Öneri Formu
Hadis Id, No:
159690, TŞ000351
Hadis:
حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ وَكِيعٍ ،حَدَّثَنَا جُمَيْعُ بْنُ عُمَرَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْعِجْلِيُّ أَنْبَأَنَا رَجُلٌ مِنْ بَنِي تَمِيمٍ مِنْ وَلَدِ أَبِي هَالَةَ زَوْجِ خَدِيجَةَ ، وَيُكْنَى أَبَا عَبْدِ اللهِ ، عَنِ ابْنٍ لأَبِي هَالَةَ ، عَنِ الْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ ، قَالَ : قَالَ الْحُسَيْنُ : سَأَلْتُ أَبي عَنْ سِيرَةِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم ، فِي جُلَسَائِهِ ، فَقَالَ : كَانَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، دَائِمَ الْبِشْرِ ، سَهْلَ الْخُلُقِ ، لَيِّنَ الْجَانِبِ ، لَيْسَ بِفَظٍّ وَلا غَلِيظٍ ، وَلا صَخَّابٍ وَلا فَحَّاشٍ ، وَلا عَيَّابٍ وَلا مُشَاحٍ ، يَتَغَافَلُ عَمَّا لا يَشْتَهِي ، وَلا يُؤْيِسُ مِنْهُ رَاجِيهِ وَلا يُخَيَّبُ فِيهِ ، قَدْ تَرَكَ نَفْسَهُ مِنْ ثَلاثٍ : الْمِرَاءِ ، وَالإِكْثَارِ ، وَمَا لا يَعْنِيهِ ، وَتَرَكَ النَّاسَ مِنْ ثَلاثٍ : كَانَ لا يَذُمُّ أَحَدًا ، وَلا يَعِيبُهُ ، وَلا يَطْلُبُ عَوْرتَهُ ، وَلا يَتَكَلَّمُ إِلا فِيمَا رَجَا ثَوَابَهُ ، وَإِذَا تَكَلَّمَ أَطْرَقَ جُلَسَاؤُهُ ، كَأَنَّمَا عَلَى رُؤُوسِهِمُ الطَّيْرُ ، فَإِذَا سَكَتَ تَكَلَّمُوا لا يَتَنَازَعُونَ عِنْدَهُ الْحَدِيثَ ، وَمَنْ تَكَلَّمَ عِنْدَهُ أَنْصَتُوا لَهُ حَتَّى يَفْرُغَ ، حَدِيثُهُمْ عِنْدَهُ حَدِيثُ أَوَّلِهِمْ ، يَضْحَكُ مِمَّا يَضْحَكُونَ مِنْهُ ، وَيَتَعَجَّبُ مِمَّا يَتَعَجَّبُونَ مِنْهُ ، وَيَصْبِرُ لِلْغَرِيبِ عَلَى الْجَفْوَةِ فِي مَنْطِقِهِ وَمَسْأَلَتِهِ ، حَتَّى إِنْ كَانَ أَصْحَابُهُ ، وَيَقُولُ : إِذَا رَأَيْتُمْ طَالِبَ حَاجَةٍ يِطْلُبُهَا فَأَرْفِدُوهُ ، وَلا يَقْبَلُ الثَّنَاءَ إِلا مِنْ مُكَافِئٍ وَلا يَقْطَعُ عَلَى أَحَدٍ حَدِيثَهُ حَتَّى يَجُوزَ فَيَقْطَعُهُ بِنَهْيٍ أَوْ قِيَامٍ
Tercemesi:
Hz. Ali (r.a)'nin oğlu Hz. Hüseyin (r.a) naklediyor:
Babam Hz. Ali'den, Peygamber Efendimiz'in, meclisinde bulunan dost ve arkadaşlarına karşı nasıl davrandıklarını sorduğumda şöyle anlattılar:
"Resûlullah Efendimiz; her zaman güler yüzlü, yumuşak huylu ve alçak gönüllü idiler. Asla asık suratlı, katı kalbli, kavgacı, şarlatan, kusur bulucu, dalkavuk ve kıskanç değildiler. Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelir; kendisinden beklentisi olan kimseleri hayâl kırıklığına uğratmaz ve onları, isteklerinden tamamen mahrum bırakmazdı.
Üç şeyden titizlikle uzak dururlardı: Ağız kavgası, boşboğazlık ve mâlâya'nî!. Şu üç hususdan da titizlikle sakınırlardı: Hiç kimseyi kötülemezler, kınamazlar ve hiç kimsenin aybı ile gizli taraflarını öğrenmeye çalışmazlardı.
Sâdece yararlı olacağını ümit ettikleri konularda konuşurlardı. Hazreti Peygamber konuşurken, meclisinde bulunan dinleyiciler, başlarının üzerine kuş konmuşçasına hiç kımıldamadan kulak kesilirlerdi. Zât-ı Ri-sâletleri susunca da, konuşma ihtiyâcı duyanlar söz alırlardı. Ashâb, Resûl-i Ekrem'in huzurunda konuşurlarken birbirleriyle asla ağız dalaşında bulunmazlardı. İçlerinden birisi Resûlullah'm huzurunda konuşurken, o sözünü bitirinceye kadar, hepsi de can kulağı ile konuşanı dinlerdi. Peygamber Efendimiz'in katında, onların hepsinin sözü, ilk önce konuşanın sözü gibi ilgi görürdü.
Ashabın güldüklerine kendileri de güler, onların taaccüb ettikleri şeylere kendileri de hayretlerini ifâde ederdi.
Huzurlarına gelen garîblerin (bedevilerin) kaba saba konuşmaları ile pervasızca suâllerinin yol açtığı tatsızlıklara sabrederlerdi. Ashabı ise, onların gelip suâl sormalarını çok isterlerdi.
Peygamber Efendimiz: 'Hacetinin giderilmesini isteyen bir ihtiyaç sahibi ile karşılaştığınız zaman ona yardımcı olunuz' buyururlardı.
Hazreti Peygamber, ancak yapılan iyiliğe denk düşen ve fazla dalkavukluğa kaçmayan övgüleri kabul eder ve, haddi tecâvüz etmediği müddetçe, hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Şayet yüksek huzurlarında haddi aşacak şekilde konuşulursa, o zaman, ya konuşanı susturmak ya da o meclisten kalkıp gitmek suretiyle ona engel olurlardı".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 351, /564
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali es-Sibt (Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib b. Abdulmuttalib b. Haşim b. Abdumenaf)
3. Hasan b. Ali el-Haşimî (Hasan b. Ali b. Ebu Talib b. Abdulmuttalib)
4. Mübhem Ravi (Mübhem)
5. Yezid b. Ömer et-Temimi (Yezid b. Ömer)
6. Cümey' b. Ömer el-Icli (Cümey' b. Ömer b. Abdurrahman)
7. Ebu Muhammed Süfyan b. Veki' er-Ruâsî (Süfyan b. Veki' b. Cerrâh b. Melîc b. Adî)
Konular:
Adab, insani ilişkilerde nezaket, kabalık
Adab, soru sorma adabı
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Gülmek, Hz. Peygamber'in gülmesi
Hz. Peygamber, boş sözü sevmemesi
Hz. Peygamber, insanî ilişkileri
Hz. Peygamber, sahabe ile ilişkisi
