Bize Ebu Abdullah Hâfız, ona Ebu Ahmed ed-Dârimî, ona Abdurrahman b. Muhammed, ona Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, ona babası (Ahmed b. Hanbel), ona da Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî “Hz. Ömer b. Hattâb, divanları (askerî ve idarî kayıt defterlerini) düzenlemek ve kabilelere göre paylaştırmak istediğinde, ki ondan önce böyle bir divan yoktu, halkla istişare etti” demiş ve bu hadisin bir kısmını zikretmiştir:
"Ahmed b. Hanbel der ki: İlim ehlinin çoğunun görüşüne göre, Fihr b. Mâlik, Kureyş’in aslıdır. Buna göre: Hâşim oğulları Allah Rasulü’nün (sav) üçüncü kuşak dedesi olan (Hâşim b. Abdümenâf'da) birleşir. Kureyş’in geri kalanı ise kimi dördüncü atası (Abdümenâf'ta), kimi beşinci atası (Kusay'da), kimi de daha yukarılarda Fihri b. Mâlik'te birleşir. İşte bu sebeple (divan yazımına) Hâşim oğullarından başlandı. Çünkü onlar, Nebî’ye en yakın olanlardı. (Hz. Peygamber'in (sav) soyu şu şekildedir:) Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdümenâf b. Kusay b. Kilâb b. Murre b. Ka‘b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Mudrike b. İlyas b. Mudar b. Nizâr b. Ma‘d b. Adnân. Abdulmenâf'ın iki oğlu, yani Hâşim oğulları ile Muttalib oğulları, ganimet payı bakımından bir sayıldılar. Çünkü Peygamber (sav) 'Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları birdir. Onlar bize ne cahiliye devrinde ne de İslam’da ayrıldılar' buyurarak onları akrabalık payında bir saymıştır. Yine Hz. Peygamber'in (sav) 'Onlar bizi küçüklüğümüzde yetiştirdiler, büyüklüğümüzde onlara sırtımızı dayadık' buyurduğu rivayet edilmiştir. Tarihçilerin rivayetine göre bunun sebebi şudur: Hâşim b. Abdümenâf, Medine’de Neccâr oğullarından Amr b. Lebîd’in kızı Selmâ ile evlenmişti. Ondan Şeybe adında bir çocuk dünyaya geldi (yani Abdülmuttalib). Hâşim, Şam yolculuğunda vefat etti ve çocuk annesinin yanında büyüdü. Çocuk büyüyüp serpildiğinde, amcası Muttalib b. Abdümenâf gelip onu annesinden aldı ve Mekke’ye getirdi. Onu binek hayvanının arkasına bindirmişti. Mekke halkı onu görünce 'Muttalib bir köle getirdi' dediler."
"Bunun üzerine ona Abdülmuttalib lakabı verildi. Peygamber'e (sav) peygamberlik görevi verildiğinde, kavmi O’na eziyet etti, canına kastetmek istedi. Bunun üzerine Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları, ister Müslüman olsunlar ister kâfir, hep birlikte O’nun arkasında durdu ve O’nu teslim etmeyi reddettiler. Diğer Kureyş kabileleri ise, Muhammed'e (sav)’e bu iki kabilenin yanında dokunamayacaklarını anlayınca, toplandılar ve Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarına karşı bir boykot yazısı yazıp kendi aralarında mühürlediler. O yazıda 'Onlarla evlenilmeyecek, onlardan kız alınmayacak, Onlarla alışveriş yapılmayacak' diye karar aldılar. Bunun üzerine Ebu Tâlib, Peygamber’i ve kabilesini Şi'b (dar vadi) içine soktu. Kureyş bu boykotu üç yıl boyunca sürdürdü. Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları şiddetli bir açlık ve sıkıntıya düştüler. Sonra Allah, rahmetiyle güve böceği (الْأَرَضَةَ), o, boykot metnini yedi ve sahifede Allah’ın ismi dışındaki her şey yenip silindi, geriye sadece zulüm, akrabalık bağını kesme ve iftira ifadeleri kaldı. Peygamber (sav) bunu amcası Ebu Tâlib’e haber verdi. Ebu Tâlib de kavmine karşı bu bilgiyi delil olarak kullandı. Bunun üzerine Hişâm b. Amr b. Rabîa, İbn İshâk’ın Megâzî’de zikrettiği bir grup ile birlikte sahifenin yırtılmasını ve hükümsüz kılınmasını sağladı."
"Peygamber Efendimiz (sav) Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarını ganimet ve fey payında (yakın akrabaya verilen payda) bir sayıp aralarında muvafakat ve eşitlik olduğunu bildirince, Emirü’l-Müminîn Ömer, divanları düzenlediğinde, onları diğer dağıtımlarda da birleştirdi, Abdüşems oğullarını da, Nüfeyl oğullarının önüne geçirdi. Çünkü Hâşim, Muttalib ve Abdüşems anne-baba bir öz kardeş -ki üçünün de annesi Âtike bt. Mürre'dir.- Nüfeyl ise onlarla sadece baba bir, anneden ise üvey kardeş olmasıydı. Onun annesi Vâkıde bt. Harmel idi. Yine Abdümenâf, Abdüluzzâ ve Abdüddâr da Kusay’ın oğulları olarak kardeşlerdi. Abdümenâf oğullarının Abdüluzzâ oğullarından önce olması ise, onların Peygamber’in hanımı Hatice’nin kabilesi olmasındandı. Hatice, Peygamber’in hanımı, Huveylid’in kızı Hatice bt. Esed b. Abdüluzzâ idi. Abdüluzzâ oğulları 'Mutayyebûn' olarak kabul edilirdi. Abdurrahman b. Avf’ın (sav) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) 'Çocukken amcalarımla birlikte Mutayyebûn anlaşmasında bulundum. Vallahi, bana kızıl develer bile verilse onu bozmak istemem' buyurmuştur. Onlara 'Mutayyebûn' denilmesinin sebebi, onların, anlaşma günü ellerini kokuya batırıp yemin ederek sözleşmiş olmalarıdır. Bu sözleşme Abdümenâf oğulları ile Abdüddâr arasında, sahip oldukları sikaye (haclara su verme hizmetleri), Hicâbe (Kâbe’nin perdedarlığı), rifâde (hacılara yiyecek sağlama), livâ (sancaktarlık) ve nedve (Darü’n-Nedve’ye başkanlık) görevleri hususunda çıkan çekişme üzerine yapılmıştı. Esed b. Abdüluzzâ oğulları da Kureyş’in bazı kabileleriyle birlikte Abdümenâf oğullarının yanında yer almışlardı. Muhammed b. İshâk b. Yesâr, bu anlaşmaya katılanları sayarak şöyle demiştir: , Kureyş kabilelerinden Mutayyebûn (anlaşmaya katılanlar) şunlardır: Abdümenâf oğulları (Hâşim, Muttalib, Abdüşems, Nüfeyl), Zühre oğulları, Esed b. Abdüluzzâ oğulları, Teym oğulları ve Hâris b. Fihr oğulları. İmam Şafii der ki: Bazı kimseler ise, Mutayyebûn'un 'Hilfü’l-Fudûl' olduğunu ifade etmiştir."
"Bize Talha b. Abdullah b. Avf’ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) 'Abdullah b. Cud‘ân’ın evinde bir anlaşmaya katıldım ki, bana kızıl develer verilse bile onun karşılığında böyle bir anlaşmayı bozmayı istemem. İslâm’da da böyle bir şeye çağrılsam mutlaka icabet ederdim' buyurmuştur. Ahmed b. Hanbel der ki: Tarihçilerin anlattıklarına göre bu anlaşmanın sebebi, Kureyş’in Harem’de birbirine zulmetmesiydi. Bunun üzerine Abdullah b. Cud'ân ile Zübeyir b. Abdülmuttalib ayağa kalktı ve insanları zulme karşı yardımlaşma ve mazlumun hakkını zalimden alma üzerine anlaşmaya çağırdılar. Onların çağrısına Hâşim oğulları ve Kureyş’ten bazı kabileler olumlu yanıt verdi. İbn İshak onların isimlerini şöyle saymıştır: Hâşim b. Abdümenâf oğulları, Muttalib b. Abdümenâf oğulları, Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay oğulları, Zühre b. Kilâb oğulları, Teym b. Mürre oğulları. Bu anlaşmaya 'Hilfü’l-Fudûl' adı verildi. Bunun sebebi de, Cahiliye döneminde Mekke’de daha önce buna benzer bir anlaşma yapılmış olmasıydı. O anlaşmaya katılanların isimleri Fadl, Fudâl, Fudeyl ve Fudâle idi. Bunlara nispeten anlaşma, bu isimlerin çoğulu olan 'Fudûl' kelimesi ile anıldı. Abdurrahman b. Avf’tan gelen rivayette 'Mutayyebûn Anlaşması' adıyla geçmiştir. Kuteybi der ki: Sanırım onunla 'Hilfü’l-Fudûl' kastedilmiştir. Çünkü Mutayyebûn, Hilfü’l-Fudûl anlaşmasını yapanlardır. Şu halde, (Mutayyebûn olarak bilinen) ilk anlaşmanın tek başına ne fazileti var ki, Rasulullah'ın (sav) 'Onu bozmayı istemem, bana kızıl develer verilse bile' buyruğunu hak etmiş olsun. Aslında kastedilen, 'Mutayyebûn'un yaptığı Hilfü’l-Fudûl anlaşmasıdır."
