sabah namazına iştirak etmişlerdi. Hz. Peygamber (sav.) namazı tamamlayıp ayrılınca, onun önüne çıktılar. Rasûlullah (as.) onların bu halini görünce gülümsedi. Sonra "Zannediyorum, Ebû Ubeyde’nin (Bahreyn’den) geldiğini ve bir şeyler getirdiğini duydunuz" dedi. Onlar da; “Evet, ey Allah’ın Rasûlü” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav.) şöyle söyledi: "Öyle ise sevinin! Sizi sevindirecek olan şeyi de ümit edin! Allah’a yemin olsun ki, ben sizin için fakirlikten korkmuyorum; ama ben dünya nimetlerinin sizden önceliklerin önüne serildiği gibi sizin önünüze de serilmesinden ve onların bu dünyalıklar için birbirleriyle yarışa giriştikleri gibi, sizin de yarışa girmenizden ve onları meşgul ettiği gibi, sizi de meşgul etmesinden korkuyorum."
Açıklama: Bu hadîste Hz. Peygamber, dünya malına aşırı düşkünlük göstermenin ve ihtirasla çıkar peşinde koşmanın felaketine dikkat çekmiş, bunun insanlar arasında kıskançlık ve düşmanlıklara yol açabileceğini ve uzun vadede onların maddî ve manevî helâkine sebebiyet verebileceğini ifade buyurmuştur. Mal ihtirası aynı zamanda imab zaafiyetine de yol açar.
Bize Muhammed b. Ubeyd, ona Muhammed b. Sevr, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Urve b. Zübeyr, ona da Misver b. Mahrame “Nebî (sav) Hudeybiye zamanında ashabından bin küsür kişi ile (yola) çıktı. Nihayet Zü'l-huleyfeye geldiklerinde kurbanına gerdanlık taktı, onu işaretledi ve umre için ihrama girdi” dedi ve hadisin devamını şöyle rivayet etti: "Nebî (sav), Mekke yolu üzerindeki Seniyye'ye varana dek yola devam etti. (Derken) devesi onu durdurdu. İnsanlar iki defa “haydi! Haydi!” sonra da “Kusvâ' duruverdi” dediler. Hz. Peygamber (sav), “Kusva durmadı. Bu, onun huyu değildir. Onu, fili durduran durdurmuştur” dedi. Ardından, “canımı kudretinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın haremde kıldığı haramları gözetmemi isterlerse muhakkak icabet edeceğim” buyurdu. Sonra (Kusvâ'yı) zorladı, o da hızlıca hareket edip (Mekkeliler'in yolundan) saptı. Nihayet Nebî (sav), Hudeybiye'nin en uzak kısmında, suyu az olan bir kuyu başında konakladı. (Derken) yanına Büdeyl b. Verkâ el-Huzâ'î ardında da Urve b. Mesud geldi. Hz. Peygamber (sav) ile konuşmaya başladı. Onunla her konuştuğunda Rasulullah'ın (sav) sakalını tutuyor, Muğîra b. Şu'be de Nebî'nin (sav) yanı başında, beraberinde kılıcı ve miğferi olduğu halde (bekliyor) ve onun eline kılıcının kabzası ile vurup “Çek elini onun sakalından” diyordu. Urve başını kaldırıp “bu da kim?” dedi. (İnsanlar), “Muğîra b. Şu'be” dediler. (Urve), “Seni hain! Ben hala senin ihanetinin bedelini ödemiyor muyum?” dedi. Muğîre, cahiliye döneminde bir topluluğa arkadaşlık yapmış, onları öldürüp mallarını almış, sonra da gelip Müslüman olmuştu. Rasulullah (sav) “İslâm'a gelince, (onu senden) kabul ettik. Mala gelince o, ihanet (ile elde edilmiş) bir maldır! Bizim ona ihtiyacımız yok” buyurdu. -(Ravi) hadisin (devamını) zikretti.- Nebî (sav) “Allah'ın Rasulü Muhammed'in hükmettiği şeyi yaz” buyurdu. -(Ravi) hadisi anlattı.