10612 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. Yunus, ona Züheyr, ona Mansur, ona Rib'î b. Hirâş, ona da Huzeyfe'nin söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Melekler, sizden önceki milletlerden bir adamın ruhunu karşıladı ve '(Dünya'dayken) hayır türü bir şey işledin mi?' diye sordular. Adam 'Hizmetçilerime eli darda olan borçlularıma süre vermelerini, ödeme imkanı olan borçlularıma da müsamahakâr davranmalarını emrederdim.' dedi. Bunun üzerine melekler de ona karşı müsamahakâr davrandılar." Ebu Malik'in söylediğine göre Rib'î'nin nakli şöyledir: "Ödeme imkanı olanlara esnek davranır, eli darda olanlara ise süre verirdim." Şu'be, ona Abdülmelik, ona da Rib'î bu rivayet ile aynı içerikte başka bir rivayette bulunmuştur. Ebu Avâne'nin rivayet ettiğine göre de Rib'î şöyle demiştir: "Ödeme imkanı olanlara esnek davranıyor, eli darda olanlara ise süre veriyorum." Nuaym b. Ebu Hind'in rivayet ettiğine göre de Rib'î şöyle demiştir: "Ödeme imkanı olandan kabul ediyor, ödeme imkanı olmayana ise esnek davranıyorum."
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Vazzâh b. Abdullah arasında inkıta vardır.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Abdulvehhab, ona Übeydullah b. Saîd b. Ebu Saîd, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) Kervanların pazara girmeden önce yolda karşılanmasını, ve şehirli kimsenin, köylünün malını onun namına cambazlık yaparak satmasını yasaklamıştır.
Bize Ayyâş b. Velîd, ona Abdula'lâ, ona Ma'mer, ona İbn Tâvus, ona Babası (Tâvus b. Keysân) şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Abbas'a, Hz. Peygamber'in "şehirli, köylünün malını satamaz" sözünün anlamını sordum, o da şöyle cevap verdi: "Şehirli, köylüye simsarlık edemez" dedi.
Bize Musa b. İsmail, ona Cüveyriye, ona Nâfi, ona da Abdullah (ra) şöyle demiştir: Biz ticaret kervanlarını yolda karşılayıp onlardan yiyecek satın alırdık. Hz. Peygamber (sav) kervan yiyecek pazarına ulaşmadan alışveriş yapmamızı yasakladı. Ebu Abdullah (el-Buhârî) der ki: Übeydullah'ın rivayeti, kervanı yolda karşılama olayının çarşının üst tarafında olduğunu açıklamaktadır.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona Hişâm b. Urve, ona Babası (Urve b. Zübeyir), ona da Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Berîre bana geldi ve "ben, hürriyetimi satın almak üzere, sahiplerimle her yıl bir ûkıyye (40 dirhem ödemek) üzere dokuz ûkıyye (360 dirhem) karşılığında anlaşma yaptım, bana yardım eder misin?" dedi. Ben de "eğer sahiplerin sen hürriyetine kavuştuktan sonra velayetini bana verirse, ben bu bedeli (dokuz ûkiyyeyi) onlara bir defada öderim" dedim. Bunun üzerine Berîre bu teklifi sahiplerine götürdü, ancak sahipleri bu teklifi reddetti. Sahiplerinin yanından döndüğünde Hz. Peygamber (sav) Âişe'nin yanında oturuyordu. Berîre Âişe'ye "teklifini onlara sundum, ancak velayetin kendilerine ait olmaları dışındaki teklifi reddettiler." dedi. Hz. Peygamber (sav) Berîre'nin dediğini duydu. Aişe de konuyu Hz. Peygamber'e anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Âişe'ye "Berîre'yi onlardan satın al ve velayet şartından onlar lehine vazgeç. Velayet hiç şüphesiz azat edene aittir" buyurdu. Âişe de Berîre'yi bu şekilde satın alıp hürriyetine kavuşturdu. Sonra Rasûlullah (sav) insanlar içinde ayağa kalkıp Allah'a hamd ve sena etti, ardından "Bundan (Allah'a hamd ettikten) sonra, bazı adamlara ne oluyor ki Allah'ın kitabında bulunmayan şartlar öne sürüyorlar. Allah'ın kitabında bulunmayan herhangi bir şart, yüz kere şart kılınmış olsa da muhakkak surette bâtıldır, Allah'ın hükmü uyulmaya en layık, Allah'ın şartı da en sağlam ve en güvenilecek şarttır. Velayet ancak hürriyete kavuşturan kimseye aittir." buyurdu.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona Nâfi, ona da Abdullah b. ömer (r.anhuma) şöyle demiştir: Müminlerin annesi Âişe bir cariye satın alıp, onu hürriyete kavuşturmak istedi. Cariyenin sahipleri "Biz bu cariyeyi, velayet hakkı bizde olmak kaydıyla satarız" dediler. Âişe onların bu şartını Rasûlullah'a (sav) bildirdi. Rasûlullah (sav) "Bu şart, senin velâyet hakkına engel olmaz. Çünkü velâyet hakkı azat edene aittir." buyurdu.
Bize İsmail, ona Malik, ona Nâfi, ona da Abdullah b. Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sav) muzâbene satışını yasakladı. Muzâbene ağaç üzerindeki yaş hurmayı (tahmin edip, fazla gelirse benimdir, eksik gelirse tamamlaması bana aittir, diyerek) ölçekle kuru hurma karşılığında satmaktır. Aynı şekilde dalında yaş üzümü de (tahmin edip, fazla gelirse benimdir, eksik gelirse tamamlaması bana aittir, diyerek) ölçekle Kuru üzüm karşılığında satmaktır.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona Nâfi, ona da Ebu Saîd el-Hudrî'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Altını altınla, ancak birebir aynı olursa satın. Gümüşü de gümüşle, ancak birebir aynı olursa satın. Birini diğerinden fazla yapmayın. Bunlardan birini peşin diğerini veresiye olarak satmayınız."
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona İbn Şihâb, ona da Malik b. Evs yüz dinarını dirhemle değiştirmek istediğini söyleyerek şöyle demiştir: Talha b. Ubeydullah beni çağırdı. Birbirimizle bu para değiştirme işini görüşüp anlaştık. Hatta benden altınları aldı ve elinin içinde çevirmeye başladı. Sonra "hazinecim olan zât Gâbe ormanından gelince (dirhemleri ondan alıp) sana veririm" dedi. Ömer bu konuşmayı duydu ve hemen bana "vallahi sen gümüşleri Talha'dan alıncaya kadar ondan ayrılmayacaksın. (Çünkü) Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: 'Altını altın ile değiştirmek faizdir, ancak peşin alıp vermek hariç. Buğdayı buğdayla değiştirmek de faizdir, ancak peşin alıp vermek hariç. Arpayı arpa ile satıp değiştirmek de faizdir, ancak peşin alıp vermek hariç.'"
Bize Hafs b. Ömer, ona Şu'be, ona Habîb b. Ebu Sabit, ona da Ebu Minhâl şöyle demiştir: Ben Berâ b. Âzib ile Zeyd ibn Erkam'a (r.anhum) sarraflıktan sordum. Her iki sahabi de birbiri hakkında, benden daha iyidir, diye tezkiye de bulundu ve Hz. Peygamber'in (sav) vadeye bağlanmış borç olarak altını gümüşle satmayı sakladığını söyledi.