"Ahmed der ki: Daha önce ifade ettiğimiz 'Esed b. Abdüluzzâ oğullarına öncelik verilmesi' konusuna gelince onlara öncelik verilmesinin sebebi, Hz. Hatice’nin İslâm’daki önceliğiymiş gibi gözüküyor. Hatice İslâm’a giren ilk kadındır. Ayrıca Zübeyir b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay da bu kabilenin önde gelenlerindendir. Zühre'ye gelince, o Kusay b. Kilâb’ın kardeşi olup cennetle müjdelenen on kişiden (aşere-i mübeşşere) ikisi onun soyundan gelmektedir: Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebu Vakkâs. Teym ise Kilâb b. Mürre’nin kardeşidir. Mahzûm'a gelince, o, Teym ve Kilâb'ın kardeşi olmayıp Yakaza b. Mürre’den gelmektedir. Fakat kabile onun adıyla meşhur oldu ve ona nispet edildi. Hz. Ömer divan düzeninde Teym oğullarını Mahzûm oğullarının önüne geçirdi. Çünkü onlar, Hilfü’l-Mutayyebîn ve Hilfü’l-Fudûl anlaşmalarına katılanlardandı. Bazıları ise, bu öne geçirmenin sebebinin Hz. Ebu Bekir Sıddîk’ın İslam'daki önceliği olduğunu söylemiştir. Hz. Ebu Bekir, İslâm’a giren ilk hür erkekti. Uhud günü de, yanında yine Teym kabilesinden Talha b. Abdullah (Übeydullah) ile birlikte, Rasulullah (sav) ile beraber sabredenlerdendi. İslam'a ilk girenlerden biri olan Talha, Ebu Bekir ile birlikte, Allah’a ve Rasulüne (davetine) olumlu yanıt verenlerdendi. Ebu Bekir’in nesebi şöyledir: Abdullah b. Osman b. Âmir b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürre’dir. Talha’nın nesebi ise: Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürre’dir. Teym oğulları hakkında zikredilen hısımlık bağından maksat ise Hz. Âişe'dir. O, Rasulullah’ın hanımı, Allah’ın sevgilisinin sevgilisiydi. Adiy b. Ka'b ise, Mürre b. Ka'b’ın kardeşidir. Sehm ve Cümah ise Amr b. Husays b. Ka'b’ın oğullarıdır. Ancak kabile onların adıyla meşhur oldu ve onlara nispet edildi. Ömer’in divanda Cümah oğullarını öncelemesinin sebebi de, denildiğine göre, Safvân b. Ümeyye el-Cümahî idi. Huneyn gününde o, Müslümanlara ödünç silah vermişti. Yine Ebu Süfyân ve Kelde (Uhud'da müminlere) sözlü sataştıklarında Safvân 'Allah senin ağzını paramparça etsin! Vallahi beni Kureyş’ten bir adamın idare etmesi, Hâvâzin’den birinin idare etmesinden daha sevimlidir' dedi ve o gün Safvân hâlâ müşrikti. Sonra Müslüman oldu ve hicret etti. Bazıları ise, Ömer’in, (Cümah oğullarını öne geçirmekle), onların hakkını ertelemeyi hedeflediğini söylemiştir. Daha sonra Mehdî zamanında, Mehdî, Adîy oğullarının öne alınmasını emretti. Böylece onlar Sehm oğulları ve Cümah oğullarının önüne geçmiş oldular. Adîy oğullarının öne geçirilmesi Ömer b. Hattâb'dan dolayı idi. Onun İslâm’a girmesiyle Allah’ın dini güç ve izzet kazandı. Ömer’in nesebi: Ömer b. Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ b. Riyâh b. Abdullah b. Kurt b. Rezâh b. Adî b. Ka‘b’dır. Ebu Ubeyde b. Cerrâh’ın divandaki hakkı ise nesebinin uzaklığı sebebiyle geriye bırakıldı. Yoksa kişisel şerefinden dolayı değildir. Onun nesebi: Âmir b. Abdullah b. Cerrâh b. Hilâl b. Ehceb b. Dabba b. Hâris b. Fihr b. Mâlik’tir. Rasulullah (sav) onun hakkında 'Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrâh’tır' buyurmuştur. Ensâr’a gelince, Rasulullah (sav) 'Size Ensâr hakkında tavsiyede bulunuyorum. Onlar benim en yakınım ve sırdaşımdır. Onlar üzerlerine düşeni yerine getirdiler. Artık geriye hakları kaldı. Onların iyi yönlerini kabul edin, kötü yönlerini ise görmezden gelin' buyurmuştur. Yine 'Ensâr’ın evlerinden en hayırlısı, Neccâr oğullarının evi, sonra Abdüleşhel oğullarının, sonra Hâris b. Hazrec oğullarının, sonra da Saîde oğullarını evidir. Ensâr’ın bütün evlerinde hayır vardır' buyurmuştur."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
201138, BMS004018
Hadis:
وَأَخْبَرَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْحَافِظُ قِرَاءَةً عَلَيْهِ قَالَ: أَخْبَرَنِي أَبُو أَحْمَدَ الدَّارِمِيُّ قَالَ: أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ: أَخْبَرَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَحْمَدَ بْنِ حَنْبَلٍ، فِيمَا كَتَبَ إِلَيَّ قَالَ: وَجَدْتُ فِي كِتَابِ أَبِي: حَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ إِدْرِيسَ الشَّافِعِيُّ قَالَ:
لَمَّا أَرَادَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَنْ يُدَوِّنَ الدَّوَاوِينَ، وَيَضَعَ عَلَى قَبَائِلِهِمْ، وَلَمْ يَكُنْ قَبْلَهُمْ دِيوَانٌ اسْتَشَارَ النَّاسَ، فَذَكَرَ بَعْضَ هَذَا الْحَدِيثِ. قَالَ أَحْمَدُ: فِهْرُ بْنُ مَالِكٍ أَصْلُ قُرَيْشٍ فِي أَقَاوِيلِ أَكْثَرِ أَهْلِ الْعِلْمِ، فَبَنُو هَاشِمٍ يَجْمَعُهُمْ أَبُو رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الثَّالِثُ، وَسَائِرُ قُرَيْشٍ، بَعْضُهُمْ يَجْمَعُهُمُ الْأَبُ الرَّابِعُ عَبْدُ مَنَافٍ، وَبَعْضُهُمُ الْأَبُ الْخَامِسُ قُصَيُّ، وَهَكَذَا إِلَى فِهْرِ بْنِ مَالِكٍ، فَلِذَلِكَ وَقَعَتِ الْبِدَايَةُ بِبَنِي هَاشِمٍ، لِقُرْبِهِمْ مِنَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. فَإِنَّهُ مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ هَاشِمِ بْنِ عَبْدِ مَنَافِ بْنِ قُصَيِّ بْنِ كِلَابِ بْنِ مُرَّةَ بْنِ كَعْبِ بْنِ لُؤَيِّ بْنِ غَالِبِ بْنِ فِهْرِ بْنِ مَالِكِ بْنِ النَّضْرِ بْنِ كِنَانَةَ بْنِ خُزَيْمَةَ بْنِ مُدْرِكَةَ بْنِ إِلْيَاسَ بْنِ مُضَرَ بْنِ نِزَارِ بْنِ مَعْدِ بْنِ عَدْنَانَ. وَإِنَّمَا جُمِعَ بَيْنَ بَنِي هَاشِمٍ، وَبَنِي الْمُطَّلِبِ ابْنَيْ عَبْدِ مَنَافٍ فِي الْعَطِيَّةِ لِأَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَمَعَ بَيْنَهُمَا فِي سَهْمِ ذِي الْقُرْبَى «إِنَّمَا بَنُو هَاشِمٍ، وَبَنُو الْمُطَّلِبِ شَيْءٌ وَاحِدٌ، لَمْ يُفَارِقُونَا فِي جَاهِلِيَّةٍ، وَلَا إِسْلَامٍ» وَقَالَ فِيمَا رُوِيَ عَنْهُ: «رَبَّوْنَا صِغَارًا وَحَمَلُونَا كِبَارًا». وَإِنَّمَا قَالَ ذَلِكَ وَاللَّهُ أَعْلَمُ فِيمَا زَعَمَ أَهْلُ التَّوَارِيخِ أَنَّ هَاشِمَ بْنَ عَبْدِ مَنَافٍ تَزَوَّجَ بِالْمَدِينَةِ سَلْمَى بِنْتَ عَمْرِو بْنِ لَبِيدِ بْنِ حَرَامٍ مِنْ بَنِي النَّجَّارِ، فَوَلَدَتْ لَهُ شَيْبَةَ الْحَمْدِ، ثُمَّ تُوُفِّيَ هَاشِمٌ وَهُوَ مَعَهَا، فَلَمَّا أَيْفَعَ وَتَرَعْرَعَ خَرَجَ إِلَيْهِ عَمُّهُ الْمُطَّلِبُ بْنُ عَبْدِ مَنَافٍ، فَأَخَذَهُ مِنْ أُمِّهِ، وَقَدِمَ بِهِ مَكَّةَ، وَهُوَ مُرْدِفُهُ عَلَى رَاحِلَتِهِ، فَقِيلَ: عَبْدٌ مَلَكَهُ الْمُطَّلِبُ، فَغَلَبَ عَلَيْهِ ذَلِكَ الِاسْمُ فَقِيلَ: عَبْدُ الْمُطَّلِبِ. وَحِينَ بُعِثَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالرِّسَالَةِ آذَاهُ قَوْمُهُ وَهَمُّوا بِهِ، فَقَامَتْ بَنُو هَاشِمٍ، وَبَنُو الْمُطَّلِبِ، مُسْلِمُهُمْ، وَكَافِرُهُمْ دُونَهُ، وَأَبَوْا أَنْ يُسْلِمُوهُ. فَلَمَّا عَرَفَتْ سَائِرُ قُرَيْشٍ أَنْ لَا سَبِيلَ إِلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَعَهُمُ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يَكْتُبُوا فِيمَا بَيْنَهُمْ عَلَى بَنِي هَاشِمٍ وَبَنِي الْمُطَّلِبِ أَنْ لَا يُنَاكِحُوهُمْ وَلَا يَنْكِحُوا إِلَيْهِمْ، وَلَا يُبَايعُوهُمْ، وَعَمَدَ أَبُو طَالِبٍ فَأَدْخَلَهُمُ الشِّعْبَ، وَأَقَامَتْ قُرَيْشٌ عَلَى ذَلِكَ ثَلَاثَ سِنِينَ، حَتَّى جَهِدَ بَنُو هَاشِمٍ، وَبَنُو الْمُطَّلِبِ جَهْدًا شَدِيدًا. ثُمَّ إِنَّ اللَّهَ بِرَحْمَتِهِ أَرْسَلَ عَلَى صَحِيفَةِ قُرَيْشٍ الْأَرَضَةَ، فَلَمْ تَدَعْ فِيهَا اسْمًا لِلَّهِ إِلَّا أَكَلَتْهُ، وَبَقِيَ فِيهَا الظُّلْمُ وَالْقَطِيعَةُ وَالْبُهْتَانُ، وَأَخَبَرَ بِذَلِكَ رَسُولَهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَأَخْبَرَ بِهِ رَسُولُهُ عَمَّهُ أَبَا طَالِبٍ، وَاسْتَنْصَرَ بِهِ أَبُو طَالِبٍ عَلَى قَوْمِهِ، وَقَامَ هِشَامُ بْنُ عَمْرِو بْنِ رَبِيعَةَ فِي جَمَاعَةٍ ذَكَرَهُمُ ابْنُ إِسْحَاقَ فِي الْمَغَازِي بِنَقْضِ مَا فِي الصَّحِيفَةِ وَشِقِّهَا.
فَلَمَّا جَمَعَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَ بَنِي هَاشِمٍ، وَبَنِي الْمُطَّلِبِ فِي الْعَطِيَّةِ، وَأَخْبَرَ بِمَا بَيْنَهُمَا مِنَ الْمُوَافَقَةِ، فَلِذَلِكَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ عُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، حِينَ وَضَعَ الدَّوَاوِينَ جَمَعَ بَيْنَهُمَا فِي سَائِرِ الْأَعْطِيَةِ، وَقَدَّمَهُمَا عَلَى بَنِي عَبْدِ شَمْسٍ، وَنَوْفَلٍ وَإِنَّمَا وَقَعَتِ الْبِدَايَةُ بِبَنِي عَبْدِ شَمْسٍ قَبْلَ بَنِي نَوْفَلٍ؛ لِأَنَّ هَاشِمًا، وَالْمُطَّلِبَ، وَعَبْدَ شَمْسٍ كَانُوا أُخْوَةً لِأَبٍ وَأُمٍّ، وَأُمُّهُمْ عَاتِكَةُ بِنْتُ مُرَّةَ، وَنَوْفَلٌ كَانَ أَخَاهُمْ لِأَبِيهِمْ، وَأُمُّهُ وَاقِدَةُ بِنْتُ حَرْمَلٍ. وَأَمَّا عَبْدُ مَنَافٍ، وَعَبْدُ الْعُزَّى، وَعَبْدُ الدَّارِ بَنُو قُصَيٍّ، فَإِنَّهُمْ كَانُوا أَخِرَةً، وَالْبِدَايَةُ بَعْدَ بَنِي عَبْدِ مَنَافٍ إِنَّمَا وَقَعَتْ بِبَنِي عَبْدِ الْعُزَّى، لِأَنَّهَا كَانَتْ قَبِيلَةَ خَدِيجَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَإِنَّهَا خَدِيجَةُ بِنْتُ خُوَيْلِدِ بْنِ أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى. قَالَ: وَفِيهِمْ أَنَّهُمْ مِنَ الْمُطَيَّبِينَ وَقَدْ رُوِّينَا، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: «شَهِدْتُ مَعَ عُمُومَتِي غُلَامًا حِلْفَ الْمُطَيَّبِينَ، فَمَا أُحِبُّ أَنْ أَنْكُثَهُ، وَإِنَّ لِي حُمُرَ النَّعَمِ». وَبَلَغَنِي أَنَّهُ إِنَّمَا قِيلَ: حِلْفُ الْمُطَيَّبِينَ، لِأَنَّهُمْ غَمَسُوا أَيْدِيَهُمْ فِي طِيبٍ يَوْمَ تَحَالَفُوا، وَتَصَافَقُوا بِأَيْمَانِهِمْ، وَذَلِكَ حِينَ وَقَعَ التَّنَازُعُ بَيْنَ بَنِي عَبْدِ مَنَافٍ، وَبَيْنَ عَبْدِ الدَّارِ، فِيمَا كَانَ بِأَيْدِيهِمْ مِنَ السِّقَايَةِ وَالْحِجَابَةِ، وَالرِّفَادَةِ، وَاللِّوَاءِ، وَالنَّدْوَةِ، فَكَانَ بَنُو أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى فِي جَمَاعَةٍ مِنْ قَبَائِلِ قُرَيْشٍ تَبَعًا لِبَنِي عَبْدِ مَنَافٍ. وَقَدْ سَمَّاهُمْ مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ بْنِ يَسَارٍ، فَقَالَ: الْمُطَيَّبُونَ مِنْ قَبَائِلِ قُرَيْشٍ، بَنُو عَبْدِ مَنَافٍ، هَاشِمٌ، وَالْمُطَّلِبُ، وَعَبْدُ شَمْسٍ، وَنَوْفَلٌ، وَبَنُو زُهْرَةَ، وَبَنُو أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى، وَبَنُو تَيْمٍ، وَبَنُو الْحَارِثِ بْنِ فِهْرٍ. قَالَ الشَّافِعِيُّ: وَقَالَ بَعْضُهُمْ: هُمْ حِلْفٌ مِنَ الْفُضُولِ. وَرُوِّينَا، عَنْ طَلْحَةَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَوْفٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ «لَقَدْ شَهِدْتُ فِي دَارِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جُدْعَانَ حِلْفًا مَا أُحِبُّ أَنَّ لِيَ بِهِ حُمُرَ النَّعَمِ، وَلَوْ أُدْعَى بِهِ فِي الْإِسْلَامِ لَأَجَبْتُ». قَالَ أَحْمَدُ: وَكَانَ سَبَبُ الْحَلِفِ فِيمَا زَعَمَ أَهْلُ التَّوَارِيخِ، أَنَّ قُرَيْشًا كَانَتْ تَتَظَالَمُ بِالْحَرَمِ، فَقَامَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جُدْعَانَ، وَالزُّبَيْرُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، فَدَعَوْا إِلَى التَّحَالُفِ عَلَى التَّنَاصُرِ، وَالْأَخْذِ لِلْمَظْلُومِ مِنَ الظَّالِمِ، فَأَجَابَهُمَا بَنُو هَاشِمٍ، وَبَعْضُ الْقَبَائِلِ مِنْ قُرَيْشٍ، سَمَّاهُمُ ابْنُ إِسْحَاقَ فَقَالَ: بَنُو هَاشِمِ بْنِ عَبْدِ مَنَافٍ، وَبَنُو الْمُطَّلِبِ بْنِ عَبْدِ مَنَافٍ، وَبَنُو أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قُصَيٍّ، وَبَنُو زُهْرَةَ بْنِ كِلَابٍ، وَبَنُو تَيْمِ بْنِ مُرَّةَ. فَسَمَّوْا ذَلِكَ الْحِلْفَ حِلْفَ الْفُضُولِ، تَشْبِيهًا لَهُ بِحِلْفٍ كَانَ بِمَكَّةَ أَيَّامَ حَرِّهِمْ عَلَى مِثْلِ هَذَا، شَهِدَهُ رِجَالٌ يُقَالُ لَهُمْ: فَضْلٌ، وَفُضَالٌ، وَفُضَيْلٌ، وَفَضَالَةُ. وَقِيلَ: قَامَ بِهِ رِجَالٌ يُقَالُ لَهُمْ: فَضْلٌ، وَفَضِيلٌ، وَفُضَيْلٌ، وَالْفُضُولُ: جَمْعُ فَضْلٍ. وَالَّذِي فِي حَدِيثِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ حِلْفُ الْمُطَيَّبِينَ، قَدْ قَالَ الْقُتَيْبِيُّ: أَحْسِبُهُ أَرَادَ حِلْفَ الْفُضُولِ لِلْحَدِيثِ الْآخَرِ؛ لِأَنَّ الْمُطَيَّبِينَ هُمُ الَّذِينَ عَقَدُوا حِلْفَ الْفُضُولِ. قَالَ: وَأَيُّ فَضْلٍ يَكُونُ فِي مِثْلِ التَّحَالُفِ الْأَوَّلِ، حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَا أُحِبُّ أَنْ أَنْكُثَهُ، وَإِنَّ لِي حُمُرَ النَّعَمِ». وَلَكِنَّهُ أَرَادَ حِلْفَ الْفُضُولِ الَّذِي عَقَدَهُ الْمُطَيَّبُونَ.
قَالَ أَحْمَدُ: وَأَمَّا السَّابِقَةُ الَّتِي ذَكَرْنَاهَا فِي بَنِي أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى، فَيُشْبِهُ أَنْ يَكُونَ أَرَادَ سَابِقَةَ خَدِيجَةَ إِلَى الْإِسْلَامِ، فَإِنَّهَا أَوَّلُ امْرَأَةٍ أَسْلَمَتْ. قَالَ أَحْمَدُ: وَأَمَّا السَّابِقَةُ الَّتِي ذَكَرْنَاهَا فِي بَنِي أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى، فَيُشْبِهُ أَنْ يَكُونَ أَرَادَ سَابِقَةَ خَدِيجَةَ إِلَى الْإِسْلَامِ، فَإِنَّهَا أَوَّلُ امْرَأَةٍ أَسْلَمَتْ وَهُوَ الزُّبَيْرُ بْنُ الْعَوَّامِ بْنِ خُوَيْلِدِ بْنِ أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قُصَيٍّ. وَأَمَّا زُهْرَةُ، فَإِنَّهُ كَانَ أَخًا لِقُصَيِّ بْنِ كِلَابٍ، وَمِنْ أَوْلَادِهِ، مِنَ الْعَشَرَةِ: عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ، وَسَعْدُ بْنُ أَبِي وَقَّاصٍ. وَأَمَّا تَيْمٌ، فَإِنَّهُ كَانَ أَخًا لِكَلِابِ بْنِ مُرَّةَ. وَأَمَّا مَخْزُومٌ، فَإِنَّهُ لَمْ يَكُنْ أَخًا لَهُمَا، وَإِنَّمَا هُوَ مَخْزُومُ بْنُ يَقَظَةَ بْنِ مُرَّةَ، إِلَّا أَنَّ الْقَبِيلَةَ اشْتَهَرَتْ بِمَخْزِومٍ، فَنُسِبَتْ إِلَيْهِ. وَإِنَّمَا قَدَّمَ بَنِي تَيْمٍ عَلَى بَنِي مَخْزُومٍ، لِأَنَّهُمْ كَانُوا مِنْ حِلْفِ الْمُطَيَّبِينَ، وَالْفُضُولِ. وَقِيلَ: ذَكَرَ سَابِقَةً، وَأَرَادَ سَابِقَةَ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ، فَإِنَّهُ أَوَّلُ رَجُلٍ حُرٍّ أَسْلَمَ، وَصَبَرَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ أُحُدٍ مَعَ طَلْحَةَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، وَكَانَ طَلْحَةُ تَيْمِيًّا، وَكَانَ مِمَّنْ تَقَدَّمَ إِسْلَامُهُ، وَكَانَ هُوَ وَأَبُو بَكْرٍ مِنَ الَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِلَّهِ وَالرَّسُولِ. وَأَبُو بَكْرٍ هُوَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُثْمَانَ بْنِ عَامِرِ بْنِ عَمْرِو بْنِ كَعْبِ بْنِ سَعْدِ بْنِ تَيْمِ بْنِ مُرَّةَ. وَطَلْحَةُ هُوَ ابْنُ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُثْمَانَ بْنِ عَمْرِو بْنِ كَعْبِ بْنِ سَعْدِ بْنِ تَيْمِ بْنِ مُرَّةَ. وَأَرَادَ بِالْمُصَاهَرَةِ الَّتِي ذَكَرَهَا فِي بَنِي تَيْمٍ، مِنْ جِهَةِ عَائِشَةَ امْرَأَةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَحَبِيبَةِ حَبِيبِ اللَّهِ. وَأَمَّا عَدِيُّ بْنُ كَعْبٍ، فَإِنَّهُ كَانَ أَخًا لِمُرَّةَ بْنِ كَعْبٍ وَأَمَّا سَهْمٌ، وَجُمَحُ، فَإِنَّهُمَا ابْنَا عَمْرِو بْنِ هُصَيْصِ بْنِ كَعْبٍ، إِلَّا أَنَّ الْقَبِيلَةَ اشْتَهَرَتْ بِهِمَا فَنُسِبَتْ إِلَيْهِمَا. وَإِنَّمَا قَدَّمَ بَنِي جُمَحَ قِيلَ: لِأَجَلِ صَفْوَانَ بْنِ أُمَيَّةَ الْجُمَحِيِّ، وَمَا كَانَ مِنْهُ يَوْمَ حُنَيْنٍ مِنْ إِعَارَةِ السِّلَاحِ، وَقَوْلِهِ حِينَ قَالَ أَبُو سُفْيَانَ وَكَلَدَةُ مَا قَالَا: «فَضَّ اللَّهُ فَاكَ، فَوَاللَّهِ لَئِنْ يَرُبَّنِي رَجُلٌ مِنْ قُرَيْشٍ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ أَنْ يَرُبَّنِي رَجُلٌ مِنْ هَوَازِنَ»، وَهُوَ يَوْمَئِذٍ مُشْرِكٌ، ثُمَّ إِنَّهُ أَسْلَمَ وَهَاجَرَ، وَقِيلَ: إِنَّمَا فَعَلَ ذَلِكَ عُمَرُ قَصْدًا إِلَى تَأْخِيرِ حَقِّهِ. فَلَمَّا كَانَ زَمَنُ الْمَهْدِيِّ أَمَرَ الْمَهْدِيُّ بِبَنِي عَدِيٍّ، فَقُدِّمُوا عَلَى بَنِي سَهْمٍ وَجُمَحَ، لِلسَّابِقَةِ فِي بَنِي عَدِيٍّ. وَهِيَ سَابِقَةُ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ، وَمَا كَانَ لِدِينِ اللَّهِ تَعَالَى مِنَ الْقُوَّةِ وَالْعِزَّةِ بِإِسْلَامِهِ. وَهُوَ: عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ بْنِ نُفَيْلِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى بْنِ رِيَاحِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ قُرْطِ بْنِ رَزَاحِ بْنِ عَدِيِّ بْنِ كَعْبٍ. وَإِنَّمَا أَخَّرَ أَبَا عُبَيْدَةَ بْنَ الْجَرَّاحِ فِي الْعَطَاءِ، لِبُعْدِ نَسَبِهِ، لَا لِنُقْصَانِ شَرَفِهِ فِي نَفْسِهِ. وَهُوَ: عَامِرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْجَرَّاحِ بْنِ هِلَالِ بْنِ أَهْيَبَ بْنِ ضَبَّةَ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ فِهْرِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لِكُلِّ أُمَّةٍ أَمِينٌ، وَأَمِينُ هَذِهِ الْأُمَّةِ أَبُو عُبَيْدَةَ بْنُ الْجَرَّاحِ» وَأَمَّا الْأَنْصَارُ، فَقَدْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أُوصِيكُمْ بِالْأَنْصَارِ فَإِنَّهُمْ كَرِشِي وَعَيْبَتِي، وَقَدْ قَضَوَا الَّذِي عَلَيْهِمْ، وَبَقِيَ الَّذِي لَهُمْ، فَاقْبَلُوا مِنْ مُحْسِنِهِمْ، وَتَجَاوَزُوا عَنْ مُسِيئِهِمْ» وَقَالَ: «خَيْرُ دُورِ الْأَنْصَارِ، دَارُ بَنِي النَّجَّارِ، ثُمَّ دَارُ بَنِي عَبْدِ الْأَشْهَلِ، ثُمَّ دَارُ بَنِي الْحَارِثِ بْنِ الْخَزْرَجِ، ثُمَّ دَارُ بَنِي سَاعِدَةَ، وَفِي كُلِّ دُورِ الْأَنْصَارِ خَيْرٌ»
Tercemesi:
Bize Ebu Abdullah Hâfız, ona Ebu Ahmed ed-Dârimî, ona Abdurrahman b. Muhammed, ona Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, ona babası (Ahmed b. Hanbel), ona da Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî “Hz. Ömer b. Hattâb, divanları (askerî ve idarî kayıt defterlerini) düzenlemek ve kabilelere göre paylaştırmak istediğinde, ki ondan önce böyle bir divan yoktu, halkla istişare etti” demiş ve bu hadisin bir kısmını zikretmiştir:
"Ahmed b. Hanbel der ki: İlim ehlinin çoğunun görüşüne göre, Fihr b. Mâlik, Kureyş’in aslıdır. Buna göre: Hâşim oğulları Allah Rasulü’nün (sav) üçüncü kuşak dedesi olan (Hâşim b. Abdümenâf'da) birleşir. Kureyş’in geri kalanı ise kimi dördüncü atası (Abdümenâf'ta), kimi beşinci atası (Kusay'da), kimi de daha yukarılarda Fihri b. Mâlik'te birleşir. İşte bu sebeple (divan yazımına) Hâşim oğullarından başlandı. Çünkü onlar, Nebî’ye en yakın olanlardı. (Hz. Peygamber'in (sav) soyu şu şekildedir:) Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdümenâf b. Kusay b. Kilâb b. Murre b. Ka‘b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Mudrike b. İlyas b. Mudar b. Nizâr b. Ma‘d b. Adnân. Abdulmenâf'ın iki oğlu, yani Hâşim oğulları ile Muttalib oğulları, ganimet payı bakımından bir sayıldılar. Çünkü Peygamber (sav) 'Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları birdir. Onlar bize ne cahiliye devrinde ne de İslam’da ayrıldılar' buyurarak onları akrabalık payında bir saymıştır. Yine Hz. Peygamber'in (sav) 'Onlar bizi küçüklüğümüzde yetiştirdiler, büyüklüğümüzde onlara sırtımızı dayadık' buyurduğu rivayet edilmiştir. Tarihçilerin rivayetine göre bunun sebebi şudur: Hâşim b. Abdümenâf, Medine’de Neccâr oğullarından Amr b. Lebîd’in kızı Selmâ ile evlenmişti. Ondan Şeybe adında bir çocuk dünyaya geldi (yani Abdülmuttalib). Hâşim, Şam yolculuğunda vefat etti ve çocuk annesinin yanında büyüdü. Çocuk büyüyüp serpildiğinde, amcası Muttalib b. Abdümenâf gelip onu annesinden aldı ve Mekke’ye getirdi. Onu binek hayvanının arkasına bindirmişti. Mekke halkı onu görünce 'Muttalib bir köle getirdi' dediler."
"Bunun üzerine ona Abdülmuttalib lakabı verildi. Peygamber'e (sav) peygamberlik görevi verildiğinde, kavmi O’na eziyet etti, canına kastetmek istedi. Bunun üzerine Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları, ister Müslüman olsunlar ister kâfir, hep birlikte O’nun arkasında durdu ve O’nu teslim etmeyi reddettiler. Diğer Kureyş kabileleri ise, Muhammed'e (sav)’e bu iki kabilenin yanında dokunamayacaklarını anlayınca, toplandılar ve Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarına karşı bir boykot yazısı yazıp kendi aralarında mühürlediler. O yazıda 'Onlarla evlenilmeyecek, onlardan kız alınmayacak, Onlarla alışveriş yapılmayacak' diye karar aldılar. Bunun üzerine Ebu Tâlib, Peygamber’i ve kabilesini Şi'b (dar vadi) içine soktu. Kureyş bu boykotu üç yıl boyunca sürdürdü. Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları şiddetli bir açlık ve sıkıntıya düştüler. Sonra Allah, rahmetiyle güve böceği (الْأَرَضَةَ), o, boykot metnini yedi ve sahifede Allah’ın ismi dışındaki her şey yenip silindi, geriye sadece zulüm, akrabalık bağını kesme ve iftira ifadeleri kaldı. Peygamber (sav) bunu amcası Ebu Tâlib’e haber verdi. Ebu Tâlib de kavmine karşı bu bilgiyi delil olarak kullandı. Bunun üzerine Hişâm b. Amr b. Rabîa, İbn İshâk’ın Megâzî’de zikrettiği bir grup ile birlikte sahifenin yırtılmasını ve hükümsüz kılınmasını sağladı."