- Süheyl, “senin dininden bile olsa bizden sana gelen bir adamı bize iade etmen üzere (antlaşma yaparız)” dedi. Antlaşmanın yazılması bitince Hz. Peygamber (sav) “ashabına, kalkıp kurbanlarınızı kesin, sonra da tıraş olun” buyurdu. Akabinde muhacir mümin kadınlar geldiler. (İlgili) ayette Allah, onları geri göndermeyi Müslümanlara yasaklıyor, (kocalarına) mehirlerini göndermeyi emrediyordu. Ardından Nebî (sav), Medine'ye döndü. (Çok geçmeden) Kureyş'ten biri olan Ebu Basir çıkageldi! (Kureyş) onu istemek için (adamlar) gönderdi. Hz. Peygamber (sav) de onu adamlara verdi. Onlar da (Ebu Basir'i Medine'den) çıkardılar. Nihayet Zü'l-huleyfeye geldiklerinde hurma yemek için konakladılar. Ebu Basir, adamlardan birine, “ey Falanca! Senin bu kılıcın (kadar) kalitelisini görmedim” dedi. Diğeri de kılıcını çıkarıverdi. İlki, “evet, Onu tecrübe ettim” dedi. Ebu Basir, “bana göster de ona bakayım” dedi. (Böylece Ebu Basir) fırsatını bulup ona darbeyi indirdi. Netice (adam) öldü. Diğeri de Medine'ye varana dek kaçıp korka korka mescide girdi. Nebî (sav) “bu korkunç bir şey görmüş” buyurdu. (Adam), “Vallahi! Arkadaşım öldürüldü. (O) beni de öldürecek” dedi. (Derken) Ebu Basir çıkagelip Hz. Peygamber'e (sav) “Allah, senin sözünü yerine getirdi. Beni onlara verdin, sonra Allah, beni onlardan kurtardı” dedi. Rasulullah (sav) “analar neler doğuruyor! Yanında biri daha olsa savaşı körükleyecek” buyurdu. (Ebu Basir) bunu duyduğunda kendisini (Kureyş'e) geri vereceğini anlayıp (Medine'den) çıktı. Nihayet deniz kıyısına geldi. Ebu Cendel de esaretten kaçıp Ebu Basîr'e katıldı. Öyle ki, (sonunda orada) onlardan bir topluluk meydana geldi."
Bize Muhammed b. Râfi' ve İshak b. Mansur, - hadisin lafzı İbn Râfi'e aittir- o ikisine Abdürrezzak, ona İbn Cüreyc, ona Musa b. Ukbe, ona Nafi', ona da İbn Ömer şöyle demiştir: Ömer b. Hattab, Hicaz topraklarından Yahudi ve Hristiyanları sürmüştür. Hz. Peygamber de (sav) Hayber'i fethedince orada bulunan Yahudileri oradan çıkarmak istemişti. Zira fethedilince oranın arazisi Allah'ın, Rasulünün ve Müslümanların olmuştu. Hz. Peygamber bu sebeple Yahudileri oradan çıkarmak istedi. Yahudiler de Hz. Peygamber'den (sav) arazinin işlerini üstlenmek ve ürünlerin yarısını vermek karşılığında kendilerini Hayber'de bırakmasını talep etmişlerdi. Hz. Peygamber (sav) onlara; "sizi bu şartlarda burada dilediğimiz kadar bırakıyoruz" dedi. Yahudiler Hayber'de Hz. Ömer onları Teyma ve Eriha'ya sürünceye kadar kalmışlardır.
Bana Ebu Cafer Muhammed b. es-Sabbâh, ona Hafs b. Ğıyas ona da Asım el-Ahval şöyle demiştir: Enes b. Malik'e, Rasulullah'ın (sav) "İslâm'da (cahiliye devrindeki gibi) yeminli antlaşma yapmak yoktur" şeklindeki buyruğu soruldu. Enes de Rasulullah'ın (sav), onun (Enes'in) evinde, Kureyş ile Ensar arasında kardeşlik antlaşması yaptığını söyledi.
Bize Ebubekir b. Ebu Şeybe ve Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, onlara Abde b. Süleyman, ona Asım ona da Enes şöyle demiştir: Rasulullah (sav), Medine'deki evimde, Kureyş ve Ensar arasında kardeşlik antlaşması yaptı.
Bize Affân, ona Hafs b. Ğıyâs, ona da Asım el-Ehval şöyle demiştir: "Bir kişi Enes b. Malik'e, Rasulullah'ın (sav) 'İslamda (kardeşlik) antlaşması yoktur' buyurduğunu söyledi. Ravi der ki: Enes son derece öfkelendi ve 'var, var! Rasulullah (sav) evinde Kureyş ile Ensar arasında (kardeşlik) antlaşması yaptı' dedi."
(Bize) Abdurrezzak, ona Ma'mer ona da ez-Zührî şöyle demiştir: Kasten, kısmi kasıt, itiraf ve anlaşma durumunda (maktulün) diyetini ödemekle yükümlü olanlar sorumlu tutulmazlar. Mal konusunda sorumluluk katilin kendisine aittir, fakat ona akile (diyeti ödeyecek kimseler) tayin edilebilir ve onlar katile yardımcı olurlar. Nitekim bize ulaştığı üzere Rasulullah (sav) Kureyş ve Ensar arasında yaptığı yazılı sözleşmede "Eğer müminler arasında fidye veya diyet vermesi gereken biri varsa, (Müminler) onu yalnız bırakmayıp uygun bir şekilde desteklerler" buyurmuştur.