Öneri Formu
Hadis Id, No:
35484, MU000604
Hadis:
حَدَّثَنِى يَحْيَى عَنْ مَالِكٍ عَنْ ثَوْرِ بْنِ زَيْدٍ الدِّيلِىِّ عَنِ ابْنٍ لِعَبْدِ اللَّهِ بْنِ سُفْيَانَ الثَّقَفِىِّ عَنْ جَدِّهِ سُفْيَانَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ بَعَثَهُ مُصَدِّقًا فَكَانَ يَعُدُّ عَلَى النَّاسِ بِالسَّخْلِ فَقَالُوا أَتَعُدُّ عَلَيْنَا بِالسَّخْلِ وَلاَ تَأْخُذُ مِنْهُ شَيْئًا . فَلَمَّا قَدِمَ عَلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ ذَكَرَ لَهُ ذَلِكَ فَقَالَ عُمَرُ نَعَمْ تَعُدُّ عَلَيْهِمْ بِالسَّخْلَةِ يَحْمِلُهَا الرَّاعِى وَلاَ تَأْخُذُهَا وَلاَ تَأْخُذُ الأَكُولَةَ وَلاَ الرُّبَّى وَلاَ الْمَاخِضَ وَلاَ فَحْلَ الْغَنَمِ وَتَأْخُذُ الْجَذَعَةَ وَالثَّنِيَّةَ وَذَلِكَ عَدْلٌ بَيْنَ غِذَاءِ الْغَنَمِ وَخِيَارِهِ . قَالَ مَالِكٌ وَالسَّخْلَةُ الصَّغِيرَةُ حِينَ تُنْتَجُ . وَالرُّبَّى الَّتِى قَدْ وَضَعَتْ فَهِىَ تُرَبِّى وَلَدَهَا . وَالْمَاخِضُ هِىَ الْحَامِلُ . وَالأَكُولَةُ هِىَ شَاةُ اللَّحْمِ الَّتِى تُسَمَّنُ لِتُؤْكَلَ . وَقَالَ مَالِكٌ فِى الرَّجُلِ تَكُونُ لَهُ الْغَنَمُ لاَ تَجِبُ فِيهَا الصَّدَقَةُ فَتَوَالَدُ قَبْلَ أَنْ يَأْتِيَهَا الْمُصَدِّقُ بِيَوْمٍ وَاحِدٍ فَتَبْلُغُ مَا تَجِبُ فِيهِ الصَّدَقَةُ بِوِلاَدَتِهَا قَالَ مَالِكٌ إِذَا بَلَغَتِ الْغَنَمُ بِأَوْلاَدِهَا مَا تَجِبُ فِيهِ الصَّدَقَةُ فَعَلَيْهِ فِيهَا الصَّدَقَةُ وَذَلِكَ أَنَّ وِلاَدَةَ الْغَنَمِ مِنْهَا وَذَلِكَ مُخَالِفٌ لِمَا أُفِيدَ مِنْهَا بِاشْتِرَاءٍ أَوْ هِبَةٍ أَوْ مِيرَاثٍ وَمِثْلُ ذَلِكَ الْعَرْضُ لاَ يَبْلُغُ ثَمَنُهُ مَا تَجِبُ فِيهِ الصَّدَقَةُ ثُمَّ يَبِيعُهُ صَاحِبُهُ فَيَبْلُغُ بِرِبْحِهِ مَا تَجِبُ فِيهِ الصَّدَقَةُ فَيُصَدِّقُ رِبْحَهُ مَعَ رَأْسِ الْمَالِ وَلَوْ كَانَ رِبْحُهُ فَائِدَةً أَوْ مِيرَاثًا لَمْ تَجِبْ فِيهِ الصَّدَقَةُ حَتَّى يَحُولَ عَلَيْهِ الْحَوْلُ مِنْ يَوْمَ أَفَادَهُ أَوْ وَرِثَهُ . قَالَ مَالِكٌ فَغِذَاءُ الْغَنَمِ مِنْهَا كَمَا رِبْحُ الْمَالِ مِنْهُ غَيْرَ أَنَّ ذَلِكَ يَخْتَلِفُ فِى وَجْهٍ آخَرَ أَنَّهُ إِذَا كَانَ لِلرَّجُلِ مِنَ الذَّهَبِ أَوِ الْوَرِقِ مَا تَجِبُ فِيهِ الزَّكَاةُ ثُمَّ أَفَادَ إِلَيْهِ مَالاً تَرَكَ مَالَهُ الَّذِى أَفَادَ فَلَمْ يُزَكِّهِ مَعَ مَالِهِ الأَوَّلِ حِينَ يُزَكِّيهِ حَتَّى يَحُولَ عَلَى الْفَائِدَةِ الْحَوْلُ مِنْ يَوْمَ أَفَادَهَا وَلَوْ كَانَتْ لِرَجُلٍ غَنَمٌ أَوْ بَقَرٌ أَوْ إِبِلٌ تَجِبُ فِى كُلِّ صِنْفٍ مِنْهَا الصَّدَقَةُ ثُمَّ أَفَادَ إِلَيْهَا بَعِيرًا أَوْ بَقَرَةً أَوْ شَاةً صَدَّقَهَا مَعَ صِنْفِ مَا أَفَادَ مِنْ ذَلِكَ حِينَ يُصَدِّقُهُ إِذَا كَانَ عِنْدَهُ مِنْ ذَلِكَ الصِّنْفِ الَّذِى أَفَادَ نِصَابُ مَاشِيَةٍ . قَالَ مَالِكٌ وَهَذَا أَحْسَنُ مَا سَمِعْتُ فِى ذَلِكَ .
