10265 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî, ona arz yoluyla Malik, ona İbn Şihab, ona Abdülhamid b. Abdurrahman b. Zeyd b. Hattab, ona Abdullah b. Abdullah b. Haris b. Nevfel, ona da Abdullah b. Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Ömer b. Hattab (ra), Şama doğru yola çıktı. Nihayet Serğ denilen yere gelince, kendisini Ecnadlılar yani Ebu Ubeyde b. Cerrah ve arkadaşları karşıladı ve ona, Şam'da veba çıktığını haber verdiler. Bunun üzerine Ömer 'Bana ilk muhacirleri çağır' dedi. Ben de hemen onları çağırdım. Ömer onlarla istişare etti. Onlara Şam'da veba çıktığını söyledi. Onlar da bu konuda ihtilafa düştüler. Bazıları 'Önemli bir iş için yola çıktın. Bundan vaz geçmeni uygun bulmuyoruz' dediler. Bazıları da 'Beraberinde diğer insanlar ve Rasulullah'ın (sav) ashabı var. Onları bu vebaya götürmeni uygun bulmuyoruz' dediler. Ardından 'bana Ensar'ı çağır' dedi. Ben de kendisine onları çağırdım. Ömer onlarla istişare etti. Onlar da muhacirler gibi davranıp, onların ihtilafa düştükleri gibi ihtilafa düştüler. Ömer 'Gidebilirsiniz' dedi. Sonra 'Bana burada bulunan fetih yılında hicret etmiş olan Kureyşli ihtiyarları çağır' dedi. Ben de onları çağırdım. Onlardan hiç kimse ihtilaf etmedi ve 'İnsanları geri döndürmenin, bu vebaya götürmemenin uygun olacağını düşünüyoruz' dediler. Bunun üzerine Ömer, insanlar arasında, 'Ben sabaha bir bineğin sırtına binmiş olacağım. Siz de sabaha bir bineğin sırtında olun' diye seslendi. Ebu Ubeyde b. Cerrah 'Allah'ın kaderinden kaçmak için mi?' dedi. Ömer 'Keşke senden başkası bu sözü söyleseydi ey Ebu Ubeyde' dedi. Nitekim Ömer kendisine muhalefet edilmesinden hoşlanmazdı. Ebu Ubeyde'ye 'Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin? Senin birtakım develerin olsaydı da biri verimli diğeri kurak iki yakası olan bir vadiye inseydin, verimli olanda develerini otlattığında Allah'ın takdiriyle otlatmış, kurak olanda otlattığında da yine Allah'ın takdiriyle otlatmış olmaz mıydın?' dedi. O sırada, bazı ihtiyaçları için ortadan kaybolmuş olan Abdurrahman b. Avf çıka geldi ve şöyle dedi: Bu konuda bende bir bilgi var. Ben Rasulullah'ın (sav) 'Bir yerde veba olduğunu duyduğunuz zaman oraya gitmeyin. Sizin de içerisinde bulunduğunuz bir yerde veba çıktığı zaman da vebadan kaçmak için oradan çıkmayın' buyurduğunu duydum. Bunun üzerine Ömer Allah'a hamd etti ve oradan ayrıldı."
Açıklama: Ecnad, Suriye bölgesi dışında Hicaz tarafına bakan yönde bulunan bir yerleşim yeri idi. Fakat aynı zamanda o dönemde Filistin, Ürdün, Şam, Humus ve Kınnesrîn şeklinde Suriye bölgesinin beş şehrinden oluşan mıntıka için kullanılan bir kavramdı. Burada kast edilen, bu ikinci kullanım olmalıdır.
Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, o ikisine Cerir, ona A'meş, ona Ebu Duhâ, ona Mesruk, ona da Aişe'nin rivayet ettiğine göre; bizden bir kimse hastalandığı zaman Rasulullah (sav) onu sağ eliyle sıvazlar sonra da şöyle dua ederdi: "Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın." Rasulullah (sav) hastalanıp ağırlaşınca ben de onun bize yaptığı gibi yapmak için elini tuttum. Hemen elini elimden çekti, sonra şöyle dua etti: "Allah'ım beni bağışla! Beni Refîk-i a’lâ (en yüce dost/makam) ile kıl" dedi. Ben (Aişe) bir bakayım dedim. Bir de ne göreyim! Son nefesini vermişti!
Bize Şeyban b. Ferruh, ona Ebu Avane, ona Mansur, ona İbrahim ona Mesruk, ona da Aişe'nin rivayet ettiğine göre; Rasulullah (sav) bir hastayı ziyarete gittiğinde şöyle dua ederdi: "Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Ona şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın."
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Züheyr b. Harb, o ikisine Cerir, ona Mansur, ona Ebu Duhâ, ona Mesruk, ona da Aişe'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) bir hastaya (ziyaret için) geldiği zaman ona şöyle diyerek dua ederdi: "Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın." [Ebu Bekir'in rivayeti; ona dua etti (mazi ve başında fe harfiyle) ve "ve ente’ş-şâfî" (başında vav harfiyle) şeklindedir.]
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Züheyr b. Harb, onlara Cerîr, ona Mansur, ona Ebüdduhâ, ona Mesruk, o da Aişe şöyle rivayet etti: Rasûlüllah (sav) bir hastaya (ziyaret için) geldiği zaman ona şöyle diyerek dua ederdi: Rasulullah (sav) bir hastaya (ziyaret için) geldiği zaman ona şöyle diyerek dua ederdi: “Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa ver. Şifa veren yalnız sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki; o şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın.” Ebu Bekir'in rivayeti "ona dua etti" (mazi ve başında 'fe' harfiyle) ve “ve ente’ş-şâfî” (başında 'vav' harfiyle) şeklindedir.
Bize Hasan b. Ali el-Hulvânî ve Abd b. Humeyd, onlara Yakub b. İbrahim b. Sa'd, ona babası (İbrahim b. Sa'd), ona Salih, ona İbn Şihab, ona Ali b. Hüseyin, ona Abdullah b. Abbas, ona da Hz. Peygamber'in ashabından ensarlı bir zatşöyle haber vermiştir: "Sahabe bir gece Rasulullah (sav) ile birlikte otururlarken bir yıldız kaydı ve ortalık aydınlandı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) onlara 'böyle yıldız kaydığında cahiliye döneminde derdiniz' diye sordu. 'Allah ve Rasulü bilir. Biz bu gece büyük bir adam doğdu ve bu gece büyük bir adam öldü derdik' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Yıldızlar, birisinin ölümünden veya doğumundan dolayı kaymaz. Fakat ismi yüce olan Rabbimiz bir işe karar verdiğinde arşı taşıyan melekler tesbih ederler. Daha sonra sırasıyla sema ehli tesbih çekerler. Ta ki bu tesbih dünya semasına ulaşır. Sonra Arşı taşıyan meleklerin peşinden gelenler, arşı taşıyan meleklere 'Rabbiniz ne buyuruyor' diye sorarlar. Sema ehli de haberi birbirlerine iletirler. Ta ki haber bizim şu semamıza kadar gelir. Cinler de işitilen bu haberi kaparak onu dostlarına aktarırlar ve bu yıldızla taşlanırlar. Onların getirdiği haber haktır. Lakin onlar ona yalan karıştırırlar ve eklemede bulunurlar."