"Peygamber Efendimiz (sav) Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarını ganimet ve fey payında (yakın akrabaya verilen payda) bir sayıp aralarında muvafakat ve eşitlik olduğunu bildirince, Emirü’l-Müminîn Ömer, divanları düzenlediğinde, onları diğer dağıtımlarda da birleştirdi, Abdüşems oğullarını da, Nüfeyl oğullarının önüne geçirdi. Çünkü Hâşim, Muttalib ve Abdüşems anne-baba bir öz kardeş -ki üçünün de annesi Âtike bt. Mürre'dir.- Nüfeyl ise onlarla sadece baba bir, anneden ise üvey kardeş olmasıydı. Onun annesi Vâkıde bt. Harmel idi. Yine Abdümenâf, Abdüluzzâ ve Abdüddâr da Kusay’ın oğulları olarak kardeşlerdi. Abdümenâf oğullarının Abdüluzzâ oğullarından önce olması ise, onların Peygamber’in hanımı Hatice’nin kabilesi olmasındandı. Hatice, Peygamber’in hanımı, Huveylid’in kızı Hatice bt. Esed b. Abdüluzzâ idi. Abdüluzzâ oğulları 'Mutayyebûn' olarak kabul edilirdi. Abdurrahman b. Avf’ın (sav) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) 'Çocukken amcalarımla birlikte Mutayyebûn anlaşmasında bulundum. Vallahi, bana kızıl develer bile verilse onu bozmak istemem' buyurmuştur. Onlara 'Mutayyebûn' denilmesinin sebebi, onların, anlaşma günü ellerini kokuya batırıp yemin ederek sözleşmiş olmalarıdır. Bu sözleşme Abdümenâf oğulları ile Abdüddâr arasında, sahip oldukları sikaye (haclara su verme hizmetleri), Hicâbe (Kâbe’nin perdedarlığı), rifâde (hacılara yiyecek sağlama), livâ (sancaktarlık) ve nedve (Darü’n-Nedve’ye başkanlık) görevleri hususunda çıkan çekişme üzerine yapılmıştı. Esed b. Abdüluzzâ oğulları da Kureyş’in bazı kabileleriyle birlikte Abdümenâf oğullarının yanında yer almışlardı. Muhammed b. İshâk b. Yesâr, bu anlaşmaya katılanları sayarak şöyle demiştir: , Kureyş kabilelerinden Mutayyebûn (anlaşmaya katılanlar) şunlardır: Abdümenâf oğulları (Hâşim, Muttalib, Abdüşems, Nüfeyl), Zühre oğulları, Esed b. Abdüluzzâ oğulları, Teym oğulları ve Hâris b. Fihr oğulları. İmam Şafii der ki: Bazı kimseler ise, Mutayyebûn'un 'Hilfü’l-Fudûl' olduğunu ifade etmiştir."
"Bize Talha b. Abdullah b. Avf’ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) 'Abdullah b. Cud‘ân’ın evinde bir anlaşmaya katıldım ki, bana kızıl develer verilse bile onun karşılığında böyle bir anlaşmayı bozmayı istemem. İslâm’da da böyle bir şeye çağrılsam mutlaka icabet ederdim' buyurmuştur. Ahmed b. Hanbel der ki: Tarihçilerin anlattıklarına göre bu anlaşmanın sebebi, Kureyş’in Harem’de birbirine zulmetmesiydi. Bunun üzerine Abdullah b. Cud'ân ile Zübeyir b. Abdülmuttalib ayağa kalktı ve insanları zulme karşı yardımlaşma ve mazlumun hakkını zalimden alma üzerine anlaşmaya çağırdılar. Onların çağrısına Hâşim oğulları ve Kureyş’ten bazı kabileler olumlu yanıt verdi. İbn İshak onların isimlerini şöyle saymıştır: Hâşim b. Abdümenâf oğulları, Muttalib b. Abdümenâf oğulları, Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay oğulları, Zühre b. Kilâb oğulları, Teym b. Mürre oğulları. Bu anlaşmaya 'Hilfü’l-Fudûl' adı verildi. Bunun sebebi de, Cahiliye döneminde Mekke’de daha önce buna benzer bir anlaşma yapılmış olmasıydı. O anlaşmaya katılanların isimleri Fadl, Fudâl, Fudeyl ve Fudâle idi. Bunlara nispeten anlaşma, bu isimlerin çoğulu olan 'Fudûl' kelimesi ile anıldı. Abdurrahman b. Avf’tan gelen rivayette 'Mutayyebûn Anlaşması' adıyla geçmiştir. Kuteybi der ki: Sanırım onunla 'Hilfü’l-Fudûl' kastedilmiştir. Çünkü Mutayyebûn, Hilfü’l-Fudûl anlaşmasını yapanlardır. Şu halde, (Mutayyebûn olarak bilinen) ilk anlaşmanın tek başına ne fazileti var ki, Rasulullah'ın (sav) 'Onu bozmayı istemem, bana kızıl develer verilse bile' buyruğunu hak etmiş olsun. Aslında kastedilen, 'Mutayyebûn'un yaptığı Hilfü’l-Fudûl anlaşmasıdır."
"Ahmed der ki: Daha önce ifade ettiğimiz 'Esed b. Abdüluzzâ oğullarına öncelik verilmesi' konusuna gelince onlara öncelik verilmesinin sebebi, Hz. Hatice’nin İslâm’daki önceliğiymiş gibi gözüküyor. Hatice İslâm’a giren ilk kadındır. Ayrıca Zübeyir b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay da bu kabilenin önde gelenlerindendir. Zühre'ye gelince, o Kusay b. Kilâb’ın kardeşi olup cennetle müjdelenen on kişiden (aşere-i mübeşşere) ikisi onun soyundan gelmektedir: Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebu Vakkâs. Teym ise Kilâb b. Mürre’nin kardeşidir. Mahzûm'a gelince, o, Teym ve Kilâb'ın kardeşi olmayıp Yakaza b. Mürre’den gelmektedir. Fakat kabile onun adıyla meşhur oldu ve ona nispet edildi. Hz. Ömer divan düzeninde Teym oğullarını Mahzûm oğullarının önüne geçirdi. Çünkü onlar, Hilfü’l-Mutayyebîn ve Hilfü’l-Fudûl anlaşmalarına katılanlardandı. Bazıları ise, bu öne geçirmenin sebebinin Hz. Ebu Bekir Sıddîk’ın İslam'daki önceliği olduğunu söylemiştir. Hz. Ebu Bekir, İslâm’a giren ilk hür erkekti. Uhud günü de, yanında yine Teym kabilesinden Talha b. Abdullah (Übeydullah) ile birlikte, Rasulullah (sav) ile beraber sabredenlerdendi. İslam'a ilk girenlerden biri olan Talha, Ebu Bekir ile birlikte, Allah’a ve Rasulüne (davetine) olumlu yanıt verenlerdendi. Ebu Bekir’in nesebi şöyledir: Abdullah b. Osman b. Âmir b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürre’dir. Talha’nın nesebi ise: Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürre’dir. Teym oğulları hakkında zikredilen hısımlık bağından maksat ise Hz. Âişe'dir. O, Rasulullah’ın hanımı, Allah’ın sevgilisinin sevgilisiydi. Adiy b. Ka'b ise, Mürre b. Ka'b’ın kardeşidir. Sehm ve Cümah ise Amr b. Husays b. Ka'b’ın oğullarıdır. Ancak kabile onların adıyla meşhur oldu ve onlara nispet edildi. Ömer’in divanda Cümah oğullarını öncelemesinin sebebi de, denildiğine göre, Safvân b. Ümeyye el-Cümahî idi. Huneyn gününde o, Müslümanlara ödünç silah vermişti. Yine Ebu Süfyân ve Kelde (Uhud'da müminlere) sözlü sataştıklarında Safvân 'Allah senin ağzını paramparça etsin! Vallahi beni Kureyş’ten bir adamın idare etmesi, Hâvâzin’den birinin idare etmesinden daha sevimlidir' dedi ve o gün Safvân hâlâ müşrikti. Sonra Müslüman oldu ve hicret etti. Bazıları ise, Ömer’in, (Cümah oğullarını öne geçirmekle), onların hakkını ertelemeyi hedeflediğini söylemiştir. Daha sonra Mehdî zamanında, Mehdî, Adîy oğullarının öne alınmasını emretti. Böylece onlar Sehm oğulları ve Cümah oğullarının önüne geçmiş oldular. Adîy oğullarının öne geçirilmesi Ömer b. Hattâb'dan dolayı idi. Onun İslâm’a girmesiyle Allah’ın dini güç ve izzet kazandı. Ömer’in nesebi: Ömer b. Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ b. Riyâh b. Abdullah b. Kurt b. Rezâh b. Adî b. Ka‘b’dır. Ebu Ubeyde b. Cerrâh’ın divandaki hakkı ise nesebinin uzaklığı sebebiyle geriye bırakıldı. Yoksa kişisel şerefinden dolayı değildir. Onun nesebi: Âmir b. Abdullah b. Cerrâh b. Hilâl b. Ehceb b. Dabba b. Hâris b. Fihr b. Mâlik’tir. Rasulullah (sav) onun hakkında 'Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrâh’tır' buyurmuştur. Ensâr’a gelince, Rasulullah (sav) 'Size Ensâr hakkında tavsiyede bulunuyorum. Onlar benim en yakınım ve sırdaşımdır. Onlar üzerlerine düşeni yerine getirdiler. Artık geriye hakları kaldı. Onların iyi yönlerini kabul edin, kötü yönlerini ise görmezden gelin' buyurmuştur. Yine 'Ensâr’ın evlerinden en hayırlısı, Neccâr oğullarının evi, sonra Abdüleşhel oğullarının, sonra Hâris b. Hazrec oğullarının, sonra da Saîde oğullarını evidir. Ensâr’ın bütün evlerinde hayır vardır' buyurmuştur."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Kısmu'l-Fey'i ve'l-Ganime 4018, 5/172
Senetler:
()
Konular:
أخبرنا أبو عبد الله الحافظ قال : حدثنا أبو العباس محمد بن يعقوب قال : أخبرنا الربيع بن سليمان قال : قال الشافعي رحمه الله : قال الله تبارك وتعالى : يستفتونك قل الله يفتيكم في الكلالة إن امرؤ هلك ليس له ولد (1) الآية . وقال : للرجال نصيب مما ترك الوالدان والأقربون وللنساء نصيب مما ترك الوالدان والأقربون مما قل منه أو كثر نصيبا مفروضا (2) الآية . وقال : ولأبويه لكل واحد منهما السدس مما ترك (3) الآية . وقال : ولكم نصف ما ترك أزواجكم (4) الآية . وقال : ولهن الربع مما تركتم إلى قوله : من بعد وصية توصون بها أو دين الآية . مع آي المواريث كلها . قال الشافعي : « فدلت السنة على أن الله تبارك وتعالى ، إنما أراد ممن سمى له المواريث في كتابه خاصا ممن سمى ؛ وذلك أن يجتمع دين الوارث والموروث ، وأن يكون الوارث والموروث حرين مع الإسلام ، وأن لا يكون قاتلا » . ثم بسط الكلام في ذلك
Öneri Formu
Hadis Id, No:
200963, BMS003833
Hadis:
أخبرنا أبو عبد الله الحافظ قال : حدثنا أبو العباس محمد بن يعقوب قال : أخبرنا الربيع بن سليمان قال : قال الشافعي رحمه الله : قال الله تبارك وتعالى : يستفتونك قل الله يفتيكم في الكلالة إن امرؤ هلك ليس له ولد (1) الآية . وقال : للرجال نصيب مما ترك الوالدان والأقربون وللنساء نصيب مما ترك الوالدان والأقربون مما قل منه أو كثر نصيبا مفروضا (2) الآية . وقال : ولأبويه لكل واحد منهما السدس مما ترك (3) الآية . وقال : ولكم نصف ما ترك أزواجكم (4) الآية . وقال : ولهن الربع مما تركتم إلى قوله : من بعد وصية توصون بها أو دين الآية . مع آي المواريث كلها . قال الشافعي : « فدلت السنة على أن الله تبارك وتعالى ، إنما أراد ممن سمى له المواريث في كتابه خاصا ممن سمى ؛ وذلك أن يجتمع دين الوارث والموروث ، وأن يكون الوارث والموروث حرين مع الإسلام ، وأن لا يكون قاتلا » . ثم بسط الكلام في ذلك
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Ferâiz 3833, 5/41
Senetler:
()
Konular:
أخبرنا أبو عبد الله قال : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : أخبرنا الشافعي قال : أخبرنا ابن عيينة ، عن الزهري ، عن علي بن حسين ، عن عمرو بن عثمان ، عن أسامة بن زيد ، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : « لا يرث المسلم الكافر ، ولا الكافر المسلم » . رواه مسلم في الصحيح ، عن يحيى بن يحيى ، عن سفيان .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
200964, BMS003834
Hadis:
أخبرنا أبو عبد الله قال : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : أخبرنا الشافعي قال : أخبرنا ابن عيينة ، عن الزهري ، عن علي بن حسين ، عن عمرو بن عثمان ، عن أسامة بن زيد ، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : « لا يرث المسلم الكافر ، ولا الكافر المسلم » . رواه مسلم في الصحيح ، عن يحيى بن يحيى ، عن سفيان .
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Ferâiz 3834, 5/42
Senetler:
()
Konular:
أخبرنا أبو سعيد ، وأبو بكر ، وأبو زكريا ، قالوا : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : قال الشافعي أخبرنا مالك ، عن ابن شهاب ، عن علي بن الحسين قال : « إنما ورث أبا طالب عقيل وطالب ، ولم يرثه علي ولا جعفر قال : فلذلك تركنا نصيبنا من الشعب (1) » . قال الشافعي في رواية أبي سعيد : فدلت سنة رسول الله صلى الله عليه وسلم على ما وصفت من أن الدينين إذا اختلفا بالشرك والإسلام لم يتوارث من سميت له فريضة
Öneri Formu
Hadis Id, No:
200965, BMS003835
Hadis:
أخبرنا أبو سعيد ، وأبو بكر ، وأبو زكريا ، قالوا : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : قال الشافعي أخبرنا مالك ، عن ابن شهاب ، عن علي بن الحسين قال : « إنما ورث أبا طالب عقيل وطالب ، ولم يرثه علي ولا جعفر قال : فلذلك تركنا نصيبنا من الشعب (1) » . قال الشافعي في رواية أبي سعيد : فدلت سنة رسول الله صلى الله عليه وسلم على ما وصفت من أن الدينين إذا اختلفا بالشرك والإسلام لم يتوارث من سميت له فريضة
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Ferâiz 3835, 5/42
Senetler:
()
Konular:
أخبرناه أبو عبد الله الحافظ ، حدثنا أبو جعفر أحمد بن عبيد الحافظ ، حدثنا إبراهيم بن الحسين ، حدثنا أبو النعمان
Öneri Formu
Hadis Id, No:
201125, BMS004005
Hadis:
أخبرناه أبو عبد الله الحافظ ، حدثنا أبو جعفر أحمد بن عبيد الحافظ ، حدثنا إبراهيم بن الحسين ، حدثنا أبو النعمان
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Kısmu'l-Fey'i ve'l-Ganime 4005, 5/160
Senetler:
()
Konular:
أخبرنا أبو عبد الله ، وأبو زكريا ، وأبو بكر ، قالوا : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : أخبرنا الشافعي قال : أخبرنا ابن عيينة ، عن الزهري ، عن سالم بن عبد الله ، عن أبيه ، أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : « من باع عبدا له مال ، فماله للبائع ، إلا أن يشترط المبتاع » . قال الشافعي في رواية أبي عبد الله : فلما كان بينا في سنة النبي صلى الله عليه وسلم أن العبد لا يملك مالا ، وأن ما يملك العبد فإنما يملكه لسيده ، فإن كان العبد أبا أو غيره ممن سميت له فريضة ، وكان لو أعطيها ملكها سيده عليه ، ولم يكن السيد بأب الميت ولا وارث سميت له فريضة ، فكنا لو أعطينا العبد بأنه أب ، إنما أعطينا السيد الذي لا فريضة له ، فورثنا غير من ورث الله . فلم نورث عبدا ، لما وصفت ، ولا أحدا لم تجتمع فيه الحرية والإسلام ، والبراءة من القتل ، حتى لا يكون قاتلا
وذلك ، أنه أخبرنا مالك ، عن يحيى بن سعيد ، عن عمرو بن شعيب ، عن عمر ، أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : « ليس لقاتل شيء » قال أحمد : هذا مرسل . وقد رواه محمد بن راشد ، عن سليمان بن موسى ، عن عمرو بن شعيب ، عن أبيه ، عن جده ، عن النبي صلى الله عليه وسلم . ورواه أيضا غيره عن عمرو ، كذلك
