15 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nüfeyl, ona Miskin, ona Muhammed b. Muhacir, ona Rabi'a b. Yezid, ona Ebu Kebşe es-Selûlî, ona da Sehl b. el-Hanzaliyye rivayet etmiştir: Uyeyne b. Hısn ve Akra’ b. Hâbis Rasulullah’'a (sav) gelip mal istediler. Hz. Peygamber de Muaviye'den, onlara isteklerinin karşılanmasını (görevlilere) yazmasını emretti. Akra’, kendine ait yazıyı aldı, onu dürüp sarığına soktu ve gitti. Uyeyne ise yazıyı alıp Hz. Peygamber’e götürdü ve 'Ya Muhammed! Benim, Mütelemmis’in sahifesi gibi, içinde ne yazıldığını bilmediğim bir yazıyı alıp kabileme gideceğimi mi zannediyorsun?' diye mırıldandı. Muaviye de onun bu sözünü Rasulullah'a (sav) haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber "kimin, kendisine yetecek kadar malı olduğu halde dilenirse, o ancak cehennemdeki ateşini çoğaltmış olur," dedi. Hadisin ravilerinden biri olan en-Nüfeylî diğer bir rivayette ateş kelimesi yerine cehennemin kor ateşi ibaresini kullandı. Bunun üzerine ashab Ey Allah’ın Rasulü kişiye yetecek malın miktarı nedir? diye sordular. Diğer bir rivayette en-Nüfeyl, bu cümlenin yerine dilenmek uygun olmayan zenginliğin miktarı nedir? cümlesini zikretti. Hz. Peygamber şu cevabı verdi: "Ona sabah ve akşam yemeklerinde yetecek miktardır." Başka bir rivayette "onu bir gün bir gece veya bir gece bir gün doyuracak miktardır," şeklindedir. Bize bunu zikredilen bu sözlerle muhtasar olarak rivayet etti.
Açıklama: Uyeyne b. Hısn ile Akra’ b. Hâbis, müellefe-i kulûbdandırlar. Mekke fethinden sonra Müslüman olmuşlardı. Hz. Peygamber Huneyn’de her ikisine yüzer deve vermişti. Uyeyne, Huneyn ve Tâif seferlerine katılmış, Hz. Ebû Bekir döneminde yalancı Peygamber Tuleyha’ya uyarak irtidat etmişse de sonra tekrar İslâm’a dönmüştü. Mütelemmis, câhiliye devri şairlerinden biridir. Asıl adı, Cerîr b. Abdülmesîh idi. Muallaka şairlerinden Yukarıdaki hadiste Uyeyne de Hz. Peygamber’e bunu hatırlatmıştı. Ama onun bu sözünde, Hz. Peygamber’e güvenmediği ve O’nun da hainlik yapabileceği şüphesini taşıdığı anlamı da vardı. Nitekim Uyeyne’nin bilâhare irtidat etmiş olması da onun Hz. Peygamber’e olan güven ve itimadının düzeyini göstermektedir.
Bize en-Nüfeyl, ona Miskin, ona Şube, ona Yezid b. Humeyr, ona Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr, ona babası, ona da Ebu'd-Derdâ'nın (ra) rivayet ettiğine göre; Rasulullah (sav) bir savaşta (esirler asında) doğumu yaklaşmış gözüken hâmile bir kadın gördü de "herhalde efendisi onunla ilişkide bulunmak istiyor," dedi. Yanındakiler evet dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şunları söyledi: "Vallahi o adama, kendisiyle beraber kabre girecek olan bir lanet okumak geliyor içimden! Bu adam (o kadından) doğacak çocuğu mirasçı yapmak kendisine helâl olmadığı halde onu nasıl mirasçı yapacak? O çocuğu hizmetçi olarak kullanmak helâl olmadığı halde onu nasıl hizmetçi yapacak?"
Açıklama: Burada söz konusu edilen kadın, hâmile iken esir alınmış ve doğumu da yaklaşmış biriydi. Buna rağmen efendisi onunla ilişkide bulunmak istiyormuş. Halbuki hâmile iken esir alınan bir kadın doğum yapmadan, yeni efendisinin onunla cinsel ilişkide bulunması helâl değildir. Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber, o insanın kıyamete kadar lanete müstahak olduğunu söylemiştir. Efendisi, doğumdan önce kadınla ilişkide bulunduğu gerekçesiyle, doğacak çocuğun kendisinden olduğunu ve birbirlerine vâris olduklarını iddia edebilir. Halbuki bu doğru değildir, çünkü kadın başkasından hâmile kalmıştır. Başkasının çocuğunu kendi nesebine katmak ve kendine mirasçı yapmak câiz değildir. Dolayısıyla adamın böyle bir tasarrufu helâl değildir.
Bize Ahmed b. Süleyman, ona Miskîn b. Bükeyr , ona Evzâî, ona Zührî, ona Said b. Müseyyeb, ona da Hakîm b. Hizâm şöyle rivâyet etmiştir: Ben Rasulullah’dan (sav), (dünyalık bir şey) istedim, bana verdi. Sonra tekrar istedim, yine verdi. Sonra tekrar istedim, yine verdi. Sonunda Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Ey Hakîm! Bu mal çekici ve tatlıdır. Kim onu, gönül hoşluğuyla alırsa kendisi için malı bereketlenir. Kim de ihtirasla alırsa malı bereketlenmez. Böylesi yiyip de doymayan kimse gibidir. Veren el, alandan hayırlıdır."