Giriş

Bize Ahmed b. Menî, ona Hüşeym, ona Davud b. Ebu Hind, ona Ebu Zübeyir, ona da Cabir'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Umrâ yapılan kimse için caiz ve geçerlidir. Rukbâ da yine yapılan kimse için caiz ve geçerlidir." Tirmizî der ki: Bu hadis hasendir. Bazıları bu hadisi Ebu Zübeyir yoluyla ve aynı senedle Câbir’den mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Rasulullah'ın (sav) ashabından ve başkalarından bazı ilim adamları, uygulamanın bu hadise göre olduğunu ifade ile “Rukbâ da Umrâ gibi caizdir” derler. Ahmed ve İshak bunlardandır. Küfelilerden ve başkalarından bazı ilim adamları ise umrâ ile rukbâ arasında fark gözeterek umrâ’yı caiz görüp rukbâ’yı caiz görmemişlerdir. Tirmizî der ki: "Rukba" bir kimsenin bir diğerine “yaşadığın sürece bu mülk senindir. Fakat benden önce ölürsen, o mülk benim olacak” diye hibe de bulunmasıdır. Ahmed ve İshâk da “Rukba da aynen Umra gibidir mal kendisine verilen kişiye ait olup verene geri dönmez” derler.


Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehinA ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. RUKBÂ: Câhiliye devrinde bilinen bir muamele olup Araplar bunu, “Şu evimi ben senden önce ölürsem senin ve vârislerinin olması, sen benden önce ölürsen tekrar bana dönmesi şartıyla bağışladım” veya kısaca, “Şu evimi sana rukbâ (habîse) kıldım” gibi ifadeler kullanarak yapıyorlardı. Kaynaklarda âdeta taraflardan her biri diğerinin ölümünü beklediği için bu işleme rukbâ denildiği belirtilir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)

    Öneri Formu
18500 T001351 Tirmizi, Ahkam, 16

Bize Muhammed b. Müsennâ, ona İbn Ebu Adiyy, ona Saîd, ona Katâde, ona Hasan, ona da Semure'nin rivayet ettiğine göre Peygamber (sav), şöyle buyurmuştur: "Umrâ, kendisine bağışta bulunulan kimsenin ailesi için de geçerli" ya da "ailesine miras olarak kalır" Tirmizî der ki: Bu konuda Zeyd b. Sabit, Cabir, Ebu Hüreyre, Âişe, İbn Zübeyir ve Muaviye’den de hadis rivayet edilmiştir.


    Öneri Formu
18486 T001349 Tirmizi, Ahkam, 15

Bize Ahmed b. Menî, ona Süfyan, ona Zührî, ona Saîd b. el-Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Hayvanın, yaralamasından dolayı bir ceza yoktur (tazmin edilmez). Kuyuya düşmekten dolayı (ortaya çıkan zarar) tazmin edilmez. Maden ocaklarına (düşmekten) dolayı da bir ceza gerekmez. Definelerde beşte bir (zekat) vardır." [Bize Kuteybe, ona Leys b. Şihâb, ona Saîd b. Müseyyeb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) benzer rivayette bulunmuştur.] [(Tirmizi) der ki: Bu hususta Câbir, Amr b. Avf el-Müzenî ve Ubade b. Sâmit’ten de rivayet vardır. Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadis hasen sahih bir hadistir. Bize el-Ensari, ona Ma‘n, ona da Mâlik b. Enes şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber'in (sav) "Hayvanın yaralaması hederdir" sözünün açıklaması şudur: Yani bundan dolayı bir diyet yoktur. Ebu İsa (Tirmizi) der ki: "Hayvanın yaralaması hederdir" buyruğunu açıklamak üzere kimi ilim adamı şöyle demiştir: Acmâ (hayvan)dan kasıt sahibinden bir şekilde kurtulup kaçmış hayvandır. Bu kaçışı esnasında bir şeylere zarar verecek olursa onun sahibinin herhangi bir tazminat ödemesi söz konusu olmaz.] ["Maden de hederdir" buyruğu ile şu ifade edilmektedir: Bir kimse bir maden ocağı kazsa ve oraya bir insan düşse bundan dolayı ona tazminat düşmez. Aynı şekilde bir kimse giden gelen herkesin yararlanması için bir kuyu kazsa ve oraya bir insan düşse, o kuyu sahibine bir tazminat yükümlülüğü olmaz.] ["Rikâzda (definede) da beşte bir vardır". Buradaki rikâz’dan kasıt cahiliye dönemi gömüleri arasında bulunan değerli şeylerdir. Her kim bir define bulacak olursa onun beşte birini sultana (İslam devletine) öder, geri kalanı da ona aittir.]