Hz. Peygamber, sahabeyle iletişimi
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
İNSANLAR ARASI SEVGİ VE SAYGI
Konuşma, konuşma adabı
KTB, ADAB
Tesettür, erkek erkeğin avretine bakmamalı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159675, TŞ000336
Hadis:
حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ وَكِيعٍ حَدَّثَنَا جُمَيْعُ بْنُ عُمَرَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْعِجْلِيُّ ،أَنْبَأَنَا رَجُلٌ مِنْ بَنِي تَمِيمٍ مِنْ وَلَدِ أَبِي هَالَةَ زَوْجِ خَدِيجَةَ ، يُكْنَى أَبَا عَبْدِ اللهِ ، عَنِ ابْنٍ لأَبِي هَالَةَ ، عَنِ الْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ ، قَالَ : سَأَلْتُ خَالِي هِنْدَ بْنَ أَبِي هَالَةَ ، وَكَانَ وَصَّافًا عَنْ حِلْيَةِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، وَأَنَا أَشْتَهِي أَنْ يَصِفَ لِي مِنْهَا شَيْئًا ، فَقَالَ : كَانَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم فَخْمًا مُفَخَّمًا، يَتَلأْلأُ وَجْهُهُ تَلأْلُؤَ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ فَذَكَرَ الْحَدِيثَ بِطُولِهِ، قَالَ الْحَسَنُ: فَكَتَّمْتُهَا الْحُسَيْنَ زَمَانًا، ثُمَّ حَدَّثْتُهُ فَوَجَدْتُهُ قَدْ سَبَقَنِي إِلَيْهِ. فَسَأَلَهُ عَمَّا سَأَلْتُهُ عَنْهُ، وَوَجَدْتُهُ قَدْ سَأَلَ أَبَاهُ عَنْ مَدْخَلِهِ وَمَخْرَجِهِ وَشَكْلِهِ، فَلَمْ يَدَعْ مِنْهُ شَيْئًا قَالَ الْحُسَيْنُ: فَسَأَلْتُ أَبِي، عَنْ دُخُولِ رَسُولِ اللَّهِ فَقَالَ كَانَ إِذَا أَوَى إِلَى مَنْزلِهِ، جَزَّأَ دُخُولَهُ ثَلاثَةَ أَجْزَاءٍ، جُزْءًا لِلَّهِ، وَجُزْءًا لأَهْلِهِ، وَجُزْءًا لِنَفْسِهِ، ثُمَّ جَزَّأَ جُزْأَهُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّاسِ، فَيَرُدُّ ذَلِكَ بِالْخَاصَّةِ عَلَى الْعَامَّةِ، وَلا يَدَّخِرُ عَنْهُمْ شَيْئًا، وَكَانَ مِنْ سِيرَتِهِ فِي جُزْءِ الأُمَّةِ إِيثَارُ أَهْلِ الْفَضْلِ بِإِذْنِهِ، وَقَسْمِهِ عَلَى قَدْرِ فَضْلِهِمْ فِي الدِّينِ، فَمِنْهُمْ ذُو الْحَاجَةِ، وَمِنْهُمْ ذُو الْحَاجَتَيْنِ، وَمِنْهُمْ ذُو الْحَوَائِجِ، فَيَتَشَاغَلُ بِهِمْ وَيَشْغَلُهُمْ فِيمَا يُصْلِحُهُمْ، وَالأُمَّةَ مِنْ مُسَاءَلَتِهِمْ عَنْهُ، وَإِخْبَارِهِمْ بِالَّذِي يَنْبَغِي لَهُمْ "، وَيَقُولُ: " لِيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ مِنْكُمُ الْغَائِبَ، وَأَبْلِغُونِي حَاجَةَ مَنْ لا يَسْتَطِيعُ إِبْلاغَهَا، فَإِنَّهُ مَنْ أَبْلَغَ سُلْطَانًا حَاجَةَ مَنْ لا يَسْتَطِيعُ إِبْلاغَهَا، ثَبَّتَ اللَّهُ قَدمَيْهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا يُذْكَرُ عِنْدَهُ إِلا ذَلِكَ، وَلا يُقْبَلُ مِنْ أَحَدٍ غَيْرِهِ، يَدْخُلُونَ رُوَّادًا وَلا يَفْتَرِقُونَ إِلا عَنْ ذَوَاقٍ، وَيَخْرُجُونَ أَدِلَّةً، يَعْنِي عَلَى الْخَيْرِ قَالَ: فَسَأَلْتُهُ عَنْ مَخْرَجِهِ كَيْفَ يَصْنَعُ فِيهِ؟ قَالَ: " كَانَ رَسُولُ اللَّه يَخْرِنُ لِسَانُهُ إِلا فِيمَا يَعْنِيهِ، وَيُؤَلِّفُهُمْ وَلا يُنَفِّرُهُمْ، وَيُكْرِمُ كَرِيمَ كُلِّ قَوْمٍ وَيُوَلِّيهِ عَلَيْهِمْ، وَيُحَذِّرُ النَّاسَ وَيَحْتَرِسُ مِنْهُمْ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَطْوِيَ عَنْ أَحَدٍ مِنْهُمْ بِشْرَهُ وَخُلُقَهُ، وَيَتَفَقَّدُ أَصْحَابَهُ، وَيَسْأَلُ النَّاسَ عَمَّا فِي النَّاسِ، وَيُحَسِّنُ الْحَسَنَ وَيُقَوِّيهِ، وَيُقَبِّحُ الْقَبِيحَ وَيُوَهِّيهِ، مُعْتَدِلُ الأَمْرِ غَيْرُ مُخْتَلِفٍ، لا يَغْفُلُ مَخَافَةَ أَنْ يَغْفُلُوا أَوْ يَمِيلُوا، لِكُلِّ حَالٍ عِنْدَهُ عَتَادٌ، لا يُقَصِّرُ عَنِ الْحَقِّ وَلا يُجَاوِزُهُ. الَّذِينَ يَلُونَهُ مِنَ النَّاسِ خِيَارُهُمْ، أَفْضَلُهُمْ عِنْدَهُ أَعَمُّهُمْ نَصِيحَةً، وَأَعْظَمُهُمْ عِنْدَهُ مَنْزِلَةً أَحْسَنُهُمْ مُوَاسَاةً وَمُؤَازَرَةً
قَالَ: فَسَأَلْتُهُ عَنْ مَجْلِسِهِ، فَقَالَ: " كَانَ رَسُولُ اللَّهِ لا يَقُومُ وَلا يَجْلِسُ، إِلا عَلَى ذِكْرٍ، وَإِذَا انْتَهَى إِلَى قَوْمٍ، جَلَسَ حَيْثُ يَنْتَهِي بِهِ الْمَجْلِسُ، وَيَأْمُرُ بِذَلِكَ، يُعْطِي كُلَّ جُلَسَائِهِ بِنَصِيبِهِ، لا يَحْسَبُ جَلِيسُهُ أَنَّ أَحَدًا أَكْرَمُ عَلَيْهِ مِنْهُ، مَنْ جَالَسَهُ أَوْ فَاوَضَهُ فِي حَاجَةٍ، صَابَرَهُ حَتَّى يَكُونَ هُوَ الْمُنْصَرِفُ عَنْهُ، وَمَنْ سَأَلَهُ حَاجَةً لَمْ يَرُدَّهُ إِلا بِهَا، أَوْ بِمَيْسُورٍ مِنَ الْقَوْلِ، قَدْ وَسِعَ النَّاسَ بَسْطُهُ وَخُلُقُهُ، فَصَارَ لَهُمْ أَبًا وَصَارُوا عِنْدَهُ فِي الْحَقِّ سَوَاءً، مَجْلِسُهُ مَجْلِسُ عِلْمٍ وَحِلْمٍ وَحَيَاءٍ وَأَمَانَةٍ وَصَبْرٍ، لا تُرْفَعُ فِيهِ الأَصْوَاتُ، وَلا تُؤْبَنُ فِيهِ الْحُرَمُ، وَلا تُثَنَّى فَلَتَاتُهُ، مُتَعَادِلِينَ، بَلْ كَانُوا يَتَفَاضَلُونَ فِيهِ بِالتَّقْوَى، مُتَوَاضِعِينَ يُوَقِّرُونَ فِيهِ الْكَبِيرَ، وَيَرْحَمُونَ فِيهِ الصَّغِيرَ، وَيُؤْثِرُونَ ذَا الْحَاجَةِ، وَيَحْفَظُونَ الْغَرِيبَ
Tercemesi:
Hz. Ali (r.a)'nin oğlu Hz. Hasan (r.a) anlatıyor:
İyi bir tavsifçi (vassâf) olan dayım Hind b. Ebî Hâle'ye, Resûl-i Ekrem Efendimiz'in hi1ye'sini sordum ve biraz kendilerinden bahsetmesini rica ettim; o da şöylece anlattı:
"Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz, yaradılıştan heybetli ve muhteşemdi. Mübarek yüzü, dolunay hâlindeki ayın parlaklığı gibi nur saçardı...". Hind b. Ebî Hâle, daha önce de geçtiği şekilde, hilyenin tamâmını anlattı"'.