باب الْعَمَلِ فِى صَدَقَةِ عَامَيْنِ إِذَا اجْتَمَعَا . قَالَ يَحْيَى قَالَ مَالِكٌ الأَمْرُ عِنْدَنَا فِى الرَّجُلِ تَجِبُ عَلَيْهِ الصَّدَقَةُ وَإِبِلُهُ مِائَةُ بَعِيرٍ فَلاَ يَأْتِيهِ السَّاعِى حَتَّى تَجِبَ عَلَيْهِ صَدَقَةٌ أُخْرَى فَيَأْتِيهِ الْمُصَدِّقُ وَقَدْ هَلَكَتْ إِبِلُهُ إِلاَّ خَمْسَ ذَوْدٍ . قَالَ مَالِكٌ يَأْخُذُ الْمُصَدِّقُ مِنَ الْخَمْسِ ذَوْدٍ الصَّدَقَتَيْنِ اللَّتَيْنِ وَجَبَتَا عَلَى رَبِّ الْمَالِ شَاتَيْنِ فِى كُلِّ عَامٍ شَاةٌ لأَنَّ الصَّدَقَةَ إِنَّمَا تَجِبُ عَلَى رَبِّ الْمَالِ يَوْمَ يُصَدِّقُ مَالَهُ فَإِنْ هَلَكَتْ مَاشِيَتُهُ أَوْ نَمَتْ فَإِنَّمَا يُصَدِّقُ الْمُصَدِّقُ زَكَاةَ مَا يَجِدُ يَوْمَ يُصَدِّقُ وَإِنْ تَظَاهَرَتْ عَلَى رَبِّ الْمَالِ صَدَقَاتٌ غَيْرُ وَاحِدَةٍ فَلَيْسَ عَلَيْهِ أَنْ يُصَدِّقَ إِلاَّ مَا وَجَدَ الْمُصَدِّقُ عِنْدَهُ فَإِنْ هَلَكَتْ مَاشِيَتُهُ أَوْ وَجَبَتْ عَلَيْهِ فِيهَا صَدَقَاتٌ فَلَمْ يُؤْخَذْ مِنْهُ شَىْءٌ حَتَّى هَلَكَتْ مَاشِيَتُهُ كُلُّهَا أَوْ صَارَتْ إِلَى مَا لاَ تَجِبُ فِيهِ الصَّدَقَةُ فَإِنَّهُ لاَ صَدَقَةَ عَلَيْهِ وَلاَ ضَمَانَ فِيمَا هَلَكَ أَوْ مَضَى مِنَ السِّنِينَ .
Tercemesi:
Bana Yahya (b. Yahya), ona Malik (b. Enes), ona Sevr b. Zeyd ed-Dîlî, ona Abdullah b. Süfyan es-Sekafî’nin bir oğlu, ona da dedesi Süfyan b. Abdullah (es-Sekafî) rivayet etmiştir:
Ömer b. Hattab (ra), Süfyan b. Abdullah’ı zekat görevlisi olarak göndermişti. Süfyan b. Abdullah, zekat hesaplamasında insanlar aleyhine oğlak ve kuzuları da nisaba katıyordu. Buna karşın insanlar; “Bizim aleyhimize oğlak ve kuzuları da nisaba katıyor fakat zekat olarak onlardan bir şey almıyorsun!” dediler.
Süfyan b. Abdullah, Ömer b. Hattab’ın (ra) huzuruna varınca kendisine bu durumu anlattı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Evet, onlar aleyhine çobanın kucağında taşıdığı oğlak ve kuzular (السَّخْلَة) da nisaba dâhildir. Fakat sen zekat olarak onları almamalısın. Semiz olup eti için besleneni (الْأَكُولة), yavrusu olanı (الرُّبَّى), hamile olanı (الْمَاخِضُ) ve davarın erkek olanını da almamalısın. Fakat iki yaşını doldurmasa da iki yaşındaki gibi gösterişli olanı ve iki yaşında olanı almalısın. Bu, davarın küçüğü ile iyisi arasında adalete uygun orta bir yoldur."
Malik (b. Enes) şöyle demiştir:
“السَّخْلَة yeni doğmuş davar demektir. الرُّبَّى doğum yapmış ve yavrusunu beslemekte olan, الْمَاخِضُ hamile, الْأَكُولة ise yemek üzere beslenen davar demektir.”
Zekat gerekmeyecek sayıda (yani nisab miktarından az sayıda) koyunları olan ve zekat görevlisi gelmeden bir gün önce peş peşe doğum yapan, yaptıkları doğumlarla sayıları zekat nisabına ulaşan kişi ile ilgili olarak Malik (b. Enes) şöyle demiştir:
“Yavrularıyla beraber davarın sayısı, zekat nisabına ulaştığı vakit sürüsü konusunda o kişiye zekat vacip olur. Çünkü yavrulama, ilgili sürüden kaynaklanmıştır. Bu durum (sayıları henüz nisaba ulaşmamış olup da) satın alma, hibe edilme ve miras kalma (yoluyla nisaba ulaşan hayvan) meselesinden farklıdır. Değeri zekat nisabına ulaşmayan, sahibi tarafından daha sonra satılan ve elde edilen kârıyla birlikte zekat nisabına ulaşan ticaret malı da buna benzer; kişi, sermaye ile birlikte kârın da zekatını verir. Oysa ilgilinin kârı hibe veya miras gibi sermayeden bağımsız olarak gelen bir gelir olsaydı teslim alındığı veya miras kaldığı günden itibaren söz konusu gelirin üzerinden ayrıca bir yıl geçmedikçe zekat gerekmeyecekti.”
Malik (b. Enes) şöyle demiştir:
“Nisab konusunda malın kârı, mala dâhil olduğu gibi koyunların kuzusu da koyunlara dâhildir. Şu var ki başka bir yönüyle ondan farklılık arz eder. Şöyle ki kişinin nisab miktarı kadar altın ya da gümüşü bulunur da bilahare (satın alma, hibe veya miras gibi) bir yolla yeni bir (altın ya da gümüş) mal elde ederse onu bir kenara alır; mevcut mallara katarak zekatını vermez. Ancak elde ettiği günden itibaren bu malın üzerinden ayrıca bir yıl geçince onun zekatını verir. Oysa kişinin mülkiyetinde her bir cinsi zekata tâbi davar, sığır veya develeri bulunsa ve bilahare (satın alma, hibe ve miras gibi bir yolla) bir deve, inek veya koyun daha elde etse söz konusu her bir cins, ilgili hayvan nisabına ulaşıyorsa, zekatını verirken mevcut hayvanlardan kendi cinsleriyle birlikte onların da zekatını verir.”
Malik (b. Enes) şöyle demiştir:
“Bu görüş, söz konusu konuyla ilgili olarak duyduğum en güzel içtihattır.”
Biriken İki Yıllık Zekattaki Uygulama Konusu
Yahya (b. Yahya) şöyle demiştir:
Malik (b. Enes) dedi ki: “Zekat vermesi gereken ve develerinin sayısı yüz olan ancak zekat görevlisi kendisine gelmeyen; nihayet başka bir zekat daha vermesi gereken ancak develeri helak olan ve sadece beş devesi kaldıktan sonra kendisine zekat görevlisi gelen kişi ile ilgili olarak bizdeki uygulama şöyledir: Zekat görevlisi, mal sahibine terettüp eden iki zekatı, her bir yıla bir koyun olmak üzere iki koyun şeklinde mevcut beş deveden alır. [Yüz deve üzerinden değil.] Çünkü mal sahibine zekat, (zekat görevlisine) malının zekatını verdiği gün vacip olmaktadır. Dolayısıyla sürüsü helak olur ya da sürüde artış meydana gelirse zekat görevlisi, zekat topladığı günde ilgilinin yanında tespit ettiği malların zekatını alır. O halde mal sahibinin bir çok zekatı birikir ve (zekat görevlisi tarafından) bu zekatlara mahsuben hiçbir şey alınmaz da nihayet sürünün tamamı helak olur veya nisabın altına düşerse o kişinin herhangi bir zekat ödemesi gerekmez. Helak olan malları ya da geçmiş yıllara ilişkin olarak da o kişiye herhangi bir tazminat mükellefiyeti yoktur.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Zekât 604, 1/90
Senetler:
1. Ebu Amr Süfyan b. Abdullah es-Sekafi (Süfyan b. Abdullah b. Rabî'a b. Haris)
2. Mübhem Râvi (İbn liAbdillah b. Süfyan)
3. Sevr b. Zeyd ed-Dîlî (Sevr b. Zeyd)
Konular:
İbadet, Zekat
Zekat, hangi mallardan, ve ne kadar verileceği
Zekat, zekat alma veya verme adabı
Zekat, zekata tabi olan mallar