Giriş


    Öneri Formu
164401 EM000395 Buhari, Edebü'l-Müfred, 186


    Öneri Formu


    Öneri Formu


    Öneri Formu


Açıklama: Yüzün önemli bir organ olduğunu teyid eden bu hadîs-i şerifteki, “Allah, Âdem'i kendi suretinde yarattı.” cümlesi üzerinde âlimlerin çeşitli görüş ve tefsirleri olmuştur: 1— Bir kısım âlimler, bunun mânâsını Allah'a bırakmışlar ve bunu söz konusu etmemişlerdir. 2— Bazı âlimler de bunun mânâsını te’vil etmiş ve ‘suret, sıfat mânâsındadır’, demişlerdir. Yani Cenab-ı Hak, Âdem'i, kendi sıfatlarına mazhar kılarak yaratmıştır. Allah Teâlâ’nın, ezelî ve kemâl sıfatları olan kelâm, semi', basar, ilim gibi, Âdem'de de mahlûk ve sonradan meydana gelme kelâm, semi', basar ve ilim sıfatları vardır. Allah insanı yarattığı gibi, insanda bu sıfatları da yaratmıştır. Ancak Allah'ın sıfatları ezelî ve ebedîdir, noksanlıklardan beridir. İnsanların sıfatları ise noksandır, geçicidir, değişkendir ve yok olmaya mahkûmdur. 3— Bir kısım âlimlere göre de, suretin Allah'a izafe edilmesi şeref içindir. Yani insanoğlunun şerefini beyan mânâsını taşır. 4— Bir kısmına göre, suret kelimesine bitişik zamir, Allah'a değil, Âdem'e râcidir. Yani Allah Teâlâ Âdem'i, âdem suretinde yarattı. Âdem yaratıldığı andaki şekil, boy ve biçimini ömrünün sonuna kadar muhafaza etti. Çocuktan büyüme şekli ile yaratılmadı, demektir. Bir de insan, başlangıçta da insan gibi yaratıldı, başka bir hayvandan tekâmül ederek bugünkü şekli almadı mânâsını taşır. Böylece Darwin nazariyesi ret edilmiş oluyor. Ayrıca Allah Âdem'i, insan şeklinde yarattı. Bu suretine başka hiç kimseyi ortak kılmadı. Sureti, kendisine ait bir surettir, denilmektedir.

    Öneri Formu
163986 EM000173 Buhari, Edebü'l-Müfred, 91


    Öneri Formu
158184 BS21437 Beyhaki, Sünenü'l Kübra, X ,331


    Öneri Formu
158979 BS021638 Beyhaki, Sünenü'l Kübra, X ,532


    Öneri Formu
158446 BS21699 Beyhaki, Sünenü'l Kübra, X ,397


    Öneri Formu
183776 MK13891 Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir, XIII-XIV, 70


    Öneri Formu
202675 BMS005312 Beyhaki ,Ma’rifetu’s- Sunen Ve’l- Âsâr, VI, 503