    Öneri Formu
288900 T001377-2 Tirmizi, Ahkam, 37

Bize Ahmed b. Menî, ona Süfyan, ona Zührî, ona Saîd b. Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Hayvanın, yaralamasından dolayı bir ceza yoktur (tazmin edilmez). Kuyuya düşmekten dolayı (ortaya çıkan zarar) tazmin edilmez. Maden ocaklarına (düşmekten) dolayı da bir ceza gerekmez. Definelerde beşte bir (zekat) vardır." [Bize Kuteybe, ona Leys b. Şihâb, ona Saîd b. Müseyyeb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) benzer rivayette bulunmuştur.] [(Tirmizi) der ki: Bu hususta Câbir, Amr b. Avf el-Müzenî ve Ubade b. Sâmit’ten de rivayet vardır. Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadis hasen sahih bir hadistir. Bize el-Ensari, ona Ma‘n, ona da Mâlik b. Enes şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber'in (sav) "Hayvanın yaralaması hederdir" sözünün açıklaması şudur: Yani bundan dolayı bir diyet yoktur. Ebu İsa (Tirmizi) der ki: "Hayvanın yaralaması hederdir" buyruğunu açıklamak üzere kimi ilim adamı şöyle demiştir: Acmâ (hayvan)dan kasıt sahibinden bir şekilde kurtulup kaçmış hayvandır. Bu kaçışı esnasında bir şeylere zarar verecek olursa onun sahibinin herhangi bir tazminat ödemesi söz konusu olmaz.] ["Maden de hederdir" buyruğu ile şu ifade edilmektedir: Bir kimse bir maden ocağı kazsa ve oraya bir insan düşse bundan dolayı ona tazminat düşmez. Aynı şekilde bir kimse giden gelen herkesin yararlanması için bir kuyu kazsa ve oraya bir insan düşse, o kuyu sahibine bir tazminat yükümlülüğü olmaz.] ["Rikâzda (definede) da beşte bir vardır". Buradaki rikâz’dan kasıt cahiliye dönemi gömüleri arasında bulunan değerli şeylerdir. Her kim bir define bulacak olursa onun beşte birini sultana (İslam devletine) öder, geri kalanı da ona aittir.]


    Öneri Formu
288901 T001377-3 Tirmizi, Ahkam, 37


    Öneri Formu
18557 T001366 Tirmizi, Ahkam, 29


    Öneri Formu
18901 T001378 Tirmizi, Ahkam, 38

Bize Kuteybe, ona İsmail b. Cafer, ona Rabîa b. Ebu Abdurrahman, ona Munbais'in azatlısı Yezîd, ona da Zeyd b. Hâlid el-Cühenî şöyle rivayet etmiştir: Bir adam Hz. Peygamber'e (sav) buluntu malın hükmünü sordu. Rasulullah (sav) "Bir yıl ilan et, sonra kabını ve ağız bağını iyi belle, sonra onu kullan. Eğer sahibi gelirse kendisine geri verirsin." Adam "ey Allah’ın Rasulü buluntu koyunun durumu nedir?" dedi. Rasulullah (sav) "onu al o ya senin ya mü’min kardeşinin yada kurdundur" buyurdu. Adam "Ey Allah’ın Rasulu buluntu devenin hükmü nedir"diye sordu. Zeyd b. Hâlid der ki: Bunun üzerine Peygamber (sav) yanakları veya yüzü kızaracak kadar öfkelendi ve "ondan sana ne! Onun sağlam ayakları ve yanında su tulumu vardır sahibini buluncaya kadar yeter ona" buyurdu. Zeyd b. Hâlid’in hadisi hasen sahihtir. Kendisinden bir çok tarikle rivâyet edilmiştir. Yine Münbais’in azatlısı Yezîd yoluyla Zeyd b. Hâlid’den rivayet ettiği hadis de hasen sahihtir ve ondan bir çok tarikle rivayet edilmiştir.


    Öneri Formu
18574 T001372 Tirmizi, Ahkam, 35


    Öneri Formu
18904 T001381 Tirmizi, Ahkam, 39


    Öneri Formu
18469 T001347 Tirmizi, Ahkam, 14


    Öneri Formu
18909 T001386 Tirmizi, Diyât, 1