10613 Kayıt Bulundu.
Bize İshak b. Yezîd, ona Şuayb b. İshak, ona el-Evzâî, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Amr b. Yahya b. Umâre, ona babası Yahya b. Umâre b. Ebu Hasan, ona da Ebu Saîd'in (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Beş okkadan az gümüş için zekât yoktur. En aşağı üçer yaşında beş deveden aşağısının da zekatı yoktur. Beş veskten az toprak ürünü için de zekât yoktur."
Açıklama: Beş okkadan yani 200 dirhemden (595 gr.) daha az gümüşte zekât yükümlülüğü yoktur. Beş devenin altında da zekât olmayacağı kaidesi de develer için nisab miktarıdır. Hadiste geçen vesk, 165 litrelik bir hacim ölçüsü birimi olup yaklaşık 132 kg. buğdaya tekabül etmektedir. Bu durumda toprak ürünlerinin nisabı, ağırlık ölçüsüne göre 660 kg.’dır.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Ebu Zinâd, ona A'rec, ona da Ebu Hüreyre (ra) şöyle söylemiştir: Hz. Peygamber (sav) zekatı emretmişti. Kendisine İbn Cemil, Halid b. Velid ve Abbas b. Abdülmuttalib'in zekatlarını vermedikleri söylendi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "İbn Cemil, fakir iken Allah ve Resulü'nün kendisini zenginleştirmesine böyle mi karşılık veriyor? Halid'e gelince; (ondan zekat istemekle) ona haksızlık yapıyorsunuz. Halid zırhını vakfetti ve onu Allah yolunda cihad için hazırladı. Abbas b. Abdülmuttalib'e gelince; o Allah'ın Resulü'nün amcasıdır. Zekatını vermesi gerekir. Bir misliyle birlikte (verecektir)." İbn Ebu Zinad, babasından naklederek Şuayb'a mütâbaat etmiştir. İbn İshak Ebu Zinâd tarikiyle 'Zekat lafzını zikretmeksizin ona bir misliyle birlikte gereklidir şeklinde nakletmiştir. İbn Cüreyc dedi ki; Bu rivayet A'rec'ten benzer şekilde bize nakledilmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile İbn Cüreyc arasında inkita vardır.
(Ebu Zer) “Dostum bana şöyle buyurdu” dedi. Bunun üzerine ben “Senin dostun kimdir?” diye sordum, Ebu Zer “Hz. Peygamber (sav)” dedi ve şöyle rivayet etti: "Peygamber (sav) bana 'Ey Ebu Zer! Uhud Dağı'nı görüyor musun?' dedi. Ebu Zer der ki: Rasulullah bir ihtiyacı için beni oraya gönderecek zannederek, gündüzden ne kadar zaman kaldı diye güneşe baktım ve 'evet Uhud'u görüyorum' dedim. Rasulullah (sav) 'Uhud Dağı kadar altınım olsa, üç dinar hariç, bunun hepsini infâk etmek isterim' buyurdu. Halbuki şu insanlar ise hiç düşünmeden dünya malı topluyorlar. Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'a kavuşuncaya kadar onlardan hiçbir dünya malı istemem ve onlara dine dair bir şey de sormam."
En değerli iyilik, yardım isteyen mazluma yardım etmektir.
Açıklama: İlgili kaynakta senet bulunmamaktadır.
Bize Ayyâş, ona Abdüla'lâ, ona el-Cüreyrî, ona Ebü'la'lâ, ona Ahnef b. Kays oturdum, dedi; (T) Bana İshak b. Mansur, ona Abdüssamed, ona babası, ona el-Cüreyrî, ona Ebu'l-Alâ b. eş-Şihhîr, ona Ahnef b. Kays şöyle söylemiştir: Kureyşli bir topluluğun yanına oturdum. Saçları, elbiseleri ve kılığı haşin bir adam geldi ve onların başına dikilerek selam verdikten sonra; mallarını yığıp biriktirenlere, cehennem ateşinde kızdırılacak taşları haber ver. Sonra bu taş onlardan birisinin memesinin ucuna konulacak ve onun sıcağı iki kürek kemiğinin arasından çıkacak. Bu taş kürek kemiğinin arasına konulacak ve onun sıcağı memesinin ucundan çıkacak. Sonra o adam arkasını dönüp, bir direğin yanına oturdu. Ben de onun arkasından gittim ve yanına oturdum. O adamın kim olduğunu bilmiyordum. Ona 'gördüğüm kadarıyla onlar senin söylediklerinden pek hoşlanmadılar' dedim. O da, 'onların aklı hiç bir şeye ermez' dedi.
Bize Kuteybe, ona Cerir, ona A'meş, ona Ebu Vail, ona da Huzeyfe (ra) şöyle demiştir: Ömer (ra) “Peygamber'in (sav) fitneden bahseden hadisini hanginiz ezberinde tutuyor?” diye sordu. Huzeyfe der ki: Ben “onu Rasulullah'ın (sav) dediği gibi ben ezberimde tutuyorum” dedim. Ömer “sen, O'na (Rasulullah'a) karşı çok cesursun. Peki nasıldır?” dedi. Huzeyfe der ki: (Rasulullah (sav):) "insanın ailesi, çocukları, komşusu yüzünden uğradığı fitneyi namaz kılmak, sadaka vermek ve iyilik etmek ile örter" (buyurdu) dedim. -Ravi Süleyman (el-A'meş) der ki: Ebu Vâil (bu hadisi) "Namaz kılmak, sadaka vermek, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak..." şeklinde söylerdi.- Ömer “hayır; sormak istediğim bu fitne değil, ben denizin dalgalanması gibi dalgalanacak olan fitneyi sormak istiyorum” dedi. Huzeyfe der ki: ben “ey Müminlerin Emiri, o fitnenin seninle bir alakası yoktur. seninle onun arasında kilitli bir kapı vardır” dedim. Ömer “kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?” diye sordu. Huzeyfe der ki: ben “açılmayacak, kırılacak” dedim. Ömer “şüphesiz olan şu ki, o kapı kırıldığı zaman ebeden (yani kıyamete kadar) kilitlenemez” dedi. Huzeyfe der ki: Ben “evet” dedim. Ravi (Şakîk) der ki: Sahabe der ki: Biz Huzeyfe'ye “kapı kimdir?” diye sormaktan çekinip Mesruk'a “bunu Huzeyfe'ye sen sor” dedik. Ravi (Şakîk) der ki: Mesruk bunu Huzeyfe'ye sordu. Huzeyfe “Ömer'dir” dedi. Ravi (Şakîk) der ki: Biz Huzeyfe'ye “peki Ömer senin kastettiğin kimsenin kendisi olduğunu biliyor muydu?” dedik. Huzeyfe “evet, yarından evvel bir gece bulunduğunu bildiği gibi biliyordu. Çünkü ben ona içinde yalan yanlış olmayan bir hadis söyledim” dedi.