Hz. Hasan der ki: Ben, dayım Hind'den aldığım bu bilgileri, kardeşim Hüseyin'den bir müddet gizlemiştim. Daha sonraları kendisine anlattığımda, onun, bu hususta beni çok gerilerde bıraktığını gördüm. Nitekim o da, Peygamberimiz'in hilyesini, benden daha önce Hind b. Ebî Hâle'den sorup bellemiş. Hattâ onun verdiği bilgiyle de yetinmeyerek; Resûlullah Efendimiz'in ev hayâtı, dışarı hayâtı ve şekli hakkında babasına da sorular sormuş, o da anlatmadık hiç bir şey bırakmamıştır. Burada sözü İmâm Hüseyin (r.a) alarak babasından dinlediklerini nakletmiştir .
Babama, Peygamber Efendimiz'in ev hayâtı'nı sorduğumda şöyle dediler: "Peygamber Efendimiz evine geldiğinde, evde geçirecekleri zamanı üçe böler; bir kısmını ibâdete, bir kısmını ehl ü iyâline, bir kısmını da kendisine ayırırlardı. Kendisine tahsis ettikleri zamanı ise yine ikiye ayırarak; bir bölümünde dinlenirler, geri kalanında da misafir kabul ederlerdi. O, bunu, huzuruna kabul ettiği seçkinler (havas) vasıtasıyla yapardı ki, bunlar, öğrendiklerini, dışarı çıkınca avama aktarırlardı. Resûlullah Efendimiz, ümmetinden hiç bir şeyi saklamazdı. İzne tâbi misafir kabul ettiklerinde, fazilet ve takva ehli olan ziyaretçilerine öncelik tanıma âdetinde idi. Ziyaretçilere ayırdıkları zaman, onların soy sop durumlarına göre değil, dîndeki üstünlüklerine göre olurdu. Evine gelenlerin kimisinin bir, kimisinin iki, kimisinin de daha çok isteği olurdu. Zât-ı Risâlet onların hepsiyle ilgilenir; kendisinden doğrudan doğruya sorulan sorularla kendisine aracı ile iletilen sorulara, soranların ve ümmetin hâline uygun düşecek şekilde cevaplar verir ve arkasından da şöyle tenbih ederdi: "Burada görüp duyduklarınızı burada bulunmayanlara iletin. İhtiyaçlarını bana ulaştırma imkânı olmayan kimselerin isteklerini de bana ulaştırın. Kim ki, ihtiyâcını ulaştırma gücü olmayanların isteklerini bir yetkiliye (sultân) ulaştırırsa, onun da, Allah kıyamet gününde sıratı emin adımlarla geçmesini sağla?". Hazreti Peygamber'in huzurunda kesinlikle bunlar dışında bir şey konuşulmaz; başkasının da bunun hâricinde bir şey konuşmasına müsâade edilmezdi. Huzûr-ı Saadetlerine girenler; ilim ve hikmet susamışı olarak girerler, kanmış ve doymuş olarak ayrılırlar ve hep birer hayra yol gösterici olarak çıkarlardı".
Babam Hz. Ali'ye, Peygamber Efendimiz'in dışarıda nasıl davrandıklarını sorduğumda da şöyle cevap verdi:
"Resûlullah Efendimiz, mühim bir iş olmadıkça konuşmazlardı. Çevresiyle hep ülfet eder, onları ürkütücü bir davranışı olmazdı . Her cemâatin seçkinine (kerîm) özel ilgi gösterir ve onları başkan tâyin ederdi. İnsanları gözü gibi sakınır; hiç birinden güler yüz ve tatlı dilini esirgemez, onların üstüne titrerdi. Ashabını, yokluklarında arayıp sorar, durumlarını takip ederdi. Karşılaştığı insanlara, "ne var, ne yok" diye çevrede olup bitenleri sorardı. Güzel olan her şeyi beğendiğini ifâde eder ve ona destek verir; kötü olan şeye de tepkisini gösterir ve onu çürütücü bir tavır takınırdı. Zât-ı Risâlet'in bütün hareketleri uyumlu idi; tutarsız hiç bir davranışı yoktu. Ashabının kendilerine âit işlerinde gaflete düşmeleri veya bıkkınlık duymaları endişesiyle, onlar adına kendisi hep tetikte dururdu. O, her durum karşısında tedarikli idi (her problemin çâresini bulurdu). O'nun katında insanların en faziletlisi, başkalarına iyiliği en yaygın olanlardı; mertebesi en yüksek olanlar da, halkın sıkıntısına en iyi şekilde ortak olan ve onlara yardım elini uzatan kimselerdi".
