10609 Kayıt Bulundu.
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammâd b. Zeyd, ona da Sâbit, Enes'in (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber’e hizmet eden Yahudi bir çocuk vardı. Bu çocuk bir gün hastalandı. Hz. Peygamber (sav) onu ziyarete geldi. Baş ucunda oturdu ve çocuktan Müslüman olmasını istedi. Çocuk yanında bulanan babasına baktı. Babası 'Ebu Kasım (sav) ne diyorsa yap' deyince de Müslüman oldu. Bir süre sonra Hz. Peygamber (sav) 'Çocuğu cehennem ateşinden kurtaran Allah’a hamdolsun' diyerek çocuğun yanından ayrıldı."
Bize Hafs b. Ömer, ona Şu'be, ona Alkame b. Mersed, ona Sa'd b. Ubeyde, ona da Bera b. Âzib'in (ra) söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Mümin bir kimse kabrine konulduğunda ve onun için (Münker-Nekir melekleri) gelip sorguya çekildiğinde mümin: 'Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın Rasulüdür' diye şehadet eder. Bu şehadet, Allah'ın şu sözünün tezahürüdür: 'Allah iman edenlere o sabit sözde daima sebat ihsan eder." (İbrahim, 14/27) Bize Muhammed b. Beşşar, ona Ğunder, ona da Şu'be bu hadisi şu ziyade ile rivayet etti: 'Allah iman edenleri o sabit sözde sabit kılar' ayeti, kabir azabı hakkında inmiştir.
Salim dedi ki, bize Abdullah b. Ömer şöyle söylemiştir: Hz. Peygamber (sav) ve Übey b. Ka'b daha sonra İbn Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa gittiler. Hz. Peygamber (sav) onu gafil yakalamak kendi kendine konuşmasını dinlemek istiyordu. Bunun için de İbn Sayyâd Hz. Peygamber'i (sav) görmeden Rasulullah onu görmeliydi. Nitekim Hz. Peygamber (sav) onu kadife hırkasına bürünmüş yatıyorken gördü. Ondan anlaşılmayan hırıltılı bir ses geliyordu. Tam bu sırada İbn Sayyâd'ın annesi bir hurma ağacının arkasına gizlenmiş bulunan Hz. Peygamber'i (sav) gördü ve hemen İbn Sayyâd'a 'Yâ Safi! İşte Muhammed geldi' diye seslendi. Safi, İbn Sayyâd'ın adıdır. İbn Sayyâd yattığı yerden sıçrayarak kalktı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Şayet şu kadın oğlunu o halde bıraksaydı (ona haber vermeseydi), İbn Sayyâd'ın gerçekte ne olduğu ortaya çıkardı" buyurdu. Şuayb kendi hadisinde 'Ferafasahu, ramrametun' veya 'zemzemetun' şeklinde nakletti. İshak el-Kelbî ve Ukayl 'Ramrametun' dedi. Mamer b. Raşid ise 'Ramzetun' olarak nakletti.
Bize Hafs b. Ömer, ona Şu'be, ona Alkame b. Mersed, ona Sa'd b. Ubeyde, ona da Bera b. Âzib'in (ra) söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Mümin bir kimse kabrine konulduğunda ve onun için (Münker-Nekir melekleri) gelip sorguya çekildiğinde mümin: 'Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın Rasulüdür' diye şehadet eder. Bu şehadet, Allah'ın şu sözünün tezahürüdür: 'Allah iman edenlere o sabit sözde daima sebat ihsan eder." (İbrahim, 14/27) Bize Muhammed b. Beşşar, ona Ğunder, ona da Şu'be bu hadisi şu ziyade ile rivayet etti: 'Allah iman edenleri o sabit sözde sabit kılar' ayeti, kabir azabı hakkında inmiştir.
Salim dedi ki bize Abdullah b. Ömer şöyle söylemiştir: Hz. Peygamber (sav) ve Übey b. Ka'b daha sonra İbn Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa gittiler. Hz. Peygamber (sav) onu gafil yakalamak kendi kendine konuşmasını dinlemek istiyordu. Bunun için de İbn Sayyâd Hz. Peygamber'i (sav) görmeden Rasulullah onu görmeliydi. Nitekim Hz. Peygamber (sav) onu kadife hırkasına bürünmüş yatıyorken gördü. Ondan anlaşılmayan hırıltılı bir ses geliyordu. Tam bu sırada İbn Sayyâd'ın annesi bir hurma ağacının arkasına gizlenmiş bulunan Hz. Peygamber'i (sav) gördü ve hemen İbn Sayyâd'a 'Yâ Safi! İşte Muhammed geldi' diye seslendi. Safi, İbn Sayyâd'ın adıdır. İbn Sayyâd yattığı yerden sıçrayarak kalktı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Şayet şu kadın oğlunu o halde bıraksaydı (ona haber vermeseydi), İbn Sayyâd'ın gerçekte ne olduğu ortaya çıkardı" buyurdu. Şuayb kendi hadisinde 'Ferafasahu, ramrametun' veya 'zemzemetun' şeklinde nakletti. İshak el-Kelbî ve Ukayl 'Ramrametun' dedi. Mamer b. Raşid ise 'Ramzetun' olarak nakletti.
Açıklama: MÜSTAZ‘AF: Kur’ân-ı Kerîm’de toplum içerisinde ezilen, küçük görülen veya kendilerini öyle hisseden ya da sayılarının azlığı ve güçsüzlükleri sebebiyle etkisiz kalan kimseler için kullanılan bir tabir. Burada kastedilen mana ise hicret edemeyip Mekke'de kalan ve zayıf bırakılmak istenilen Müslümanlar'dır.