44 Kayıt Bulundu.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona İbn Cüreyc, ona da Süleyman el-Ahvel şöyle rivayet etmiştir: Mücâhid, İbn Abbâs'a “Sâd Sûresi'nde secde ayeti var mı?” diye sordu, İbn Abbas da “evet vardır” cevabını verdikten sonra, "Biz ona (yani İbrahim'e) İshâk'a ve Yakub'a ihsan ettik ve her birini hidayete erdirdik..." (Enâm, 84) ayetinden başlayarak "o hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup o yola uy" (Enâm, 90) ayetine kadar okudu, ardından “o da (yani Davud (as) kendisine uyulan peygamberlerdendir” dedi. Yezid b. Harun, Muhammed b. Ubeyd ve Sehl b. Yusuf bu hadisi Avvâm'dan, o Mücahid'den şu eklemeyle rivayet etmişlerdir: “Ben İbn Abbâs'a bunu sordum” o da “Peygamberiniz de burada sayılan peygamberlere uyması emredilen kimselerdendir” dedi.
Bana Muhammed b. Abdullah, ona Muhammedb. Ubeyd et-Tenâfisî, ona da Avvâm şöyle demiştir: Ben Mücahid'e Sâd Suresi'ndeki secdenin mahiyetini sordum, şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'a “hangi delilden dolayı secde ediyorsun?” dedim. İbn Abbâs da bana “Sen "Biz ona İshak'ı ve torunu Yâkub’u ihsan ettik. Her birini doğru yola erdirdik. Daha önce Nuh'u ve zürriyetinden Davud'u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf'u, Mûsâ’yı ve Harun'u da doğru yola erdirmiştik. Biz, iyilik ve ihsan sahiplerini böyle mükâfatlandırırız" (En'âm, 84) ayetini okumuyor musun? İşte Davud da, kendisine uyulması, Peygamberinize (sav) emredilen kimselerdendir. Bunun için Rasulullah (sav) da (Davud'un secde ettiği) bu yerde secde etti” dedi. “عُجَابٌ” şaşılacak şey manasındadır. “الْقِطُّ”, sahife demek olup burada, iyiliklerin yazıldığı sahife demektir. Mucâhid der ki: “فِى عِزَّةٍ” izzet, cahiliye hamaset ve kibri anlamına gelmektedir. “الْمِلَّةِ الآخِرَةِ ” Kureyş'in dinidir. “الاِخْتِلاَقُ” yalan ve uydurma manasındadır. “الأَسْبَابُ” sema kapılarındaki yollardır. “جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ” burada kast edilen ordu, Kureyş ordusudur. “أُولَئِكَ الأَحْزَابُ” geçmiş topluluklardır. “فَوَاقٍ” rucû, dönmek demektir. “قِطَّنَا” azabımız manasındadır. “اتَّخَذْنَاهُمْ سُخْرِيًّا” biz onları kuşatmıştık manasındadır. “أَتْرَابٌ” emsal, yaşıt anlamındadır. İbn Abbâs der ki: “الأَيْدُ” ibadet kuvveti, “الأَبْصَارُ” ise Allah'ın emrini görmek anlamındadır. “حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّى” ayetinde geçen "an" harfi ceri "min" yerine kullanılmıştır. “طَفِقَ مَسْحًا” atların boyunlarına ve ayaklarına eliyle dokunuyordu demektir. “الأَصْفَادِ” bağlar, bukağılar manasındadır.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona İbn Cüreyc, ona da Süleyman el-Ahvel şöyle rivayet etmiştir: Mücâhid, İbn Abbâs'a “Sâd Sûresi'nde secde ayeti var mı?” diye sordu, İbn Abbas da “evet vardır” cevabını verdikten sonra, "Biz ona (yani İbrahim'e) İshâk'a ve Yakub'a ihsan ettik ve her birini hidayete erdirdik..." (Enâm, 84) ayetinden başlayarak "o hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup o yola uy" (Enâm, 90) ayetine kadar okudu, ardından “o da (yani Davud (as) kendisine uyulan peygamberlerdendir” dedi. Yezid b. Harun, Muhammed b. Ubeyd ve Sehl b. Yusuf bu hadisi Avvâm'dan, o Mücahid'den şu eklemeyle rivayet etmişlerdir: “Ben İbn Abbâs'a bunu sordum” o da “Peygamberiniz de burada sayılan peygamberlere uyması emredilen kimselerdendir” dedi.