Hz. Hüseyin anlatmaya devam ediyor: Babam Hz. Ali'ye, Peygamber Efendimiz'in toplantılar ı'nı, yâni sohbet meclislerini de sordum. Onu da şöyle anlattılar:
"Peygamber Efendimiz'in kalkması da oturması da zikir üzere
idi. Toplantı hâlinde bulunan bir topluluğa varsa, baş köşeye geçmez, meclisin hemen bir kıyısına oturuverirdi; çevresinin de böyle yapmasını isterdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, birlikte oturduğu kimselerin seviyelerine göre her birinin hâl ve hatırlarını sorarak onlara iltifat ederdi. Çevresindekilere öylesine candan davranırdı ki, birlikte oturduğu kimselerin hepsi de, Resûlullah (s.a.s) katında en değerli insanın kendisi olduğu zehabına kapılırdı . Bir kimse huzûr-ı saadetlerinde çok otursa veya bir ihtiyâcını iletmek maksadıyla huzura gelse, o şahıs kendiliğinden kalkıp gidinceye kadar sabrederdi. Kendisinden bir istekte bulunan kimseyi, ya istediğini yerine getirerek, ya da tatlı bir dille gönderir, fakat hiç boş çevirmezdi. O'nun cömertliği, tatlı dilliliği ve güzel ahlâklılığı insanlar arasında öylesine yayılmıştı ki, adetâ halkın babası gibi olmuştu. O'nun nezdinde bütün insanlar da, hiç birisi arasında hak ayırımı yapılmayan aynı seviyedeki evlâtlar gibiydi. Resûlullah Efendimiz'in toplantıları, hep; ilim, haya, emânet ve sabır gibi ahlâkî değerlerin öğretildiği bir meclis idi. Huzûr-ı Nebevilerinde sesler yükseltilmez, hiç kimsenin mahremiyeti konuşulmaz, orada vuku bulan zelle ve hatâlar dışarı sızdırılmazdı. O'nun meclisinde herkes eşit vaziyette idi. Ancak yekdiğerine karşı takvâ ile üstünlük kazanılabilirdi. Herkes tevâzû üzere idi. Orada, yaşça büyük olanlara saygı gösterirler, küçüklere de merhamet ederlerdi. Toplantıdaki ihtiyaç sahiplerine öncelik tanırlar, özellikle garîb olanlara ayrı bir ilgi gösterirlerdi".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 336, /527
Senetler:
1. Hind b. Ebu Hale et-Temimi (Hind b. Nebbaş b. Zürare)
2. Hasan b. Ali el-Haşimî (Hasan b. Ali b. Ebu Talib b. Abdulmuttalib)
3. Mübhem Ravi (Mübhem)
4. Yezid b. Ömer et-Temimi (Yezid b. Ömer)
5. Cümey' b. Ömer el-Icli (Cümey' b. Ömer b. Abdurrahman)
6. Ebu Muhammed Süfyan b. Veki' er-Ruâsî (Süfyan b. Veki' b. Cerrâh b. Melîc b. Adî)
Konular:
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Hz. Peygamber, adaleti
Hz. Peygamber, beşer olarak
Hz. Peygamber, boş sözü sevmemesi
Hz. Peygamber, cömertliği
Hz. Peygamber, eğitim metodu
Hz. Peygamber, hataları düzeltmesi
Hz. Peygamber, insanî ilişkileri
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Hz. Peygamber, sahabe ile ilişkisi
Hz. Peygamber, sahabeyle iletişimi
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Tevazu, müslüman mütevazidir