16 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. el-Ezher, ona Muhammed b. İsa, ona da Yusuf b. (Yakûb) el-Mâcişûn, Muhammed b. el-Münkedir'in şöyle dediğini rivayet etti: Câbir b. Abdullah'ın yanına girdim. O, ruhunu teslim etmek üzere idi. Ona: -Rasûlullah (sav)'e benden selam götür, dedim.
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Yusuf b. Mâcişûn, ona Salih b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, ona babası (İbrahim b. Abdurrahman), ona da dedesi (Abdurrahman b. Avf) (ra) şöyle rivayet etmiştir: Ben Ümeyye b. Halef'e, Mekke'deki varlığımı koruması karşılığında ben de onun Medine'deki varlığını koruyacağımı bildiren bir mektup yazdım. Mektuba (ismimi Abdurrahman yazıp) Rahman kelimesini zikredince, bana "Rahman'ı ben tanımam, sen bana Cahiliye dönemindeki isminle yaz" dedi. Bu sefer ben ona "Abdu Amr" diye yazdım. Bedir savaşı günü, insanlar uyuduğu bir sırada, Umeyye b. Halefi korumak için, alıp bir dağa çıktım. Fakat Bilâl onu gördü. Hemen koşup, bir Ensâr meclisinde dikildi ve "işte Umeyye b. Halef, yakalayın onu. Eğer Umeyye kurtulursa ben kurtulmam" diye haykırdı. Bunun üzerine Ensardan bir grup mücahit ile birlikte izlerimizin üzerinden yürüyerek bizi takibe koyuldular. Mücahitlerin bize yetişeceklerinden endişe edince, Ümeyye'nin oğlu Ali'yi geride bırakarak Ensar'ı onunla meşgul edip (Ümeyye'yi kurtarmayı) düşündüm. Ancak onu öldürüp takibe devam ettiler. Ümeyye şişman bir adamdı. Kovalayanlar bize yetişince, ben Umeyye'ye "çök" dedim, o da çöktü. Onu korumak için kendimi siper ettim. Fakat kılıçlarını altımdan Umeyye'ye sapladılar ve onu öldürdüler. Bu sırada mücahitlerden biri kılıcıyla benim ayağımı yaraladı. (Râvi İbrahim b. Abdurrahman der ki:) Abdurrahmân b. Avf, ayağının üstündeki bu kılıç izini bize gösterirdi.
Bize Müsedded, ona Yusuf b. Mâcişûn, ona Salih b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, ona babası (İbrahim b. Abdurrahman b. Avf), ona da dedesi (Abdurrahman b. Avf) şöyle demiştir: Bedir günü, harp düzeninde iken, sağıma soluma baktım, gözüme Ensar'dan genç yaşta iki delikanlı ilişti. Ben bunlardan çok daha güçlü ve yapılı iki kimse arasında olmayı diledim. Bu iki gençten biri beni gözü ile sözdü ve “ey amca, Ebu Cehil'i tanır mısın?” diye sordu. Ben de “evet tanırım, ey kardeşim oğlu, Ebu Cehil'i ne yapacaksın?” diye sordum. da “duydum ki o Rasulullah'a (sav) sövüyormuş. Hayatım elinde olana yemin olsun ki, eğer onu görürsem artık aramızda eceli gelen ölünceye kadar, gölgem onun gölgesinden ayrılmayacaktır” dedi. Ben bu (cesarete) hayret ettim. Sonra diğer genç de beni süzdü ve anı şeyi söyledi. Tam da bu sırada, insanlar arasında oradan oraya koşuşturup duran Ebu Cehil'i gördüm ve “delikanlılar, şu öteye beriye koşuşturan kişi, bana sormuş olduğunuz Ebu Cehil'dir” dedim. Onlar da çabucak kılıçlarına sarılıp öldürünceye kadar Ebu Cehil'e kılıçlarıyla vurdular. Sonra dönüp Rasulullah'ın huzuruna gelip olan biteni haber verdiler. Rasulullah (sav) "Ebu Cehil'i hanginiz öldürdü?" diye sordu. Bunlardan her biri “ben öldürdüm” dedi. Rasulullah "Kılıçlarınızı sildiniz mi?" diye sordu. Onlar “hayır silmedik” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) kılıçlarına baktı ve "onu her ikiniz öldürmüşsünüz. Ebu Cehil'in ele geçen eşyası Muâz b. Amr b. Cemûh'a aittir" buyurdu. Bu iki delikanlı Muâz b. Afra ile Muâz b. Amr b. Cemûh idi.