وروى أبو داود في المراسيل بإسناده ، عن الزهري ، عن سعيد بن المسيب ، أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : « لا يرث قاتل عمد ولا خطأ شيئا من الدية (1) »
وروينا ، عن عمر ، وعلي ، وزيد ، وعبد الله بن مسعود ، أنهم قالوا : « لا يرث القاتل عمدا ولا خطئا شيئا »
Öneri Formu
Hadis Id, No:
200966, BMS003836
Hadis:
أخبرنا أبو عبد الله ، وأبو زكريا ، وأبو بكر ، قالوا : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : أخبرنا الشافعي قال : أخبرنا ابن عيينة ، عن الزهري ، عن سالم بن عبد الله ، عن أبيه ، أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : « من باع عبدا له مال ، فماله للبائع ، إلا أن يشترط المبتاع » . قال الشافعي في رواية أبي عبد الله : فلما كان بينا في سنة النبي صلى الله عليه وسلم أن العبد لا يملك مالا ، وأن ما يملك العبد فإنما يملكه لسيده ، فإن كان العبد أبا أو غيره ممن سميت له فريضة ، وكان لو أعطيها ملكها سيده عليه ، ولم يكن السيد بأب الميت ولا وارث سميت له فريضة ، فكنا لو أعطينا العبد بأنه أب ، إنما أعطينا السيد الذي لا فريضة له ، فورثنا غير من ورث الله . فلم نورث عبدا ، لما وصفت ، ولا أحدا لم تجتمع فيه الحرية والإسلام ، والبراءة من القتل ، حتى لا يكون قاتلا
وذلك ، أنه أخبرنا مالك ، عن يحيى بن سعيد ، عن عمرو بن شعيب ، عن عمر ، أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : « ليس لقاتل شيء » قال أحمد : هذا مرسل . وقد رواه محمد بن راشد ، عن سليمان بن موسى ، عن عمرو بن شعيب ، عن أبيه ، عن جده ، عن النبي صلى الله عليه وسلم . ورواه أيضا غيره عن عمرو ، كذلك
وروى أبو داود في المراسيل بإسناده ، عن الزهري ، عن سعيد بن المسيب ، أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : « لا يرث قاتل عمد ولا خطأ شيئا من الدية (1) »
وروينا ، عن عمر ، وعلي ، وزيد ، وعبد الله بن مسعود ، أنهم قالوا : « لا يرث القاتل عمدا ولا خطئا شيئا »
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Ferâiz 3836, 5/42
Senetler:
()
Konular:
أخبرنا أبو سعيد قال : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : قال الشافعي : ولم أسمع اختلافا في أن قاتل الرجل عمدا لا يرث من قتل من دية المال شيئا ، ثم افترق الناس في القاتل خطأ ، فقال بعض أصحابنا : يرث من المال ، ولا يرث من الدية ، روي ذلك عن بعض أصحابنا ، عن النبي صلى الله عليه وسلم بحديث لا يثبته أهل العلم بالحديث . وقال غيرهم : لا يرث قاتل الخطأ من دية ولا مال ، وهو كقاتل العمد . وإذا لم يثبت الحديث فلا يرث عمدا ، ولا خطأ شيئا ، أشبه بعموم أن : لا يرث قاتل من قتل . قال أحمد : وإنما أراد ما
Öneri Formu
Hadis Id, No:
200967, BMS003837
Hadis:
أخبرنا أبو سعيد قال : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : قال الشافعي : ولم أسمع اختلافا في أن قاتل الرجل عمدا لا يرث من قتل من دية المال شيئا ، ثم افترق الناس في القاتل خطأ ، فقال بعض أصحابنا : يرث من المال ، ولا يرث من الدية ، روي ذلك عن بعض أصحابنا ، عن النبي صلى الله عليه وسلم بحديث لا يثبته أهل العلم بالحديث . وقال غيرهم : لا يرث قاتل الخطأ من دية ولا مال ، وهو كقاتل العمد . وإذا لم يثبت الحديث فلا يرث عمدا ، ولا خطأ شيئا ، أشبه بعموم أن : لا يرث قاتل من قتل . قال أحمد : وإنما أراد ما
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Ferâiz 3837, 5/43
Senetler:
()
Konular:
أخبرنا أبو بكر بن الحارث الفقيه قال : أخبرنا علي بن عمر الحافظ قال : حدثنا محمد بن جعفر المطيري قال : حدثنا إسماعيل بن عبد الله بن ميمون قال : حدثنا عبيد الله بن موسى قال : حدثنا حسن بن صالح ، عن محمد بن سعيد ، عن عمرو بن شعيب قال : أخبرني أبي ، عن جدي عبد الله بن عمرو ، أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قام يوم فتح مكة ، فقال : « لا يتوارث أهل ملتين ، المرأة ترث من دية (1) زوجها وماله ، وهو يرث من ديتها ومالها ، ما لم يقتل أحدهما صاحبه عمدا ، فإن قتل أحدهما صاحبه عمدا لم يرث من ديته وماله شيئا ، وإن قتل صاحبه خطأ ورث من ماله ، ولم يرث من ديته » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
200968, BMS003838
Hadis:
أخبرنا أبو بكر بن الحارث الفقيه قال : أخبرنا علي بن عمر الحافظ قال : حدثنا محمد بن جعفر المطيري قال : حدثنا إسماعيل بن عبد الله بن ميمون قال : حدثنا عبيد الله بن موسى قال : حدثنا حسن بن صالح ، عن محمد بن سعيد ، عن عمرو بن شعيب قال : أخبرني أبي ، عن جدي عبد الله بن عمرو ، أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قام يوم فتح مكة ، فقال : « لا يتوارث أهل ملتين ، المرأة ترث من دية (1) زوجها وماله ، وهو يرث من ديتها ومالها ، ما لم يقتل أحدهما صاحبه عمدا ، فإن قتل أحدهما صاحبه عمدا لم يرث من ديته وماله شيئا ، وإن قتل صاحبه خطأ ورث من ماله ، ولم يرث من ديته » .
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Ferâiz 3838, 5/44
Senetler:
()
Konular:
قال : وأخبرنا علي قال : حدثنا أبو بكر النيسابوري قال : حدثنا محمد بن يحيى قال : حدثنا عبيد الله بن موسى قال : حدثنا الحسن بن صالح ، بإسناده ، مثله قال علي : محمد بن سعيد الطائفي ثقة قال أحمد : وإلى هذا ذهب سعيد بن المسيب ، وعليه دل حديثه الذي أرسله عن النبي صلى الله عليه وسلم . وإليه ذهب عطاء بن أبي رباح ، ومحمد بن جبير بن مطعم ومن يقول بأحاديث عمرو بن شعيب ، عن أبيه ، عن جده عبد الله بن عمرو ، عن النبي صلى الله عليه وسلم لزمه أن يقول بهذا ، والله أعلم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
200969, BMS003839
Hadis:
قال : وأخبرنا علي قال : حدثنا أبو بكر النيسابوري قال : حدثنا محمد بن يحيى قال : حدثنا عبيد الله بن موسى قال : حدثنا الحسن بن صالح ، بإسناده ، مثله قال علي : محمد بن سعيد الطائفي ثقة قال أحمد : وإلى هذا ذهب سعيد بن المسيب ، وعليه دل حديثه الذي أرسله عن النبي صلى الله عليه وسلم . وإليه ذهب عطاء بن أبي رباح ، ومحمد بن جبير بن مطعم ومن يقول بأحاديث عمرو بن شعيب ، عن أبيه ، عن جده عبد الله بن عمرو ، عن النبي صلى الله عليه وسلم لزمه أن يقول بهذا ، والله أعلم
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Ferâiz 3839, 5/44
Senetler:
()
Konular:
أخبرنا أبو سعيد قال : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : قال الشافعي فيما بلغه ، عن سفيان الثوري ، عن الأعمش ، عن إبراهيم ، أن عبد الله سئل عن رجل مات وترك أباه مملوكا ، ولم يدع وارثا ؟ قال : « يشترى من ماله فيعتق ، ثم يرفع إليه ما ترك » . قال الشافعي : وليسوا يقولون بهذا . أورده فيما لزم العراقيين في خلاف عبد الله . قال : ونقول نحن : ماله في بيت المال ، وكذلك يقولون هم : إن لم يوص به
Öneri Formu
Hadis Id, No:
200970, BMS003840
Hadis:
أخبرنا أبو سعيد قال : حدثنا أبو العباس قال : أخبرنا الربيع قال : قال الشافعي فيما بلغه ، عن سفيان الثوري ، عن الأعمش ، عن إبراهيم ، أن عبد الله سئل عن رجل مات وترك أباه مملوكا ، ولم يدع وارثا ؟ قال : « يشترى من ماله فيعتق ، ثم يرفع إليه ما ترك » . قال الشافعي : وليسوا يقولون بهذا . أورده فيما لزم العراقيين في خلاف عبد الله . قال : ونقول نحن : ماله في بيت المال ، وكذلك يقولون هم : إن لم يوص به
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Ferâiz 3840, 5/45
Senetler:
()
Konular: